surelerin arapça okunması

    Bütün müslümanların dil farklılığına rağmen birlikte ibadet etmesini sağlayan en önemli faktör.
    Namazda surelerin arapça okunması dolayısıyla dünya müslümanları olarak namazları birlikte kılabiliyoruz. Müthiş bir şey.
    Dün akşam Şehzadebaşı camiine hatimle teravih kılmaya gittik. Turist Arap müslüman kardeşlerimizden önemli bir katılım vardı ve birbirimizle ayrıca konuşmadan hemhal olmuştuk. Bunu tüm dünya milletleri ile birlikte Kabe'de de yaşamıştık. Her millet kendi diliyle okusaydı acaba o müthiş cemaati nasıl oluştururduk? Herkes kendi tercih ettiği mealden okumaya çalışsa nasıl bir sonuç olurdu? Sadece Türkiye'de 50'nin üzerinde ayrı meal var. Küçük bir camide bile bir cemaat oluşturmak mümkün olmazdı. Ortada ne din kalırdı, ne Kuran ne de cemaat. Nasıl olsa herkes kendine göre bir tercüme ve meal oluşturabiliyor.
    Namazda surelerin arapça okunması müslümanlık oranının yüksek olmasına sebep olmaktadır. Müslümanların Kuranı öğrenmek için arapça öğrenmesi ve bu arada meal ve tefsirlerden de daha iyi anlamaya çalışması daha da yükselmesine sebep olmaktadır. Tarihte böyle olmuştu. Ne var ki emperyalistler Kuranın anlaşılmasını ve müslümanların birliğini engellemek için Arapçayı her ülkede gittikçe farklılaştırmışlardır. Türkiye'de de harf devrimi ve medreselerin kapatılması ile Kuranın Anlaşılmasının önüne önemli bir engel konulmuştur. Buna rağmen Kuranı anlamak ve topluma tanıtmak için çalışmalar artmıştır son zamanda.
    Kuranın Anlamıyla Buluşmak Platformunun Namazda Kuranın Anlamıyla Buluşmak Başlıklı projesini bir an önce tamamlaması önemlidir bu noktada. www.kuranimiz.net
    Kuran tartışılmak için değil, anlaşılmak için öğrenilir. Tartışmak için öğrenenlerin Kurandan faydalanması zordur. Kuran iyiniyetlileri, önyargısız Hak aşıklarını, kendisine yükleyeceği yükümlülükten kaçınmayıp doğruya ulaşmak isteyenleri doğru yola ulaştıran mucize bir kitaptır.
    Kuranı öğrenmek isteyenler için bir çok dilde yeterince meal ve tefsir bulunmaktadır. Müslüman olan batılıların önce Arapça'yı öğrenmeye çalışması takdire değerdir bu anlamda. Seven sevdiğinin dilini öğrenebilmektedir. Tıpkı günümüz gençlerinin batı müziklerini anlamak için o dillerde çalışıp ilerleyebilmeleri gibi.
    Kuran indiği gün itibariyle kayıt altına alındığı için üzerinde sahihlik tartışması yoktur. Hadisler ise Kuran ile karışmasın ve Kuranın sıhhatine zarar gelmesin diye bir kaç asır sonra derlendiğinden sahih, hasen, zayıf, mevzu (uyduruk) gibi derecelendirmeye tabi tutulmuştur.
    (13.08.2011 17:16)

reşit olmayanların cinsel ilişkisi

    http://www.radikal.com.tr/Radikal.aspx?aType=RadikalYazar&CategoryID=98&ArticleID=919114

    "Çocuk evlilik"ler, "çocuk anne"ler
    NURAY MERT
    29/01/2009


    Prof. Türkan Saylan’ın Radikal’de yayımlanan (27 Ocak) ‘Çocuk evlilikler yasal olamaz’ başlıklı yazısı, çok önemli bir konuyu gündeme getiriyor. Malum, kırsal nüfusu yoğun, geleneksel yaşam biçimleri etkin ülkelerde, 18 yaş altında kızların aile kararı ve/veya zoruyla evlendirilmesi gibi bir sorun var. Türkiye, diğer birçok ülkeye oranla bu sorunun çok ağır yaşandığı bir ülke değil, ancak bu sorun hiç yok da denemez. Dahası, muhafazakâr bir partinin iktidarda olması, bu tür konularda caydırıcı değil, tam tersine teşvik edici tedbirlerin söz konusu olduğu gibi bir kuşku uyandırıyor.

    Bu koşullar altında, Prof. Saylan, 18 yaş altındakilerin evliliklerinin sert tedbirlerle engellenmesini ve zorunlu eğitimin süresinin uzatılmasını, bu sorunun çözümü olarak görüyor. Ayrıca, imam nikâhını ve muhtemel çokeşlilik girişimlerini de, bu sorunla birlikte ele alıyor.

    Öncelikle, ilericilik ve kadın hakları adına tartışmaya girişenlerin, Suudi Arabistan örneklerine savrulmak yerine, bu sorunların çözümünün temelinde, kadınların ekonomik ve sosyal yönden güçlendirilmesi olduğunu görmelerinde fayda var. Kız çocukların eğitimi konusunda, özellikle kırsal kesimde ve bazı bölgelerde ekonomik nedenlerin ötesinde, geleneksel dirençlerin söz konusu olduğu bir gerçek. Bu dirençle mücadele edilmesine destek vermemek söz konusu olamaz. Ancak, bildiğimiz kadarıyla mevcut hükümet uygulamaları da bu yönde. Asıl sorun, eğitim sisteminin ekonomik altyapısının (bu hükümeti önceleyen fakat onunla devam eden neo-liberal politikalarla) tamamen çökmüş vaziyette olması.

    Diğer taraftan, evlilik için geçerli olan 18 yaş sınırının korunması veya daha da sıkı takip edilmesini, çağımızda kolayca savunmak mümkün değil. Zira, henüz bizde çok yaygın olmasa da, kader birliği ettiğimiz Batı dünyasında, cinsel özgürlük politikları, 18 yaş altı cinsel yaşamı bir hak olarak koruyor. Cinsel ilişki için rıza yaşı çoktan 18 yaşın altına düşmüş vaziyette. İngiltere’de, 16 yaş altındaki kızlara, ailelerinin bilgisi dışında doğum kontrol yardımı (buna kürtaj da dahil), 1980’den beri uygulanıyor. 2005 yılında Sue Axon adlı bir kadın, bu konuda, ailelerin (izin de değil) sadece bilgilendirilmesi için dava açtığında, büyük bir tepki ile karşılaştı. Oysa, Batı ülkelerinde ve özellikle İngiltere’de çocuk yaşta (11 yaşından itibaren) anne olanların sayısı çok yüksek ve bu sorun bir türlü çözülemiyor.

    Evlilik yaşının ısrarla 18 civarında tutulup, küçük yaşta cinsel ilişkinin bunca teşvik edilmesi ortaya çok tuhaf bir tablo çıkarıyor. Mevcut tabloda, önlenmeye çalışılan sadece evlilik durumu olarak gözüküyor. Oysa, zorla evlendime ayrı bir sorun olmakla beraber, yasal nikâh, öncelikle, kadının haklarını koruyan bir düzenleme. Zira, yasal nikâh durumunda, erkeğe kadın ve çocuk konusunda sorumluluk yüklenmiş oluyor. Aksi takdirde, Batı ülkelerinde, çocuk yaşta terk edilmiş bekâr anneler ve sahipsiz çocuklar, büyük bir toplumsal sorun olarak karşımıza çıkıyor.

    ‘Batı dünyasında ne oluyorsa mutlaka iyisi, doğrusu odur’ anlayışı ile günümüzün sorunlarını hep eksik kavrıyoruz. İşin kötüsü, Batılılar da, ‘bizim yaptığımız en doğrusu’ anlayışından asla taviz vermiyor. Zorla evlilik başka, erken evlilik başka. Erken evliliğin sakıncalarından söz edebiliriz, ama erken cinsellikte ısrar edip, erken evliliği engellemek için sonuna kadar mücadele etmenin kültürel mutlakiyetçilikten başka anlamı yok.

    Son olarak, Kahire’de yapılan İslam Konferansı Örgütü, Aile Zirvesi’nin taslak metninde de bu türden bir dayatmanın izlerini gördüğümde aynı şeyleri düşündüm. Metinde zorla evlilik ötesinde, erken evlilikle mücadele edilmesi hedef olarak belirlenmişti. Belli ki, gerek İKÖ, gerek Müslümanları temsil eden diğer örgütler, kurumlar, kişiler, dayatmacı Batı söylemi karşısında, hele de 11 Eylül sonrası ortamda, ‘işin bir de şu boyutu var’ diyecek durumda değiller. Bizim ülkemizde yapılan tartışmalarda da ‘işin bir de bu yanı var dersek dinci derler’ çekincesi, bir konuyu tüm boyutları ile konuşmamızı engelliyor.

    Bu konularda yol almak istiyorsak, bir yanda, Müslüman toplumlarda din adına dayatılan kuralların kadınlar için yarattığı sorunları tartışırken, diğer yanda çağdaş hayat adına benimsediğimiz mevcut önkabullerimizi de sorgulamak durumundayız. Mevcut iktidarın muhafazakâr bir parti olması veya icraatlarına karşı duyduğumuz farklı tepkiler, aklımıza ve mantığımıza kilit vurmamalı.


    (20.12.2010 14:52)

ateizm

    Ateizm karşıtlarının da akla ihtiyacı olduğuna iyice ikna olmamı sağlayan kavram.

    "Allah akılla deneyle bulunmaz iman sadece gönül işidir" gibi bir yorum yaparak yanlışa düştüğümü iddia eden akıl-ist mü'min! Nereden çıkardın benim inananların veya inanmayanların öncelikle akılla hareket etmediklerini iddia ettiğimi?

    "Deneyler evrendeki oluşumun ve işleyişin nasıl olduğunu buldurur ancak. Deneylerle akıl ne kadar bulunursa Allah da o kadar bulunur ancak. Deneylerle aklı bulamayız, ancak aklın kendisiyle/çıkarımla buluruz." demedim mi ben? Aklı inkar mı ettim ben şimdi? Akıl akılla bulunmaz/ispatlanamaz mı dedim?

    "Akıl bir araçtır. İrade ve duygular şöför ve direksiyon pozisyonundadır. Şoför ne tarafa çevirirse direksiyonu, direksiyon ne tarafa çevrildiyse araç o tarafa gitmeye çalışır durur, isterse yoldan çıkmış olsun şoför durdurmadıkça, direksiyon başka yöne dönmedikçe veya yol şartları ilerlemesine engel olmadıkça araç sürekli çevrildiği yönde gider." demedim mi ben?

    İman sadece gönül işidir mi dedim ben? Araç olmaksızın sadece şoför ve bir direksiyonla İstanbul'dan Ankara'ya gidebilirsiniz mi dedim ben? Veya, sizin aracınız/aklınız şoför ve direksiyondan etkilenmeden mi gider? Şoför ve direksiyon olmaksızın veya uzaktan kumanda olmaksızın da gider mi sizin aracınız? Hiç evinizin önündeki aracınız kendiliğinden başka bir yere gitti mi?

    Doğrudur bazen aracınız şoför ve direksiyonun etkisinden kurtulur, kendi hakimiyetini kazanır. O zaman kaza yapmaz mı sizin aracınız? Zilzurna sarhoş şoförün elinde kaza yapmayan araç istisnadır netekim...

    Son olarak, siz aklınızla mı buldunuz Allah'ı ve ondan sonra inandınız, yoksa sevdiğiniz güvendiğiniz insanların size öğrettiklerini aklınıza uygun mu buldunuz?

    Peki, Psikiyatrideki aklileştirme ve yok sayma/inkar etme savunma mekanizmalarından haberiniz var mı?
    (13.11.2010 21:27)

ateizm

    Tepkisel olmadan tanımlanmasında büyük faydaların olduğu, onun için de sadece tepkisellliğe düşmüş gibi yapacağım tanım.

    "Ey insanlar!
    Sonunda ben de aydınlandım. Aha şurada ilan ediyorum: Akıl diye bir şey yokmuş. Aklı bulayım diye bir çok araştırmalar yaptım. Bir türlü bulamadım. Bir çok bilim adamı da deneyler yaptı ama bulamadı. Bilesiniz ki hiç birimizin aklı yok. Sizde de yok bende de yok, hiçbir varlıkta yok. Hepimiz deliyiz. Akıl var diye iddia eden varsa buyursun kanıtlasın. Ben aklı istemiyen, sevmeyen biri değilim, ama yok böyle bir şey. Aklın varlığını reddediyorum. Siz bakmayın o hareketlerinizdeki tutarlılığa/uyuma, ürettiğiniz ürünlere. Onlar sizin aklınızın eseri değil. Onlar tamamen tesadüf. Dünyaya uyum sağlayamayanlar zaten var olmuyorlar. Aslında siz milyonlarca, milyarlarca, aklın eseri zannettiğiniz harekette bulunuyorsunuz, ürünler üretiyorsunuz. Ama yok akıl diye bir şey. Akıl olmaksızın kendiliğinden ortama uyum sağlayanlar var oluyor, diğerleri yok oluyor. "Bunlar aklın eseridir, akıl vardır" diyen varsa buyursun kanıtlasın. Aklın varlığı iddiasını kanıtlama yükü de o iddiayı ortaya atandadır.

    Tekrar söylüyorum, eğer bunca eserinizin oluşmasını veya uyumlu tutarlı davranışlarınızı sağlayan kozmik, görünmez bir varlık olduğunu iddia ediyorsanız bunu ispatlama yükü size düşer. İspatlamadan kendiniz inanıyorsanız inanın, ama gelip insanlara inanmanız lazım, bulamazsınız, olmaz ama inanmanız lazım diye kafa şişirmeyin. 

    Siz de bırakın o aklın kuralları safsatasını. Delirin ve özgürlüğünüze kavuşun, tıpkı benim gibi. İnsanlık ne çektiyse zaten bu akıl düşüncesinden çekti.

    Ayrıca, Edison'u sevmem onun akıllı olduğu ve aklının ampulün bulunuşunda rol oynadığı konusunda kanıtlar bulmaya başlayacağım anlamına gelmez. Bütün benliğimi zorlasam buna inanmaya yapamam. Tabi yapabilsem ve insanları da buna inanmaya zorlasam en azından bir kaç kişiyi bulacağıma eminim. İnsanın salaklığının sınırı yok zira."

    diye bir tanım yazsam hiç mi duygularımı karıştırmış sayılmam bu tanıma? Duygusal bir tutumum yoksa niçin aklın yokluğundan bahsetmeye başladım ki ben? Niçin aklın varlığını reddediyorum ben? İngilizcesine ne dersiniz bilemedim ama benim bu a-akıl-izm imde, a-akıl-ist liğimde hiç mi duygularımın payı olmamıştır? Bu tanımından önceki tanımlara tepki hali değil mi bu halim?

    Başlangıçta aklın varlığına dair bir inancım olmasaydı ve aklı kavrayamasaydım kavrayışsızlığımın tepkiselliğime değil, akılsızlığıma bağlanması mümkündü. Ama bu saatten sonra aklın varlığı iddiasını reddediyorsam ya tepkiselim, ya aklımı kaybettim, ya da gerçekten akıl yok.

    Ayrıca, üniversitenin bahçesinde dolaşan kediyi seviyorsam daha kolay ikna olur ve savunurum hayvan haklarını. Ürktüysem bir fareden veya akrepten çok daha zor ikna edersiniz beni hayvan haklarına. Her gün kapıştığım babam evlenmenin akıl işi olduğuna ikna edemeyebilir beni, ama tutulduğum kız çok daha kolay ikna edebilir beni evlenmeye.
    (13.11.2010 21:23)

ateizm

    Deneyler evrendeki oluşumun ve işleyişin nasıl olduğunu buldurur ancak.

    Deneylerle akıl ne kadar bulunursa Allah da o kadar bulunur ancak.

    Akıl düşüncesinden nefret etmediysek/ettirilmediysek aklı bulmak zor değildir, hemen çıkarımlarla buluruz. Deneylerle aklı bulamayız, ancak aklın kendisiyle/çıkarımla buluruz. Kim bilir belki aklın da somut bir varlığı vardır ve ileride tespit edilecektir ama bugünlük soyut oluşu onu reddetmemizi gerektirmez, akıllıca bir şey olmaz. Akla inanmak istemiyorsak o zaman orada duygusal bir tutum var demektir.

    Akıl bir araçtır. İrade ve duygular şöför ve direksiyon pozisyonundadır. Şoför ne tarafa çevirirse direksiyonu, direksiyon ne tarafa çevrildiyse araç o tarafa gitmeye çalışır durur, isterse yoldan çıkmış olsun şoför durdurmadıkça, direksiyon başka yöne dönmedikçe veya yol şartları ilerlemesine engel olmadıkça araç sürekli çevrildiği yönde gider. Akıl da, irade ve duygular ne tarafa isterse o tarafa gitmeye çalışır.

    Allah'a inanmak istemiyorsanız aklınızı ona göre çalıştırır, duvara toslamışsanız bile şoför gazdan ayağını çekmedikçe, direksiyon başka yöne kırılmadıkça yine ileri gitmek istersiniz. Allah'a inanmak istiyorsanız yine aynı durum.

    Eğer tartışılan Tanrı İslamiyetin tezi olan Allah ise O zaten "gayb" dir. Bu dünyada deneylerle bulunmaz. Bu dünyada duyguyla istenir veya reddedilir. Akıl ve deney de o yönde kolaylık sağlar. Kişi sadece ister, bulan/bulduran/inandıran ise O'dur; tıpkı, istemeyeni terkettiği, kendini unutturduğu/kaybettirdiği gibi.

    İnsan Allah'ı sevmeye başladığı anda hükmen inanandır/mümindir, zamanla aklı da ikna olur, delillerini de bulur. Allah'ı sevmemeye başladığı anda da hükmen inançsızdır; aklıyla ve deneylerle bulmuş olsa da zamanla Allah'ı kaybeder, aklı da deneyleri de inançsızlığını pekiştirir.

    Özetle, bana göre iman Allah'ı sevme ve isteme hali, ateizm de Allah'ı sevmeme ve istememe hali.
    (12.11.2010 10:05)

ateizm

    Allah, varsa

    -ki ben var olduğuna inanıyorum: hiç bir kimseye kin ve nefreti olmamanın rahatlığı içinde objektif kalmaya çalışarak ateist arkadaşları anlamak adına, ve de gerçekten yoksa olmadığına kanaat getirmek için, ateizme yönlendiren belli başlı kitapları okuyarak, yazışarak anlamaya çalıştım, çok uğraştım ve başaramadım. Başlangıçta inanmıyor olsaydım belki öyle devam edebilirdi. Ama inanan bir ailenin güzellikleri içinde büyüdüm, inanmanın bir zararını görmedim ve inanmanın huzurunu ve mutluluğunu yaşıyorum. O olmasa bile dünyanın en güzel masalını yaşıyorum-

    kendini sevenlere kendini buldurur. Allah aramakla bulunmaz. Ama bulanlar arayanlardır. Yoksa zaten mesele yok.
    (12.11.2010 01:53)

ateizm

    Merak ettiklerim:

    Bir ateist hadi Tanrı'yı inkar etti, niye bu inananlara kini, nefreti. Niçin sevemiyor onları? Kaç kişi terkettiği dinin mensuplarıyla, o dinden akrabalarıyla sevgi ilişkisini devam ettiriyor ve ne ölçüde? Sanki daha çok tepki Tanrı adına tanrılığa kalkışan ve yanlış tavırlarla Tanrı fikrinden nefret ettirenlere.

    Peki, Bir inanan Allah'ı görmediği halde nasıl bu kadar emin olabilir, sevip inandığı peygamberi ve ondan bugüne bu mirası taşıyan sevip güvendikleri olmasa! O halde bir inanan niçin ateist birini bu kadar aşağılamaya ve aptal yerine koymaya çalışır? Kendisi ne kadar inanıyor gerçekte? Kaç inanan Allah'ın istediği yaşamı sürüyor?
    (12.11.2010 01:50)

ateizm

    Aslında ateizm de deizm de bir tür inatçılık... Her ...izm gibi birer ideoloji. Bir tür fanatiklik.. Kendini imtiyazlı kabul etme, daha üstün düşünceli, farkında; karşısındakini de aptal görme hali. Çoğunlukla, süregelen bir tartışmada bir tarafa takılı kalma durumu. Zorunlu tarafgirlik.

    Benim gördüğüm, aslında insanlar sevip güvendiklerine inanıyorlar, onların bildirdiklerinin tarafında oluyorlar; sevmediklerinin, nefret ettiklerinin bildirdiklerine veya bilemedikleri için sevemediklerine de karşı çıkıyorlar ve taraf oluyorlar.
    (12.11.2010 01:42)

dünyanın görünmez öküzün boynuzları üzerinde durması

    Kim bu öküzü oküz anlayan öküz diyesim geldi ama bana yakışmaz. Onun için demiyorum... Zaten öyle biri de yok...
    (11.10.2010 12:06)

şeyda


    --- alıntı ---

    Özlem kanar damar damar kuytularda
    Rind-i şeydâ makamında çalar lâhza
    Çaldıkça cehennemi çiğnetir zorla aşka

    Şükran Ay
    --- alıntı ---

    (22.09.2010 16:41)

şeyda

    sözlük'te türkçe karakter sıkıntısı yüzünden karıştırılmaya mahkum iki kelime: 'şeyda' ile 'seyda'.

    Aşkından deli divane olan, yana yakıla feryad eden gönül yaralısı anlamında kullanılır

    'Seyda' ise 'büyük seyyid' mânâsındadır. Hz. Peygamberin soyundan gelenlere Seyyid ve Şerif denildiğinden daha ziyade onlar için kullanılır.
    (22.09.2010 16:39)

gönül

    Ey gönül, işlediğin suçlara, kusurlara karşılık, Hakk'tan özür dilemek için neler düşünüyorsun? Ondan sayılamayacak kadar lutuflar, iyilikler, ihsanlar, vefalar gelmede, senden de bunca hatalar, kusurlar, cefalar görünmede...

    Onun tarafından, bunca keremler, senden ise, manasız aykın işler; Ondan pek çok nimetler, senden ise sayılamayacak kadar çok hatalar suçlar, günahlar...

    Senden bunca haset, bunca kötü düşünce, bunca dedikodu. Ondan ise bunca ihsan, bunca lütuf, bunca iyilikler.

    Yaptığın kötülüklerden, işlediğin günahlardan pişman olup da, candan Allah dediğin zaman, seni belalardan kurtarmak için senin imdadına yetişen, sana o duyguyu veren, kendini hissettiren O'dur.

    İşlediğin günah yüzünden korkuyorsun, kurtulmaya çareler arıyorsun. Bir daha işlememeye karar veriyorsun, işte o anda bu duygularla için karıştığı, kendinden utandığın, kendini ayıpladığın, vicdanın sızladığı zamandüşünmüyormusun? Bu duyguları sana veren, bu pişmanlığa seni düşüren, senin içindedir. Sana çok yakındır. Onu sen ne diye kendinde, kendi içinde göremiyor, hissedemiyorsun?

    O, seni bazen yaratılışına, kötü tabiatına bırakır, seni gümüş, altın, kadın sevdasına düşürür. Bazen de canına Hz. Muhammed Mustafa'yı hayal etmenin nürunu verir de içini aydınlatır.

    Seni bazen bu tarafa çeker, iyi adamlara katar, bazen de o tarafa çeker, seni kötülere ulaştırır. Kurtuluş gemisini korkunç dalgalarla hırpalar, onu kırar, parçalar.

    Ey zavallı insan, bu düşüşlerden, bu hallerden sakın ye'se kapılma; gizli gizli o kadar çok dua et, geceleri, o kadar çok ağla, inle ki; sonunda yedi kat gökten kulağına kurtuluş sesleri gelsin.

    Divan-ı Kebir, Mevlâna


    (20.08.2010 18:35)

izci simidi

    merakım giderilemediği için bir izci liderine sordum: "izciler uzun süre doğada kaldıklarında yanlarına ekmek, simit vs. bayatlayan şeyler yerine un gibi bayatlamayan şeyler alırlarmış.. Doğal ortamda geniş bir yaprakta hamuru yoğurur, hamuru bir çıbığa sarar ve ateşte pişirirlermiş. İzci simidi buymuş.. Bizim simitleri tutmasa da içinde bulunulan şartlar dolayısıyla farklı bir lezzeti olduğunu sanıyorum.
    (10.08.2010 11:51)

berat kandili

    Diyanet takvimine göre 2010 yılında 26 temmuzu 27 temmuza bağlayan gecedir. Kur'an-ı Kerim'de dolayısıyla İslam'da ibadetlerde ay takvimi esas alındığından günler de akşam gün batımından başlayıp ertesi gün gün batımına kadar devam eder. Berat kandili de 2010 yılı için 26 temmuz pazartesi gün batımında başlayıp 27 temmuz gün batımına kadar devam eder.

    --- alıntı ---

    Leyle-i Berâet, Berat gecesi, Şaban ayının en mühim gecesidir; yılın da en mübarek, en dikkat edilecek, ihya olunacak gecelerinden biridir, meleklerin bayramıdır; bu gece yeryüzüne çok rahmet, bereket ve hayır iner; çok mü’minler af ve mağfiret olunur; ancak şirke bulaşanlar, birbirlerine kin tutanlar, dostlar ve akraba ile ilgiyi kesenler, sihir yapanlar, kâhinler, ayyaşlar, faizciler, namusunu satanlar hariç!

    Berat gecesinde eceller, rızıklar, hacca gidecekler, ölecekler, saidler, şakiler, senenin mühim olayları yazılır, tespit olunur, kesinleşir; kimi Allah’ın rahmetine erer, kimi mahrum kalır; kimi mükâfatlandırılır, kimi cezalanır; nicesinin kefeni hazırlanmıştır, o çarşıda alış verişte; kiminin kabri kesinleşmiştir, o gafilce eğlencede; nice gülen vardır, eceli yakın; nice bina vardır, sahibi toprağa girecek; nice cennet uman vardır, cehennemde yanacak; nice sevap uman vardır, ikaba uğrayacak; nice kâr bekleyen vardır, zarara çarpılacak...

    Yâ Rabbi! Esmâ-yı Hüsnâ’n hürmetine, Habîb-i Edîb’in hürmetine, mübarek aylar, kandiller, geceler hürmetine sen iyi kullarına kuvvet, cesaret, metanet, izzet, hürmet, nusret ve galibiyet ihsan eyle, Ümmet-i Muhammed’e genel bir basiret bahşeyle ki aldanmasınlar, hakkı hak olarak görebilsinler; zalimlere, fasıklara, kâfirlere değil, muttakilere, salihlere, alimlere, kâmillere ittiba edebilsinler; doğru yolda, yüce gayeler uğrunda, rızana uygun tarzda has mü’minlere yakışır şekilde çalışabilsinler; insanlığa çok özledikleri huzur, sulh, sükûn, refah ve saadeti getirsinler......
    --- alıntı ---

    (26.07.2010 02:40)

izci simidi

    alesta ferro "nasıl yapıldığını bilahare anlatırım..." deyip kuyuya atmış. Hadi anlat da pişirip taze taze yiyelim:)
    (17.07.2010 14:25)

sayfa: 1-2-3-4

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.