new

yaşamak

    yaşamak, gözlerinde yaşamak, kelimelerin büyülü dünyasında yaşamak. kimi zaman o kadar yalnızım ki bu yaşam denilen kör kuyunun içinde. ve kimi zaman öylesine zor ki sensizlik. bedenim nefessiz kaldı bugün, boğuluyor sensizliğin verdiği acı uğultuların eşliğinde ve özgürlüğünü istiyor yaşam denilen o sonsuzluk halesinden. işte bu gece nefessiz kalmış bedenime bir damla can versin diye nefesini bekliyor kalbim. ve bu sabahın fecrinde gözlerindeki o altın sarısı ışığı görememektir yoksulluğum. bazen kendime soruyorum peki yaşamak nedir? biliyormusun kalbim tek bir cevap veriyor "yaşamak daha sabahın ilk ışıklarında gözlerindeki o altuni ışığı görmektir ve yaşamak senin gözlerindeki zerin zerresinde gizlidir."
    (03.08.2009 00:15)

kaybolan ruhumun sessiz çığlığı

kelimeler

    kelimeler nedir ki gözlerinden okunan, gözlerinle baktığın ışık değil mi ki? sen bakmıyor musun gözlerinle aydınlığa? karanlığın içindeki aydınlığı görmek istemiyor musun? bazen kalbime ışık saçmıyor mu gözlerin? bir ışık değil mi ki umuttur gözlerden kalbe akan, sadece bir bakıştır insanın kalbinde ışık yaratan, gözlerin değil mi ki kalbime aydınlık veren?
    (02.08.2009 19:04)

hiçbir niteliği olmayan yarışma programları

    Yarışma programı denilince ülkemizde trt'nin daha fazla izlenildiği zamanlarda "bir kelime bir işlem" gibi bilgiyi sınamaya yönelik, kaliteli yarışmalar akla gelirdi. daha sonraları özel kanalların izlenirliği arttığı 2000'li yılların başlarında özellikle dünyanın bir çok ülkesinde yayınlanan türkiye'de de ismi "kim 500 milyar ister" olan ilk olarak show tv'de kenan ışık'ın sunumuyla gerçekleştirilen yarışma programı sayesinde ülkemizde yeniden bir yarışma furyası başlamıştı. tabi bu program iyi rating oranı tutturunca onun kadar kaliteli olmayan kısa süreli yayın hayatına devam edebilmiş taklitleri de çıkmıştır. fakat bu taklitler "kim 500 milyar ister" kadar kaliteli olmasa da yine de belli bir niteliği olan, bilgiyi sınamaya yönelik programlardı. şimdiye kadar sıralamış olduğum tüm bu yarışma programlarının bir niteliği, belli bir düzeyi vardı. şimdi asıl eleştirmiş olduğum yarışma programlarına gelelim. hiçbir niteliği olmayan bu yarışma programları ilk olarak yurt dışında büyük bir popülarite sağlayan big brothers programının devşirilmesinden oluşmuş bbg (biri bizi gözetliyor) adlı programla ülkemizde başlamıştır. adından da anlaşılabileceği üzre bir eve toplanan kişilerin hayatlarının gözetlenmesinden oluşan garip, hiçbir mânası olmayan, herhangi bir amaç gütmeyen bu programla ülkemizde niteliksiz yarışma programları furyası başlamıştır. bu programın fazlasıyla rating toplamasından ötürü rating iştahı kabaran televizyon yöneticileri farklı konularda ama aynı kalitesizliği! koruyarak çeşitli yarışma programları düzenlemeye başladılar. hatta bu programlar öyle bir boyuta taşındı ki bunların bazılarında hem sabah programlarında, hem öğlen vakti canlı yayınlanmak üzere ayrı bir program halinde, hem de akşamları prime time diliminde ayrı bir program halinde yayınlanmaya başladılar. yani anlaşılacağı üzre bir tv programından üç ayrı program elde etmek gibi bir durumla karşı karşıya kalındı. bu düzeysiz yarışma programlarıyla yapılan tv izleyicisi halkın izleme algısına bombardıman ederek böyle programları kabul edilebilir ve izlenebilir kılmaktır. kimisi yayından kalkmış, kimisi ise hâla yayında olan bu programların bazılarını adlarıyla liste halinde belirtelim.

    1. Biri Bizi Gözetliyor: Amacı insanların günlük yaşamlarını canlı yayında vererek adeta izleyiciye televizyon röntgencinliği yaptırmaktı.
    2. Dokun Bana: Bir otomobile dokunan yarışmacılardan en uzun süre kesintisiz olarak araca dokunanın o otomobili kazanmasına dayanan bir yarışmaydı. bu programı yarışmacısına işkence yapan yarışmalar listesi yapsak kesinlikle bir numaraya koyabileceğimiz garip bir yarışmaydı.
    3. Ben Evleniyorum: 3 kadın ve 12 erkeği bir evde toplayıp bu 3 kadını 12 erkekten seçtikleriyle evlendirmeye kalkan ve yine bbg örneğinde olduğu gibi evin içindeki yaşanılan tüm hayatı canlı yayın veren, yani toplumu röntgencilik yaptırmaya çalışan bir evlilik&yarışma programıydı.
    4. Biz Evleniyoruz: Bu programda "Ben Evleniyorum" adlı yarışmanın ad değiştirmiş ve formatında ufak bir değişikliğe gidilmiş haliydi. bu yarışma 3 erkek 12 kadından oluşan bir format şeklinde yapılmıştı. aynı düzeysizlik tıpkı "ben evleniyorum" programında olduğu gibi bu programda da devam etmiştir.
    5. Gelinim Olur Musun?: "Ben Evleniyorum", "Biz Evleniyoruz" tarzı programların formatında olan sadece burada potansiyel kaynanaların da bir şekilde programa dahil olduğu rezilliğin diz boyu olup tavan yaptığı gelin&kaynana formatlı bir yarışma programıydı.
    6. Size Anne Diyebilir Miyim?: "Gelinim olur musun?" yarışma programının ad ve kanal değiştirmiş halidir. aynı diz boyu rezillik burada da devam etmiştir.
    7. Kalplerde İkinci Bahar: "Biz Evleniyoruz" programının orta yaş grubu için yapılmış olanıdır. bu programda da tıpkı diğer evlilik yarışmaları gibi yine rezillik tavan yapmıştır.
    8. Güzel ve Dahi: Bu program türk televizyonculuk tarihinin en berbat ve en rezil yarışma programıydı. öyle bir rezillik ki, yarışmanın adı bile aslında bu rezilliği anlatmaya yeter. 8 güzel! (sıradan bir bilgiyi dahi bilemeyecek kadar bilgisiz veya bilgisiz numarasına yatan), 8 dahi! (bu yarışmaya katılarak zaten çok üstün! zekalarını kanıtlamış olan) erkeğin bir evde eşleştirilmesinden oluşan bir yarışma programıydı. bu programın daha ilk haftasından rezilliğe rezillik katarak kızların yarışmacı erkek partneri önünde masa üzeri dans etmiştir. allahtan yapılan bu rezillikler rtük'ün tepkisini çekmiş ve program erken bir finalle kısa sürede bitirilmiştir.
    9. Buzda Dans: Buzda Dans ise bu niteliksiz yarışmalara bir yenilik getirilmiş ve ünlülerde yarışmaya dahil edilmiştir. yarışmada 10 ünlü! (asena, tuğba ekinci gibi) ve 10 tane de dünyaca ünlü buz pateni sporcusuyla birlikte eşli olarak yarışmışlardır. bu programda ayrıca rating oranlarına tavan yaptırmak için acayip ve sürekli konuştuklarıyla polemik yaratan bir jüri eklenmiş böylece kalitesizliğe yeni bir boyut kazandırılmıştır.
    10. Survivor: Acun Ilıcalı'nın sunmuş olduğu yeni bölümü 2009 yılının ağustos ayından itibaren yayınlanacak olan yarışmacıların ıssız bir adaya götürülerek orada yarıştırılmasıyla oluşan bir programdır. bu yarışma o kadar saçma bir programdır ki türkiye-yunanistan ve galatasaray-fenerbahçe gibi serileride olan ve aşırı rekabet nedenli bir nevi insanları şiddete yönlendiren bir yarışmadır. hatta öyle bir yarışma ki türkiye-yunanistan serisinde programın kanalında dönen reklamında bir yarışmacının şu kelimeleri kullandığı görülmektedir; "yunanlılardan biri ölse var ya, umrumda bile olmaz". böyle ifadeleri olan bir yarışmanın ne kadar kötü ve rezil olduğunu daha fazla anlatmaya lüzum yok sanırım.
    11. Fear Factor: Yine Acun Ilıcalı'nun sunduğu bu yarışmanın diğer yarışmalardan bir farkı kalitesizliğinin yanı sıra bir de yarışmanın format olarak da iğrençlikleri barındırmasıdır.
    bir örneği için: http://www.internethaber.com/news_detail.php?id=69224
    sanırım linkte de görülen görüntülerden sonra bu yarışmayla ilgili fazla bir yorum yapmaya gerek yok.
    12. Şarkı Söylemek Lazım: Bu yarışmada müzik camiasının içinde yer almayan ünlülerle! (esra ve ceyda ceyhan kardeşler gibi), şarkıcı olan ünlülerin (asuman krause gibi) eşli olarak birlikte yarıştığı bir programdı. bu programda hem jüri üyeleri hem de programa katılan yarışmacıların türlü türlü rezillikleriyle türk televizyonculuk tarihine rezillik abidesi olarak damga vurulmuştur.
    13. Yemekteyiz: Bu programda yine yurt dışı formatlı olup türkiye'ye uyarlanmış bir versiyondur. yarışmada 5 tane çeşitli meslek gruplarından amatör aşçının yemek yaparak yarıştığı bir programdır. yarışmada her hafta bir başka yarışmacıya diğer yarışmacılar konuk olup evini açan yarışmacının yaptığı yemekleri tadıp eleştirilerini yapmakta ve bunun sonucunda da puan vermektedirler. yukarıda sayılan diğer yarışmalara göre içerik anlamında biraz daha iyi olmasına rağmen özellikle eleştiri ve puan verme bölümlerinde ciddi seviyesizlikler yaşanılan bir yarışmadır.
    14. Var Mısın Yok Musun?: 24 yarışmacının yarışmış olduğu, her hafta bir yarışmacının kutu seçerek tamamen tesadüfi olarak yarışmaya katıldığı ve yarışma esnasında seçtiği kutulara göre büyük miktarlarda (500.000 tl) gibi parayı tamamiyle şansıyla kazandığı bir yarışmadır. bu yarışmanın diğerlerinden farkı kalitesizliği bir yana, insanlara şansınız yardımıyla da para kazanabilirsiniz imajını vermektedir. yani topluma bu yarışma "yarışmamıza katılın hiç çalışmanıza da gerek yok, hiç emek harcamadan bakın insanlar nasıl da para kazanıyorlar" fikrini tv yardımıyla insanların beynine yerleştirerek kolay yoldan para kazanmanın "büyüsünü" izleyiciye vermeye çalışmaktadır. bu programda kalitesizlikten başka sosyolojik olarak da toplumda tahribat yaratan bir durumda söz konusudur.

    Sonuç: Hiçbir niteliği olmayan bu yarışma programları izleyici üzerinde ciddi tahribatlara yol açmaktadır. Bu yarışmalar yukarıda da belirtildiği gibi kimi zaman Fear Factor gibi içinde her türlü iğrençliği barındırır şekilde olmakta, kimi zaman ise tıpkı Var Mısın Yok Musun? programında olduğu gibi tamamen şans eseri, kişinin hiçbir niteliğine dayanmadan havadan para kazanmasına yönelik olmaktadır. Yukarıda eleştirilen bu 14 program belirli zaman aralıklarında televizyonlarda yer almış ve ciddi rating oranları toplamıştır. Tabiki bu programların dışında da niteliksiz bazı yarışma programları televizyonlarda yer almış olsa da burada içlerinden en önemlileri seçilip, eleştiri konusu edilmiştir. Aslında en önemli soru şudur, Türk halkı nasıl oluyor da bu kadar seviyesiz yarışma programlarını izleyebiliyor? bu sorunun cevabı aslında çok basit. belli başlı bilinen, büyük televizyon kanallarında prime time denilen insanların en çok televizyon izlediği zaman diliminde yayınlanan tüm tv programları seviyesiz hatta vasat bile denemeyecek kadar kötü olduğu için doğal olarak insanlarda bu kötü programlar arasından seçim yapmak durumunda kalmaktadırlar. yani izleyici o an bu kötü yarışmalardan birisini izlemese dahi belki başka bir büyük! tv kanalında kalitesiz bir diziyi veya seviyesiz bir magazin programını izleyecektir. o yüzden bu programları izliyorlar diye izleyiciyi suçlamaya hakkımız yoktur. burada asıl suçlanması gereken gözleri rating hırsı bürümüş televizyon yöneticileri ve bu programları yeterli düzeyde denetlemeyen rtük'tür.
    (01.08.2009 20:48)

bulmak

    bulmak, nefesimi bulmak, kelimelerim yok umutsuz bugün ruhum, nefessiz kaldım sensizliğin acı verdiği çorak topraklarda. kuytu bir köşede simsiyah yalnızlıklar içindeyim bulmak istiyorum kayıplarda olan ruhumun kırıntılarını. aşkın nârında yanmış, kül olmuş naçiz ruhum, belki bulurum bir gün seni zamanın unutulduğu kayıp diyarlarda. ben var mıyım yok muyum belli değil, yüzümde buruk bir acının keskin izleri var, kalbim ümitsiz dalgaların eşliğinde rotasını kaybetmiş bir gemi gibi yalpalıyor, savruluyor adı bilinmez ıssız deryalara doğru. tek kaldım, yapayalnız kaldım herkesin terk edip bıraktığı bu limanda ve ben esir düştüm mühürlenmiş kalbimle aşkın yoksun bıraktığı o çaresiz anda.
    (31.07.2009 22:23)

öyle bir andır ki o

    öyle bir andır ki o, ne ilkindir ne sonundur aslında, hani olur ya dizlerinin bağı çözülür, işte o sihirli anda kelimeler çözülür gönlünden diline doğru sanki bir nehir akarcasına. öyle bir andır ki, ruhun uçup gider aşkın semalarına doğru, işte o an ruhun kendi boyutundan aşkın boyutuna doğru yavaşça ve sessizce bir geçiş yapar. evet işte o an kalbindeki coşkular büyülü bir kelime olur, beyaz güvercinlerin eşliğinde mektup olur, yol alır sevdiğine doğru. ve işte o an ruhun artık başka diyarlardadır ebedî bir vuslata ermişcesine.
    (31.07.2009 20:32)

ebruli hayaller

    gözlerin zamansız ayrılıkların sessiz nişaneleri
    ümitsizdir yüreğim kelimelerin dile tercüman olduğu yollarda
    zevklidir sözlerin uçsuz bucaksız yol aldığı ebruli hayaller
    ilktir ve bazen sondur, duyguların birdenbire dile geldiği o anlar
    nedeni yoktur, sessiz sedasız ve derinlerde bekleyen aşk kıvılcımlarının

    aydınlıktır bazen karanlığa baksa da nâr-ı aşkla dolan ruhun diyarları
    bezgin değildir, hiç olmamıştır kalbim, kanasa da tüm yaraları
    lafügüzaf değildir, kalbimin derinlerde yankılanan bitap sitemleri
    aşkın ta kendisidir, ruhumun bitip tükenmeyen gümüşi çığlıkları
    (31.07.2009 01:24)

elano blumer

    kısaca elano ismiyle bilinen brezilyalı milli futbolcudur. elano 14 haziran 1981 tarihinde brezilya'nın Iracemápolis kentinde doğmuştur. 1.74 m. boyunda olup atak orta saha mevkisinde oynamaktadır. brezilya a milli takımı formasını 40 kez giymiş olup 6 gol atmıştır. sırasıyla, 2001-2005 yılları arası brezilya'nın santos takımında, 2005-2007 yılları arası ukrayna'nın shakhtar donetsk takımında ve son olarak da 2007-2009 yılları arası ingiltere'nin manchester city takımında forma giymiştir. kendisi 30/07/2009 tarihi itibariyle galatasaray ile 4 senelik sözleşmeye imza atmıştır.

    Yorum

    ilk olarak galatasaray'ı yapmış olduğu bu transferden dolayı kutluyorum. elano blumer transferi kesinlikle son yılların ülkemizde en flaş transferidir. elano ukrayna ve ingiltere gibi farklı liglerde oynamış bir oyuncu olmasına rağmen gittiği her takıma uyum sağlamış ve başarılı bir performans sergilemiştir. 2008-2009 yılında ingiltere premier league'de 28 maçta oynamış 6 gol atmıştır. görüldüğü gibi elano çok istikrarlı bir oyuncudur. elano'nun manchester city'den ayrılmasının tek nedeni manchester city'nin gelecek sezon için hücum hattına yaptığı flaş transferlerdir. elano takımında ikinci plana itilmesinden rahatsız olmuş ve kendini daha çok göstereceği, lider olabileceği bir takım istemiştir. tabiki türkiye süper ligi ve galatasaray'da bu durum için biçilmiş kaftandır. elano bir brezilyalı olmasına rağmen çok istikrarlı bir grafiği olan, lincoln gibi şımarıklığı olmayan bir futbolcudur. ayrıca brezilya milli takımı'nda banko oynayan bir futbolcudur. bu yazının ilk cümlelerinde de belirttiğim gibi bugüne kadar galatasaray'ın yapmış olduğu en doğru ve en yerinde transferdir. böyle düzgün, istikrarlı ve iyi bir futbolcuyu ülkemize kazandırdığı için galatasaray yönetimine müteşekkir olmamız gereklidir. tüm futbolseverlere ve galatasaray camiasına hayırlı ve uğurlu olsun.
    (30.07.2009 11:22)

s yerine dolar isareti kullanan zihniyet

    dolar işareti ($) bilindiği gibi normalde abd'nin para birimi olan doları simgelemek amacıyla kullanılan bir semboldür. son yıllarda özellikle interaktif sözlüklerin ülkemizde gelişmesiyle maalesef yazı dilinde ş harfi yerine normalde dolar sembolü olarak kullanılan ($) işareti kullanılmaya başlanmıştır.

    bu sembolün amacı dışında kullanımının ülkemizde gelişimine bir göz atarsak, bilindiği gibi türkiye'de interaktif sözlük oluşumunun başlangıcı olan ekşi sözlük 15 şubat 1999 tarihinde ssg adlı nicke sahip sedat kapanoğlu tarafından kurulmuştur. ekşi sözlük'ün kurucusu olan ssg'nin ş yerine dolar işareti kullanmasıyla beraber ilk olarak ekşi sözlük yazarları arasında yayılan bu dalga ekşi sözlük'ten başka sözlüklerin ülkemizde kuruluşu ve yaygınlaşması, ayrıca da ülkemizde msn'in daha yaygın bir halde kullanılmasıyla dilde yapılan bu tahribat giderek artan bir kullanım oranına ulaşmıştır.

    bu olay ilk zamanlar ekşi sözlük içerisinde gelişen masumane! bir moda iken bugün aldığı şekil itibariyle giderek artan ve dilimizi katletme konusunda önemli pay sahibi olan bir konu haline gelmiştir. şimdi bu modaya uyan ve dilimizde tahribat yapan kişilerin neden bu olayı yaptıklarını bir irdeleyelim.

    bu konuda ilk neden yurt dışında yaşayan türklerin türkçe klavye bulamayıp bilgisayarlarında ingilizce klavye kullanıyor olmaları ve doğal olarak o klavyelerde ş harfi olmayışıdır. bu konu hakkında insanların savunmaları ise efendim klavyemizde ş harfi bulunmamakta biz de anlaşılsın ve bir karışıklık olmasın diye ş harfi için s harfi yazmak yerine $ işaretini kullanıyoruz. kabul edilebilirmiş gibi gözüken bu sebebin biraz altına inersek siz ingilizce klavye kullansanız dahi rahatlıkla ş harfini yazım dilinde çıkarabilirsiniz. bunun için büyük ş harfini kullanmak için alt+0222 kısayolu, küçük ş harfi için ise alt+0254 kısayolunu uygulamak yeterlidir. diyelim bu yöntem size zor geldiyse yine windows tabanlı işletim sistemlerinde bulunan bilgisayarınıza run/çalıştır bölümüne charmap yazarak çıkan bir program olan character map'i kullanarak da çok rahatlıkla ş harfi çıkarılabilinmektedir. peki iki ayrı yöntemi olmasına rağmen bu insanlar hala neden böyle bir bahanenin altına sığınıyorlar? bu sorunun tek bir cevabı var o da "kolaycılık" kavramı. zaten dilimizde olan tüm tahribatların altında bu kolaycılık anlayışı yatmaktadır.

    bu konuda ikinci bahane de şöyledir. işte ben sözlüklerde yazarlık yapan birisiyim, ilk başta ssg'ye özenerek bu akıma uydum artık bu durum bende alışkanlık oldu yanlışlığını bilsem de bırakamıyorum. ne olacak canım zaten ş yerine $ işareti kullanırsak türkçe mi yok olacak. zaten böyle söyleyen veya bu düşüncede olan insanlar kolaycılığın katmerlisini yapan, dilde yapmış oldukları tahribatı önemsemeyen, üstüne üstük özenti bir üsluba sahip olan kişilerdir.

    işin komiği türkçe klavye kullananlar için ş yerine $ işareti kullanmak daha zordur. çünkü bilindiği gibi klavyenizde ş harfine bastığında normal bir şekilde çıkarken, dolar işaretine basmanız için alt gr ve 4 sayısına aynı anda basmanız gereklidir. yani bu kişiler kolaycı bir zihniyete sahip olmalarına rağmen pratikte kolayı varken daha zor bir işi gerçekleştirmektedirler.

    bu konuda bir diğer görüşte, ya canım zaten bu olay sadece sözlüklerde kullanılan bir durumdur, sözlüklerde yazan kişilerde zaten sayı olarak kısıtlı bir kitledir, yapılmakta olan bu olay türkçe için hiçbir sıkıntı doğurmamaktadır. zaten her şey böyle başlamıyor mu? biz millet olarak her konuda ya canım bundan da birşey olmazki diyoruz ve sonraki zaman dilimlerinde bir bakıyoruz ki hiçbir şey olmaz dediğimiz durum çok büyük bir problem olarak tam da karşımızda duruyor. artık bu kolaycı zihniyeti bırakmamız gereklidir. bugün artık görüyoruz ki dilimizde oluşan en ufak bir tahribat dahi ilerleyen zamanlarda ciddi sıkıntılar doğurmaktadır. bundan 10 yıl önce ekşi sözlük ile başlayan ş harfi yerine $ işareti kullanılması konusu bugün msn, forum v.b. ortamlarda sıkça kullanılan ve git gide yaygınlaşmaya başlayan bir husustur.

    türkçeyi konuşan ve yazı dili olarak kullanan bizlere düşen tek bir görev var o da ş harfi yerine bir para birimi sembolü olan $ işaretini kullanmayı ivedilikle bırakmaktır. yukarıda ayrıntısıyla belirtildiği gibi ingilizce klavye kullanan kişiler topu topu iki tane alt kodu ezberleyecekler, türkçe klavye kullananlar ise zaten klavyelerinde bulunan dilimizin canım ş harfini kullanarak bu özentiliğe bir son vereceklerdir.

    bu konuyla ilgili olarak dilimizde yapılan başka bir tahribat için;

    (bkz: kısaltarak dilini katleden türk insanı)
    (29.07.2009 00:08)

faşist

çocukları bırakın faşistler

    26 haziran 2009 tarihinde hürriyet gazetesi'nde yer alan the marmara oteli'nde yapılmakta olan yök çalıştayı'nda toplantıyı izlemekte olan fatih usta adlı öğrencinin ayağa kalkarak "demokratik eğitimden bahsediyorsunuz, ama bize söz hakkı vermiyorsunuz" bağırması sonucu polislerin öğrencinin ağzını kapatarak dışarı alması sonucunda çalıştayda yer alan galatasaray üniversitesi profesörü ahmet insel'in polislere vermiş olduğu tepkidir.

    Haberin Ayrıntısı
    http://www.hurriyet.com.tr/gundem/12148838.asp

    Yorum

    her ne kadar faşist kelimesi sol jargonda bol bol kullanılan, artık anlamını yavaş yavaş yitirmeye başlamış ve her önüne gelenin her politik olayda söylediği bir siyasi kavram olmasına rağmen hocamızın bu olayda vermiş olduğu tepki çok doğru bulmaktayım. ahmet insel hoca tepkisinde "çocukları bırakın faşistler" yerine "çocukları bırakın zorbalar" deseydi kanımca çok daha iyi bir ifade olacaktı (en azından popülarizmden uzak olurdu) ama bu olayda vermiş olduğu tepki nedeniyle prof. dr. ahmet insel'i ayakta alkışlamak gerektiğini düşünüyorum. ülkemizde özellikle son zamanlarda bu tarz olaylara tepki gösteren kişi sayısı hızla azalmakta olmasına rağmen böyle tepkiler verebilen kişilerin akademik camiada hâla var olduğunu görebilmek gerçekten çok güzel.

    polislerin salonda bulunan öğrencilere sanki içeriyi teröristler basmış gibi kontrolsüz aşırı güç kullanmalarını hangi kelimelerle adlandırmak mümkün gerçekten bilemiyorum. orada bulunan öğrenciler bağırarakta olsa düşündükleri fikirlerini toplantıda yer alan kişilere anlatmak istiyorlar. tek suçları düşündüklerini ifade etmek olan öğrencileri onlara terörist muamelesi yapıp ağızlaranı kapatarak yaka paça dışarı atmanın mantığı ne olabilir gerçekten insanı meraka sevkedecek bir konu. ilk önce şu sorunun bir cevabını verelim "polisin görevi nedir?". bildiğimiz kadarıyla böyle bir toplantıda polisin görevi içeridekilerin güvenliğini sağlamaktır. peki bu çocuklar bağırarak mı içerdekilerin güvenliğini bozuyorlar? haklı oldukları bir konuda fikirlerini beyan etmeye, bir şekilde seslerini duyurmaya çalışan bu insanlar nasıl oranın güvenliğini bozabilirler? sadece bu iki soru bile orada bu olayı yaratmış olan polisleri acımasızca eleştirmemize neden olabilmektedir. gerçekten toplantıda oranın güvenliğini sıkıntıya sokacak bir durum olmuşsa ki bu olayda asla böyle birşey söz konusu değil polisler olayı yaratan öğrencilere terörist muamelesi yapmak yerine insanca davranarak rahatlıkla dışarıya çıkarabilirlerdi. fakat burada görülüyor ki maalesef görevli polislerin amacı içerinin güvenliğini sağlamak değil amaç kişilere terörist muamelesi yapıp, fiziksel şiddet uygulayarak onları bezdirmeye ve yıldırmaya dönük bir politika uygulamaktır.

    işin ilginç yanı günümüzde polisler polis akademileri'nde ciddi eğitimlerden geçmekte ve çok çeşitli akademik konularda dersler görmektedirler. yani bu insanlar cahil, eğitimsiz insanlarda değil. peki eğitimsiz olmayan amacı şüphesiz görevli olduğu yerde kişilerin güvenliğini sağlamak olan kolluk kuvvetleri nasıl oluyor da bağırmak dışında herhangi bir kabahati olmayan öğrencilere yasadışı terör örgütü üyesiymiş gibi davranabiliyorlar bunu anlayabilmek hatta yorumlayabilmek dahi çok güç.

    Sonuç

    yukarıda da belirtildiği gibi yıl 2009 olmasına rağmen maalesef ülkemizde hâla kolluk kuvvetleri insanlar üzerinde gereği olmadığı halde fiziksel şiddet uygulamaktadır. bu durumun artık bir son bulması, bu konularda polislerin daha da fazla bilinçlendirilmesi ve en önemlisi olaylara müdahalede soğukkanlı olunmasına dikkat edilmesi gereklidir. artık insanları en ufak protesto haklarını ellerinden alırcasına yapılan bu muamelerin, baskı ve yıldırma politikalarının kesinlikle bir son bulması gereklidir. ama değerli hocamız prof. dr. ahmet insel'in vermiş olduğu tepki gibi polisin gereksiz şiddet uyguladığı durumlarda en azından ortamda bulunan üst düzey insanların bir tepki koyması gereklidir. zaten bu tepkiler de olmazsa ülkemizde bu gibi olaylar çok daha vahim sonuçlar doğuracaktır.

    tekrar sayın prof. dr. ahmet insel'i bu doğru ve akademik anlayışa yakışan tavrından ötürü kutluyorum. umarım ilerleyen yıllarda böyle tepkiler verebilen akademisyenler ülkemizde çoğalarak daha da artar.
    (28.07.2009 00:06)

kanonik inciller

    kanonik incillerin anlamı otoritelerce onaylanmış inciller demektir. hristiyanlık inancına göre kanonik olan inciller matta, markos, luka ve yuhanna incilleridir.
    (27.07.2009 10:34)

incil

klavye kısayolları

sayfa: 1-2-3-4-5...-52

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.