amerika birleşik devletleri

    çoğunluğu kuzey amerika kıtasında bulunan 50 küçük federal devletten oluşmuş bir birlik. kuruluşundan bu yana agresif, emperyalist (imparatorlukçu) ve liberal bir politika izlemekteler.

    yukarıda yazılan tanımları okudum, başka ortamlarda, dost sohbetlerinde gözlemledim, üşenmedim internet araştırmaları yaptım. anladığım kadarı ile büyük bir oranda nefret edilen bir ülke. kimseyi kimseye zorla sevdiremezsiniz, buna itirazım yok. amerika birleşik devletleri nin pek masum olmadığını, ulusal çıkarları uğruna başka ülkeleri feda etmekte beis görmediğini hatta kendi insanını bile feda etmekte beis görmediğini biliyorum. üstelik bir çok kere söylendiği üzere amerikan popülasyonunun çoğu zeki insanlar da değildir. eski bir kültüre sahip olmadıkları, genellikle obez oldukları, yüzeysel yapıları falan bir sürü olumsuz yargıyı da olumsuz bir düşüncem olmamakla birlikte kabul ediyorum da, bir noktayı anlayamıyorum.

    bütün bunlar bir ulustan nefret etmek için geçerli bir sebep midir?

    kendi çıkarları doğrultusunda mesela ırak'a, afganistan'a saldırmakta sakınca görmüyor derseniz, ben de size , iskan politikası, cihat politikası nedir?, islam imparatorluğu ne yapmıştır?, hitler almanya'sı ne yaptı (ha bu amerika'yı sevmeyenler hitler'e bayılır, sanki hitler masum bir bebekmiş gibi), ingilizler üzerinde güneş batmayan imparatorluk'u nasıl kurdu?, neden güney amerika'nın yarısı ispanyolca yarısı portekizce konuşuyor?, roma imparatorluğu, bizans imparatorluğu nasıl uzun yıllar yönetilmesi en zor coğrafyada hüküm sürebilmişler?, biz neden orta asya'dan göçtük?, kavimler göçü neydi?, çin imparatorluğu ile ne alıp veremediğimiz vardı?, sırf gelin alma damat verme meselesi miydi sorun gibi soruları sorarım. cevapları bilmeyenler bir zahmet araştırıversinler. hem bizimle de paylaşırlarsa iyi olur bilgileniriz.

    neticede nefret edilecek şey amerikanlık yada amerika birleşik devletleri olgusu değildir. kahrolası emperyalizmin kanına girdiği her ulus tarih boyu katliamlar yapmıştır, güçsüzü ezmiştir. bu oyunun tarih sahnesindeki bugünkü aktörü amerika'dır, yarın çin olacaktır, sonraki gün somali yada bir başkası; ve bu kaybedeni çok olan bir oyundur. demek istediğim şu ki; sizin iki yüzlülüğünüzü anlamıyorum. hitler üstün alman ırkını elde edebilmek uğruna yahudileri sabun yaparken sesiniz çıkmıyor, üstüne üstlük içten içe yada alenen almanları destekliyorsunuz, amerika yıllar boyu pkk'yı besleyen yardım ve yataklık eden ırak'ı, suriye'yi vurunca canınız yanıyor (amerika pkk'yı beslemiyor mu diye sorarsanız yine anlatmak istediğimden uzaklaşırsınız). hepiniz miloseviç'i insan kasabı olarak tanıyorsunuz, ama yavuz sultan selim büyük hükümdar oluyor(bütün anadolu tarihinin akışını değiştirmiştir, bu yavuz dan sonra anadolu da ne ahilik ne alevilik kalmıştır. anadolu da kendisi gibi olmayan katlettiği birçok kere belgelenmiştir.) somali'de yapılanlar ilginizi çekmiyor, güney amerika'daki inkaların neden göz açıp kapayıncaya kadar yok olduğunu umursamıyorsunuz, fransızların yaptığı cezayir katliamlarından haberiniz bile yok, türkler olarak bizim dahi orta asyadan gelip elin viyana sında ne aradığımızı sorgulamıyorsunuz ama mesela haçlı seferlerini kötü niyetli avrupa nın başlattığı saldırılar olarak görüyorsunuz.

    hadi ama, açın gözlerinizi artık. savaşlar, emperyalizm ve milliyetçilik salt olarak kendi başına kötü kavramlardır. bu kavramların içini uluslarla süsleyerek yalnızca bu kavramları ortaya koyanlara hizmet edersiniz. bu kavramlara tutunduğunuz sürece sizin gözünüzün üstüne yumruk atanlara diğer gözünüzü de morartması için geçerli bir sebep vermekten başka bir şeye alet olmazsınız. senin baban benim babamı öldürdü, ben de seni öldüreceğim insanı olur gidersiniz, hemde kan davasında ölen taraf olursunuz. bunun adı olsa olsa enayiliktir. yoksa bugün amerika gelmiş yarın çin gitmiş, eğer dünyayı siz domine etmiyorsanız sizin için fark eder mi? yani ingiliz imparatorluğu dünyayı yönetirken halimiz daha mı iyiydi? eurovision gibi dandirik bir yarışmada dahi millet komşulardan gelen puanları toplarken avcumuzu yalamamız size hiç mi bir şeyler düşündürtmüyor? bütün komşularımız mı kötü? yarın çin ile daha mı iyi bir ilişkiniz olacak, çok mu dost size?
    (17.10.2010 15:48)

endüstriyel futbol

    son dönemlerde fenerbahçe;

    ortega yüksek maliyetle transfer edildi; yararlanılamadı, beş kuruş kazanılamadı.
    anelka yüksek maliyetle transfer edildi; yararlanılamadı ve zararla gönderildi.
    kezman yüksek maliyetle transfer edildi; yararlanılamadı ve zararına gönderildi.
    roberto carlos yüksek maliyetle transfer edildi; yeterince yararlanılamadı.
    maldonado transfer edildi, yararlanılamadı.
    emre belözoğlu yüksek maliyetle transfer edildi.
    daniel guiza yüksek maliyetle transfer edildi, bir halta yaramadı.
    aurelio bedelsiz olarak elden kaçırıldı.
    appiah yüksek maliyetle transfer edildi; süper yararlanıldı ve para bırakmadan gitti.

    galatasaray;

    okan, emre belözoğlu yetiştirildi; para kazanılamadı.
    jardel yüksek maliyetle transfer edildi; yararlanılamadı ve zararla gönderildi.
    felippe yüksek maliyetle transfer edildi; yararlanılamadı ve zararla gönderildi.
    ribery yüksek maliyetle transfer edildi; yararlanıldı ama beş kuruş kazanılamadı.
    lincoln yüksek maliyetle transfer edildi; yararlanılamadı ve zarar edildi.
    linderoth yüksek maliyetle transfer edildi; yararlanılamadı.
    elano yüksek maliyetle transfer edildi; henüz yeterince yararlanılamadı.

    bunun dışında birçok isim zararına gönderildi...

    son dönem beşiktaş;

    carew yüksek maliyetle transfer edildi; yararlanılamadı ve gönderildi.
    ailton yüksek maliyetle transfer edildi; yararlanılamadı ve zararla gönderildi.
    bunun dışında birçok isim zararına gönderildi...

    gördüğünüz gibi üç büyüklerde ipimle kuşağım zitimle şafağım benzeri bir mantık var sevgili dostlar.
    (13.10.2010 23:24)

tanrı

    düşünüp taşınıp ortada mantıklı bir açıklama göremedikten sonra inançsızlığı seçenleri anlıyorum ve saygı duyuyorum.

    düşünüp taşınıp mantıklı sebepler gören yada sırf içgüdülerinin etkisi ile inananları da anlıyorum ve saygı duyuyorum.

    ancak; iman etmek için mucizeye yada kanıta ihtiyacı olan insanlara açıkçası acıyorum ve üzülüyorum. adı üstünde bu bir inançtır. inanırsın, yada inanmazsın.

    eğer ortada bir tek tanrı kavramı yoksa; inanmıyorsan doğruyu bulmuşsundur. inanıyorsan da en azından yanlış bişeyler yapmamışsındır. hiç değilse kendi hayat görüşüne göre düzgün bir hayat yaşamış olursun. yani tanrının olmaması durumunda inanan yada inanmayan için bir sorun yok.

    eğer ortada konuşulan tek tanrı kavramı gerçekse; inanmıyorsan bu durum başka başlıklarda inceleniyor zaten. yok eğer inanıyorsan ve gereklerini yerine getirdiysen de işin kebap, öbür tarafta huriler nuriler öhhhööömm. neyse sulandırmıyım...

    şimdi gelelim mucize arayanlara; yahu manyak mısınız siz? mucize gördükten sonra herkes inanır. inançsızlar hiç değilse inançsızlıklarının arkasında duruyorlar. mucizeyi görse herkes inanacak zaten. yani haşa allah varsa eğer; gökyüzünde kocaman delik açıp ben buradayım muhammed'e de inanın dese öyle mi inanacaksın? o zaman sen allah'a inanmıyorsun ki, mucizeye inanıyorsun. git criss angel a tap, galatasaray a tap. onlarda mucize çok.

    hey allahım yaa?
    (13.10.2010 23:21)

kürt sorunu

    kürt sorunu yoktur; az votka vardır.
    (13.10.2010 23:18)

dünyanın en büyük yalanları

endüstriyel futbol

    ülkemizde yıldız eskilerini transfer edip, biraz forma sattıktan ve futbolcunun maliyetinin yüzde otuzunu çıkarttıktan sonra futbolcunun elde patlamasına dayalı bir anlayıştır. oysa;

    kabaca endüstriyel futbol; futbolun bir pazara dönüşmesi, bunun neticesinde ticari kaygılar ve futbolda rantabilite kavramının doğması ve futbolun sportif yapıdan uzaklaşıp bir kazanç metası haline dönüşmesi hadisesidir.

    bununla birlikte herhangi bir olguya endüstriyel diyebilmek için ortada bir endüstri kavramının oluşması, başka bir deyişle ortada herhangi pazarlanabilir bir üretim oluşması gerekmektedir.

    bu bağlamda endüstriyel futbol kavramı da; afc ajaxın güçlü altyapısı ve mükemmel çalışan scouting sistemi ile birlikte, 80 li ve 90 li yıllarda avrupa futbol piyasasına sunmuş olduğu, marco van basten, seedorf, patrick kluivert, edgar davids, marc overmars, edwin van der sar, frank rijkaard, frank de boer, litmanen, ronald de boer ve bu gibi sayısız yıldız isim neticesinde yavaş yavaş avrupada konuşulur olmuştu. - zaten endüstriyel futbol, total futbol, ne varsa bu hollandalılardan çıkıyor.- zaman içerisinde döneme damgasını vuran ajax ve bu modeli kopyalayan diğer birkaç klüp takımı ile birlikte avrupada birkaç futbol fabrikası oluşmuştur (fc porto, olympique lyonnais gibi). böylece olgunlaşmaya başlayan endüstriyel futbol kavramı; lisanslı ürün satışları, reklam gelirleri gibi kavramların da eklenmesi ile bir deve dönüşmeden önce, iki büyük grup oluştu. futbolcu üreten / keşfeden fabrikalar, ve bunları satın alan devler (fc barcelona, real madrid, manchester united, chelsea, kısmenarsenal, ac milan, inter milan, kısmenjuventus gibi). yıldız adayı futbolcuların satışı ile önemli bir şekilde nemalanan porto ve lyon gibi klüpler ise kadrolarını daha da güçlendirerek son yıllarda önemli sportif başarılara imza attılar ve mali durumlarını oldukça iyileştirdiler.

