ateiste zırnık koklatmamak

ateiste saati sormak

ateiste acımak

chp nin sosyal demoktralığı

    Sadece sosyal demokrat kavramı ile irdelenmesi kanımca yanlış olacaktır.
    1. Evrensel anlamı ile Chp'nin cumhuriyet ile bir alakası yoktur. Türkiye'de elitist bir kesimin kullandığı kadarıyla ve ismindeki (ne anlama getiriyorsa) Cumhuriyet kelimesi ile sadece bir alakası vardır.
    2. Halk ile bir alakası yoktur CHP'nin. İsminde halk kelimesi geçer o kadar. O da aslında CHP açısından can sıkıcı bir şeydir ama neyse idare edecekler artık.

    Peki neyle alakası vardır CHP'nin?
    1. Atatürk'ün bıraktığı miras ile bir alakası var olabilir; Maddi ve manevi.
    2. Deniz Baykal ile çok alakalı bir şeydir CHP.

    Başka da bir şeyle alaka ben şahsen kurabilemiyorum.
    (25.05.2008 22:46)

pazar sabahları erken kalkmak

önder sav

    kendisinin bir sonraki seçimde karikatür krizine neden olan danimarka'dan chp milletvekili olması itikatı mucibince daha isabetli olacağı düşünülen eski yüksek yargı organı üyesi, chp milletvekili.
    (24.05.2008 20:07)

üniversiteler arası kurul

    Önce bir kurul/kurum uyduruyorlar akabinde CHP’den doğan muhalefet boşluğunu dolduruyorlar izlenimini edindiğim kurul ismidir. Kuruluşunun kâğıt üzerindeki resmi amacının ne olduğu ya da ne olmadığını gerçekten de bilmiyorum ancak milli iradeye (yani halka ) karşı konumlandırılmış zoraki bir kurul olmadığını iddia etmek cahillik olacaktır, bunu biliyorum.

    Böylesine bir kurumun ya da kurumların oy çokluğu ile aldığı meşru yasa veya diğer adıyla yasa koyucuya karşıt kararların çoğunlukta olması uyduruk kurul veya kurumların aldığı karar veya kararların meşru olduğu anlamına gelmez. Yasa koyucunun üzerinde yasa(k)lar koymak gayri meşrudur. Şöyle ki işadamlarının hepsine sorun; vergilere karşıdırlar ancak yasa gereği ödemek zorundalar. İşadamlarının hepsinin bir araya gelip; vergi ödememe kararı alması o kararın doğru olduğu anlamına mı gelir? O zaman herkes kendi kanununu (bir tarafından) uydurmayacak mı?

    Öncelikle ve başlangıçta bireysel olarak ; “Mevzubahis vatansa gerisi teferruattır.” gibi uyduruk bir cümleyle başlayan hukuk tanımazlık hatta kuralları kendi amaçları doğrultusunda yontmacılık giderayak kendilerine kurum/kurul gibi isimleri verenler ile devam etmesi akabinde bu kurum/kurul gibi teşekküllerin birbirlerini siyaseten desteklemesi son tahlilde geniş halk tabanları arasında yaygınlaşırsa; doğabilecek kaotik ortamdan dolayı kim kaygılanacaktır? Zira kurum/kurul vs.ler hiç de üzerine vazife olmadığı halde kendi işleri yığınla orta yerde kokulu bir şekilde dururken kendilerine göre parya/koyun esasta ise memleketin gerçek efendilerinin ekonomik kaygılarını ve sosyal refahını zerre kadar umursamıyorlar. Umursamadığınız o paryalar da sizin faydadan çok başka şeylerinizin kötü bir şekilde dokunduğuna karar verirse maaşlarınızı kimden alacaksınız gerçekten çok merak ediyorum?

    (Olmaz deme olmaz deme; Türk Ekonomisinin %50’si kayıt dışıdır diyorlar ya, yalan; kayıt dışı bilinenden çok daha fazladır. Kanunları işletirsen bile kanunlar en iyi ve en hızlı rüşvet fonksiyonu altında işlerler. Yani her şey aslında bir inanç meselesidir. Ve tarih şahittir ki çok sıkı baskı altına almak bile sadece özgürlüğün ve milli iradenin çok hızlı bir şekilde esas sahiplerine geçmesine yarar.

    Türkiye'de özellikle kendini "yüksek" gibi bir sıfatla vasıflandırmış yüksek bürokratik oluşumlar dâhil olmak üzere hiç bir şey normal değil; o bakımdan biz vizörümüze uzaklardan gelen görüntü ile dolduralım;
    mesela nasa; nasa deyince aklınıza ne gelir? Ne iş yapar nasa?
    veya us air force ; hafızalarımızı bir yoklayalım; Amerikan Senatosu veya Amerikan Başkanına karşı bildiri yayınlamak gibi şey aklımıza gelir mi?

    Yani evet; kurumlar veya kurullar veya işletmeler veya herhangi bir teşekkül kurulur ve kuruluş amacı doğrultusunda kendini finanse edenlere yönelik faaliyet gösterir. İlla patlayan flaşların cazibesine dayanamayıp; meşhur olmak arzusunu tatmin etmek isterseler; çıkar medyanın karşısına der ki bu yılki uzay programımızda mars'ta koloni kurmak var. Siyasete racon kesmez. Normal olanı budur. Olması gereken budur. Böyle de şöhret olabilirsiniz.

    Biz de olan kadarı ile herkes aslında yapması gereken işini bırakmış herkes aslında yapmaması gereken işlere odaklanmış vaziyettedir. Sonra da ama bak filancakeş karar aldı, falancakeş takmıyor. Ne takması? Ne kararı? Ortada karar mı kaldı. Hala bunlara inanıyor musunuz? Bırakın bu işleri yahu. Siyasetin içersinde bu kadar aktif olan bir kurumun aldığı kararların teknik olduğuna inandırabileceğiniz daha kaç kişi kaldı? Bizkackisiyiz

    Kısacası; kurum/kurul/sav uzantılı dernekler vs. Bütün tüzel kişilikler bütün gerçek kişilere yani milli iradeye ram olmalıdır.
    (24.05.2008 13:40)

sayıştay

    muhtıra kuyruğuna girdiği sanılan bir başka -tay uzantılı kurum.
    (23.05.2008 14:04)

yargının siyasallaşması

    çok ilginçtir.
    bu gün itibariyle yüksek yargı gayet siyasi ve bir o kadar hukuksuz bir şekilde yasamaya posta koymuştur.
    bir başka yüksek mahkeme üyesi müzmin muhalefet ile lobicilik oynamaktadır.
    bir başka tekere çomak soktuğu için anasından emdiği süt burnundan ciğerinden getirilen eski savcıya başka bir vilayette hükme bağlanan tazminat davaları sonuçlanmıştır.

    hani derler ya balık kokarsa tuzlarsın; tuz kokunca ne yapacak bu insanlar?
    soru şudur; örnek olay; (#71541)
    1. kanunu yorumlamakla görevli unsurlar kanunu kanuna göre yorumlaz ise ne olacaktır?
    2. kanunu yorumlamakla görevli unsurlar yorumları ile ekonomik kriz ve akabinde siyasi bir kaosa neden olurlar ise ne olacaktır?

    (21.05.2008 21:51)

anayasa mahkemesi üyesinin dinlemeye alınması

    üç noktadan oldukça ilgi çekici bir durumdur;
    1. dinlendiğini iddia eden ak parti'yi kapatma davasında görev alacak yüksek mahkeme üyesi dinlendiğini sadece iddia edebilmekte, kanıt gösterememektedir. ileri sürdüğü tezler hukuken muteber olmadığından hareketle dinlediği iddia edilen polisler hakkınde herhangi bir müeyyide hatta isnat resmen söz konusu değildir.
    2. dinlendiğini iddia eden ak parti'yi kapatma davasında görev alacak yüksek mahkeme üyesi turhan çömez ve emin çölaşan ile aynı yerde yemek yemek için gitmektedir. bunda kötü bir şey yok tabi. neden aklınıza kötü şeyleri getiriyorsunuz yüksek yargı üyelerini ne zannettiniz?
    3. dinlendiğini iddia eden ak parti'yi kapatma davasında görev alacak yüksek mahkeme üyesi aynı zamanda ak parti'den baskı gördüğünü dahi iddia ettiğini basından izlemekte değil miyiz?

    evet bu üç noktayı üst üste koyun, alt alta koyun, çarpın çıkarın bir şeyler yapın ve kapatma davası sonucunu bulmaya çalışın; bakalım ne çıkacak.
    (19.05.2008 18:54)

ulusalcı

    ulu salcıların cnn'i babındaki kanaltürk'ün düşman addettikleri gruba satılması ile ideolojik olduğu kadar ticari de olduğu görülen bir saplantı;

    http://www.bizkaclirayiz.com/

    (19.05.2008 08:28)

ikinci elizabeth

    hatta ve hatta öyle eşşiz mümtaz şahsiyettir ki ülkemizde kraliyet halk partisi genel başkanı olmayan bir muhalefet lideri nah aynen şunları demiştir ve midemi kaldırmıştır;

    ''Yanlış anlaşılmasın. Bizim Kraliçe hazretlerine ve İngiltere devletine saygımız var. Ancak (b:yemeği veren Kraliçe değil, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül.) Bizim bilinen nedenlerle Çankaya Köşkü'ne karşı bir tavrımız bulunuyor. Ev sahibi Cumhurbaşkanı Gül olduğu için bu bir saygısızlık sayılmaz.''

    şimdi siz baştan ayağa ulu salcı olsanız ne olur, nalcı olsanız ne olur.

    (18.05.2008 11:10)

alesta ferro

deniz baykal

    Yanlış anlaşılmasın. Bizim Kraliçe hazretlerine ve İngiltere devletine saygımız var. Ancak yemeği veren Kraliçe değil, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül. Bizim bilinen nedenlerle Çankaya Köşkü’ne karşı bir tavrımız bulunuyor. Ev sahibi Cumhurbaşkanı Gül olduğu için bu bir saygısızlık sayılmaz.” diyen adam.

    tevili şudur; biz kendi cumhurbaşkanımıza saygı filan duymuyoruz ama ingiliz kraliçesini çok severiz, sayarız.

    açıkcası bu adama duyduğum tüm duyguların ötesinde yuhalamak istiyorum.
    (17.05.2008 08:44)

1 mayıs 2008

    Aslında gözlerden kaçan şudur;

    Önce şunu belirteyim; Taksim Meydanına pek işim düşmese de Taksim'de miting falan yapılmasına karşıyım. Neden karşıyım biliyor musunuz? Hayır 77 yılında ölen ve Disk'in ve Türk İş'in hiç de hatırlayıp; (ailelerini aramadığı) 30 küsür kişinin ölmesi sonucu oluşan güvenlik kaygısı nedeniyle değil. En azından tek sebep bu değil.

    Çok bilinmeyen 6 7 Eylül Olaylarının mekanı da Taksim'dir. Bu olayda bildiğim kadarıyla (ki altmışlı yıllarda mı cereyan etmişti ne?) Taksim ve civarındaki bütün gayrı müslimler yağmalanmış, pek çok gayrı müslim de öldürülmüştür.

    Türkiye'de böylesine iki büyük sabıkası olan bir başka meydan zannedersem yoktur. Bu bence Taksim'in ilelebed kapatılmasını gerektirecek iki büyük nedendir.

    Bir diğer neden ise şudur; Taksim toplumun bütün kesimlerine yasak iken sadece işçilere serbest bırakılması da yanlış olacaktır. İşçi sınıfına (4857'ye tabiyim ben de işçiyim) açılan meydanın diğer sınıflardan esirgenmesi de yanlış olacaktır. o zaman Taksim Meydanı free zone olacaktır. O zaman da Taksim Taksim olmaktan çıkacaktır. Ki az biraz bilenler bilirler ki Taksim Taksim haliyle güzeldir.

    Ancak değinilmesi gereken asıl mevzu şudur;
    Neden 1 Mayıs'lar sürekli kavga, gürültü ile geçmektedir. İşçi sınıfının gerçekten Taksim'de miting yapmak gibi bir ihtiyacı mı vardır? Türkiye'deki çalışanların yüzde ellisi kayıt dışı iken neredeyse yüzde sekseni sendikasız iken işçilerin kalan tek hakkı Taksim Meydanında miting yapmak mıdır?

    Bu sorulara cevap vermek için acele etmeyin çünkü cevap için iki ipucu daha vereceğim;
    Eski Disk başkanı Rıdvan Budak ve eski Türk İş başkanı Bayram Meral bir zamanlar Türkiye'nin iki büyük İŞÇİ sendikasının başındaki iki İŞVERENdi. Evet biraz bu konuyu düşündükten sonra bu iki büyük işçi sendikasının başındaki iki büyük İŞVEREN'den birinin DSP milletvekili öbürünün ise CHP milletvekili olduğunu da bir kenara koyup bir önceki paragrafın sorularına tekrar cevaplar düşünebiliriz.

    Peki bu gereçlere polisin kullandığı gücü haklı çıkartıyor mu? Polis sürekli güç kullanır. Eylemciler de sürekli güç kullanır. Polis'in kullandığı güç bir takım kanunlara dayanırken eylemcilerin kullandığı güç ise tamamen keyfidir. Bunlar benzer eylemlerde sürekli olan şeylerdir. Savaşa karar verecek kadar gözükara iseniz savaşta ölenler için ağlayacak kadar merhametli değilsinizdir. Çok iyi hatırlıyorum İstanbul Valisi medya yoluyla etmeyin eylemeyin Taksim'e gelmeyen derken sendika ağaları Antep'in Fransız işgaline direnen Şahin Bey gibi direnmekteydiler. (Antep ne alaka? keyword; merdivenaltı)

    Ancak ben yinede İstanbul Valisinin yerinde olsaydım şayet öğleye kadar Taksim Meydanı'nı tutan tüm polisleri otobüslere doldurur doğruca Tuzla Tersanesine götürürdüm. Polise orada tertibat aldırırdım ve herkes başkanlarının bir zamanlar (şimdiki zaman hakkında bilgim yok) İŞVEREN olan İşçi Sendikalarının düştüğü hali tüm dünyaya gösterirdim; daha etkili bir eylem olurdu bence. Ne yazık ki İstanbul Valisi olmadığım için bu plan akamete uğradı.

    E, tabi ki akılara şöyle bir soru gelmeyecek değil; 1977'de Taksim Meydanı'na işçiler öldü, biz de hala yaşayan işçiler olarak 1977 yılında ölen işçileri anmayalım mı? Kusura bakmayın yemezler; gargaraylan bile gitmez.
    Neden?
    Sene 2008. Afedersiniz Tuzla Tersanesi'nde ölenler tavuk mu?
    (02.05.2008 21:17)

sayfa: 1-2-3-4...-100

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.