son beğenilen tanımları son kötülenen tanımları
genel istatistikler
günümüzde "ahlaksızlık" olarak tabir edilen eylemler artık ulu orta yapıldığından ve insanlar arası iletişimin ve haber aktarımının kolaylaşmasından dolayı bize sanki gitgide daha da ahlaksızlaşıyormuşuz gibi geliyor. oysa öyle değil, ilk çağda da vardı elbet küfürbazlar, tecavüzcüler, hırsızlar, sapkınlar; orta çağda da... tabi bu değerlendirme de ahlak ve ahlaksızlık anlayışının değişmesi de söz konusu.
bana kalırsa erkek gözünden kadınların eve hapsoluşunun, özgürlük isteyişlerinin yorumlandığı gayet masum bir şarkı fakat klibi yüzünden zamanında çeşitli yasaklara takılmış; sanıyorum aynı sebepten bazı kesimler bu şarkıyı özgürlük şarkısı olarak benimsemişler. şaşırtan kısmı, bu çılgın procenin freddie değil john deacon tarafından ortayan atılmış olması... kadın kıyafeti giymeye tüm grubu nasıl ikna ettiler bilemiyorum ama roger taylor rahatsız edici derecede güzel.
sözleri de var şurda; (gudik görsellere takılmayınız, şarkı güzel)
sonraları 1991 ve 2009 yıllarında yeniden çekilmiş. ama bence başrollerini vincent price, barbara steele ve john kerr'in paylaştığı ilk versiyon çok daha güzel. tam ikindi üstü çay saatinde perdeleri kapatıp battaniye altında seyretmelik bir film. bi kere vincent price var, daha ne olsun
tek oturuşta 3 bölümü birden seyredilecek kadar sürükleyici ve merak uyandırıcı olsa da film içinde hikayenin sürpriz (?) sonu hakkında çok fazla fikir verildiğinden etkisi biraz zayıf kalıyor. olsun, yine de seyredilmeye değer.
ortaya çıkış sebebi ile ilgili çeşitli teoriler ortaya konulduysa da en güçlü neden, dönem boyunca cadılıkla suçlanan kadınların kara kediler aracılığıyla şeytanla iletişim kurduğuna inanıldığından bu kadınların kedilerle birlikte yakılmasıdır bence.
hayvana işkencenin, daha ileri sadist eylemlerin bir alt basamağı olduğunu umursamayan adalet sistemimiz bu canileri temsili "ceza"larla ödüllendirmeye devam ettikçe manyak seri katillerle karşı karşıya kalmamız işten bile değil.
zehirlemenin bir sanat haline dönüştüğü 16.yüzyılda toksikolojiyi bir bilim dalı haline gelmesine öncülük etmiş ve şu sözleri söylemiştir; "Alle Ding' sind Gift, und nichts ohn' Gift; allein die Dosis macht, daß ein Ding kein Gift ist." (her şey zehirdir, mühim olan dozdur) yaşadığı dönemdeki nice bilim insanı gibi pozitif bilmi savunduğu için toplumun tepkisini çekmiş, hayatını kaçarak geçirmek zorunda kalmış, yine de bir şifacı olarak ömrünü geçirmeyi, bildiklerini öğrencileriyle hem de latince değil almanca olarak paylaşmayı tercih etmiş modern toksikolojinin babası; 48 yaşında hayatını kaybetmiştir. kimbilir, belki de uğruna bir ömür verdiği "zehir" yüzünden...
sümüklü fangirllerden olduğumu düşünmeye başlamadan önce şuna bir bakmanızı öneriyorum: her ne kadar çeşitli mecralarda freddie mercury den robert smith e, jared leto dan ville valo ya * kadar benzeteni olmuşsa da bence hem ses hem de görünüş olarak son derece kendine has bir adam. yüksek sadakat e katılıncaya kadar çok fazla tanınmıyordu, televizyonlarda gözümüze gözümüze sokulmuyordu * * * belki ama birçok reklama jingle, filme müzik yapmış; işin okulunu okumuş, eğitimini almışgillerden kendileri. saçlarının güzelliğinden bahsetmiş miydim? nilüfer e 12 düet albümündeki unut gitsin adlı şarkıda eşlik etmesiyle küçük şehir insanlarına biz de bigün canlı canlı dinleyebileceğiz bu adamı umutları aşılayıp sonrasında yüksek sadakat in ilk saçlı -hem de güzel saçlı- solisti olunca, bir sevindirik olmadık değil. bu arada roger taylor ın çılgın procesi queen extravaganza nın vokalist elemelerinde de son 20kişi arasına kalmış olduğunu da söylemeden geçmeyeyim. bi haltı beğenmeyen ekşicilere inat, gerçek sanatçıya kucak açan vampircik punapaa, dipsiz kuyulardan bildirdi.
aslen şöyle bişey: ama şöyle şeyler de var: eğer siz de benim gibi bu şarkıyı bir kadın söylemeliydi diyenlerdenseniz lacuna coil versiyonu en güzeli: bu da belki orijinalinden bile daha çok bilinen breaking benjamin coverı. müziği güçlü, vokali keskin sevenlere hitap ediyor: en sevilenlerden biri de anberlin versiyonu. nakarat kısmı hariç coverdan ziyade düz icra bile diyebiliriz aslında, orijinale son derece sadık kalınmış güzel bir iş: bir de him cover ı var. her ne kadar ergenlik yıllarımın hatırına him e hürmetim sonsuzsa da bu cover olmamış bence. hem de hiç olmamış. ama bakmayın bana beğeneni çok: remix severler için bir de aesthetic perfection versiyonu mevcut: bu da bonus olsun. çok sevdiğim bir arkadaşıma ait: http://jpkrom.bandcamp.com/track/enjoy-the-silence
kısaca bahsedelim; *tüketici bulanık ve tortulu meyve suyu istemiyor. çözümler: 1) pulp ayrıştırılması: çeşitli süzme ve filtrasyon işlemleriyle meyve konsantresinden kaynaklanan her türlü katı partikül uzaklaştırılır. sonuç: lif içeriği tamamen yok edilmiş ürün. 2) nişasta parçalanması: büyük moleküllü nişasta, suda çözünür yapıda olmadığı için kendisini oluşturan amiloz ve amilopektine parçalanır. sonuç: besin değeri düşük, kıvamsız ürün. 3) pektin parçalanması: meyveden konsantreye, konsantreden de meyve suyuna geçerek kolloidal bir görünüme sebebiyet veren pektin molekülleri pektinaz enzimleriyle parçalanır. sonuç: sindirimi kolaylaştıran, kabızlık önleyici pektin gibi değerli bir molekülü tahrip edilmiş kıymetsiz ürün. 4) protein parçalanması: bentonit gibi pozitif yüklü maddeler aracılığıyla protein moleküllerinin çöktürülmesi. sonuç: kimyasal kalıntı içeren proteinsiz ürün. *tüketici her mevsim her meyve suyu çeşidini tüketebilmek istiyor. çözüm: konsantre kullanımı: meyvelerin mevsimlerinde toplanıp konsantre haline getirilmesi, meyve suyu işletmelerinin konsantre meyve karışımlarını seyrelterek meyve suyu elde etmeleri. sonuç: konsantrasyonla vitamin içeriğinin %90 kaybı, tekrar işlemeyle tamamen yok olması, besin değerinin düşmesi, toksik bileşiklerin oluşması, kimyasal eklenmesiyle oluşan ürün. not: üreticiler konsantreden elde ettikleri meyve sularını %100 doğal, taptaze gibi sloganlarla satıyorlar. *tüketici uzun raf ömrüne sahip meyve suyu istiyor. çözümler: 1) ısıl işlem: pastörizasyon uygulaması. sonuç: zaten %10 düzeyinde kalmış vitaminlerin tamamen yok olması. portakal suyunda acılık oluşması. 2) koruyucu madde kullanımı: benzoik ve sorbik asit tuzlarının kullanımı. sonuç: kimyasal yükün artması, toksik bileşiklerin oluşması. *tüketici, tükettiği meyve suyunun faydalı olduğuna inanmak istiyor. çözümler: 1) dışarıdan besin ögesi ilavesi: proses sırasında kaybedilen vitamin, mineral,protein gibi kıymetli bileşenlerin kimyasal ikamelerinin son ürüne eklenmesi. sonuç: sentetik besin ögesi içeren ürün. 2) yeni ürün geliştirme: pulplu portakal suyu, taze sıkılıp pastörize edilmiş elma suyu gibi daha doğal(?) görünümlü meyve sularının üretilmesi sonuç: şeker hamuru-pektin-renklendirici karışımından üretilmiş taklit pulp içeren düşük raf ömrüne sahip ürün. 3) reklam: halkın güvenini ve sempatisini kazanmış tercihen medyatik bir doktorun yer aldığı reklam kampanyaları. sonuç: beslenme biyokimyası hakkında zerre kadar bilgisi olmayan onkologların, kardiyologların fetvalarına ve reklam propagandalarına göre beslenen, gıda sektöründeki her aksaklık için önce üreticileri sonra da denetçileri suçlayan bilinçsiz halk. buyrun çuvaldız, buyrun iğne. hangisini kime batıracağınız size kalmış.
evet, gözlerimle gördüm. efenim bu türün erkekleri *, kızgınlık zamanlarında ortamda başka tekeler varsa, rekabet ortamında dahi dişinin kendisini tercih etmesini sağlamak için kafalarına işeyip her tarafa * * * sürtmek suretiyle kokularını bırakıyorlar. ve ne kadar ilginçtir ki kokusu en baskın olan, dişilerin gözdesi oluyor. ayrıca dişilerin sağımı da son derece zahmetli. dişi bir keçiyi bir inek veya koyun gibi alıştırıp kendi rızasıyla sağmak mümkün değil. ancak açken otla, yemle falan kandırarak sağabiliyorsunuz. ve genellikle en ufak huzursuzlukta sağım kaplarının içine işiyorlar. keçi sütündeki ve ezine peynirindeki o ekşimsi hayvani tat keçi sidiğinden ileri geliyor. doğal, katışıksız keçi sütünde öyle bir tat yok ama yukarıda belirttiğim nedenlerden dolayı çok çok büyük olasılıkla sağımda süte idrar bulaşıyor ve bizim "kendine has" zannettiğimiz o keçi sütü tadı oluşuyor. bence keçi eti veya sütü tüketilebilecek bir hayvan değil. şeytanla özdeşleştirilmesine şaşmamalı...
normal alkollü içkilerde bulunan etanol, vücutta metabolize edildiğinde asetaldehit ve su açığa çıkar. buradaki su, hücrelerde kullanılırken asetaldehit de asetik asite indirgenerek enerji elde edilmek üzere parçalanır. fakat sahte içkilerdeki metanol, yani metil alkol vücutta metabolize edildiğinde formaldehite ve H2 gazına dönüşür. formaldehitin 25gramı yetişkin bir insanı kalıcı olarak kör etmeye yeter. 50gramı ise ölümcül toksisiteye neden olur. metil alkol zehirlenmesinin tedavisinde formaldehit dönüşümünü inhibe eden sodyum bikarbonat kullanılmaktadır. ayrıca zehirlenme durumunda sağlık kuruluşuna gidinceye kadar hastaya etil alkol takviyesi yapılması da formaldehit dönüşümünü geciktirecektir. yani sahte rakı içtiğinizi düşünüyorsanız, üzerine sahte olmayan alkol oranı düşük bir içki içerek kör olmaktan kurtulabilirsiniz. sanıyorum rakının üstüne birayla cila çekme geleneği de buradan çıkmış. rakıda bi yamukluk varsa bira onu toparlasın diye. mağaranızın toksikoloğu punapaa, fermentasyon teknolojisi dersinden bildirdi
sahip balon balığı (fugu, Tetraodontidae) 'ndan alan güçlü bir nörotoksindir. Yalnızca fareler üzerinde etkinliği test edilmiş Fampridine (4-Aminopridin) maddesi dışında bilinen olası bir panzehiri yoktur. TTX, balon balığı dışında; büyük mavi halkalı ahtapot (Hapalochlaena lunulata), sert derili semender (Taricha granulosa) , kirpi balığı (Diodontidae ), ay balığı (Mola mola), çotira balığı (Baristidae) ve bir tür deniz salyangozu olan Naticidae gibi farklı türlerde de tespit edilmiştir. TTX aslında bu canlıların doğal bir metaboliti olmayıp canlıların vücutlarında yaşayan Pseudoalteromonas tetraodonis gibi Pseudomonas ve Vibrio türlerine ait bazı simbiyotik bakteriler tarafından üretilir. Toksin, üretildiği canlının derisinde, testis ya da yumurtalıklarında, bağırsaklarında ve karaciğerinde birikir. Toksisitesi karadul örümceği zehrinden 100, siyanürden 1250 kat daha güçlüdür. TTX zehirlenmeleri, özellikle Japon mutfağında büyük önem taşıyan Fugu karaciğeriyle yapılmış suşilerin tüketimiyle gündeme gelmiştir. 176 kişinin fugu zehirlenmesinden öldüğü 1958 yılından bu yana , Japonya'nın fugu restoranlarında yalnızca sertifikalı aşçılar çalıştırılmaktadır. Diplomayı alabilmek için ise; üç yıllık eğitim ve staj döneminin ardından, yazılı ve uygulamalı sınavları başarmak gerekmektedir. TTX; enjeksiyon, solunum, açık yarayla temas veya ağız yolu ile vücuda alındığında, etkisini ilk 20dakika - 3saat arasında,dudak ve dilde karıncalanma, uyuşma, halsizlik gibi semptomlarla göstermeye başlar. Zehirlenmenin ikinci aşamasında mide bulantısı, kusma, kısmi felç hali, nefes darlığı, kardiyak aritmi gözlenir. Toksikasyon sonrası 4-6 saat içinde ölüm gerçekleşir. TTX; kan, serum ve idrar gibi vücut sıvılarından direk olarak; alkali bozulma ürünleri ise trimetilsilil türevleri olarak HPLC ve GC-MS'te analiz edilebilir Tetradotoksin, sinir hücre zarlarındaki voltaj kapılı sodyum kanallarını bloke eder. Sodyum kanalları, bir hücrenin plazma zarından sodyum iyonlarını iletebilen iyon kanalları oluşturan integral membran proteinleridir. Bu maddenin sodyum kanallarını bloke etmesi bazı medikal alanlarda da kullanımını sağlamıştır. Ölümcül kanser, migren ve eroin bağımlılığı gibi sorunlarda ağrı tedavisinde kullanılmıştır. Ağrı kesici etkisinin morfinden 3000 kat daha fazla olduğu bilinmektedir. Bugüne kadar, organizmalardaki TTX biyosentezi nden sorumlu bir enzim ya da gen izole edilememiş olmasına rağmen, bir adipoz şekerin veya izopentenil-PP grubunun Arginin aminoasidine bağlanmasıyla TTX yapısının meydana gelmiş olabileceğine dair bulgular saptanmıştır. bonus: zombi tozu
fugu balığı başta olmak üzere tetrodotoksin içerdiği bilinen yenilebilir türlerdeki TTX miktarının mevsimlere ve bölgelere göre değişiklik gösterdiği belirlenmiştir. TTX zehirlenmelerinde ölüm oranı %60 civarında olsa da bazı vakalar ölümle sonuçlanmamış, geçici/kalıcı felç, bilinç kaybı ve kontrol dışı kas hareketleri gözlenmiştir. bundan yola çıkarak haitili voodoo büyücüleri, "doğru dozda" TTX kullanılarak insanların zombiye dönüştürülebileceklerini savunmuşlar ve zombi tozu olarak tetrodotoksini insanlar üzerinde kullanmaya başlamışlardır. bu inanışlar üzerine araştırma yapan harvardlı etnobotanikçi wade davis 1983 yılında bir gazetede yayınlanan makalesinin büyük ilgi görmesi üzerine 1995 yılında the serpent and the rainbow adlı kitabı yazmış ve zombi dönüşümünün mümkün olabileceğine değinmiştir. farklı dozlarda tetrodotoksine maruz kalan kişilerin, hala hayattayken felçle birlikte rigor mortis belirtileri gösterdiklerini ve çürümüş et kokusu yaydıklarını not eden wade davis, hayatını kaybettikten sonra defin için hazırlanan bazı TTX kurbanlarının definden birkaç saat önce uyandıklarını da iddia etmiştir. costas j. efthimiou ve ark. 2007 yılında yayınladıkları makalede wade davis'in tezini bilimsel açıklamalarla çürütmüş, kitabının hiçbir dayanağı olmadığını ileri sürmüşlerdir. tüm yalanlamalara rağmen bilimsel kesinliğe yetecek kadar vakaya rastlanmadığı ve olayların çoğu rivayetle sınırlı kaldığı için zombi tozu'nun gerçketen zombi dönüşümü sağlayabileceğine inananların sayısı oldukça fazlaymış. olur da birgün TTX zehirlenmesi yaşarsanız, ölmeden önce punapaa bacınıza ulaşın, hortlayıp hortlamadığınızı bildirin diyardaşlarım. hep bilimsel kayıt olacak bunlar. sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |