genel istatistikler
toplam5
bugün0
dün0
bu ay0
geçen ay0
toplam +39
toplam -0

sucker punch

    *

    Everyone has an angel.

    A guardian who watches over us.

    We can’t know what form they’ll take.

    One day, old man.

    Next day, little girl.

    But don’t let appearances fool you.

    They can be as fierce as any dragon.

    Yet they’re not here to fight our battles

    but to whisper from our heart

    reminding that it’s us.

    It’s every one of us who holds

    the power over the worlds we create.

    We can deny our angels exist

    convince ourselves they can’t be real.

    But they show up anyway.

    At strange places.

    And at strange times.

    They can speak through any character

    we can imagine.

    They’ll shout through demons

    if they have to

    daring us

    challenging us to fight.

    Algılarımızla sınırlıyız. Bu film bunu anlatıyor. Gerçeklerden kaçmak üzere yarattığı fantastik dünyaya sığınan ve orada daha zor olmasına rağmen mücadele veren Babydoll‘un hikayesi.

    Babydoll’lerin popüler yıllarıdır 50ler, ve lobotomynin de uygulamada olduğu yıllar. Bu yüzden 2011 olsa da filmin yılı, işaret ettiği 50lerdir. Tam da kadınların hak arayışında bulunduğu yıllar. O yuzden feminist teori içinde incelenmesi gerekmektedir.

    Konusundan bahsedecek olursam, annesinin ölümü üzerine kardesiyle kendisine kalan mirasın üvey babayı rahatsız etmesi, babanın kızlara şiddet uygulaması, Babydoll’un babayı vurmak üzereyken yanlışlıkla kız kardeşinin ölümüne sebep olması ve babanın isteğiyle akıl hastanesine kapatılması üzerine kendisine lobotomy yapılmadan önce buradan kaçmaya çalışmasıdır.

    Filmde 3 paralel dünya bir arada verilmektedir. Bir, filmin kendi dünyası ki bu Babydoll’un akıl hastanesine kapatılmasıdır. İki Babydoll’un bulunduğu yeri erkekleri eğlendirmek üzere kurulu özel bir eğlence evi gibi görmesi, üç Babydoll’un hayalinde, özgürlüğüne kavuşmak için yarattığı ve esas mücadeleyi verdiği fantastik dünya.

    Filmin anlatısı içinde Babydoll gözlerini kapatarak bu gerçek ve hayali dünyalar arasında geçişlerde bulunur. Bu arada bizim göremediğimiz fakat izleyenleri büyüleyen danslar yapar. İlk fantastik yolculuğunda dev samuraylarla Army of Me eşliğinde gücünü keşfederek dövüşür. Buradaki dev samuraylar korkularını sembolize etmektedir, ya da belki geçmişini. Bunu tapınağa girdiğinde geride bıraktığı karlı ayak izlerine istinaden söylüyorum.

    Geçmiş korkularını yendikten sonra, bu sefer onu özgürlüğüne kavuşturacak olan kayıp 5 sembolik objeyi arkadaşlarıyla birlikte bulmaya çalışır. Her birinin gercek dünyada bir eşi bulunmaktadır ve bunlar erkeklerin elindedir. Bulması gereken ilk sembol bir haritadır. Bu erkek egemen dünyada, dünyanın sahibinin erkekler olduğunun göstergesidir. Savaşları da onlar çıkarmamış mıydı? Bu haritayı bulmak için Alman zombi askerleriyle White Rabbit eşliğinde çarpışır.

    İkinci bulması gereken obje ateştir ve bunun için orclarla savaşması gerekmektedir. Hatta ejderha yavrusunu öldürmesi fakat anneyi uyandırmaması da gerekmektedir. Bu tıpkı 2. kadın hareketinde kürtaj kanununu destekleyerek hak elde etmeye çalışan feministlerin yapmaya çalıştığı gibidir. Ateşi de erkekler bulmamış mıydı? Buna eşlik eden müzik Search and Destroy‘dur.

    Üçüncü bulması gereken obje bir bıçaktır. Aslında bıçak fallik semboldür ve gerçek dünyada işçi sınıfından bir erkeğe aittir. Bunun paralelindeki dünyada robotlarla çarpışmak zorunda kalır Babydoll ve arkadaşları. Eşlik eden müzik ise Tomorrow Never Knows‘tur.

    Dördüncü bulması gereken obje bir anahtardır. Bunun için fantastik dünyaya gitmesine gerek yoktur. Tüm kapıları açan anahtarı, erkeklerin temsili olan Blue isimli hastane yöneticisinin boynundan alması gerekmektedir. Bu her iki dünyanın birbirine bağlanması gerektiğinin göstergesidir. Burada biter fantastik yolculukları Babydoll’un ve kendi içindeki gücü keşfetmiş olur. Bu güç son sembol olan bilinmeyen mistik oluşumdur. Kendisi lobotomy’den kaçamaz ve hastaneden de çıkamaz ama diğer bir kadın arkadaşının önünü açar ve onun kaçmasına yardım eder. Bu tıpkı ilk feministlerin diğer kadınların önünü açması gibidir.

    Sucker Punch bugünün dışında kendi gerçekliği olan bir film. Filmin içine saklanan mesajlar çok önemli. Filmin anlatısı içinde düşman ilkelden teknolojik olana doğru hep değişse de kadının tarihi boyunca elde etmeye çalıştığı hep aynı kalmıştır. Bugünden bakınca 50lerin seksi ve toplumdaki yeri hatırlatılan kadınının aslında bugünün kadınının önünü açtığı ve onu özgür bıraktığı anlaşılıyor.

    Diğer yandan müziklerin* filmin gidişatını* belirlemesi, filme yön veren konuşmaların olması, hatta kimseye değill de yapayalnız kalmış Babydoll’a destek veren konuşmalar olması, seyirci bile uzakta kalırken Babydoll’e, film onu yalnız bırakmıyormuş hissi uyandırıyor. Bu durum, erkeklerin dünyasına adım atan kadın, kendi iç sesiyle yol almalıdır demek gibi.

    İçsel/dışsal yolculuğuna paralel, filmin sonunda tüm duyguları öldürülmüş Babydoll’u son bir kez daha görürüz. Duygularını alan erkeğin ona dokunuşuna tepkisiz kalışı ve Blue’nun isyanıyla sahne tamamlanır; artık kimseye birşey açıklamasına gerek kalmayan, olmadığı birşeye dönüşmüş ve bu yeni halini kendi bile kabul etmiş olarak.

    Bu yeni haliyle onların dünyasında değil, onların dünyasından değil gibidir.

    Who honors those we love

    with the very life we live?

    Who sends monsters to kill us

    and at the same time

    sings that we’ll never die?

    Who teaches us what’s real

    and how to laugh at lies?

    Who decides why we live

    and what we’ll die to defend?

    Who chains us?

    And who holds the key

    that can set us free?

    It’s you.

    You have all the weapons you need.

    Now fight.
    (07.10.2011 15:45)

diyara sor

    soruyorum.
    (10.09.2011 01:30)

nothing else matters

    biz bunu lisedeyken dinlerdik. hep uzakta birini hatirlatmistir bana. öyle de yazdi zaten hetfield bunu. bir kisi için yazdi aslinda. gelmis geçmis en güzel sarkidir benim nazarimda. anlamayan dinlemesin sarkisi bu. zamaninda çok yanlis anlasilmis çünkü. diyardan üç kisi ile paylaşacak olsam şarkıyı, hiç kimseyi tanimasam da, onlar poetisa, tulkas ve caylak sirin olurdu.
    (22.04.2011 02:10)

romance & cigarettes

    bir festival filmidir ama çok beğenildiği için 2006'da sinemalarda gösterime girmiştir.*
    bir John Turturro filmidir.*
    müzikal-komedidir.*
    kate winslet, james gandolfini, susan sarandon, steve buscemi, christopher walken, vs. vs. bir kadroya sahiptir.
    müzikleri de oldukça iyidir de müziklerin filmin oyuncuları tarafından yorumlanışı bütün espiridir.


    (11.04.2011 18:31)

fethullah gülen

sayfa:

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.