sonları ama bunun yanı sıra aslında yeni başlangıçları da ifade eden sözcük. her veda nın ardından eğilen baş yükselmeye ve yere yönelen bakışlar, ıslak gözler tekrar ileriye bakmaya başlar. hayat vedalarla bitmez, vedalarla başlar. insan; hayatına eklenen her vedayla güçlenerek ve daha farklı biri olarak yeni vedalara hazırlanır.
veda herzaman hayatta sevdiğin birisine ya da bir şeye elveda demek midir?
olabilir ...
ama belki de hayattaki kötü alışkanlıklarından vazgeçmek için söylenir.
içkiye,sigaraya,yalana,dolandırıcılığa söylenen bir elveda...
ne güzell...keşke her veda bu kadar olumlu olsa!
böyle olsa insanlar kaybetmek yerine kazanmayı seçmiş olur... ve kendinden bir şey kaybetmez aksine kendini kazanır.
ya böyle olmazsa !?...
sevdiğin,vazgeçemeyeceğin bir kimseye veda etmek...
ne iç burkucu,ne zor!!
...
kendine iyi bak bir veda cümlesidir çoğu zaman.kendine iyi bak çünkü ben olmayacağım artık yanında,olamayacağım.bilirsin içten içe bunun bir veda olduğunu ama sesini çıkaramazsın.kendine iyi bak ; bu üç kelime vedanın ifade şeklidir. karşındakini daha az üzmek için pollyanacılık oyunudur aslında.
Bu şehirden gidiyorum
Gözleri kör olmuş kırlangıçlar gibi
Gururu yıkılmış soy atlar gibi
Bu şehirden gidiyorum
İnsanlar taş gibi bana yabancı
Ağaçlar bensiz hüküm giyecek bulvarlarda
Bir tambur bir yalnızlığı anlatıyorsa
O ışıksız pencereden
Ben onu bile bile duymuyor gibiyim.
Bu şehirden gidiyorum
Gömerek geceyi içime
Sabahın hüznünü beklemeden
Gidiyorum bu şehirden.
kenan ışık'ın 2000 yılında çıkardığı aşk adlı şiir albümünün, zerrin özer sesinin yangından bir perde gibi üzerine serildiği başlangıç şiirinin adı.
* konuş sevdiğim yüreğinin şarkısını söyle bana
gece karanlık, yıldızlar bulutların arkasında yitip gitmiş
rüzgar iç çekiyor yaprakların arasında
bırak çözeyim saçlarını, kulaklarımı göğsüne bastırayım
ve orada o tatlı yalnızlıkta gözlerimi kapatıp
kalbinin mırıltılarını dinleyeyim yüzüne hiç bakmadan
* ben de bakamam
dayanamam gözlerine, tut ellerimi
gitme aşkım gitme böyle ne olur gitme
böyle sensiz çaresiz bırakma beni
* söylediklerin bitince
sessiz oturalım hiç kımıldamadan yalnız ağaçlar fısıldaşsın karanlıkta
ve öylece bitsin gece
birbirimizin gözlerine bakıp, ayrı ayrı yollara gidelim
konuş sevdiğim...
yüreğinin şarkısını söyle bana
* kim bırakmış kim
kim bırakmış seni söyle, tut ellerimi
gitme aşkım gitme böyle ne olur gitme
böyle sensiz çaresiz bırakma beni
* güller duruyordu gecenin içinde
sarı güller...
ne olur koparma, dedim
o kadar güzel duruyorlar ki orada
ah!... dedin, biz de birlikte güzeldik
ve koparıp gülleri bıraktın ellerime
Bir Ayşe Kulin romanı: Veda/Esir Şehirde Bir Konak. Bu romanda yazar, işgal altındaki İstanbul'da bir köşke konuk ediyor bizi, akıcı anlatımıyla o dönem insanının yaşayışını gözler önüne seriyor.
atatürk'ün efsaneleştirilmesinden dem vuran arkadaşlardan değilim. zaten bu memlekette şeyh uçmaz müridleri uçurur diye bir laf varken, tayyip'e peygamber diyen de varken, atatürk'ün efsaneleştirilmesinden hiç de muzdarip değilim. efsaneleştirilecekse o efsaneleştirlmeli zaten. sakallı soytarılar değil. neyse.
mesele filmin atatürk'ü ne kadar anlattığı...
siz ismet inönü'nün isminin bile olmadığı, bir kez adının bile geçmediği bir filme nasıl atatürk filmi dersiniz? halide edip adıvar denen kadın atatürk ile birlikte aylarca bir kütüphaneye kapanıp çeviri yapmamış mıdır? uzun süre yanında değil midir? peki bu kadının neden adı bile yok bu filmde? enver paşa? ittihat ve terakki? meclisin açılışına kadar geçen o sıkıntılı ve uzun zaman? onca kongre? vahdettin? cumhuriyetin kuruluşu, inkılaplar? hiç biri mi önemli değildi? sadece annesi, latife hanım, fikriye hanım, salih bozoktan mı ibaret atatürk'ün hayatı?
o kadar yavan bir film ki içiniz bayılıyor. atatürk gibi bir adamın o kelle koltukta, isyanlarla geçen hayatını olabilecek en uyuz haliyle anlatıyor film. üstelik 3 kişi etrafında gidip gelmekten başka bir şey anlattığı da yok.
livaneli bu filmle gözümden bir kez daha düştü. kesinlikle izlemeyin.
kanal d'nin, perşembe akşamlarının saat 20.00'deki ilk bölümü gayet başarılı çekilmiş görünümü veren dizisi.
--- alıntı ---
Esir Şehirde Bir Konak1920’lerin İstanbul’u. 1. Dünya Savaşı sonrası, işgal yılları. Yoksulluk ve zorluklar içinde bir ülke, bir kent, İstanbul. Maliye Nazırı Mehmet Reşat Bey. Padişahına sadakatle, ülkesini işgal edenlere başkaldırmak arasında sıkışmış, vicdani yükleriyle boğuşan dürüst bir bürokrat, bir Osmanlı aydını. Evin hanımı, M. Reşat’ın karısı Behice ve ona sonsuz mutluluğun garantisi gibi görünen konağında kalıcı bir misafire dönüşen, Valide Saraylıhanım...Evdeki düzen Mehmet Reşat’ın yeğeni Kemal’in bir gün aniden, eve gelmesiyle değişir. Kemal ağır hastadır. 1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı’nın en büyük kayıplarını yaşadığı cephesi Sarıkamış’ta savaşmış, esir düştüğü öğrenilmiş, bir daha kendisinden haber alınamamıştır. Sarıkamış’a gönüllü olarak yazılmadan önce Padişah ve hükümet aleyhine yazılar yazmış, hakkında davalar açılmış, birkaç tane de tutuklama kararı çıkmıştır. M. Reşat, Kemal’i evde istemez. Çünkü Kemal, M. Reşat’ın onun sadakatle bağlı olduğu Padişah’a karşıdır.Saraylıhanım, torunu Kemal’in iyileşinceye kadar evde saklanması için elinden geleni yapacaktır. Yeğeni M. Reşat’la tartışmaktan, gelini Behice’ye takı hediye etmeye kadar...Kemal’in bakımıyla Mehpare görevlendirilir. Mehpare, Saraylıhanım’ın evinde büyümüş bir yoksul akraba kızıdır. İki genç birbirlerine aşık olurlar. Ancak bu aşkın önünde büyük engeller vardır. Mesela Kemal’in verem olması ihtimali. Ayrıca Kemal bir kaçaktır. Ne zaman özgür olacak belirsizdir. Ve tabii Mehpare’nin evin beslemesi olması... Evin beslemesiyle küçük beyi arasındaki aşkı kimse kabul etmeyecektir. Özellikle de Kemal’in anneannesi Saraylıhanım. M. Reşat bütün bunlar olurken, bir gün eski bir tanıdığa rastlar. 17 yaşında bıraktığı, genç ve çok güzel bir kadın olarak bulduğu komşu kızı Eirene... Karısı üçüncü çocuklarına hamileyken, o gönlüyle aklı arasında sıkışıp kalmıştır.Behice, çok sevdiği kocasını, konağını, ailesini koruyabilecek midir? Zaman, Kemal ve Mehpare’nin önünü açacak mıdır? Esir bir kentte aşk özgür olabilir mi? M. Reşat teslim olmuş bir iktidarın parçası olarak özgürlüğü hayal edebilecek midir? Ülkesi için, kendisi için... Aşk, esir bir adama özgürlük getirebilecek midir?Aşk esir bir kente özgürlük getirebilecek midir? Yapım:MedyapımYapımcı:Fatih Aksoy Yürütücü Yapımcı: Sibel TunaYönetmen: Merve GirginSenarist: Sündüz HaşarMüzik: Zülfü LivaneliGörüntü Yönetmeni: Barış MilanSanat Yönetmeni: Esra Oral Kostüm Tasarım:Serdar BaşbuğYapım Koordinatörü:Taylan DemirYardımcı Yönetmen:Koray KerimoğluOyuncular: Mehmet Aslantuğ (Mehmet Reşat), Fahriye Evcen (Mehpare),Jale Arıkan (Behice), Burak Yamantürk (Kemal), Alma Terzic (Eirene),Burç Kümbetlioğlu (Dr.Mahir),Birgül Ulusoy (Didar),Sevda Erginci (Lamia), Melike Zeynep Atış (İsmet), Volga Sorgu Tekinoğlu (Macit), Alize Gördüm (Meziyet), Gülşah Fırıncıoğlu (Mualla), Hikmet Karagöz (Hüsnü Efendi),Nalan Yavuz (Gülfidan),Irmak Örnek (Ayşe),Hasan Şahintürk (Ekrem Bey), Gazi Şeker (Zeki Bey),Tansu Taşanlar (Sinan), ve Maral Üner (Saraylıhanım)
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.