son beğenilen tanımları genel istatistikler
rivayetlere göre -ki muhtelif anlatımlar var- ya gazi üniversitesindeki teşkilat reislerinden biri; ya da özel üniversitelerden birinde okuyan bir aşiret liderinin oğlu, düşünüp taşınıp bir hanımın kendisiyle çıkmasına karar vermiş, ve bunu kendisine belirtmiştir. yaşandıysa gerçekten, orada olup izlemek isterdim.
ikitelli'de karşı karşıya sıralanıp birbirlerine nispet hareketi* *, el kol işaretleri felan yapsalar tam olacak.
(bkz: linç)
suni bir dilin bunca konuşanı olması, bu dilde bunca eserler yayımlanmış olması beni ziyadesiyle şaşırtmaktadır. şahsen bir dil yaratsaydım ve bu dilde otuzbin eser yayımlansaydı, sayısı milyonları bulan insan bu dili öğrenseydi, evren kadar egom olurdu. (bkz: lingua franca)
şahsın çehresine yerleşmiş sabit bir gülümseme yoksa, tebessüm taklidi yapmak yüz kaslarına acı verir; ama insanın ruhunda oluşan sıkıntının verdiği acıdan fazla değil... (bkz: smiley)
ya o zamanlar komplo teorileri çok yaygın olmadığından, ya kitle iletişim araçları bu kadar yaygın olmadığı için aykırı bilgilere ulaşmak daha zor olduğundan, ya da yaş itibariyle küçük olmanın şaşırmayı daha kolaylaştırması nedeniyle; seneler önce bu kitabı ilk okuduğumda bayağı şaşırdığımı, "ama nasıl olur? bunlar nasıl kaleme dökülüp özgürce yayınlanabilir?" dediğimi hatırlıyorum. elimde bulunan endülüs yayınlarından çıkmış ilk baskısının arka kapağında "oysa geçmişlerini iyi bilmeyen toplumlar, gelecekleri konusunda da sağlıklı bir kestirimde bulunamazlar. kaldı ki bugün yaşamakta olduğumuz çok sayıda sorunun kaynağı burda yatıyor" yazmaktadır. özelde şu anda gündemi oluşturan seçim tantanaları; genelde ise genel hal ve gidişatımız açısından sıklıkla durup arkamıza bir göz atmamızın gerekliliğini hatırlatmak maksadıyla alıntılamak istedim.
"sir" ünvanı almıştır. 1993'te hayatını kaybetmiştir.
filmden sonra popülaritesi bayağı bir artmış, chat ortamlarında nick olarak yaygın şekilde kullanılmaya başlanmıştır. kitapta kahraman tanımına tam olarak uyacak bir karakterken; filmde basiretsizlik örneği, ödlek bir tavuğa çevrilmiştir.
diğer yandan ingilizcedeki en estetik kelimelerden biri olsa gerek, mana olarak değil de metin ve fonetik olarak.
Öncelikle belirtelim ki oran %60 değil %80'dir. ve türk halkı için değil, dünyanın tamamı için geçerlidir. İşin espri kısmını geçersek, tabii ki de yaptıkları seçimler nedeniyle bir milletin, ya da genel olarak insanlığın büyük bir kısmını "aptal" olarak nitelemek pek akıllıca ve bilimsel olmayacaktır. "halk" dediğimiz şeyin doğası budur zaten; halk, doğası gereği kötüdür. seçimlerini büyük çoğunlukla kötüden yana kullanır, olayların perde arkasını görmeye çabalamaz, gözlerini en iyi boyayanın peşine gider; sinirini en çok bozana muhalefet olur. pragmatik yaklaşmak ister, ancak kendileri için neyin iyi olduğunu pek bilemezler, bu yüzden demokratik rejimlerde kendilerine sunulan birkaç seçenekten birini fanatikçe tercih eder, romantik bir biçimde savunur. kuşkusuz medyanın payı da büyüktür bunda. Şimdi ilkokuldan beri bize öğretilegelen tanımını ele alalım demokrasinin. halkın kendi kendini yönetmesi, evet. dünya üzerinde bu tanıma çok yaklaşan isviçre ve iskandinav ülkeleri gibi kimseyle derdi olmayan, ufak, az nüfuslu devletçikler olsa da, gerçekte kendi kendini yönetebilen ciddi bir halk kitlesi mevcut değildir. iki farklı örnek üzerinde incelersek, daha da iyi anlıyabileceğiz olayı zannımca. ilk örneğimiz amerika birleşik devletleri olsun. özgürlüğün, demokrasinin kalesi konumundaki abd'de işlerin nasıl yürüdüğüne bakalım. İki parti vardır, bunlar dışında bizdeki ufak tefek particikler ayarında minik bağımsız adaylar olur her seçimde -ki onları kaale almıyouz şu noktada-. "halk", iki parti arasında tercihini yapar, genelde bir o gelir bir diğeri, sırayla, ancak amerika birleşik devletleri politikasında ciddi değişiklikler göremeyiz nedense, hem de her seçimde tamamen farklı bir kutup iktidara geldiği halde. amerika yine aynı amerika. çünkü amerika birleşik devletlerini yönetenler, "halk" gibi "aptal" değildir, ülkenin kaderini "halk"ın seçebileceği herhangi bir zontanın eline teslim etmeyeceklerdir tabii ki. zavallı "aptal" abd halkı ise, efendime söyleyeyim, kürtaj kalksın mı?, eşcinsellik biraz daha serbest olsun mu? gibi tartışmalarla oyalanıp dururlar. ikinci örnek türkiye'ye gelirsek, şeklen farklı olsa da özde aynı olduğunu görürüz olayın. yine "aptal" bir "halk", kendisini yönetecekleri seçeceğini zannederek sandığa gidiyor. Önlerine sunulmuş, kimisi toplum mühendislerince ince ince dokunmuş, titizlikle işlenmiş siyasi partilerden birini seçiyor ve vatandaşlık görevii yerine getirmiş olmanın rahatlığıyla evlerine dönüyorlar, demokrasiye de şükrediyorlar tabii ki; öyle ya, demokrasi sayesinde kendi kendilerini yönetebiliyorlar! kendi gelecekleri hakkında söz sahibi olabiliyorlar, daha ne olsun!! olayın türkiye boyutunun, amerika'dakinden farkı, amerika da devlet çıkarlarına asla halel gelmezken; türkiye'de halk yine demokrasi yalanıyla uyutulurken, dışarıdan dikte edilenleri yapmaktan başka bir seçenekleri olmayan görünürdeki yöneticilerin, devletin gelişimine engel olacak hamleleri -bilerek ya da bilmeyerek; isteyerek ya da istemeyerek- yapmaya devam etmeleridir. sistemin yürümediği, idealdeki gibi işlemediğini anlamak için son derece gülünç kimi çelişkilere göz atmakta fayda vardır: son seçimleri göz önüne alırsak; demokrasiye, özgürlüğe inancı en yüksek kesim, seçimden hüsranla ayrılmıştır. bu kesimin büyük bir kısmının sistemin ve rejimin düşmanı olarak gördüğü kitle ise mutlak bir zafer elde etmiştir. ülke aylarca bunun oluruyla olmazıyla nası oluruyla vay efendimiyle çalkalanırken, bir taraftan birşeyler akııp gider, koca dağlar aşınır, çağlayan ırmaklar kurur; ama olsun, demokrasi kazandı ya sonunda! uzun lafın kısası, halk "aptal" değildir, türk halkı hiç değildir. ancak halk, yapısı itibariyle bir ülkeyi yönetecek yetkinlikte bir kitle değildir, topluca sağlıklı kararlar alabilecek bir yapısı yoktur. bunu aptallık olarak değil, halkın doğası olarak kabul etmek gerekir, aksini söylemek ise kabından taşmış bir kibrin işaretidir. dünya üzerinde herhangi biryerde, halk (ben de dahil) ne kadar az şey üzerinde söz sahibi edilirse, o yer için o kadar hayırlı olur. tabi bunun önşartı olarak daha önce yetkin kişilerin yönetimi elinde bulundurmuş olması vardır ki işin o kısmına girmek konuyu da feci uzatacağından burada kesiyorum.
tüm islam dünyasıyla ilişkiler kurmuştur, dünyanın öbür ucuna heyetler, yardımlar göndermiştir. ümmeti bir araya toplamak için en büyük emeği vermiş kişidir asr-ı saadet'ten sonra. iktidarı döneminde kendisini yerenler, ardından hatalarını anlamış, pişmanlık dolu şiirler yazmışlardır. bunun en güzel örneklerinden biri, Şair eşref'tir ki şöyle bir dörtlük karalamıştır önce: besmele gûseyleyen seytan gibi korkuyorsun höt dese bir ecnebi padisahim öyle alçaksin kî izzetin nefsin arap izzet gibi. daha sonra sultan abdulhamid tahttan indirilince, işlerin rengi değişince şu dörtlüğü de yazmıştır. vakt-i, istibdatta söz söylemek memnu idi; ağlatırtırdı ağzını açsan hükümet ananı! devr-i hürriyetdeyiz şimdi, değişti kaide. söyletirler evvela, sonra ....... ananı!
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |