genel istatistikler
toplam12
bugün0
dün0
bu ay0
geçen ay0
toplam +6
toplam -0

nasıl bilirdik

    cevabı iyi ya da kötü de olsa, akıp giden şelaleye cılız bir kuru dal parçasıyla karşı koyma misali anlamsızdır.
    giden yüreğin, iyi bilirdik cümlesiyle mutlu olması mümkün değil gibi. kötü bilirdik cümlesi zaten kullanım dışı olduğuna göre, giden gitmiştir, yaşamış bitirmiştir, sevmiş sevilmiş, kaybetmiş, isyan etmiş, gözyaşlarının sebebinden doğan ummanında boğulurken sevdiğinin elinden tutmuş, ne canlara vesile, ne hüzünlere şahit olmuştur.
    dua ederken çaresizlikten, umut ederken geleceğinden ne denli korkmuştur kim bilir. ne hayaller kurmuştur da neler gerçeğe dönmedi diye zindan olmuştur nefes almak.
    elleri kaç başın saçını okşamış, kaç başka eli tutmuş ya da bırakmıştır.
    giderken kimleri emanet etmiştir yaradan a. ne tövbeler etmiş, yine caymıştır. ne yol ayrımlarında içi yana yana vazgeçmek zorunda kalmıştır. daha neler kim bilir. bir ömre neler sığdırmıştır.
    zaman ne denli uzun ya da kısa olsun, bir yerden sonra, birbitişten sonra başka başlangılara gebe de olsa son, önemini yitirir vedalaşmaya gelen bir avuç insanın 'iyi bilirdik' cümlesi.
    boş kalır.
    (09.11.2007 23:26)

konuşmak

    erdemdir. başlayıp da sonunu getirebilmek ise her dilin harcı değildir.
    insafını yitirmiş bir dünyada kalkıp da ben konusuyorum demek, anlamsız kaçmakta. bir bedenden çıkacak bir kelime neler değiştirebilme potansiyelindeyken, ya inanmıyoruz, ya konuşmayı bilmiyoruz. bilip de farkında olmamak ise hiçbir değer taşımıyor.
    konuşabilseydik eğer adam gibi, bize verilen bu hazineyi sakınabilseydik kem gözlerden, haber saatlerinde kalp çarpıntılarına esir olur muyduk? ağlayamamaktan içimizde ura dönüşür müydü insan ağrıları? sevdiğimiz insana uzaktan bakar mıydık, geçip gitmekle yetinir miydik hayatından öylece?
    bir of çeksem karşıki dağlar yıkılır demeyi bilirken, konuşmayı denedik mi? bir düşünün; kimler geldi, gelip de geçti, geçip gitti de hayatımızı film şeritlerine sığdırdı...
    konuşabilseydik, sessiz vedalar dumansız yakar mıydı içimizi? oturup da bir insan göğsünde değil de, içli bir melodide ağlamayı tercih eder miydik? çay ve sigara neden dert ortağımız kimi zaman?
    kimse beni anlamıyor deriz ya, o kimse bizden değilmiş gibi. zamanında konuşmayı becerebilseydik, bir kelimemiz bile anlaşılmış olsa kalbimizin taşın altında attığına kanaat getirmezdik.
    konuşmak ayrı, söylemek ayrı, anlaşılmak daha da ayrı.
    her konuşan belki anlaşılmaz ama her anlaşılan mutlaka konuşma fiilinin hakkını vermiştir.

    ve nedendir, boş konuşmuşum gibi bir his var içimde.
    (09.11.2007 22:48)

unutmak

    herhangi birini, bir şeyi, aklından da yüreğinden de sildiğine inanmaya şartlanmaktr.
    'ben unuttum' demek ise, aslında hiç unutamamış olmanın yarattığı yaranın sızısıdır.

    farkedebilir miyiz?
    o ayrı.
    (07.11.2007 21:25)

gölge

    karanlığın bebek hali, yalancı düşman, koynunda beslediği kini kadar korkaktır.
    peşiniz sıra sizi takip eden, durduğunuzda adım atacak gücüne inanmayan, üzerine yürüdüğünüzde kaçmaya çalışsa da ayaklarınızın dibine mıhlanan dedektif.
    yalvarmayı kendine yediremeyen, olmayan gücünden de vazgeçmeyen iz.
    (07.11.2007 21:13)

bebek

    tepeden tırnağa muhtaç bir melek. sütün kaynar haldeki taze kokusu, beyazı.
    savunmasız ve kusursuz güzellikte. ne kadar kusur olursa olsun genlerinde.
    sevap kokulu nefes.
    (07.11.2007 21:06)

gün batımı

    tepeden tırnağa görece, hayalgücünün dibine vurmaya izin veren renkler, duygular, umutlar ya da umutsuzluklar cümbüşü.
    pencereden olur da geçişlerini, geçip gidişlerini seyrettiğiniz insanlara olur da sorarsanız; kimine göre karanlığa adım atıştır ağır ağır ya da dibine düşmektir şişenin bir dikişte.
    kimi sevdiğine sarılıp uyuyacağı dakikaları sayar, kimi yağmurda çatısına sığınan güvercini besleme düşleriyle yanar döner. kimi ise eline bakan kalplere çıktığı ağırlıkla dönmenin ağırlığıyla başını mavi siyahlığa, koyu kızıllığa çevirecek hali olmadan umarsızca kaldırım taşlarını arşınlar.
    bir bebek ağlar, en siyah matemlere gebedir de gün batımı, durup düşününce ne canlar almıştır da kimleri koymuştur melek adı altında yerlerine.
    kimler umuda kavuşmuş, kimler sebebinden olmuş, kimler ne yaşamış da ne ders almış hatasından ya da kim ne kadar kusurlu olduğuna bel bağlamış, hak bulmuş kendinde kalp kırma adına.
    kim gün doğduğunda gülüyordu ve kim batarken ağladı? kaybettiğini düşlemeye çalışırken.

    değer miydi bugünün geçmesine?
    (07.11.2007 21:01)

aşk

    ayaklarının yere bastığına inanmayı reddetip, bulutların en göğe değmeye meyilli ulaşılmasına inandırmayan yerine gözünü dikip, sevginin layık olup olmadığını düşünmeden istediğin, beklediğin, kollarına yeni doğmuş bebek, bir melek misali bırakıldığında ise bir damla gurur uğruna yere bırakıp, kaderine terkettiğin mucize.

    sebep. hiç kalmadığında bile. nefesinin yetmesi yaşamak için.
    (07.11.2007 20:44)

parmak kaldırmak

    günümüz ilköğretiminde sorulan soruya cevap verme, konu anlatma ya da sadece konuşma gibi fiilleri sınıf önünde gerçekleştirmek için topluluk liderinden istenen izin göstergesidir.
    bu gösterme istemekten çok dilenmeye dönüşür bazı bazı zamanlarda. lider kişilik olan öğretmenin ismi bir anda 'örtmen' oluverir ve rüzgarını bıraktığı yerde onlarca parmak ümit dolu bir bekleyişten rüzgarın yönüne göre başka bir ümit dolu bekleyişe sürüklenir.
    o kadar çabaya değse içimiz yanmayacaktır çünkü öğretmen o parmaklarını gözüne sokacakmış gibi yönsüz bir şekilde sallayan yavrucaklar yerine, gözlerini sonuna kadar açmış, kendisine ya da dalgalanan parmaklara pört bakmakta olan sessiz kuzulara yönelecektir. ve içlerinden gözleri patlamaya en müsait olanı seçer.
    bir kısım rahat bir nefes alırken, bir kısım örtmene küser ve 'bidaha hiç parmak kaldırmicam.' düşüncesi ile birlikte; ki bu örtmenin hayatını kaydırmaya karşı donanımsız bir sebeptir,hocaya değil önüne bakar. başka bir kısım ise, 'bu defa olmadı diğerine inşallahh.' diyerek yay gibi tetikte kalmayı tercih eder.

    ve her fiil kararında güzeldir.
    (31.10.2007 02:50)

kafa ütülemek

    karşısındakinin düşünme, duygulanma, bazı bazı tepki verme merkezini; üzerinde tepinmek, yakıcı ve yanıcı aletlerle saldırmak, camdan fırlatmak kaydı ile, işlevsiz hale getirme işlemidir.
    bir bedeli vardır elbet, olmalıdır. hiçbir acı boşuna değildir. *
    (31.10.2007 02:33)

küp şeker

    parmak kadar çay bardağına bir avuç atılsa, hayal meyal tadı hissedilen, toz şekerin zaptedilmiş halidir.
    gariptir ki, tat verme konusundaki kusuru herkes tarafından bilinir, hatta konusu açıldığında, 'hah evet ya cidden ben de diyorum neden atıyorum atıyorum tatsız...' gibi abartı tepkilerle ortaya düşülür, lakin elinizde altı yedi tanesi bir arada görüldüğünde : 'o ne ya ne kadar çok atıyorsun, nasi içiyorsun o kadar şekerli? ben hayatta içemem yaa...' sözleri ile bir anda ortalıkta; fokurdamakta olan çayınıza salınmayı bekleyen sevgili küp şekerlerinizle kalverirsiniz.
    dünya hali.
    (31.10.2007 02:14)

bahane

    deniz adında hayata düşmüş insanın yılan adında günaha sarıldığına şahit, bir yalan türevidir.
    gerçek olan kimi neden, kimi soru ya da cevap, çürük elmaların üzerine dalından koparılanların döşenmesi gibi yalan ile özenlice örtüldükten sonra, sahibi olan yürek, yaşantısına devam eder. lakin her önüne gelene yalanını pekiştirme çabalı kemiksiz diller dökse de, gerçeği bilen yine kendi çarpış sesleridir. yüz göze yalan söylese, yüz kez kendine günahını batırır, çıkarır.
    bıçak misali.
    (31.10.2007 01:55)

istanbul

    yedi tepeli, kalabalıklarda kaybolan kimsesizleri, bir ah deyişine muhtaç bırakan diyar. çıkıp da neresinden seyretseniz sonsuz olduğuna inandırmayı kendine iş edinmiş denizi, yine ayrı derişimdedir hem tuzu, hem dalgasının efkarı, hem de o meşhur ah deyişi.
    formüllere esir olunan her an bir kenarda kalır, hesapsız kitapsız, plansız programsız seversiniz boyuna.. nedir bu şehri bu kadar vazgeçilmez kılan? bilemezsiniz.
    ne simidinize gözünü de kanadını da diken menfaatçi martısından hayır gelir, ne saçınızı başınızı da hayatınıza yaptığı gibi darmaduman eden rüzgarından.. yine bir yerde tıkanır kalır ya insan.. haklılığını savunamayan ya da haksızlığına boyun eğmeye yüzü olmayan bünyeler misali, 'onu bunu bilmem' der geçer..
    işte bu şehir, ne sizden vazgeçer, ne derdinden,ne derdinizin sebebi olsa bile devaya bürünmekten. ne de kadrinden anlamayan anlasa da aldırmayan onca nefesinden.
    vazgeçilmezdir. ya da öyle görünendir.. canandan geçtim, candan bile vazgeçilirken.
    belki de bu yüzden.. sözde sövülen özde sevilen, havasına suyuna, nedenini kendine kondurmadan söz söyleyenlerin, bir avuç toprağına duacı olduğu, yağmurunda çamuruyla, güneşinde yaprağıyla, kederinde borasıyla, denizinde dalgasıyla büyüleyen şehr-i yar.
    (31.10.2007 00:56)

sayfa:

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.