    neymiş efendim; endüstriyel futbolun ilk çıkış noktası eğer yıldız futbolcu alacak mali durumda değilsen futbolcu üreteceksin.
    gelelim ülkemize; şahsi kanaatimce gerek milli düzeyde gerekse klüp düzeyinde önemli başarılar alan ülkemiz endüstriyel futbol açısından önemli bir yol ayrımında ve önemli bir sınavdadır. şöyleki;

    bilindiği üzere toplumsal olarak lpg ile çalışıyoruz. üç büyüklerimiz (turkish giants) (başka ve daha uzun sosyolojik bir yazı konusu olabilecek) gazı aldıktan sonra yüksek maliyetlerle avrupadan yaşlı yada gözden düşmüş yıldız futbolcuları ithal etmeye başladılar. (anelka, ortega, kezman, roberto carlos, cassio lincoln, frank de boer, flavio conceicao, ailton, john carew, ricardinho, mathias delgado, harry kewell, guiza vb.) önemli bir liste var elimizde. küçük istisnalar dışında bu isimleri klüplerine maliyetleri oranında para kazanmadıklarını hepimiz biliyoruz. çoğunun bonservisi türk takımlarının elinde patlayan bu transferlerin, kendi aldıkları yüksek ücretlerin de klüplerin belini bir hayli büktükleri bir gerçek. örneğin geçtiğimiz sezon; gökhan gönül, fenerbahçe klübüne önemli bir maliyet oluşturan roberto carlos dan, yada arda turan, yine önemli maliyet oluşturan lincoln den çok daha faydalı olmuşlardır. maliyet analizi yaparsanız arda, gökhan gibi isimlerin son sene bonservis bedellerinin durumunu da düşündüğünüzde klübe sağladıkları mali katkının boyutunu anlarsınız.

    o roberto carlos'un forma satışı uluslar arası reklam falan diyecek olanlar bi sussunlar lütfen! forma satmak için oyuncu alınmaz. oynatmak ve para kazanmak için futbolcu alınır. forma satmak için oyuncu almak lüksü sadece real madrid de ve futbolda zayıf ama kendisi zengin ülkelerin takımlarında vardır. onun dışında ne chelsea, ne manchester, ne barcelona bu tip bir atraksiyona girmezler. sizin mali durumunuz manchester united dan bile mi iyi ki forma satmak için oyuncu alıyorsunuz? endüstriyel futbol ne kadar büyürse büyüsün; bir futbol klübünün öncelikli amacı başarı olmalıdır.

    bu bağlamda mali kriz, mali kriz diye bas bas bağıran galatasaray, bütün ekonomisi tek adamların eline bakan fenerbahçe ve beşiktaş bir karar vermek zorunda! biz avrupa da kendisini kanıtlayamamış veya bir şekilde futbol hayatının son dönemlerini yaşayan futbolcu eskilerine çuvalla para verebilecek kadar zengin miyiz? üç büyükler şunun analizini net bir şekilde yapmalı; ne kadar büyüğüz? kontrollü bir biçimde ne kadar büyüyebiliriz? şahsi kanaatim üç büyüklerin de avrupaya futbolcu ihraç eden futbolcu fabrikalarından olmaları gerektiği yönünde. mali sıkıntılarını ancak bu şekilde aşıp, ancak bu şekilde ileride daha önemli başarılara imza atabileceklerine inanıyorum. bunun da yolu çok güçlü altyapı şubelerinden ve iyi çalışan bir scouting sisteminden geçiyor. bu noktada üç büyükler için tesisleşme falan filan, ikincil boyutta önemlidir.

    bu anlamda üç büyükler için altyapı şubesinin çalışmalarını gördükçe, yalnızca galatasaray da o da küçük, bir umudum var. onun dışında ileride yıldırım demirören ve aziz yıldırım başkanlık dönemleri bittiğinde yerine koyacak yeni, paralı ve bunu savurganca harcayabilecek başkanlar bulamazlarsa fenerbahçe ve beşiktaş ı, ve pek tabi ki galatasaray ı önemli mali krizler bekliyor. 3 klübün de bu başkanları bulduklarını kabul edelim; ancak böylesi önemli klüplerin kişilere ve isimlere bağımlı olmaması gerekir. mali yapılarının bağımsız olması gerekir ki; kapı eşiğinde korku durmasın. yada iyice zengin bir adama satacaksınız klübü, chelsea örneği gibi, ondan sonra sen sağ ben selamet.

    ama ne olursa olsun bir karar verilmeli, üç büyük klübün yöneticileri size sesleniyorum;

    endüstriyel futbolun neresinde yer almak istiyorsunuz?
    (13.10.2010 20:47)

romen diyojen

    16.ıv. romen diyojen; 1068-1071 yılları arasında hüküm süren bizans imparatorudur.

    esasında idam mahkumu ve yüksek rütbeli bir rum subayı olan romen diyojen ölen imparator 10. konstantin'in eşi evodokia tarafından affedilmiş, daha sonra imparatoriçe ile evlenmiş ve vıı. mikhail, konstanin dukas ve andronikos dukas ile ortak imparatorluk seviyesine yükselmiştir.

    imparatoriçe'nin bu manevrasında tahtın gerçek varisi oğullarının hayatını koruması ve dukaslara karşı iktidarı kaybetmemesinin yattığı düşünülmektedir.

    dönem içerisinde anadolu'da kaybedilmiş hristiyan ve bizans birliğini tekrar sağlamış ve türk akıncıları anadolu'dan çıkartmayı başarmıştır. anadolu'da bir halk kahramanı olarak kabul edilmiştir. bu açıdan bakıldığında bizans imparatorluğu'nun ömrünü uzatan siyasi liderlerden birisi olarak kabul edilebilir.

    ancak tedbirsiz savaş stratejisi ile alp arslan karşısında kaybetmiş ve ülkesine geri döndüğünde ortak imparatorlar tarafından gözlerine mil çektirilerek sayısız, kötürüm bırakılarak sayısız işkencelerle öldürülmüştür.

    malazgirt savaşı sırasında esir düşene kadar tek başına ve kahramanca savaştığı rivayet edilir.
    (13.10.2010 20:46)

tanrı

    düşününce; maddenin ve düşüncenin ta kendisi;

    bilindiği üzere tüm maddeler atomlardan oluşur. atomlar ise bilindiği gibi proton, nötron ve küçük kütleye sahip elektronlardan. peki bu dediğimiz proton, nötronlar ve elektronlar nelerden oluşur?

    atom altı parçacıklar; kuarklar, leptonlar ve notrinolardır. bir şey ifade etmedi mi?
    madde özelliği göstermeyen saf enerji parçacıklarıdır. başka bir deyişle madde enerjiden oluşur ve madde enerjiye enerji ise maddeye dönüşebilir. etrafımızda algılayabildiğimiz her nesne genel olarak evrenin tümünde var olan bir enerjinin parçasıdır. bu genel enerji her nesnede, uzayda, derin denizlerde, damarımızdaki kanımızda, düşünceler yolu ile yine enerji üreten beynimizde kısaca her yerdedir.

    hala anlamlandıramadınız mı? o zaman;

    tanrı herşeydir. ("en el hak" diyen din alimlerini hatırlayınız.)

    "o doğmamış, doğrulmamıştır ve her yerdedir."
    "biz size şah damarınızdan dahi yakınız."

    peki böyle bir enerji nasıl olur da her şeyi bilebilir?

    bilindiği üzere her hareketi yapabilmek için, bir davranışı tamamlayabilmek yada tasarlayabilmek için beynimizi kullanırız. örneğin bir su bardağını su ile doldurmak istediğimizde su bardağının dolması gerektiğini ön görüp beynimiz ile hareketi tasarlarız ve bu tasarıyı sinirler yolu ile kaslarımıza iletiriz. peki sinirler üzerindeki bu hareket yada beynimizdeki devinim hangi yol ile yapılır? yine enerji ile; sinir hücreleri üzerlerinde elektrik yükü tutan ve bunları diğer hücrelere de iletebilen bir çeşit alıcı/vericilerdir.

    peki sizce kendisi de enerji olan bir yapı yine enerji ile gerçekleşen düşünceyi özümseyemez mi?

    "şüphesiz o herşeyi bilir"

    arada henüz algılayamadığımız bir ilişki olması arada bir ilişki olmadığı anlamına gelmez.
    (13.10.2010 20:39)

pro evolution soccer

    yine pes 6 bir miktar antremanla freekick specialist olabileceğiniz bilgisayar oyunudur efendim. şöyle ki;

    öncelikle favori takımınızı ve favori freekick taker ınızı (frikikçi) belirlemeniz gerekmektedir. bahsedeceğim teknik için kullanışlı olabilmesi adına tavsiyem tüm frikik özellikleri dengeli bir isim bulmanız. sol ayaklı futbolcuların sağ kanattan, sağ ayaklı futbolcuların ise sol kanattan daha iyi frikikler çıkarttıklarını unutmayınız ve takımınız için bir sağ ayaklı bir de sol ayaklı frikikçi tespit edin.

    bu anlamda oyundaki en başarılı takım interdir. çünkü sol cephe frikiklerinde veron ve figo, sağ cephe frikiklerinde ise recoba gibi muazzam ayakları kadronuzda bulabilirsiniz.

    gelelim antremanlarınıza, frikik ustalığında en önemli nokta antremandır. elinizi şut düğmesinden tam olarak ne zaman çekeceğinizi bilmiyorsanız, frikiklerde gol bulabilmeniz bir hayaldir. oysa biraz antremanla maç başı 3-4 frikik golü (bir süre sonra ceza sahası önünde size faul yapmaya dötleri yemediğinden bu ortalama düşecektir.) ile oynayabilirsiniz.

    ideal frikik golü mesafesi 23-30 metre arasıdır. kaleye daha yakın veya uzak mesafelerden frikik denemeyin, çünkü gol şansınız çok düşüktür: ve antreman menüsünde bu mesafe aralığında kaleyi farklı açılardan gören pozisyonlarda kaleye frikik çalışın. frikik atarken iki önemli noktaya dikkat ederseniz başarı şansınız yükselecektir. öncelikle şut yönünüzü yön tuşları ile barajın olduğu köşenin direğe yakın tarafına kadar mümkün olduğu kadar çekin ki kaleci şutunuza kesinlikle uzanamasın, biraz olsun hakim olabileceği bir noktaya vurduysanız golü bulmanız zor olacaktır. doğru noktayı deneme yanılma yöntemi ile bir kaç kerede bulabilirsiniz.

    ikinci nokta ise şut tuşunu nerede bırakacağınızdır. 25 metre altında doğru zaman ortadaki kılavuz çizgiden hemen önce, 25 metre 30 metre aralığında ise klavuz çizgide veya çok küçük bir miktar geçince tuşu bırakmaktır. ancak doğru anın frikikçiden frikikçiye değiştiğini unutmayın ve bu konuda da bir kaç sefer antreman yapın.

    şut tuşunu bıraktıktan sonra yön tuşları arasından atak yönünüze doğru basarsanız şutunuzun aynı doğrultuda daha hızlı gideceğini ve kaleciyi daha zor durumda bırakacağını unutmayın ve yapabiliyorsanız deneyin. ancak bececeremeyecekseniz hiç denemeyin ve şutunuzun yönünü etkilemeyin.

    iyi oyunlar...

    ---spoiler---
    - oğlum başlicem haaa! recoba hayvanı ile attığın kaçıncı frikik lan bu?
    - euehhehe! dördüncü!
    ---spoiler---
    (13.10.2010 20:28)

pro evolution soccer

    pes 6'da kurgulanmış en önemli futbolcu şüphesiz ki inter'li adriano'dur.

    hücüm oyuncuları arasında adriano'dan daha hızlı, daha teknik, birebirde daha etkili çalımlar atabilen henry, cristiano ronaldo, ronaldinho, robben gibi futbolcular olduğu doğrudur. ancak oyun yapısı ve zaafları ile birlikte düşünüldüğünde adriano kadar etkili bir futbolcu yoktur efendim. şöyle ki;

    bahsedildiği gibi oyunda gol yollarındaki en önemli şansınız cepheden bulunan şutlardır. işte bu paralelde oyunda adriano hayvanına (bu saatten sonra kendisine hayvan diyeceğim kusura bakmasın zat-ı şahaneleri) öyle bir şut gücü verilmiş ki, orta sahanın gerisinden vursanız bile top kaleye zımba gibi gidiyor. oyunda scholes gibi, c. ronaldo gibi, çok iyi şutörler hatta henry gibi isabet oranı mükemmel şutörler var. ancak örneğin henry ile iyi bir şut şansı yakalayabilmeniz için ceza yayı önüne kadar yaklaşabilmeniz o arada defans oyuncuları ile boğuşmanız,pozisyon hazırlamanız ve iyi bir şut fırsatı için şanslı olmanızdan başka çare yok.

    ancak bu hayvan (adriano); yine yukarıdaki giride bahsedilen embesil defansif ortasahalardan kolayca sıyrıldıktan sonra, defans önüne kadar gelmesi gereken mesafe içinde; ki bu mesafenin kaleye uzaklığı yaklaşık 40 metredir; öyle şutlar çıkarabiliyor ki aman allahım! akıllara zarar!

    üstelik dmcleri kolayca yiyebilmeniz için gerekli denge ve güç özellikleri de adriano'da maksimize edilmiş durumda. bu özellikleri sayesinde esasında çok yavaş ve hantal olan adriano'nun topu da bırakması kolay olmuyor ve dmcyi geçtiğiniz zaman kesinlikle bir şut şansı yakalıyor. bu hayvanat, amc ve yahut sağ forvet (sol ayaklı futbolcular sağ taraftan çok daha iyi şut çekerler) oynatıldığı zaman tam bir ölüm makinesine dönüşüyor. birazcık antreman ve çalışma ile 0.7, 0.8 gibi bir gol ortalaması yakalamanız işten bile değil (maç başına değildir, şut başınadır). işte bu yüzden, oyundaki en dengeli, en güçlü adamın şut özelliklerinin insanüstü olmasından dolayı adriano bu oyunun en etkili hücumcusudur...

    ---spoiler----
    - ooo başlayacağım adrianona lan! bu pezemengi almak yok bi dahaki oyuna!
    - euhehehhe isktir.
    ---spoiler----

    (bkz: no inter or i quit)
    (13.10.2010 20:27)

kürt sorunu

    sayın devlet kademeleri;

    bölgedeki eğitimsizlik sorununu ne zaman çözmeyi düşünüyorsunuz? çocuklarını okula gönderen ailelere katkı yapamaz mısınız? bu çocukların eğitim görmesi için hiç pozitif adım atıldı mı?
    ne zaman bu insanlara gerçekten üretime katkı sağlayabilecekleri iş imkanları sağlayacaksınız mesela?
    mardin'in, diyarbakır'ın, hakkari'nin çehresini değiştirebilecek güce sahip misiniz, yoksa bölgedeki yerel yönetimler sizden farklı olduğu için mi oralara el uzatmıyorsunuz?
    gözden mi çıkarttınız komple doğuyu?
    size taş atsalar dahi o çocuklara çiçek uzatmaya gönlünüz; g.tünüz yetecek mi?
    istanbul'a, ankara'ya yaptığın yatırımın yarısını yapmayı düşündün mü?
    yoksa bütün paranı bölgeye harcıyorum ayağına orduya mı veriyorsun?
    kaçakçılıktan kayıt dışı para mı kazanıyor aranızdan bazıları?
    uyuşturucu ticaretinden para kazanıyorsunuz diye mi bölge halkını her daim ölüme mahkum ediyorsunuz?
    ... yetiyor mu o korucuların elinden kalaşnikofları almaya?
    terörün sebeplerini oturup adam gibi analiz ettiniz mi bu güne değin?
    toplum psikolojisine uygun kampanyalar, katılımlar, eğitim programları, şenlikler, eğlenceler düzenlediniz mi?
    zılgıt çekebilir misiniz zılgıt kürt kardeşlerinizle mesela?

    peki sayı dtp (bdp, dpt ne halt olduysa en son işte) yetkilileri son sözüm size...

    siz ne yapıyorsunuz bu sorunların çözümü için... hangi pozitif adımınız var? yoksa gerilimden mi besleniyorsunuz? bu sorunlar sizin de mi işinize geliyor? nerede sizin muhalif yapınız? bu kadar sorun varken ortada, bu kada çözüm varken üretilebilecek, sizi kalplere taşıyabilecek... sen hala kürdistanda zartta zurtta mısın yoksa?

    siz sayın chp kurmayları ve genel başkanı?

    cumhuriyet halk partisi, adınızın anlamını hiç düşündünüz mü? karadenizde adınızın anılmamasını anlayabilirdim, yada trakyada, yada akdenizde, iç anadoluda... doğuda, milletinizi değil halkınızı kucaklamanız gereken doğuda, bir kişinin bile adınızı anmaması ne kadar üzücü. bu güne kadar kürt kardeşlerinizi kucaklamak için ne yaptınız? ya sev ya terket eksenine sokarken bu partiyi, koskoca bir coğrafyayı hiçe saydığınızı fark etmediniz mi? siz kendinize solcu diyorsunuz ya; aslında faşistin önde gidenisiniz
    (13.10.2010 19:45)

pro evolution soccer

    serinin efsanevi oyunu pes 6 kesinlikle tüm zamanların en iyi futbol oyunlarından biridir. bu konuda kendisi ile karşılaştırma yapmak gerekirse yalnızca fifa 99'u bu karşılaşmaya muattap kabul etmek gerekir.

    bu açıdan baktığım zaman, ben bu oyunu savunurum arkadaş!

    fifa serisinin grafiklerinin daha iyi olduğunu, menü müziklerinin kat kat iyi olduğunu, lisans sorunlarını aşmış olduğunu, futbolcu yeteneklerinin de hemen hiçbir futbolcuya torpil geçilmeden çok daha iyi scout edildiğini kabul ederim. hatta aşağıdaki iki özellik dışında fifanın tüm özellikleri pes ten iyi derseniz yine keyfe kalmıştır derim ve kabul ederim.

    ancak futbolsever futbol oyunu fanatikleri; bilirler ki futbol oyunlarında kritik iki özellik vardır ki pes (ve pek tabii ki pes 6) bu konuda fifa ile kıyas kabul etmez.
    oynanabilirlik ve teknik taktik değişikliklerin oyuna etkisi...

    futbolu gerçekten seviyorsanız, pes oynarken gözünüz hiçbir zaman osaçma sapan grafikleri, görselleri, tekrarları falan görmez...

    iyi bir bilgisayar oyuncusu için en önemlişey oyunun dinamiğidir. pes bu anlamda size eşsiz bir keyif verir. çok hızlı bir oyun yapısı ile top bir o kalede bir bu kalede iken sadece oyuncular değil, oyunu izleyenler dahi eşsiz bir futbol deneyimi yaşarlar. oysa fifa'da atakların olgunlaşması oldukça yavaş adeta sıkıcı bir haldedir.

    biraz da oyundan bahsedelim isterseniz; buradan sonrası oyun deneyimi bulunan okuyucular içindir.

    oyun içerisinde en etikili taktik diziliş 4-4-2 diamonddur. bu sayede savunmanız 4 lü kurulur ve eksik veya dengesiz yakalanma olasılığınız çok düşer. bu olasılık özellikle pes için çok önemlidir. çünkü özellikle karşınızda deneyimli bir oyuncu varsa kontratak veya dengesiz yakalanan savunmalara karşı bulunan fırsatlar pes'te büyük olasılıkla gol ile sonuçlanır. gelelim ön liberoya, pes in belki de en büyük zaafı günümüz futbolunda büyük önemi olan ön liberoların önemini oyun içine yeterince adapte edememesidir. gerçek hayatta tek ön libero ile hücum anlamında kuvvetli takımlara karşı zaaflar yaşasanız dahi, pes için ön liberolar pek te etkili oyuncular olmadığından tekli veya çift ön libero seçiminiz oyun içerisinde pek önemli değildir. ön liberolar pes özelinde konuşursak, rakip takımın amcsine yapışan ve top ona geldiğinde amcden çalım yiyen ilk adamlardan başka birşey değillerdir. eğer elinizde viera, gattuso gibi bu işi (ikili mücadelelerde başarılı olabilecek) layığı ile yapabilecek adamlardan birisi var ise hücumda çoğalarak hücum gücünüzü artırma adına tek ön liberoyu şiddetle öneririm. ya amc'niz; şunu net bir şekilde söyliyeyim, amc niz çok iyi şut çekebilmeli, diğer özellikleri inanın bana o kadar da önemli değildir. çünkü boşa çıkan toplarda olsun, bulunan pozisyonlarda olsun en büyük gol şansınız kaleyi cepheden gören pozisyonlarda bulduğunuz şutlardır. bu işe uygun isimler arasında adriano, henry, scholes, totti vs. var. santraforlarınızdan birisi uzun, hava toplarına hakim ve iyi kafa vuran bir isim olmalıyken, diğeri ise son vuruş özelliği üst düzey bir oyuncu olmalı. bu saydığım şablona oyun içerisinde en uygun iki takım inter ve manchester united'dır.

    inter ve manu için ideal dizilişler;

    inter;
    toldo
    zanetti cordoba samuel materazzi
    viera
    souzao recoba
    adriano
    ibrahimovic crespo

    manu;
    van der sar
    vidic ferdinand silvestre oshea
    jin park
    ronaldo gigs
    scholes
    rooney saha

    yukarıda bazı takımlar ve isimler verilmiş gerçi ama, şunu açık açık belirtmek gerekir ki bu oyunun en iyi takımı inter'dir. takım oyunu, alan ve adam paylaşımı anlamında bazı sıkıntıları olsa da; inter bireysel yeteneklerinin üst düzeyde olması sebebi ile açık ara bu oyunun en iyi takımıdır. gelelim gerekçelerine;

    1- inter takım savunmasını güçlü bir italyan takımına yakışır şekli ile çok iyi yapar, takım savunması anlamınmda milan gibi, italyan milli takımı gibi kendisi ile boy ölçüşebilecek hatta daha da iyi takımlar olması ile birlikte inter takım savunması açısından diğer bir çok takımı baştan ekarte eder. bunun yanında toldo gibi başarılı ve iyi bir kaleciye sahiptir.
    2- oyunun bence en başarılı taktiği olan 4-4-2 diamond (başka bir deyişle 4-1-2-1-2, oyun içerisinde 4-4-2 a1 olarak geçer) inter üzerinde mükemmel netice verir.
    3- adriano, recoba, crespo, ibrahimoviç, viera gibi döneminde mevkilerinde en iyilerinden oluşan bir kadro yapısı ile oynarsınız üstelik yedekleriniz de figo, veron gibi isimlerdir.
    4- inter çok ballıdır.
    (13.10.2010 18:13)

atlantis

    atlantis, ilk antik çağ zamanlarında var olduğu ve çok büyük bir sel felaketi sonucu kısa zamanda sular altında kalmış olduğu iddia edilen eski ve gelişmiş bir medeniyettir.

    atlantis den ilk defa eflatun (platon)un mö. 359-347 yılları arasında yazmış olduğu diyaloglar timaeus ve ciritias da söz edilir. eflatun efsaneyi, kendisinin de uzaktan akrabası olan solon adında, atinalı eski bir kanun adamına dayandırır. eflatun un diyaloglarına göre solon hikayeyi mö. 569-525 yılları arasındaki mısır kralı amasis in nil deltasının batısındaki sais kentindeki sarayını ziyareti esnasında duymuştur. söz konusu ziyaret esnasında neith tapınağında kendisine bir rahip tarafından anlatılan hikayeye göre rahip; atlantik okyanusunda herkül kayalıklarının ötesinde (cebelitarık boğazı) var olmuş, libya ve asya nın toplamından daha büyük bir adanın varlığını anlattı.

    eflatunun aktardığına göre atlantis, deniz ve depremlerin tanrısı poseidon un soyundan gelen krallar tarafından yönetiliyordu (atlantis ve onu çevreleyen atlantik okyanusu adını, poseidon un büyük oğlu atlas dan almaktadır).
    rivayete göre atlantis halkı o kadar zengindi ki eflatun un detaylı bir şekilde anlattığı poseidon tapınağında bulunan som altından yapılmış tanrı poseidon heykelinin başı 116 metre yüksekliğindeki tavana değiyordu.

    atlantis hakkındaki tüm diğer yazılı kaynaklar eflatun un bahsettiği diyaloglardan sonra ortaya çıkmışlarıdır. bugün bilimsel bir gerçek vardır ki; mö 426 yılında tarihin en yıkıcı depremlerinden birisi o zamanki yunanistan da, merkez üssü olarak atina nın kuzeyinde meydana gelmiştir. depremden sonra oluşan tsunamiler, akdenizdeki atalante; adasının büyük bir bölümünü de yok etmiştir. bunun yanında mö. 373 yılında (yani eflatun un atlantisden bahsetmesinden yalnızca 15 yıl kadar önce)yine son derece büyük bir deprem ve tsunamiler, yunanistan anakarasında, corinth körfezinin güney kıyısında bulunan zengin yunan şehri helike yi yıkmış ve sular altında bırakmıştır. yine çok ilginç bir tesadüftür ki helike, mitolojide tanrı poseidon un şehri olarak bilinmektedir. peki acaba eflatun diyaloglarında destansı bir şekilde kendi ülkesinin yakın tarihini mi resmetmişti?

    atlantis ile ilgili en güncel ve en kabul gören kuram ise 2004 yılında almanya nın wuppertal üniversitesinden dr. rainer kühne tarafınden ortaya koyulmuştur. kühne, ispanya nın güney batısında eflatun un atlatis tarifi ile birebir örtüşen bir bölge buldu. uydu fotoğrafları ile de varlığı kanıtlanan bölge, cadiz yakınlarında bulunan ve şimdi sular altında kalmış marisima de hijinos dur. bu kuramın önündeki en büyük engel bölgenin bir ada olmayışı, kühne ye göre eflatun un yazışmalarında söz edilen atlantis bir ada değil bir kıyı şeridi idi. kühne nin kuramını güçlendiren bir diğer nokta ise bölgenin mö. 500-800 yılları arasında büyük sel felaketleri yaşaması. yakın zaman sonra tam da herkül kayalıklarının ötesinde bulunan su altındaki ve atlantik kıyısındaki şehre kazılar yapılacak.
    bakalım efsane kayıp kıta atlantis bu bilgiler ışığında bulunabilecek mi?
    (13.10.2010 18:10)

ayrton senna

    şimdiye kadar gelmiş geçmiş en iyi formula pilotudur.

    bir efsanedir ama ne yazıkki erken veda etmiştir. inanılmaz zaferleri vardır, mümkün olmayan yarışları kazanmıştır. bir tek 6. vitesle yarış kazanmışlığı da vardır, monaco tüneline 2. girip lider çıkmışlığı da. ama herşeyden önemlisi insandır. yarışı lider sürdürürken bambaşka bir takımın pilotuna yardım edebilmek için hayatını tehlikeye atıp yüzlerce kilometre hızla seyreden arabaların crit attığı piste kendisini attığına şahit olmuştum..

    çocukluk idolümdü kendisi.. öldüğünde ağlamıştım.. galiba iyiler daima erken veda ediyor..
    (29.01.2010 15:38)

ne mutlu türk üm diyene

    ulu önderin söylemiş olduğu derin vecize.

    20. yüzyılın başlarında bir zamanların cihan imparatorluğu osmanlı'dan geriye pek fazla bir şey kalmamıştı. kanuni sultan süleyman'dan sonraki tarihsel süreçte kuzey afrika, balkanlar ve arap yarımadası bir bir elden çıktı ve elde anadolu'dan başka hiçbir yer kalmadı.

    bu sürecin altında yatan en önemli sebeplerden biri fransız ihtilali sonucu gelişen milliyetçilik akımlarıydı. birileri (ruslar) panslavizm dedi balkanları kışkırttı. birileri (ingilizler) arap birliği dedi (hah arap birliği; ne büyük bir hayal) birileri ise kuzey afrika'yı böldü (fransızlar ve italyanlar)

    peki gerçek sebep neydi? neden oldu bütün bunlar?
    kanuni döneminden sonra ne yazıkki bir tane bile filozof çıkartmadı türk ulusu. dünya düşünsel tarihine attığımız son imza sinan'ın dır. mimar sinan'ın ne yazık ki filozof sinan'ın değil (kesinlikle mimar sinanı küçümsemek istediğim anlaşılmasın kendisinin çok büyük bir hayranı olarak önünde saygı ile eğiliyorum. yaptığım başka bir şey, bir gerçeği ortaya koyma işi. yuzyıllar boyu bir tane bile filozof çıkartmayışımızın gerçeği). ibn-i haldun'u, farabi'yi, mevlana'yı, yunus'u, ibn-i sina'yı, fuzuli'yi ve daha nicelerini çıkartan türk-islam dünyası ne yazık ki uzun bir dönem düşüncenin gelişimine katkı sağlayamadı.

    oysa batıda durum farklıydı. bir devinim, bir hareket doğuyordu, batı dünyası doğum yapmak üzere olan bir gebe gibiydi. onların rousseau'su vardı, monteigne'i vardı, kant'ı vardı, marx'ı vardı, voltaire'i vardı, nietzche'si ve daha niceleri.. yüzyıllar boyu koca türk-islam aleminin hiçbir felsefi kılavuzu olmadı. hiç kimse bir kez olsun çıkıp demedi, diyemedi, vatanları vatan yapan üstünde yaşayan insanlardır. bir memleket bu insanların sahip çıktığı ölçüde ilelebet yaşayacaktır. etnik, sosyal, teolojik kökeni ne olursa olsun vatan tüm evlatlarını bağrına basar. sizin üstünüze düşen sadece buraya ait olduğunuzu hissetmenizdir diye. hiç kimse demedi ta ki ulu öndere kadar.

    öncesini sonrasını biliyorsunuz zaten anlatıp vakit kaybetmeyeceğim. kaybedilenler, acılar, savaşlar, sonrasında atatürk ve karanlık bir geceye doğan yeni günün şafağı gibi cumhuriyet güneşinden ibaret bir tarih. ama atatürk bir şeyin farkında idi. düşmanlarınızı meydanlarda ne kadar kesin yenerseniz yenin, zaferiniz ne kadar büyük olursa olsun her tarihsel olgunun bir nedeni ve bir sonucu vardır. siz eğer bu oluşumun nedenlerini ortadan kaldıramazsanız kazandığınız zafer asla sonsuza kadar sürmeyecektir. toplumların bilinçaltında tutulan, unutuldu sanılanlar gün gelip karşınıza tekrar çıkar.

    anadolu gibi binlerce yıldır yüzlerce medeniyete ev sahipliği yapmış bir coğrafyada bir çok farklı etnik, dini ve sosyal kökenli grupların olması kaçınılmazdır. bakın güneydoğu gerçeği bugün gün gibi karşımızda. ulu önder bunu yüz yıl öncesinden görüp bu eşsiz vecizeyi söylemiştir. ne mutlu türküm diyene

    peki kendimize aynayı tuttuk mu? biz ne kadar anladık ne mutlu türküm diyene'yi... çeşitli platformlarda, forumlarda, internet sitelerinde, kahvelerde, sokaklarda sizin benim gibi insanların türkçülük ve milliyetçilik adına ettiği laflardan değil benim korkum. çok çok daha tehlikelisi, lider dediğimiz insanların tavırlarıdır. etnik kökeni sebebiyle insanları ayıranlardan bahsediyorum, yada başka bir pencerede ''din, milletleri bir arada tutan çimentodur'' söylemlerinden. siz çimentonuzu din üstüne kurarsanız bu bina çok sağlam olmayacaktır ne yazıkki dostlarım. bakın arap yarımadasının haline, bakın ve kendiniz görün. sizin çimentonuz vatanınız olmalıdır. sizin betonunuz bugün güneydoğu'da çatlar, yarın hatay'da, sonraki gün ise kars'da, izmir'de..

    sorun kendinize ''ne mutlu türküm diyene''yi ne kadar anladık diye?
    (29.01.2010 15:27)

sayfa: 1-2-3...-12

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.