son beğenilen tanımları genel istatistikler
üniversitede hocamız, berna moran bir yazısında şöyle der böyle der diye dersi anlatıyordu. bir arkadaşım * 'ya hocam bu kadın!!! da bütün kitapları okumuş mu' diye sorunca bütün sınıf kopmuştuk. o zamanlar berna moran'ın erkek olduğunu bilmeyenlerimiz de vardı.*
yaprak dökümü elli bin şiir roman filan okudum yaprak dökümünü anlatır elli bin filim seyrettim yaprakların dökümünü gösterir elli bin kere gördüm yaprak dökümünü düşüşlerini sürünüşlerini çürüyüşlerini yaprakların elli bin kere duydum ölü hışırtılarını kunduramın altında avucumda ve parmaklarımın ucunda ama yaprak dökümüne rastlamak yine de burar içimi hele bulvarlarda yaprak dökümüne hele kestaneyseler hele çocuklar geçiyorsa oralardan hele güneşliyse hava hele iyi bir haber almışsam o gün dostluk üstüne hele o gün sancımıyorsa yüreğim hele sevdiğimin beni sevdiğine inanıyorsam o gün hele o gün insanlarla ve kendimle aram iyiyse yaprak dökümüne rastlamak burar içimi hele bulvarlarla yaprak dökümüne hele kestaneyseler. nazım hikmet ran
üniversite birinci sinıftayken bir arkadaşım ''hocam nedim'in, baki'nin, fuzuli'nin divanı var. ben bakıyorum bakıyorum laedri'nin divanı yok. o da çok iyi bir şair, çok güzel beyitleri var'' demişti de bütün sınıf yerlere yatmıştık gülmekten.*
felaket. Önce azar azar başlıyor kaşıntı, geceleri. sonra artıyor. kaşımak da bir zor ki kulağın içini. bir türlü geçmiyor. "ne yapsam acaba?" diyorum. günler geçtikçe daha da artıyor. doktora gitmeye karar veriyorum. arkadaşlarıma soruyorum "tanıdığınız iyi bir kulak burun boğazcı var mı?" diye. "nÂ'oldu ki?" diye soruyor arkadaşlarım. "kaşınıyor kulağım" diyorum. "uyuyamıyorum geceleri, kulak kaşınmasından!" bir doktorun adını söylüyor bir tanesi. "çok iyi doktordur" diyor. "kimsenin çözemediğini çözer, iyileştiremediğini iyileştirir." gidiyorum doktora. gözlüklü, şirin bir amca. elinde bir büyüteç, kulağıma bakıyor. şaşırıyorum önce. "Ä°çinde kaşıntı var" diyorum. "Öyle büyüteçle ne anlayacaksınız ki?" "yok" diyor, "ben çoktan anladım ne olduğunu da, şimdi daha iyi görmek için bakıyorum." "nedir?" diyorum doktora. "eski sözler kaçmış kulağınıza" diyor. "nasıl yani?" diyorum. "kimin sözleri?" "bakacağız" diyor. sonra bir alet çantasından kocaman, ucu ince, cımbıza benzer bir alet çıkarıyor. "yan durun. kıpırdamayın" diyor bana. biraz irkiliyorum. "eski sözler" diyorum, "ha?" cımbızın ucu kulağıma giriyor, canımı acıtmıyor nedense. "bir erkek sesi bu" diyor. sanki bir uğultu duyuyorum. cımbızı çıkarıyor kulağımdan. "yalan kaçmış kulağınıza!" diyor doktor. yalana bakıyorum. küçücük bir şey gibi gözüküyor. "vay be! günlerdir kulağımı kaşındıran bu muymuş? hangi yalan peki?" diyorum. "durun, bekleyin" diyor doktor. "dikkatli olmamız lazım. tekrar kulağınıza kaçabilir. Önce şu deney tüpünün içine koyalım. sonra serbest bırakırız." yalanı tüpün içine koyuyor. kapağını da kapıyor tüpün. serbest kalıyor yalan. "seni seviyorum" diye cılız bir ses geliyor tüpün içinden. "yalanmış ha?" diyorum. kulağım bile anlamış, kalbim hálá anlamıyor... * * * sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |