son beğenilen tanımları genel istatistikler
Fuzuli'nin kastı olan aşkı anlamak amacıyla: (bkz: tasavvuf edebiyatı), (bkz: ilahi aşk).
Her şey değişmesine rağmen, isimleri aynı kaldı: Ben değiştim, artık biliyorum, değişimin ne olduğunu süslü cümlelerimde ona yer verebilecek kadar güzel öğrendim. Sen her zaman farklıydı zaten! Her senden sonra, bir başka sen; tanımaya çalışırken öğreniyorum. O ise, kimi zaman benim ruh hâlime bağlıydı, kimi zaman da gerçekten ona. O, oydu işte; ne fark eder ki! Nasılsa uzaktaydı... Biz geldi sonra... Siz gibi değil, onlara hiç daha benzemeyen... Biz: ben ve sen: ikimiz, çekingen geldi bu sözcük. Daha değerli sanki, her cümleye atlayan benden çok daha nazlı, ince; egoyu bünyesine saklamayı biraz daha başarmış gibi: Biz, bizim irademiz... En güzeli de, küçük bir umutla da olsa, onun "biz" deyişini görebilmekti: Tam bir saçmalık da olsa, buna hâlâ gülümseyebilmekti... * * *
Ancak ne hikmetse, bu güzelim karşılıklı Arapçadan dilimize girmiş "sözcük", lise dil ve anlatım dersi kitaplarında "kelime" olarak geçmekte. Karşılığı hiç yok sanki?! Bir de dil ve anlatım gibi bir dersin kitabında olunca iyice attırıyor sigortaları. Bir-iki yerde olsa, neyse dersiniz belki. Ama öyle böyle de değil. Buyrun içeriği -hatırladığım kadarıyla tabii-: +Kelime bilgisi, +Kelimede anlam, +Kelime yapısı, ...
1) Cinsiyet kavramı yoktur. 2) Hücre amitoz ya da mitozla bölünür. 3) Oluşan birey ana canlının kopyasıdır. 4) Yeni özellikler oluşmaz. 5) Oluşan bireyin çevreye uyumu ana canlıyla aynıdır. 6) Eşeysiz üremeyle çoğalan canlılardaki kalıtsal varyasyonlar mutasyonlarla meydana gelir. Çeşitleri için: (bkz: bölünme), (bkz: tomurcuklanma), (bkz: sporlanma), (bkz: vejetatif üreme).
Onun dışında, nadir görüleni, göze hoş gelebilmekte; tabii bu durum bir noktalama işareti olmadığı gerçeğini değiştirmiyor. Yazım açısından, "bir noktalama işareti olan iki nokta"nın en güzel örneklerini belki de Oğuz Atay'da bulmuşumdur ben. Buyrun bazıları: "Böyle durumlarda nasıl öfkelenirdi bilseniz. En ağır kelimelerle hakaret ederdi: en kısa cümleyi aklında tutamayan, iki satır yazıyı ezbeleyemeyen budalaların, bir gün söylediğini ertesi gün inkâr eden iki yüzlülerin canı cehennem, diyerek kıpkırmızı kesilirdi." * "Olduğu yerde kaldı: Masanın üstüne eğilmiş. Konuşamıyordu, sadece bakıyordu: rüyada gibi ... Dudaklarını oynattı: belki de konuşmaya çalışacak ... Çekingen: bir söz söylense kalkıp gidecekmiş gibi."*
Öğretmen: "dahi" mi, "dâhi" mi? Öğrenci: "dahi", şapkasız olandan. Öğretmen: Şapka mı? Düzeltme işareti demek istiyorsun sanırım ya da inceltme işareti? * Öğrenci: Evet, kesinlikle. *
(bkz: şapkalı mantar), * (bkz: inceltme işareti). *
Ne var ki güzel dilimizde sözcükler kullanıldıkları cümleye göre değerlendirilir; yani benim ilk cümlede bağlaç kapsamında sözünü ettiğim "ile", kullanımına göre edat olarak da değer kazanabilir: Ekmeği bıçakla usulca kesti, cümlesinde olduğu gibi cümleye "araç" ilgisi katarsa edattır. Bağlaçlar bağlama görevini olması gerektiği gibi yerine getirdiğinden kendilerinden sonra virgüle gerek yoktur değerli okuyucular!!! Ve bilirsiniz, gereksiz işaret kullanımı da pek hoş gelmez göze. "Hem konuşuyor * hem de ağlıyordu, ama söyledikleri anlaşılmıyordu." "Eğer sen istemezsen, ne ben yardım edebilirim sana * ne de sen kendini durdurabilirsin." Şunu da özellikle belirtmek isterim ki "ne... ne" bağlacı cümleye olumsuz anlam katar, dolayısıyla "ne"den sonra gelen eylem olumlu çekimlenmelidir, tabii eğer anlam kargaşası yaratmak istemiyorsanız! "Ne sevdi ne de saydı tüm o insanları; onlar olsa olsa bir geçişin kahramanlarıydılar gözünde." * *
"...İnsan düşünceleri ne çabuk değişebiliyordu! Tıpkı duyguları, davranışları, seçimleri gibi; tıpkı kendisi gibi...Bunu kendi yaşayışında da gözlemliyordu üstelik, istemsiz bir şeydi değişim. Ne yöne olursa olsun, bir kere başlıyor ve durdurulamıyordu, sen ancak seyirci kalıyordun onun etkilerine... Şansına nerede mola verirse, orada fark ediyordun ancak bu yolculuğun seni nereye taşıdığını. Hızına hayret ettiriyordu üstelik, ne olduğunu anlamadan başka biri olup çıkmak an meselesiydi; denge diye bir şey de yoktu o yüzden! Dengesizlikle yargılamak da saçmaydı insanları, hepimiz küçük dengesizlerdik çünkü!..." * sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |