son kötülenen tanımları
genel istatistikler
bu ince bir çizgidir.
+ hav hav hav hav - yavrum yeter! sus biraz ne olur haberleri duyamıyorum + havvvv hav - eeeh patlatıcam tokadı he + vovfff vofvvvv çocuk dinlemez seni, o köpeğin hayatını anlamaya programlamıştır kendini. ama sen anlamazsın. otur sen de havla onunla, anlamaya çalış saçmalık sandığın şeyin ne olduğunu.
hem insan kişisel istatistiklerinden de bakarsa ki benim istatistiklerimde hiç gözlüklü sapık yok, çok kaba insan da yok gözlüklülerden; hep ölçülüler. kavga eden gözlüklü görmedim mesela hayatımda; gerçi kavga esnasında çıkarmış olabilir haklısınız. sitede gözlüklü yazar varsa kendinden bahsederek bizleri aydınlatabilir mesela. seviyorum gözlüklüleri yahu, ne kadar da zararsız insanlar. büyük ikramiye bana çıksa almak için kesin gözlüklü bir banka müdürü seçerdim. manyak mıyım ne!
nerede bunun açıklığı dersen karşıt olarak sıradanlığı koymuş çünkü. bak anlarsın. burdaki manyaklık sıradan olmama halleri. ilkokul çocuğuna anlatır gibi oldu lan bu entry.neden kastım bu kadar kendimi anlamadım. suyu, akışına bırakmadan, akacağı yönü belirlemek; engeller, taşlar, sümüklü böcekleri göz önüne almadan, umursamadan ilerlemek ne güzel. yoksa sal gitsin ne yazar. hani bira içer de tuvalet bulamaz ve bir duvara çövkürtürüz. o çiş nasıl akar gider? sıradan! şansı yoktur. komple sağına soluna yazı yazar gibi her yerine işer de bir sürü çiş akarsa ne olur?işte o manyaklıktır!
-ölmeye hazır değilim- yüzüne uzattığım korkak ellerimle öperken benzersiz dudaklarını kaçamak bir kulaktı erketede duran ağız boşluğunda yuvarlanan beyinsel ruhun adıydı belkide. öyle böyle bir koku değil bu en güzel bahçelerde bile bağırıp çağıran burnumu çimcikleyen kalbimi örseleyen hain haz. benzersizliğine tutsak bir uçan balon en üst kat sevdam yakalama çabam aradığımda hep yanlış çıkan numaram mıydın? hiç ama hiç bilemedim. bildiğim bir şey vardı o da sana bağlanan kalbimin damarları kan yollarım ve aldığım hayat öpücüğüm ölmeye hazır değilim.
hayatımızın her evresinde bulunan bu tiplere örnek verirsek; trafik kazası olan bölgeye hemen bir tane herbokolog yanaşır ve hasar tespiti yapar. üç yüz, beş yüz ne tutarsa kişilere bildirir ve ortadan kaybolur. *
baak yapma adamım yapma sakın ne dediğini duyar gibiyim ama dur dinlemelisin. fener zaten sivas ile 100 maç yapsa 99 unu kazanır eyvallah. hatta bunu daha önce de gördük, sivas şampiyonluğa oynadığı dönemlerde bile fark yedi fener'den biliyoruz. ama bu maç öyle değil işte. ben şaibe var sivas yatar demiyorum. fener yenemezse o zaman bal gibi de yatar ama. başkan mecnun odyakmaz aziz yıldırım'ın kankası, aynı zamanda hasta fenerli. allah var çok ta destek gördü fenerbahçe'den zamanında. şimdi sizin aklınız eriyor mu sivas'ın fenerbahçe'den puan alabileceğine. benim ermiyor. ermez de. amaaaaa. koskoca fener bu maçla mı şampiyon oluyor aga? hayır tabi ki. trabzon eşşekliğine doymasın, kazansaydın oğlum eskişehir'e. mal gibi adamsın. en son senin konuşman lazım burada. hiç şaibe maibe deme yani. yüzde 1 ihtimal dahi yok artık.
yalı ile bu dağ evini takas ettiğim iyi oldu. yemyeşil ağaçlarla beraber tüm ormanı yutan bir sessizlik hakim buralara. bırak huzur vermeyi, ister istemez içine çekiyorsun o ferahlatıcı oksijenle beraber yaşattığı dinginliği. bahçede tahta bir masa var, tertemiz toprağın üstündeyiz hayat ile beraber. acılı melemene bandırarak yiyiyorum ekmeğimi. terliklerin bile üstüne basmışım düşün! sonra keyif sigarası ve çay. güneş, yaprakların aralarından illa yakalıyor gözümü. kısıyorum bakarken ara sıra. göz kırpıyorum hayat'a. marangoza kestirdiğim tahtaları çıkarıyorum çayım biter bimez. projemi çıkarıp arka cebimden başlıyorum köpeğime verdiğim sözü yerine getirmeye. hayat kızıyor ''sabah sabah hemen gerekli miydi bu?'' diye. söz sözdür diyorum, köpeğe de versen tutmalısın. annanemin bir lafı çocukluktan beri hiç aklımdan çıkmaz, o alıştırdı beni böyle; ''kaç tane verdiğin sözü tutmaz isen o kadar duan kabul olmaz'' derdi annanem. dualar önemlidir benim için, asla yok sayamam, çöpe atamam. ya vereceksen tutacaksın ya da tutmayacaksan vermeyeceksin o sözü; böyle öğrendik. her renkten boyalar var kutularda. oldum olası boya kokusunu sevmişimdir, temizliği, güneşi çağrıştırır bana nedense. bir tarafından hayat bir tarafından ben, gökkuşağı gibi rengarenk boyadık kulübeyi. inanılmaz bir uğraş, süper bir deneyim oldu bu bizim için. yaklaşık bir saat sonra böğürtlen toplayalım diye tutturdu hayat. ona hayır demek ne mümkün. başladık dikenli çalılar arasından kan kırmızı böğürtlenleri tabaklarımıza doldurmaya. arada çaktırmadan yediklerimi bilmiyor; buna rağmen ondan daha fazla topladım yine de. tahta masa, kahvaltı şöleninin üstüne şimdi de böğürtlen ziyafetine ev sahipliği yapıyor. inanılmaz keyifli anlar yaşıyoruz hayat'la beraber. bir yandan böğürtlenleri lüpletirken bir yandan da rüzgar çıktığında uçurmak için heveslendiğim uçurtma için uğraşıyorum. hayat hem yiyip hem de parmaklarını yalayarak seyrediyor beni. uçurtma bile nasibini alıyor bu durumdan. hep beraber gülüyoruz böğürtlenli uçurtmaya. köpeğe kulübeyi yaptık yapmasına ama hala ona bir isim bulabilmiş değiliz. hayat düşünüp duruyor; benim favorim ''şanslı'', o ise hala kararsız. hiçbir ismi beğenmiyor. çifte kumruları davet ettim akşam yemeğine, araçları bakımdaymış ''çok isterdim ama gelemeyiz'' dedi. ''dur lan gelip alırım neymiş o gelemeyiz'' dedim. üstü açık döküntü arabamla bir de servis yaptım eve hırboları. mangalda yağlı uskumru yaptık bol salata ve rakı eşliğinde. inanılmaz güzel bir hava, yeşillikler içinde bir bahçe ve en önemlisi sımsıcak bir dostluk eşliğinde yapılan o muhabbet. hiçbir şeye değişilecek bir olgu değil bu! eşli okey oynadık iddialı; kaybeden bulaşıkları yıkar. valla misafir falan dinlemem kazandık ve yıkattım bulaşıkları. televizyonun karşısına kurulup sonra, ağır drama bir filme taktık kendimizi. elimizde tatlılar ağlaya ağlaya seyrettik filmi. hem tatlı hem tuzlu; ne büyük ironi. arada şebeklik yapıp güldürdüm onları. gülerek ağlamak güzeldir, her zaman yaşanılacak bir şey de değil hem. saatler geçti ve çifte kumruların gitme vakti geldi. hep beraber atladık külüstüre, teyp çalışmadı yine, düet yaptık biz de hep birlikte. döndük evimize. bahçede kurulu hamak, üstüme atla der gibi bakıyordu sanki. yattım öylece, hayat gelip uzandı göğsüme. hava sıcaktı, dudaklarımız kadar değil ama. rüya görmeye gerek kalmadan kapattık gözlerimizi. uyandığımda unutmamak için not ettim gördüklerimi. bir tek çifte kumruların yüzlerini getiremedim gözlerimin önüne.
telefon çalar + yemişçibaba kebap salonu - alo merhaba. az önce bir iskender söyledim fakat soğuk geldi. bir sürü parayı soğuk kebap yemek için mi veriyoruz allahaşkına kardeşim! kola da soğuk değildi lütfen gelin alın bunları, ya sıcağını getirin ya da paramı iade edin. bu da hiç bir zaman duymadığım bir diyalog.keşke olsa; telefon çalar - yemişçibaba kebap salonu + alo merhaba. az önce bir iskender siparişi geldi de bana sizin ordan .gerçekten işinizin hakkını veriyosunuz. son zamanlarda yediğim en güzel kebaplardan biriydi ellerinize, yüreğinize sağlık kardeşim. ***
kendi başrollüğünün dışına taşıp, davranışsal olarak kökleşmiş ve alışkanlığı figüranlaştırıp kendi başrollüğe soyunmuş bir durumla karşılaşıldığında, pektabi nesnenin figüranlaşmış durumunu da dikkate alarak zaman anlamında starttan finişe kadar olan bölüme öncelik verilmeli ve bütünden başlayarak parçalara ulaşılmaya çalışılmalıdır. yukarıda anlatılanlara en basitinden bir örnek vermek gerekirse; sigaraya karşı iradeli bir duruş sergilemek için, önce kökleşmiş olan ruhsal alışkanlığı değiştirmek için çaba harcamalı, onunla ilgili her türlü nesneden uzaklaşmalı ya da onsuz yapmalı, alışkanlık halinin terbiye edilmesinden sonra sigaraya karşı bir savaş açılmalıdır. malum ritüel halinden vazgeçilmediği sürece, sigarayla olan savaşta, onun yanında bir çok destekçisi, senin yanında ise negatif durumlardan başka hiç bir şey olmayacaktır. (bkz: bir başlıkta iki konuyu birden açıklayabilmek) * *
trafik ışıklarında kırmızıda duran araçların, arkadan bas bas bağırıp yol verin diye yırtınan ambulansa yol verenlere, kırmızıda geçti diye trafik cezası yollanan ülke.
ya anlamazsın demiştim sana. neyse bir daha okuma tamam; anlatacağım bildiklerimi. hatta bilmediklerimi de anlatsam; ne bilmediğimi biliyor olsam; fena mı olur sence? biraz ben de anlatsam . . . . ''eeh ! bunlar okurun kafasını bulandırır; hadi ne konuştuysa başlasın anlatmaya ve yaşadıkları boyut, şimdilik onlara kalsın'' . . . insanoğlu psikolojisini en açık tutan varlık. cebinde bulundurduğu çakmaktaşının ne durumda olduğunu düşünürken yaşadığı karanlığın bazı yönlerini atlar ister istemez. aslında adaletlidir de. ama mutlaka kazandığı ya da kaybettiği değerleri üzerine yorum yaparken, psikolojisine de başvurur. ondan asla vaz geçemez. ''belkide bir çıtır, mahkum da denilebilir sanki.'' ''ya da bana mı öyle geldi.'' ''aa şok şakacısınız!'' ''şu çok şakacısınız lafını da bir türlü söyleyemem'' ''inanamıyorum bu bir mucize'' ''bakın, tarif yaparken söylediniz hala şoktayım.'' . . . ulan sizin şokunuza da çokunuza da başlarım he!..buna hakkınız yok!.. . . . evet bakmak ile görmek arasında fark var. okumayla anlamanın arasında olduğu gibi .paralel bir uzamda oynadıkları oyunlarda bile kavga etmezlermiş bak. uslu çocuklar olduklarını göstermek için ne kadar da fedakarlarmış görüyor musun?.. . . . evet anlamak zormuş; görmek kadar. anladım . . . sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |