son beğenilen tanımları genel istatistikler
neyse...zaten her sey binip gitmiş uçurtmalara....
çocuk değildir oysa o, kadındır, asıktır. kadının tek derdi aralarında kıvrılıp yatan ve adamı istediği anda yanında olduramayan 3000 kilometrelik uzaklıktır.olsundur. aşktır bu, uzaklık mı tanır hiç. görüşecekleri gün ne zaman yaklaşsa kadın heyecandan ölür, kırılganlasır. bekleyemez olur. son görüşmelerinde ise işler biraz değişiktir;saatlerce yapılan uçuş + otobüs + taksi yolculuğundan sonra havaalanında sevdiği adamı bekleyen kadın aynıdır aslında. her zamanki gibi heyecanlı, üstünü basını, saçını makyajını kontrol eder durur. nihayet kapıda adam görünür. hiçbir yüzün güzel olmadığı yüzün sahibi... yüzünde bir tebessüm öylece duru, ağır çekim sarılır kadına, yavaşca sorar ''dövme yaptıralım mı beraber'' ne ki bu demeyin, zamanında kadın evlenince yüzük takmak istemediğini, parmagına dövme yaptırmak istediğini söylemiştir adama. sürekli çok konusan kadın susar kalır. inanamaz. nasıl yanidir, artık hiç özlemeyecek midir adamı? her sabah onunla mı uyanacaktır? insan baska ne ister ki hayattan... ama.. aması vardır işte, kızın okulu, adamın işleri, ikisinin de ailesi ve yurt dışında oturma izni alabilmek için gereken ıvır zıvır...yani kısaca dünya işleri askı eskitmeye çalışır. direnirler. belki onlarınki diğerlerinin dediği gibi deliliktir, özellikle de kadın için. okulu, aileyi, evi, ülkeyi, konustuğu dili bırakıp bir adamın peşinden gitmek. ama olsundur. hani demiş ya birileri, bir insanı sevmekle baslıyor her sey...hallolur..ne olacak... simdi bu kadınla adam ailelerine bile haber vermeden, bir yol üstü mağazasındaki tezgahtar iki kızın şahitliğinde, diz yapmış pantolon ve çiçekli elbiseyle evlendiler. mütevzi bir pansiyon da geçici evleri oldu bir süre. kadın adamı yeni gelinken uğurladı yine yeldegirmenleriyle savasmaya kanallar ülkesine.. ama biliyor tüm bunlar, yasanan sıkıntı, özlem ve hayatın yapıştırdıkları yalnızca reklam arası. film baslayınca baska oluyor. ortalık kararınca kirler görünmüyor ve gerçekten hayat bir insanı sevmekle baslıyor. asıkmış gibi yapmalar ya da kişisel çıkarlarla kirletmeden, yalnızca ''o'' olduğu için sevmek.. ve bu iki insan kimbilir hangi tarihte yapacakları düğünü için açılış şarkısı olrak bunu istiyorlar. fon müziği olmuş çünkü yasadıklarına. bulutların üstünden bıraktım ben kendimi sonunu düşünmeden duygular sarınca beni gizlice tuttum elini, yüzüne baktım usulca gözlerin fısıldadı ah mutluluğu yavaşça aşk nasıl da kırılgan sus dedim ama olmadı...! olmasın zaten..
gökyüzüne çizilmiş resimlere benzerdik rüzgarın peşine takılan bir nefes gibiydik kırdı dallarımızı fırtınalar boranlar kaldı bahar çiçekleri üzerinde sevgimiz gözlerimiz sevgiyi yüreğimiz sevdayı ellerimiz emeği anlatırdı usanmadan kırdı dallarımızı fırtınalar boranlar kaldı bahar çiçekleri üzerinde sevdamız uzak dağ başlarında yanan ateşlerdeydik kentin sokaklarında dalga dalga özgürlük direndik teslim olmadık binlerce kardelendik kaldı çocuk gülüşleri ışığında kavgamız
güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı gittiler akşam olmadan ortalık karardı ancak bu kadar güzel ve yalın özetlenebilecek fidanlardır. evet gittiler akşam olmadan ortalık karardı. şimdi biz gidenlerin ardından mahur beste ler dinleyip müjganla ağlaşıyoruz.
"ve ben 24 yaşındayken kendimi türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum" diyerek gitmiştir. selam olsun...
ölümsüz gençliğin şövalyesi, ellisinde uydu yüreğinde çarpan aklına, bir temmuz sabahı fethine çıktı güzelin, doğrunun ve haklının : önünde mağrur, aptal devleriyle dünya, altında mahzun, fakat kahraman rosinant'ı. bilirim, hele bir düşmeyegör hasretin hâlisine, hele bir de tam okka dört yüz dirhemse yürek, yolu yok, don kişot'um benim, yolu yok, yeldeğirmenleriyle dövüşülecek. haklısın, elbette senin dülsinya'ndır en güzel kadını yeryüzünün, sen, elbette bezirgânların suratına haykıracaksın bunu, alaşağı edecekler seni bir temiz pataklayacaklar. fakat sen, yenilmez şövalyesi susuzluğumuzun, sen, bir alev gibi yanmakta devam edeceksin ağır, demir kabuğunun içinde ve dülsinya bir kat daha güzelleşecek...
"sen ölünce dudaklarından öpecektim, mikrop kapmasın diye tentürdiyot sürecektim ağzıma "
ayrıca nazancığım konserlerinde bu şarkıyı bırak vereyim rahat edeyim diye okur. her şey çok kolay oldu ne sızlandım ne de ağladım ani bir ölüm yada bir kalp krizi gibi kolay bütün şehir üstüme gelicek dünyam yıkılacak sanırdım ama olmadı bitti işte bir süre gelen gidenler oldu beni anlamaya çalıştılar bir işe yaramadı sıkıcı ve kasvetliydim bazen bütün gün yorganı başımdan aşığı çekim uyudum bazende ucuz filmler seyrettim günler böyle geçip gitti şimdi iyiyim sen utanç gecelerinde ben burda hepsi bu kadar sonrası yok unuttum gitti geberik, unuttum gitti, unuttum gitti ben akşamları sevmem, akşamlar sorun yaratır ben konuşmayı da sevem, gidişler hep o gidiştir senin geçtiğin yollardan yalnızlık çıkar gelir ve böyle akşamlarda içim biraz daha erir ben seni sevmedim, ben seni sevmedim ben yalan söyledim, çok sevdim bırak seveyim rahat edeyim ne sızlandım ne ağladım sana yalan söylemişler sende mutlu sayılmazsın başka bir sebep göster sen beni yanlış anladın kimler gelir kimler geçer bende bir melek değilim bu gün canım sevişmek ister ben bişey demedim, ben bişey demedim ben öyle demedim, çoook sevdim
her aşk, her şiir ardından uzun uzun bakılan adı bilinmedik sevgilerden, küskün omuzlu terk edilmişliklerden, perspektifinde hep bir sokak taşıyan o sessiz o faili meçhul cinayetlerden resim altı sözcüklerden aşk mümkün olsa idi ah, aşığı öldürmeden *
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |