the raven

  1. edgar allan poe'nun en ünlü eseri. kasvetli ve masalsı bir anlatımla koca bir hikaye, hem de içinde korku, hüzün, sevinçve coşku var. türkçe çevirisini burçak özlüdil yapmış.


    kuzgun

    yem olmamak için azgın fırtınaya, sığınmıştım bir ardıcın kovuğuna;
    sabırsızlıkla beklerken sabahı, ilişti gözlerime sıcak bir odanın
    aydınlığı.
    gözlerimi diktim camlara, baktım içeride gençbir adam tek başına
    oturmakta;
    ölümün gölgesi düşmüş gözlerine, başı önde derin derin düşünmekte
    kendi çilem yetmezmiş gibi bana, uçtum yüzü kederle güzelleşen bu
    adama
    mezer taşını andıran bir koltukta oturan o yıkılmış adama.

    kasvetli bir gece yarısı, düşünürken zayıf, tasalı
    yabansı, tuhaf sesi üzerine eski, unutulmuş bilgilerin,
    uykunun eşiğinde düşerken başım öne, aniden bir tıkırtı geldi içeriye
    sanki biri usulca vurdu, vurdu kapısına odamın
    "bir ziyaretçi olmalı," diye mırıldandım, "bir ziyaretçi çalıyor kapısını
    odamın
    yalnızca bu, başka bir şey değil."

    korkunca kanatlarımın sesinden, ürküttüm onu istemeden,
    başladı kendi kendine konuşmaya, belki de ihtiyacı vardı bir arkadaşa
    nasıl bir acıydı onu böyle içine döndüren, gözleri açıkken kabuslar
    gördüren,
    keşke konuşacak kadar gelişmiş olsaydı dilim, bu düşküne hemen yardım
    ederdim
    o ise unuttu bile beni, unuttu odasının önündeki gölgemi.
    anlamsızca mırıldanıyor dudakları, yitik bir bakışı gizliyor
    gözkapakları.


    ah, çok iyi anımsıyorun, solgun bir aralıktı
    ölen her kor bırakıyordu hayaletini döşemeye ayrı ayrı
    nasıl diledim nasıl, bir sabah olsa; -ödünçalmak için aradım kitaplarımda
    acının ara verdiği anı boşuna -yitirdiğim lenore'un verdiği acı-
    o eşsiz, ay yüzlü masum kız, meleklerce konmuştu lenore adı,
    sonsuzluğa karışan o yitik adı

    fısıldayınca böyle sevgilisinin adını, yaşayacak sanıyor yeniden o
    tutkulu anları
    buruk bir sanrı salınıyor tüllerle, salınıyor tüllere bürünmüş bir
    gençkız görünümünde
    salınıyor ışığın aydınlatmaya yetmediği bu alacakaranlık adamın
    yüreğinde,
    bitmek tükenmek bilmeyen o uğursuz kış gecesinde,
    titrek bacaklarının üzerinde doğrularak, dinlemeye çalışıyor o tuhaf
    hayali
    en renkli düşlerin bile özlemini dindiremeyeceği o narin hayali

    ipeksi mor perdelerin üzgün, kararsız sesi
    ürküttü beni, o güne kadar hissetmediğim bir dehşetti kaplayan içimi
    hızla çarparken yüreğim, sürekli yineledim
    "bir ziyaretçi," dedim, "içeri girmeyi diliyor kapısında odamın
    geçkalmış bir ziyaretçi, girmeyi diliyor kapısında odamın
    hepsi bu, başka bir şey değil"

    dikkatsiz bir kıpırdanış, fark ettirdi beni, fark ettirdi kara
    gölgemi.
    yine de anlamış değil, benim yalnızca bir kuş olduğumu;
    ona yardım etmek için güvenli yuvamı bırakıp penceresine konduğumu.
    o kendi cinnetini büyüterek içinde, savuruyor belleğini karanlık
    rüzgarların önüne;
    gizli bir zevk de alıyor bundan, damarlarında dolaşan o katıksız
    acıdan.
    işitiyorum korkusunu duvarların ardından, görüyorum sararmış yüzünü
    pencerenin kenarından.

    ruhuma güçgeldi aniden, artık ikircime düşmeden
    "bayım," dedim, "ya da bayan, diliyorum sizden affımı
    ancak şudur olan, uyukluyordum, çalındı kapım,
    çalındı belli belirsiz, kapımı tıkırdatan sizdiniz;
    öyle ki emin olamadım duyduğuma bir tıkırtı" - işte açtım ardına dek kapımı;
    - yalnızca karanlık, başka bir şey değil

    yanlış yerde arıyor beni, bir insan sanıyor bu solgun sisler içinde
    bekleyeni.
    çok gençsayılmasa da tanıyamamış daha insanoğlunu;
    umut diye onlara sesleniyor hala, hiçanlayamamış yaşamı bu zavallı
    budala.
    kahrediyorum dilsizliğime, seslenmek isterdim bu talihsiz şaire;
    boşuna dikme gözlerini gecenin sisine, o gençkızın hayalini artık
    bekleme,
    o çoktan karıştı toprağın tenine, çoktan alıştı sessizliğin sesine.

    karanlığın derinliklerini gözledim, uzun süre orada korkuyla merakla bekledim
    şüpheyle düşledim hiçbir ölümlünün düşünmeye cesaret edemeyeceği düşler;
    ama sürekliydi sessizlik ve hiçbir yanıt vermedi
    söylenen tek sözcük, fısıldanan bu addı, "lenore?"
    fısıldadım, yankı bana fısıldadı yeniden, "lenore!"
    yalnızca bu, başka bir şey değil.

    odama döndüğümde, bütün ruhum yanıyordu bedenimde.
    yeniden duydum daha güçlü bir tıkırtı,
    "eminim," dedim, "eminim, bu bir şey penceremin kafesindeki;
    bakmalı ne ise oradaki, çözmeli bu sırrı;
    yalnızca rüzgar, başka bir şey değil!

    kepengi açınca, gördüm kanat çırpan telaşla,
    geçmişin kutsal günlerinden gelen heybetli bir kuzgun,
    aldırmadan hiçbana, durup dinlemeden bir dakika,
    bir lord ya da lady edasıyla, tündei odamın kapısına,
    tünedi pallas büstüne, duran kapımın hemen üstünde;
    tünedi ve oturdu, hepsi bu.

    bu abanoz siyahı kuş takındığı sert, kara ifadeyle,
    döndürdü karamsarlığımı bir gülümsemeye.
    dedim: "kesinlikle korkak değilsin, kırık olmasına rağmen sorgucun,
    gecenin kıyısından gelen, ölüye benzeyen antik kuzgun,
    söyle nedir gecenin ölüler kıyısındaki adın!"
    dedi: "hiçbir zaman!"

    şaşırdım bu tuhaf kuşun konuşmasına, böyle açıkça,
    çok kısa ve ilgisiz olmasına rağmen yanıtı;
    katılmadan edemeyiz bu fikre kutsanmamıştır hiçkimse
    oda kapısının üstünde bir kuş görmekle;
    kuş ya da canavar tüneyen kapısının üstündeki büste,
    anılan "hiçbir zaman" gibi bir isimle.

    ama kuzgun tek başına oturarak sakin büstün üzerine;
    yalnızca bir sözcük söyledi, o sözcük taşıyordu sanki ruhundan;
    ne tek bir tüyünü kıpırdattı, ne de başka bir şey çıktı ağzından.
    ta ki ben zoraki mırıldanana kadar, "daha önce diğer arkadaşları uçup gitti;
    yarın o da terk edecek beni, tıpkı uçup giden umutlarım gibi,
    ama kuş dedi: "hiçbir zaman!"

    ürktüm sessizliği bozan bu yerinde yanıttan,
    "kuşkusuz," dedim, "bildiği bu birkaçsözcüğü,
    öğrenmiş, insafsız belaların kovaldığı mutsuz bir sahipten;
    şarkıları tek nakarat oluncaya kadar kovalanan o mutsuz kişiden.
    öğrenmiş, umudun ağıdı olan şu kederli nakaratı:
    "hiç-hiçbir zaman!"

    ama kuzgun hala döndürüyordu hayalimi gülümsemeye;
    oturdum kuşun, büstün, kapının önündeki koltuğun üstüne;
    gömüldükçe kadife yastığın içine, gömüldüm hayalden hayale,
    düşündüm geçmişten gelen bu uğursuz kuşu;
    geçmişten gelen bu zalim, tuhaf, korkunç, sıkıcı, uğursuz kuşu.
    o tekrarladı ilençli sesiyle, "hiçbir zaman!"

    oturup, tahmine koyuldum tek hece söylemeden kuşa,
    ateşli gözleri kalbimi dağlayan kuşa;
    tahminimi sürdürdüm yaslayarak başımı;
    lambadan süzülen ışığın aydınlattığı yastığın kadife kumaşına,
    lambanın aydınlattığı menekşe moru kadife şekilleniyordu ışıkla;
    o hiçyaslanamayacak, ah! hiçbir zaman, bir daha!

    sanki hava ağırlaştı gizli bir buhurun kokusuyla; sallandı yer,
    ayaksız meleklerin adımlarıyla, ayak sesleri dönüştü tüy kaplı zeminde
    çıngırak seslerine.
    "zavallı," diye bağırdım kendime, "tanrın gönderdi bu iksiri sana
    melekleriyle,
    unutasın diye bir an lenore'un anılarını.
    iç, kana kana içbu ilacı, unut artık şu yitik lenore'un aşkını!"
    kuzgun dedi: "hiçbir zaman!"

    "peygamber!" dedim, "ilençli varlık! -kuş ya da şeytan, yine peygamber!-
    bir kışkırtıcı mıydı seni gönderen, ya da fırtına mı bu kıyıya getiren,
    yine de çok cesursun bu ıssız, büyülenmiş yerde-
    korkunun terk etmediği bu evde -yalvarırım bana doğruyu söyle-
    var mı? var mı umar tur-i sina'da? -söyle- yalvarırım söyle!"
    kuzgun dedi: "hiçbir zaman!"

    "peygamber!" dedim, "ilençli varlık! -kuş ya da şeytan, yine peygamber!-
    üzerimizde uzanan cennet adına, ikimizin inandığı tanrı adına;
    söyle bu hüzün yüklü ruha, o uzak cennette,
    sarılabilecek miyim, meleklerin lenore diye adlandırdığı o kutsal kıza?
    sarılabilecek miyim meleklerin lenore diye andığı o eşsiz, ay yüzlü kıza?
    kuzgun dedi: "hiç- hiçbir zaman!"

    "bu sözcük ayrılığımıza işaret olsun kuş ya da iblis!" diye bağırdım.
    "geri dön fırtınana, dön gecenin ölüler kıyısındaki diyarına!
    tek bir kara tüyünü bile bırakma, işareti olarak ruhunun söylediği o yalanın!
    yalnızlığımı bozma! kapımın üstündeki büstü terk et!
    gaganı çıkar yüreğimden, bedenini kapıdan al git!"
    kuzgun dedi: "hiçbir zaman!"

    kuzgun bir an olsun ayrılmadı, oturdukça oturdu,
    oturdukça oturdu oda kapımın hemen üstündeki pallas büstünde;
    benziyordu gözleri hayal kuran bir şeytanın görüntüsüne,
    vuruyordu kara gölgesini yere lambadan yansıyan ışık;
    kapalı kaldu ruhum bu kara gölgenin içinde,
    kurtulamayacak - hiçbir zaman!
    (iknowthepiecesfit 02.08.2006 14:00)
  2. roger corman bu şiirden serbest biçimde uyarlanan aynı isimli bir korku filmi çekmiştir, başrollerinde korku filmlerinin uzun yıllar boyunca vazgeçilmezlerinden olmuş vincent price ve boris karloff oynamış yan rollerden birisinde ise henüz çiçeği burnunda olan jack nicholson yer almıştır.

    ---------------------spoiler-------------------
    filmin konusu kendisine büyü yapılarak kuzguna dönüştürülen bir sihirbaz, içinde olduğu durumdan kurtulmak maksadı ile eski bir büyücüye giderek yardım ister.

    (bkz: denize düşen yılana sarılır)
    (bkz: çiçeği burnunda)
    (vladimir 09.01.2007 01:19)
  3. stephen king'in de kara ev de bu şiirden etkilendiği göz önündedir ve hatta king de bahseder zaten.*
    (tepkisiz 06.06.2007 14:35)
  4. "milliyet" yazarı çetin altan'ın, "şeytanın gör dediği" adlı köşesinde -nasıl becerdiyse artık- "karga" olarak bahsettiği edgar allan poe şiiri.
    (poetisa 06.06.2007 14:51 ~ 06.06.2007 14:52)
  5. bir de omnia yorumu vardır ki çok beğenirim. besteyle sözler çok güzel uymuş, arp çok güzel bir eşlikçi olmuştur kanımca:



    (breegadoon 12.04.2010 01:36 ~ 12.04.2010 02:05)
  6. (bkz: raven's land)
    (sakiz agaci 12.04.2010 01:40)


Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.