son beğenilen tanımları genel istatistikler
you just stood there screaming fearing no one was listening to you they say the empty can rattles the most the sound of your voice must soothe you hearing only what you want to hear and knowing only what you've heard you you're smothered in tragedy you're out to save the world misery you insist that the weight of the world should be on your shoulders misery there's much more to life than what you see my friend of misery you still stood there screaming no one caring about these words you tell my friend before your voice is gone one man's fun is another's hell these times are sent to try men's souls but something's wrong with all you see you you'll take it on all yourself remember, misery loves company misery you insist that the weight of the world should be on your shoulders misery there's much more to life than what you see my friend of misery you just stood there creaming my friend of misery
maddeyi deneme amacıyla kolundan enjekte eden bir bayer mühendisinin o anda yaşadıklarını tanımlamak için kullandığı şu mânidar cümleden almıştı: "kendimi bir kahraman gibi hissediyorum!" ("i feel like a hero")
çok sevgili bayan budd, 1894'te bir arkadasim steamer tacoma gemisinde denizci olarak denize açilmisti. san francisko'dan hong kong'a gitmek üzere yola çikmislardi. limana varinca iki arkadasi ile karaya çikmislar ve çok içip sarhos olmuslar. döndükleri zaman geminin limandan ayrildigini görmüsler. bu sirada orada kitlik hüküm sürmekteymis. etin kilosu 2-6 dolar arasindaymis. çok fakir olanlar arasinda açlik sikintisi o kadar büyükmüs ki digerlerinin açliktan ölmesini önlemek amaciyla 12 yasindan küçük tüm çocuklar, et olarak pazarlanmalari için kasaplara satiliyorlarmis. herhangi bir kasaba gidip pirzola, biftek, kusbasi isteyebilirmissiniz. çiplak bir çocuk vücudunun bir kismi önünüze getirilir ve istediginiz parçalari kestirebilirmissiniz. bir kizin veya oglanin kalça kismi, en lezzetli bölümmüs ve dana kotlet olarak satilan en pahali etmis. john orada çok uzun kalmis ve insan etine karsi bir düskünlügü olusmus. new york'a dönünce biri 7 digeri 11 yasinda iki oglan çocugu çalmis. onlari evine götürüp soymus ve bir dolaba kapamis. sonra tüm giysilerini yakmis. her gün etlerinin iyi ve yumusak olmasi için onlara iskence yapip dövmüs. önce 11 yasindaki oglani öldürmüs, çünkü onun poposu daha tombul ve tabi ki daha etliymis. kafasi, kemikleri ve bagirsaklarindan baska vücudunun her bir parçasini pisirip yemis. firinda pisirmis (tüm poposunu), haslamis, kizartmis ve kusbasi yapmis. küçük oglana da ayni seyleri yapmis. ben o zamanlar 409 dogu 100. sokak'ta oturuyordum. bana insan etinin çok lezzetli oldugunu o kadar sık söylemisti ki ben de tatmayi aklima koydum. 3 haziran 1928 pazar günü sizin 406 bati 15. sokak'taki evinize geldim, peynir ve çilek getirdim. öglen yemegini birlikte yedik. grace, kucagima oturdu ve beni öptü. onu yemeyi aklima koydum. onu bir partiye götürecegimi söyledim. siz de evet gidebilir dediniz. onu westchester'da daha önce gözüme kestirdigim bos bir eve götürdüm. oraya vardigimizda ona disarida beklemesini söyledim. kir çiçekleri toplamaya basladi. yukari çiktim ve tüm giysilerimi çikardim. çikarmasaydim üzerlerine kanin bulasacagini biliyordum. her sey hazir olunca, pencereden onu çagirdim. o odaya girinceye kadar bir dolapta saklandim. beni çiplak görünce aglamaya basladi ve merdivenlerden inmeye çalisti. onu yakaladim ve o da bana annesine sikayet edecegini söyledi. önce onu tamamen soydum. nasil da tekmeledi, isirdi ve tirnakladi. bogazini sikarak onu öldürdüm ve sonra da etlerini odama götürebilmek için ufak parçalara böldüm. pisirdim ve yedim. firinda pisen küçük poposu öylesine yumusak ve tatliydi ki. tüm vücudunu yemem dokuz gün sürdü. ona tecavüz etmedim, ama istesem bunu yapabilirdim. bir bakire olarak öldü.
"serbest doğaçlama' ya da diğer isimleriyle 'tam doğaçlama', 'açık doğaçlama', 'serbest müzik' ya da belki de en sık rastlanan ismiyle sadece 'doğaçlama müzik', etiketlere karşı olan direncinden de anlaşılacağı gibi karmaşık bir kimliğin sıkıntısını yaşamaktadır. aslında bu anlaşılır bir durum: serbest doğaçlama o kadar çok değişik çalgıcı, o kadar çok değişik tavır, o kadar çok değişik kavram içeren bir faaliyettir ki, kendisi bile bunları tek bir isim altında toplayamaz. onun kimliğini bulanıklaştıran bir başka şey de deneysel müzikle veya avangard müzikle karıştırılmasıdır. doğru, bunlar çoğu zaman bir araya konurlar, ama bu muhtemelen sırf organizatörlerin yararı için yapılan bir şeydir. oysa organizatörlerin bilmeleri gereken de şu ki bu müziklerin büyük sıradan dinleyici kitlelerinin ilgisini çekmekteki yeteneksizlikleri dışında hiçbir ortak yanı yoktur. ayrıca aynı pazarı paylaşsalar da bu müzikler temelde birbirinden çok farklıdırlar. doğaçlamacı da bazen deneyler yapabilir, fakat içlerinden pek azı eserini deneysel olarak görür. aynı şekilde, avangard tavır ve kurallar da doğaçlamacınınkiyle çok az ortak yan taşır. doğaçlama yoluyla yapılan bazı yenilikler de olmuştur elbette, fakat doğaçlamacılar arasında önde olma arzusu pek yaygın değildir. öte yandan yöntem konusunda doğaçlamacı, en eskisini uygular. serbest doğaçlamanın değerlendirilmesinde yaşanan bulanıklık, onun kendisine gelindiğinde daha da artıyor. en tutarlı özelliği çeşitliliktir onun. üslubu ya da türe olan bir bağlılığı yoktur. kabul edilmiş bir türsel tınısı yoktur. serbest doğaçlamanın karakterini belirleyen, sadece onu çalan kişinin veya kişilerin sessel-müziksel kimliklerindir. tarihsel olarak serbest doğaçlama her tür müziği önceler -insanoğlunun ilk müziksel icrası serbest doğaçlamadan başka ne olmuş olabilir- ve bence ilaveten şunu da varsayabiliriz ki o günden beri serbest doğaçlama diye tanımlanabilecek bir müzik yapma şekli her zaman olmuştur. icracının onu kolaylıkla kullanabilmesi, hem onun taraftarlarını hem de karşıtlarını isteyen bir zanaat olduğu gibi herkesin kullanımına da açıktır- acemilerin, çocukların, müzisyen olmayanların. onu yapmak bir etkinlik de olabilir, basit ve doğrudan bir ifade de; hayat boyu süren bir öğrenme ve çalışma da olabilir, sadece bir hobi faaliyeti de. serbest doğaçlama her insanın müziksel amaçlarına hizmet edebilir. ancak, "herkes onu yapabilir" düşüncesinden rahatsız olanlar albert einstein'ın da ona bir duygusal ve entelektüel ihtiyaçolarak baktığını öğrenince rahatlayacaklardır. serbest doğaçlamanın tutarlı bir hareket olarak altmışlı yılların başlarında ortaya çıkması ve ardından sürekli uygulanması, birçok sosyolojik, felsefi, dini ve politik açıklamayı da beraberinde getirdi, fakat ben bunların irdelenmesini bu konuda yeterli iştaha ve yeteneğe sahip olan yazarlara bırakıyorum. ben kendimi daha çok serbest doğaçlamanın müziksel dilin sorgulanışıyla geliştiği varsayımıyla sınırlı tutacağım. ya da daha doğrusu, müziksel dili yöneten "kuralların" sorgulanışıyla. çünkü birincisi, bunun caz üzerinde büyük bir etkisi olmuştu ve caz serbest doğaçlamanın yükseliş döneminde en çok yapılan doğaçlama müzikti. ikincisi ise, avrupa normal müziğinin dilindeki gelişmeler geçmişte önemli sonuçlar yaratmışlardı ve bu müziğin gelenekleri, doğaçlamanın batıda görülen formları da dahil olmak üzere, pek çok müzik türüne damgasını vurmuştu. serbest doğaçlama hakkındaki iki önemli bilgi kaynağı leo smith'in "notlar: 8 parça" adlı kitabı ve cornelius cardew'ün bilimsel elkitabı'ndan alınma "bir doğaçlama etiğine doğru" adlı yazısıdır. bu belgeler serbest doğaçlama hakkında çok büyük tecrübe sahibi müzisyenlerin elinden çıkmışlardır ve her ikisinden de doğaçlama büyük bir içgörüyle, ilgiyle ele alınmıştır. gene de birbirine tamamen ters şeyler söylerler. smith serbest doğaçlamayı hemen hemen bütünüyle cazın bir uzantısı olarak görür, aysa cardew onun temelde avrupa felsefesi ve belirsiz kompozisyonla ilintili olduğunu düşünmektedir. aslında her ikisi de geçerlidir ve her ikisinin de mükemmel şekilde yansıttığı altmışlardaki doğaçlama yaklaşımıdır. leo smith için amerika'daki siyahi insanların zor durumu salt müziksel konulardan çok daha önemlidir, özellikle bu kişi bir müzisyense. cardew'un kendi durumuna karşı çıkışı da sonradan benzer şekilde tamamen politik bir hal almıştır. fakat bu belgelerde şu da anlaşılıyor ki, her alanda bütünlüğe sahip ve müzikle doğrudan, yabancılaşmamış bir bağ arayan bu ki müzisyen için de serbest doğaçlama, kendi müziksel birikimlerinin katılığından ve biçimciliğinden kaçmak için tek yoldu. serbest müzik hakkında pek çok ve birbirinden farklı düşünce vardır. bunlar bu tür çalışın dünyadaki en basit şey olup hiçbir açıklama gerektirmediğinden, onun son derece karmaşık ve tartışmaya gelmez olduğuna kadar değişir. kimileri için serbest müzik hiçbir çalgısal hüner, müziksel yetenek gerektirmez, hiçbir müziksel tecrübe veya bilgi istemez. kimilerine göreyse de ona ancak çok karmaşık, virtiozik boyutlarda bir kişisel teknikle ulaşılabilir. kimileri ona getirdiği müziksel beraberlik imkanlarından ötürü tutkundur. kimileri de yarattığı ifade imkanlarından ötürü. benim bildiğim, bu konuda öne sürülebilecek genel bir görüş olmadığı.
ledlerin direnci dinamiktir. yani direnç, üzerinden geçen akıma göre değişir. bu yüzden eğer led, bir akım kaynağına doğrudan bağlanırsa, kısa devre yapar. bu yüzden devreye seri bir dirençbağlamak gerekir.
olasılıklar, şanslar olaylar neden hep senin tersine bunu hala sorma yanlış yer ve yanlış zaman bunlar hep aldatmaca bunu artık anla belki bir gün güneş doğar mezarının üstünden, sen sessizce uyurken uyanınca üzülme gerçek bu işte tesadüfen yalnızsın, henüz yolun başındasın tesadüfen yalnızsın, gerçeklerin farkındasın kelimeler sokaklar ve evler ne kadar da boş şeyler sen gizlice ağlarken biraz umut biraz sevgi ne de çok şey demek oysa senden uzakta ama kim bilir belki bir gün o yaşarken sen ölmezsin, acılar akıp gider uyanınca üzülme gerçek bu işte
sevgili hatırlamak için çok güzel bir şarkıdır. şiddetle tavsiye ederim. sözleri ise: another day is going by i'm thinking about you all the time but you're out there and i'm here waiting and i wrote this letter in my head cuz so many things were left unsaid but now you're gone and i can't think straight this could be the one last chance to make you understand i'd do anything just to hold you in my arms to try to make you laugh cuz somehow i can't put you in the past i'd do anything just to fall asleep with you will you remember me? cuz i know i won't forget you together we broke all the rules dreaming of dropping out of school and leave this place to never come back so now maybe after all these years if you miss me have no fear i'll be here i'll be waiting this could be the one last chance to make you understand and i just can't let you leave me once again i'd do anything just to hold you in my arms to try to make you laugh cuz somehow i can't put you in the past i'd do anything just to fall asleep with you will you remember me? cuz i know i won't forget you mark:i close my eyes and all i see is you pierre:i close my eyes i try to sleep i can't forget you mark:nanana (....) pierre:and i'd do anything for you mark:nanana (....) i'd do anything just to hold you in my arms to try to make you laugh cuz somehow i can't put you in the past i'd do anything just to fall asleep with you will you remember me? cuz i know i won't forget you i'd do anything to fall asleep with you i'd do anything there's nothing i won't do i'd do anything to fall asleep with you i'd do anything cuz i know i won't forget you
stengele göre,"intihar girişimleri ile gerçek intiharlar bazı noktalarda çakışan, aslında birbirinden büyük ayrılıkları olan iki grup insana has davranışlardır." intihar girişimleri, gerçek intiharlardan ortalama on kat fazladır. buna göre, yılda ingilterede 60000, abdde 200000 intihar girişimi olayı görülür. ayrıntılı bilgi için: http://www.intihar.de/frame.htm
eğer lizozom parçalanırsa, enzimler hücre içerisine yayılır ve hücredeki organellerin tümünü parçalar. organeller zarar gördüğü için hücre de ölür. bir anlamda hücre intiharı denebilecek bu olaya otoliz denir.
düşe kalka yürürüm hayatın yollarını kendi çizdiğim yollar bunlar ama nereye çıkar sonları bilmem bir şey olmak bir şey yapmak lazım nedense mecburum yalnızım diye dönüp baksam yoksun gibi yapsan da yanımdasın canımdansın kanımdansın diye mecburen değil yanlış dayapsan doğru da seni sen olduğun için sevdim keşke yok olsan gitsen özgür kalsam desem gerçek değil hayat zor hayat sıradan keyfi yok sen olmadan hayat sensiz olmuyor elimi kimse tutmuyor günler sensiz geçmiyor bunu sen hiçbilmesen de hayat sensiz olmuyor elimi kimse tutmuyor yüzüm bazen gülmüyor aynıyız biz hiçbenzemesek de.. gün olsun derdin olsun paran olmaz gören olmaz para sana köle olsun sorun mu var normal bunlar geçer gider biliyorsun çözülür çözülmez farketmez zarar gelmez hayat bu kendini bilmez her zaman dönüp yüzümüze gülmez unutma onu bunu şunu bırak ben varım unutma ben varım hiçbelli olmaz yarının ne yaran olursa olsun sararım yaparım gözümü karatırım benim malım senin malın sensiz her şey yarım seninle her şeye varım hayat sensiz olmuyor elimi kimse tutmuyor günler sensiz geçmiyor bunu sen hiçbilmesen de hayat sensiz olmuyor elimi kimse tutmuyor yüzüm bazen gülmüyor aynıyız biz hiçbenzemesek de.. hayat sensiz olmuyor hayat sensiz olmuyor hayat sensiz olmuyor sıradan zor keyifsiz hayat sensiz olmuyor hayat sensiz olmuyor elimi kimse tutmuyor günler sensiz geçmiyor bunu sen hiçbilmesen de hayat sensiz olmuyor elimi kimse tutmuyor yüzüm bazen gülmüyor aynıyız biz hiçbenzemesek de..
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |