sis

  1. örgü örmekte kullanılan sivri uçlu alet. modelleri örülen şeye göre değişebilmektedir, örneğin normal örgü şişinin sadece bir ucu sivridir, çorap şişi ise daha kısadır, ve iki ucu da sivridir.


    aynı zamanda et geçirilen şişler de vardır, bu şekilde pişmiş ete de şiş adı verilir.
    (queen tinorfithiel 12.06.2006 18:45)
  2. bulutların fazlaca alçalması durumunda oluşan doğa olayıdır.
    (prettyinpink 12.06.2006 19:01)
  3. sessizliği çağrıştıran bol rutubetli doğa olayıdır. istanbulun doğal hava ve insan kirliliği içinde tadı çıkmamakla birlikte kırsalda tek başına yaşanılasıdır.
    (nanothing 12.06.2006 22:19)
  4. bi sunucu firmasi türkiyede hakikaten internetin yayılmasına baya bi destek olmuş türkiyede internete beli ölçülerde yön verebilmiş bir firma http://www.sis.com.tr
    (teneke kutudaki mavi dilaver 26.08.2006 22:35)
  5. zülfü livaneli' nin senaryosunu yazıp yönettiği, uğur polat, sevtap parman, rutkay aziz, menderes samancılar' ın rol aldığı 1970' lerde riskli kararlar vermekten korktuğu için yargıçlığı bırakıp avukatlık yapan ali fırat' ın siyasal nedenlerle öldürülen oğlunun katil zanlısı olarak suçlanan diğer oğlunu savunmasını anlatan 1988 yapımı film.
    (sebepsiz yalnizliklar 26.08.2006 23:48)
  6. istanbul semalarına çöktüğü vakit bir başka korkutucu olan doğa olayı.

    çünkü istanbul büyük, çünkü istanbul kayıp, çünkü istanbul derin... boğulmak yok olmak ihitmali her zaman var. bir de sisler içinde yan binanın çatısını dahi göremiyorsanız istanbul'da yalnızlık daha da bir çörekleniyor ruhunuza. bir yanınız sislerin içinde bende kaybolayım bu koca şehirde derken, diğer yanınız hemen dagılsın bu karanlık sis herkes aydınlansın görünür kılınayım diyor.
    istanbul bu! insanı bir sis dalgasıyla bile çarpıp bölüp çıkarıyor bir köşeye savuruyor...
    (anarsi nerede anarsist orada 25.10.2006 02:39)
  7. tevfik fikret'in abdülhamit'in istibdat yönetimine duyduğu nefretin bir tezahürü olarak ortaya çıkan ve edebiyatımızda ilk defa İstanbul'un güzellikleri yerine çirkinlklerinin anlatıldığı şiirdir. bu eser tipik bir servet-i fûnun şiiridir. zira sembolizm ve parnasizmden etkilenen tevfik fikret "sis" ile aslında devrin istibdat yönetimine dem vurmuştur.

    sİs

    satrmış yine âfâkını bir dûd-ı muannid,

    bir zulmet-i beyzâ ki peyâpey mütezâyid,

    tazyikının altında silinmiş gibi eşbâh;

    bir tozlu kesâfetten ibâret bütün elvâh;

    bir tozlu ve heybetli kesâfet ki nazarlar

    dikkatle nüfûz eyleyemez gavrine, korkar.

    lâkin sana lâyık bu derin sütre-i muzlim,

    lâyık bu tesettür sana, ey sahn-ı mezâlim;

    ey sahn-ı mezâlim... evet, ey sahn-ı garrâ,

    ey sahne-i zî-şa'şaa-i hâile-pirâ!

    ey şâ'şaanın, kevkebenin mehdi, mezârı;

    Şarkın ezeli hâkime-i câzibedârı;

    ey kanlı muhabbetleri bî-lerziş-i nefret

    perverde eden sine-i meshûf-i sefâhet;

    ey marmara'nın mâi deragüşu içinde

    Ölmüş gibi dalgın uyuyan tûde-i zinde;

    ey köhne bizans, ey koca fertût-i müsahhir

    ey bin kocadan arta kalan bîve-i bâkir;

    hüsnünde henüz tâzeliğin sihri hüveydâ;

    hâlâ titirer üstüne enzâr-ı temâşâ.

    hâricden, uzakdan açılan gözlere süzgün,

    Çeşmân-ı kebudunla ne mûnis görünürsün.

    mûnis, fakat eıı kirli kadınlar gibi mûnîs;

    Üstünde coşan giryelerin hepsine bi-his.

    te'sis olunurken daha, bir dest-i hıyânet

    bünyânına katmış gibi zehr-âbe-i lânet.

    hep levs-i riyâ dalgalanır zerrelerinde,

    bir zerre-i safvet bulamazsın içerinde.

    hep levs-i riyâ, levs-i hased, levs-i teneffü

    yalnız bu... ve yalnız bunun ümmîd-i tereffü'.

    milyonla barındırdığın ecdâd arasından,

    kaç nasiye vardır çıkacak pâk ü dırahşan;

    Örtün, evet, ey hâile.. örtün evet ey şehr;

    Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!..

    ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;

    katil kuleler, kal'alı zindanlı saraylar;

    ey dahme-i mersûs-ı havâtır, ulu mâbed;

    ey gırra sütunlar ki birer dîv-i mukayyed.

    mâzîleri âtilere nakl etmeğe me'mur,

    ey dişleri düşmüş, sırıtan kafile-i sûr;

    ey kubbeler, ey şanlı mebânî-i münâcât;

    ey doğruluğun mahmîl-i ezkârı minârât;

    ey sakfı çökük medreseler, mahkemecikler;

    ey servilerin zıll-ı siyâhında birer yer

    te'min edebilmiş nice bin sâil-i sâbir,

    geçmişlere rahmet,. diyen elvâh-ı mekabir;

    ey türbeler, ey her biri pür-velvele bir yâd,

    İkaz ederek sâmit ü sâkin yatan ecdâd;

    ey mâ'reke-i tıyn u gubâr eski sokaklar,

    ey her açılan rahnesi bir vak'a sayıklar;

    virâneler, ey mekmen-i pür hâb-ı eşirrâ;

    ey kapkara damlarla. birer mâtem-i ber-pâ

    temsil eden âsüde ve fersûde mesâkin,

    ey her biri bir leyleğe, bir çaylağa mavtın

    gam-dide ocaklar ki merâretle somurtmuş,

    yıllarca zamandan beri tütmek ne... unutmuş,

    ey mîdelerin zehr-i tekazâsı önünde

    her zilleti bel'eyleyen efvâh-ı kadide,

    ey fazl-ı tabiatle en âmâde ve mün'im

    bir fıtrata makrün iken aç, âtıl u âkım,

    her nîmeti, her fazlı, her esbâb-ı rehâyı

    gökten dilenen züll-i tevekkül ki... mürâyi!

    ey savt-ı kilâb, ey şeref-i nutk ile mümtaz,

    İnsanda şu nankörlüğü tel'in eden âvâz,

    ey girye-i bi-fâide, ey hande-i zehrin,

    ey nâtıka-i acz ü elem; nazra-i nefrîn:

    ey cevf-i esâtîre düşen hâtıra; nâmus,

    ey kıble-i ikbâle çıkan yol: reh-i pâbûs,

    ey havf-ı müsellâh, ki hasârâtına râci'

    Öksüz, dul ağızlardaki her şekve-i tâli';

    ey şahsa -masüniyet ü hürrîyete makrun

    ­bir hakk-ı teneffüs veren efsâne-i kanun,

    ey vâ'd-ı muhâl, ey ebedi kizb-i muhakkak ,

    ey mahkemelerden mütemâd sürülen hak;

    ey savlet-i evhâm ile bîtâb-ı tahassüs

    vicdanlara temdid edilen gûş-ı tecessüs,

    ey bim-i tecessüsle kilitlenrniş ağızlar,

    ey şöhret-i milliye ki, mebguz u nıııhahkar;

    ey seyf ü kalam, ey iki mahıkum-ı siyâsi,

    ey behre-i fazl u edeb, ey çehre-i mensî;

    ey bâr-ı hazerle iki kat gezmeğe me’luf;

    eşrâf u tevabi' koca bir unsur-ı mâ’ruf;

    ey re's-i fürübürde ki ak hak, fakat iğrenç;

    ey tâze kadın, ey onu tdkîbe koşan genç;

    ey mâder-i hicrân-zede, ey hemser-i muğber,

    ey kimsesiz, âvâre çocuklar... hele sizler!..

    hele sizler!

    Örtün, evet ey hâile... örtün, evet ey şehr

    Örtün ve müebbed uyu, ey fâcire-i dehr!..



    günümüz türkçe'siyle şu şekildedir:

    sarmış ufuklarını senin gene inatçı bir duman,
    beyaz bir karanlık ki, gittikçe artan
    ağırlığının altında herşey silinmiş gibi,
    bütün tablolar tozlu bir yoğunlukla örtülü;
    tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki, bakanlar
    onun derinliğine iyice sokulamaz, korkar!
    ama bu derin karanlık örtü sana çok lâyık;
    lâyık bu örtünüş sana, ey zulümlér sâhası!
    ey zulümler sâhası... evet, ey parlak alan,
    ey fâcialarla donanan ışıklı ve ihtişamlı sâha!
    ey parlaklığın ve ihtişâmın beşiği ve mezarı olan,
    doğu’nun öteden beri imrenilen eski kıralıçesi!
    ey kanlı sevişmeleri titremeden, tiksinmeden
    sefahate susamış bağrında yaşatan.
    ey marmara’nın mavi kucaklayışı içinde
    sanki ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın.
    ey köhne bizans, ey koca büyüleyici bunak,
    ey bin kocadan artakalan dul kız;
    güzelliğindeki tâzelik büyüsü henüz besbelli,
    sana bakan gözler hâlâ üstüne titriyor.
    dışarıdan, uzaktan açılan gözlere, süzgün
    iki lâcivert gözünle nekadar canayakın görünüyorsun!
    canayakın, hem de en kirli kadınlar gibi;
    içerinde coşan ağıtların hiç birine aldırış etmeden.
    sanki bir hâin el, daha sen şehir olarak kuruluyorken,
    lânetin zehirli suyunu yapına katmış gibi!
    zerrelerinde hep riyakârlığın pislikleri dalgalanır,
    İçerinde temiz bir zerre aslâ bulamazsın.
    hep riyânın çirkefi; hasedin, kârgüdmenin çirkeflikleri;
    yalnız işte bu... ve sanki hep bunlarla yükselinecek.
    milyonla barındırdığın insan kılıklarından
    parlak ve temiz alınlı kaç adam çıkar?

    Örtün, evet ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir;
    örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahbesi!
    ey debdebeler, tantanalar, şanlar, alaylar;
    kaatil kuleler, kal’ali ve zindanlı saraylar.
    ey hâtıraların kurşun kaplı kümbetlerini andıran, câmîler;
    ey bağlanmış birer dev gibi duran mağrur sütunlar ki,
    geçmişleri geleceklere anlatmıya memurdur;
    ey dişleri düşmüş, sırıtan sur kafilesi.
    ey kubbeler, ey şanlı dilek evleri;
    ey doğruluğun sözlerini taşıyan minâreler.
    ey basık tavanlı medreseler, mahkemecikler;
    ey servilerin kara gölgelerinde birer yer
    edinen nice bin sabırlı dilenci gürûhu;
    “geçmişlere rahmet! ” diye yazılı kabir taşları.
    ey türbeler, ey herbiri velvele koparan bir hâtıra
    canlandırdığı halde sessiz ve sadâsız yatan dedeler!
    ey tozla çamurun çarpıştığı eski sokaklar;
    ey her açılan gediği bir vak’a sayıklıyan
    vîrâneler, ey azılıların uykuya girdikleri yer.
    ey kapkara damlariyle ayağa kalkmış birer mâtemi
    sembole eden harap ve sessiz evler;
    ey herbiri bir leyleğe yahut bir çaylağa yuva olan
    kederli ocaklar ki, bütün acılıklariyle somutmuş,
    ve yıllardır tütmek ne... çoktan unutulmuş!
    ey mîdelerin zorlaması zehirinden ötürü
    her aşâlığı yiyip yutan köhne ağızlar!
    ey tabi’atin gürlükleri ve nimetleriyle dolu
    bir hayata sâhip iken, aç, işsiz ve verimsiz kalıp
    her nâmeti, bütün gürlükleri, hep kurtuluş sebeplerini
    gökten dilenen tevekkül zilleti ki.. sahtadir!
    ey köpek havlamaları, ey konuşma şerefiyle yükselmiş
    olan insanda şu nankörlüğe lânet yağdıran feryât!
    ey faydasız ağlayışlar, ey zehirli gülüşler;
    ey eksinlik ve kaderin açık ifadesi, nefretli bakışlar!
    ey ancak masalların tanıdığı bir hâtıra: nâmus;
    ey adamı ikbâl kıblesine götüren yol: ayak öpme yolu.
    ey silahlı korku ki, öksüz ve dulların ağzındaki
    her tâlih şikayeti yapageldiğin yıkımlardan ötürüdür!
    ey bir adamı korumak ve hürriyete kavuşturmak için
    yalnız teneffüs hakkı veren kanun masalı!
    ey tutulmıyan vaitler, ey sonsuz muhakkak yalan,
    ey mahkemelerden biteviye kovulan “hak”!
    ey en şiddetlikuşkularla duygusu kö¨rleşerek
    vicdanlara uzatılan gizli kulaklar;
    ey işitilmek korkusuyle kilitlenmiş ağızlar.
    ey nefret edilen, hakîr görülen millî gayret!
    ey kılıç ve kalem, ey iki siyasî mahkûm;
    ey fazilet ve nezâketin payı, ey çoktan unutulan bu çehre!
    ey korku ağırlığından iki büklüm gemeye alışmış
    zengin – fakir herkes, meşhur koca bir millet!
    ey eğilmiş esir baş, ki ak-pak, fakat iğrenç;
    ey tâze kadın, ey onu tâkîbe koşan genç!
    ey hicran üzgünü ana, ey küskün karı-koca;
    ey kimsesiz; âvâre çocuklar... hele sizler,
    hele sizler...

    Örtün, evet, ey felâket sahnesi... Örtün artık ey şehir;
    Örtün, ve sonsuz uyu, ey dünyanın koca kahpesi!

    tevfik fikret - 18 Şubat 1317

    (afrasyab 03.01.2007 17:35)
  8. yahya kemal'in ve nicelerinin duymaya tahammülü olmadığı manzumedir.*

    (hashacip 03.01.2007 17:58)
  9. sis ismiyle vizyona girmiş bir korku filmi için; (bkz: the fog)
    (irallen 21.02.2007 05:33)
  10. eve gelirken başka hiçbir yerde görmediğim, şu anda sadece benim sokağımda hükmünü süren doğa olayı. evim yoğun beyaz bir bulutun içine gömülmüş durumda. sokakta yürümek bir düşteymişsin hissini veriyor ya da bir adım sonra duvara toslayacakmışsın gibi sanki. yön duygusu yok. sağın solun, sadece senin sağın solun. yön hissinin kaybolması çok güzel. aklım siste kaldı. dur ben gene çıkayım sokağa en iyisi.
    (ricochet 01.12.2008 13:45)
  11. "fikret"in bu isimde bir de resmi vardır. aşiyan'da sergilenmektedir hâlâ. sislerin içinden bir istanbul silüeti belirir. şiirden sonra yapılmış diye biliyorum ben.
    (genco 02.02.2009 00:40)
  12. sis diye çevrilmiş bir kitap için (bkz: la niebla)
    ayrıca (bkz: nebula)
    (queen tinorfithiel 03.06.2009 19:44)
  13. (bkz: öldüren sis) (bkz: sisleme)
    (zerogravity 15.07.2009 12:02)
  14. öğlenden bu yana istanbul'un her yanını sarmış hava olayı. birçok hava ve deniz seferi iptal edilmiş durumda. 1-2 gün daha böyle olacak diyor tahminler.. bilemiyorum.. ben sokağın ucunu göremiyorum meselâ..
    (breegadoon 21.11.2009 22:00)
  15. karşıya geçmeye çalışan istanbul' luların anasını ağlatmıştır. eminönü' ne gidersiniz seferler iptal, kabataş' a ya da beşiktaşa gidin derler. tramvaya atlarsınız, yolda anons gelir kabataş da iptal oldu diye. zar zor çalışan bir vasıta bulursunuz ama orda da izdiham söz konusudur. ya allah deyip dalarsınız kalabalığa. ezilmezseniz geçersiniz, ezilirseniz zaten hiç sizin olmamıştır. *
    (melankoli basili 21.11.2009 22:10)
  16. (bkz: sis ve gece)
    (betusens 21.11.2009 22:12)
  17. ne zaman istanbul'u sis bassa ister istemez paniklerim: istanbul'u çalmışlar lan, bi bizim mahalle kalmış!
    (hazeyame 06.11.2010 19:59)
  18. gün itibariyle istanbul'da hayatı çekilmez hale getirmiştir. günün en yoğun ulaşım saatlerinden 8-10 arası vapur ve motorların iptal olmasıyla zaten muhteşem olan şehir trafiği iyice göçmüştür.. bir sislik ihtişamın var işte istanbul.
    ilgilisine not: vapur ve motorlar şu an çalışıyor,ancak akşama doğru olan seferlerin iptal edilip edilmeyeceğiyle ilgili sorduğum soruya net bir yanıt alamadım. *
    (joyce 22.11.2010 14:14 ~ 22.11.2010 14:20)


Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.