son beğenilen tanımları son kötülenen tanımları
genel istatistikler
not; pkk yanlısı yalan makinaları rakamı yüze kadar abartıyorlar. ben zaten bunları ciddiye dahil almadım, ama maalesef sayı 42, bu doğru rakam.
neden böyle yapıldı acaba? işin gerçeği şu; şehit sayısı olayın olduğu gece itibarıyla 42. bunu bizzat o bölgede görev yapanlardan işittim. bu yaralılar diye söylenen şehitlerimiz bir iki güne kadar hastahanede şehit oldu diye televizyonda duyurulmadan memleketlerine gönderilecek. memleketlerinde resmi tören olacaktır elbette. ama hastahanede şehit olanlarla ilgili kamuoyu tepkisi daha cılız ve lokal olur diye hesaplanmış demek ki. gerçek bir tokat gibi yüzümüze vuruyor, terorün en azgın olduğu dönemde, boğaz boğaza girildiği dönem de bile böyle bir rakam hiç olmadı. pkk can çekişiyor, açılıma direndiğinden bunu yaptı, israil destekliyor filan gibi saçma propoganda enstrümanları artık işe yaramıyor.pkk doksanlarda bile yapamadığını bu gün yapıyorsa pkk nın bitmek bir yana çok çok daha güçlendiği görülüyor. bu durumdan utanması gereken kim acaba?
http://www.hocam.com/forum/239438/1/biz__bilirken_aslinda_o_sayi_neredeyse__kati_medyanin_sakladiklari/ rakamlar çok daha yüksek.
bu haberin kısa özeti; http://www.hurriyet.com.tr/gundem/19018928.asp bu da saldırının olduğu yeri kısa bir videosu; http://webtv.hurriyet.com.tr/2/23254/0/1/iste-bitlis-teki-saldirinin-oldugu-yer.aspx bu saldırıda evelemeye gevelemeye gerek olmadan açıkça çıkarılacak dersler var, tv de teror uzmanıyım diye çıkan hükümet yağcılığından başka bir şey söylemeyen zevatın tezlerinin nasıl yerlerde süründüğünü açıkça gösteren deliller var burada. güneydoğuyu yerinde yaşayıp görmüş birisi bile hemen ortadaki sorunu rahatça görebilir. - şehitler özel harekat polisleri. altlarında da zırhlı şortland diye söylenen ( yazılışını bilemiyorum ) bir araç var. yani polisin en etkin birimi. pek çok özel harekatçı arkadaşı olan biri olarak iyi bilirim ki, özel harekatçıların cemaatla memaatla işi olmaz. çoğu mhp sempatizanıdır, ulusalcı diye yaftalanma riskini bile bile milliyetçiyim derler, zaten emniyet teşkilatında başlar sıkışmadıkça da kimse çağırıp adam yerine koymaz siyaseten bu grubu. - bu patlama yeri videosuna bakarsanız yolun dümdüz bir ovada olduğunu, en yakın dağlık alanın 5-6 km den uzakta olduğunu görürsünüz. yeni saldırı yapılıp geri çekilmek istense teroristlerin güvenli bölgeye çekilebilmesi için en az bir saat ovada armut gibi yürümesi lazım ki bu durumda kobralar armut teroristleri armut gibi tek tek avlar. yani kurtuluş olmadığından burada silahlı saldırı yapmak neredeyse imkansız. yapılabilecek tek saldırı patlayıcı kullanmak olabilir. - yol duble yol ve dümdüz, üstelik duble yol. yani burada sürat yapabilirsiniz. güneydoğuda böyle yer bulmaz pek kolay değildir. çoğunlukla yollar engebeli ve virajlıdır, en az bir cephesi, bazen iki cephesi birden pusu kurmaya elverişlidir. burada ise pusu kurmak imkansızdır, o bölgeyi bilen varsa bu yolun teroristlerce kesilmesinin neredeyse imkansız olduğu bir kesiminde patlama olmuş. - bu günlerde teror sorununu askersiz çözmek, özel harekat polislerini devreye sokmak gibi tezleri sunanlara şunu da bilsinler. özel harekat polisleri boğaz boğaza çatışmaya girdikleri 1990larda bile bir seferde bu kadar kayıp vermediler. bu mallar özel birlik nedir bilmezler. bu saldırıda olduğu gibi özel birliklerin arazide yollarda arama tarama, devriye işlerini yaptığını sanırlar. oysa özel birlikler bütün gününü aram tarayla değil eğitimle geçirmelidir. araziye çıkan diğer birimler her hangi bir yerde temas sağlarsa, her hangi bir zayiat vermesin diye bekletilir, özel birlikler ( polis yada jandarma özel harekat birlikleri) oraya havadan indirilir. özel birlikler imhayı yapar döner. yani özel birlikler aramazlar, aramayı sıradan birlik yapar, özel birliik imhayı yapar. arama tarama sırasında mayınlar, pusular her zaman mümkündür, bunun sizin rambo olup olmamanızla alakası yoktur, mayın onu bunu dinlemez. arama taramaya özel birlik çıkarsa mayına o çarpar, tapu memuru çıksa o çarpar, yani arama tarama faaliyetlerinin kaderinde vardır bu. - operasyonlar dursun lafıyla saklanan niyet; pekala arama tarama faaliyetleri yapılmazsa ne olur? siz devamlı dolaştığınız yerleri bırakıp kışlanıza dönerseniz oraya artık terorist rahatça gelip yerlesir. önce inlerde kaya kovuklarında öldürülme korkusu yaşayan terorist artık kırsalda rahatça gezer hale gelir. artık eskiden güvenli olan yollar da tehlikelidir. bi süre sonra oralara da çıkamaz olursunuz. bu geri çekilme giderek şehir sınırlarına, oradan da emniyet binasına ve lojman duvarlarına kadar olur. siz risk var diye her gün bir yerler boşalta boşalta önce kırsalda sonra şehirde terorist hegomon güç olur. bunun en güzel örneği hakkaridir, hakkarinin markez ve şemdinli ilçe halkı pkk ya mesafeli olmasına karşın emniyetin karşısında teroristler kamp kursa vatandaş sesini çıkarmaz, çünkü örgütle ters düşmek ölüm anlamına gelir. şehirlerde kurulmak istenen sınırlı demokrasi de çoktan çöpe gitmiş olur. şehre egemen zorba bir örgüt sıradan vatandaşa kati şekilde hükmeder. bu gün durum tam anlamıyla budur. - terore karşı koyma mevzisi emniyet lojmanlarının duvarı değildir. orası artık devletin sırtının duvara gelmesidir. ondan sonrasında zaten adam gelip polisin çoluğunu çocuğunu doğrayacak. terore karşı koymada ilk mevzi, cudinin, gabarın, munzurun, katonun amanosun en zorlu noktalarıdır. eğer devlet orada olabilirse terorist bırak lojman basmayı, kafasını mağaradan dışarı çıkaramaz. türkiye 1992 den sonra bu stratejiyle pkk yı çok açık ve net bir biçimde yenmiştir. - diyarbakır silvan saldırısı; arazi arama taraması yapan askeri birlik 14 temmuzda saldırıya uğradı. pusuya düşen askerler 13 şehit verdir. 6 teroristi de öldürdüler. basında söylenene göre ormanlık arazide göğüs göse bir savaş yaşanmış. bu saldırıdan sonra basını biraz takip edenler bile silahlı kuvvetler karşıtı kamğanyanın nasıl alçakça yapıldığını gördüler. üstelik bunu en çok da yandaş basın yaptı. askerin iyi komuta edilmediği, teçhizatının uygun olmadığı, günlerdir uykusuz olduğu vs vs diyerek bu arama tarama işinin özel birliklerce yapılması çağrıları yapıldı. araziye çıkmak zaten bir kayıp verme riski barındırıyordu ( işittiğime göre bu oran mesela cudide bire birmiş. yani bir teroristi ele geçirmek için bir şehit veriliyormuş. biriken tepkiler, er olaydan sonra savcıların komutan avına çıkması anladığım kadarıyla komuta kademesini sağlamcılığa itti. askeri kışlalar tankla topla güvenli bir pozisyonda. en küçük birlik kendini savunacak kadar personel ve silahla donatılmış. sıkıntılı karakollara da tank koyduğunuzda o karakol çankayadan güvenli olur. çünkü teroristin en çok korktuğu şey tanktır. tank görerek atar içi güvenlidir, bilgisayarda oynar gibi terorist temizlersiniz, hele bi yaklaşsın, termala yakalansın, o teroristin hayatta kalması mucizelere kalır. o yüzden terorist tank olan yere saldırmaz. o birliğin tank olmayan bir üs noktasına saldırır ya da taciz eder, yada yolları mayınlar. - askerin araziye çıkmamaması ilginç bir biçimde herkesi memnun eden ama başımıza bütün bu felaketleri getiren durum oldu. akp liler memnun, hasmını yendi onu kışlaya tıkıştırdı, ayrıca asker şehit sayısı azaldı ( eğer bu yıl gerçekten kora kor mücadele edilseydi en az bin şehit olurdu, terorun beli kırılırda tabi o ayrı...) yandaşlar memnun eegg, kaka kemalist ordu devredışı kaldı. çakma teror uzmanları memnun, bütün iş ( aslında yük maalesef) polise kaldı, cemaat memnun, kendi çözüm önerisi emniyet eliyle pratiğe geçebileceğini sanıyor. komutanlar memnun, arazide büyük zayiat veri kamuoyu tepkisini üzerine çekmiyorlar, ergenekoncu olmuyorlar, her kayıptan sonra kendilerini içeri tıkmak için falso arayan savcılar filan yok. aaaaa, bi dakika unutuyordum, bir de pkk memnun sonuçta. bölge doksanlar dahil hiç bir dönemde olmadığı kadar kontrolune geçti. bu gün şehirleri korumakla görevli polislerin hakkariden lojman ve emniyet müdürlüğü dışına çıkamadığını biliyor muyuz? ya da yüksovaya öğretmen eşini ziyarete gelen izmirli mühendisin sırf polise benzer traşı olduğundan ' polis şüphesiyle sokak ortasinda öldürüldüğünden haberdar mıyız? - sen karşı dağı askere tutma dersen, operasyona çıkma kayıp olur başımız ağrır dersen, sen her kayıptan sonra kelle avcılığa soyunursan senin askerin dağdan iner kışlaya. gariban polisle özel harekatla da şehri filan güvenlik altına alabileceğine inanmak haince değilse bile en azından ahmakça bir fikirdir. ( hala bu ahmakça fikri savunan teror uzmanı gazeteci vs vardı bu akşam yine yandaş tvlerde, ne utanmaz adamlarmış dedim kendi kendime) - asker yada polis kimse doksanlardaki hamasetle, vatan duygusuyla, maneviyatla terore karşı durmuyor. herkesin derdi bşını savcılarla derde sokmadan sağ ve tek parça olarak batıdaki tayin yerlerine kadar hayatta kalmak, o kadar. asker operasyona çıkıyor mu? tabi çıkıyor ama zayiat verilebilecek yerlerde ciddi operasyonların yapıldığını pek sanmıyorum. herkes benim birliğim zarar görmesin, şehit cenazesi göndermeyim derdinde. mahkeme boyutu da cabası. oysa bu gün vermediğimiz her şehit için gelecekte 10 şehit vereceğiz. hatta tablo bu günden görülmeye başladı. - tekrar 'norşin' e dönelim. bir de bu yazıları okuduktan sonra haberi ve ve videosunu izleyin. anlaşıldığına göre oraya patlayıcı yerleştirilmiş. yani mayın değil. dümdüz ovada, ana yol üzerinde bir yer. kimse görmedi mi bunu? elbette gördü, kimse yardım etmedi mi? elbette etti. özel harekatçıların gidiş gelişiyle ilgili kimse keşif yaptı mı? elbette yaptı. ama kimse haber vermedi veremedi. ve özel harekat kuruldu kurulalı bir saldırıda verilen en büyük kayıp 'norşin' de gerçekleşti. videoya bakalım, karşıda uzakta bir dağ var, video bize gösteriyor ki artık o dağ bizim kontrolumda değil. eğer o dağ kontrolumuzda değilse videoda görülen o ova da bizim kontrolumuzda değil. eğer ova konrolumuzda değilse o duble yol, o norşin denen yer o bitlis o güneydoğu da bizim kontrolumuz da değil. orada bizim devletimiz yok gibi. bunu normal kabul ediyorsanız daha konuşmaya gerek yok. not: devlet bahçeli olağan üstü yeniden gelsin demişti. ama yanılıyor. ohali yeniden gelmesi gereken dönem yaklaşık 5 yıl öncesiydi. şimdiki tabloya sıkıyönetim ilan etseniz de yetmez. belki anayasada belirtilen savaş halini uygulamak gerekebilir. size fantastik gelebilir ama üzgünüm, halının altı gerçeklerle doldu. şatafatlı nutukların dönemi çoktaaaan bitti güneydoğuda. -
buğday başaklarının danelenmesi gibi, artık alemden besin alan değil aleme besin veren noktaya geldiğini görüyorum. vampircik yazarlarından olması gerçekten bir şans bizim için.
adam kendi toplumundaki, fikriyatındaki, hatta bizatihi kendindeki kusurları göremiyor, ya da görmek işine gelmiyor.ondan sonra yaz bir senaryo, bul bi kötü kahraman, iyi role de kendini ve kendin gibileri yaz. ohh, ne güzel, sorumlu bulundu ve asla o sen, senin kültürün, senin toplumun, senin düşüncen, senin tarihin değil. hep başkaları sorumlu. komplo teorisi pişirmek için bir olayla ilgili yüzlerce veriden bir iki tanesini alıyorsun, kısık ateşte güzelce kaynatıyorsun, içine biraz ideoloji katıyorsun, tuzu biberi olsun diye, sonra da gerçeğin üzerine güzelce serpiyorsun, afiyetle yiyorsun. sıcak soğuk farketmez, her zaman servise hazır. bir işin doğrusunu arıyorsan en basit izahatı arayacaksın. milyonda bir olasılıkla gerçekleşecek şeyler üzerine düşünce sistemi inşa etmeyeceksin. ezeli beri bu komplocu zihniyetten tiksindim. bu komplocu kafa maalesef her kesime iyice tesir etmiş durumda. neler mi bu palavralar; - biz de teror olmaz, bu dış güçlerin, ergenekonun vs nin işidir. - 12 eylül öncesi herkes sevgi kelebeğiydi, derin bi hoş görü vardı, sonra faşikler amerikan desteğiyle darbe yaptı. - sivasta kimse katliam yapmadı, araya karışmış pkk&ergenekon vs yangını çıkardı, yoksa insanlar madımakta kalanlardan imza toplamak için orayı çevirmişti. - uludere de mayıs ayında sınırdan geçerken öldürülen 12 pkk lı seçimleri etkilemek ve açılımı sabote etmek için öldürüldü ( bak bunu harbiden demişlerdi malum medyada) - iki isimliler sabetay zaten, türkiyeyi yönetenleri alayı yahudi, kalanlar da türk değil zaten. ordu silme israilden ithal. - bizler pırıl pırıl, zeki çalışkan, barışsever üretken insanlarız ama yok mu israil, aaah o yahudi lobileri filan, onlar yüzünden üretemiyoruz, onlar yüzünden çalışmıyoruz, onlar yüzünden birbirimizi kesiyoruz, onlar yüzünden zekamızı kullanamıyoruz, yani elimizi tutuyo israil yoksa hepsini yapardık billa. - amerikada atama ve tayin genel müdürlüğü var, akp ordan gönderildi, paşalar da ordan gönderiliyor zaten. - chp seçim kaybetmez, ama ysk bilgisayarlarında hep akp ye kafadan en az 20 puan ekliyorlar. -asker teroru özellikle bitirmiyor, yoksa şırnak, hakkari halısaha gibi bir yer, 10 000 asker elele tutuşsarak tarama yapsa bi tane terorist bırakmaz. hem ona bile gerek yok, at bombayı askere bile gerek yok, ama yok yok kasten bitirmiyorlar. ( açıklama; hem şırnak hem de hakkarinin arazileri masaya yatırılıp ütülenebilse türkiye kadar arazi çıkıyor, en güçlü bomba bile bir yarım futbol sahası kadar bir yerde etki edebiliyor). -yeni ve güncel olan komplo muhsin yazıcıoğlunun helikopteri düşürüldü, kaza değildi. aklıma şu an gelenler bunlar. daha niceleri var hep böyle. insancıklarımız da ayet gibi inanıyor bu saçmalıklara. ne yapsınlar ki, kelli felli proflar, ünlü gazeteciler ve politikacılar her gün tv lerde bu saçmalıkları annlatıp duruyor, demek ki böyleymiş, bu kadar bilgili kişi boşa konuşmaz diyor.
hemen savunma mevzileri kazmak yerine biraz daha dikkatli okunsa belki faydası olurdu, islamcı paradigmanın çökmesi islamın çökmesi gibi alakasız bir sonuç doğurmaz. bu yüzden anlamsız korunma reflekslerine girmeye gerek yok. sağduyulu yaklaşım bu yazıda haklı bir nokta görüyorsa onu alıp, akla ve gerçeklere dayanmayan eski paradigmayı çöpe atıp, yeni ve yine bir islamcı paradigma geliştirebilir mesela. bunun dışında tartışma yapmadan karşıtına saldırma davranışı(bkz: ad hominem) yapmak sayılır, polemikte işe yarayabilir ama düşünceyi ileri götürmez, nafiledir.
..................................................................................................................................................... son 200 yıldır 15 civarında kürt isyanı oldu. bunların biri hariç tümü 1940 öncesinde oldu. Atatürk döneminde bu isyanlar en kısa dönemde ve eldeki tüm güçle derhal bastırıldı. isyanlar çoğunlukla cumhuriyetin yeni kurulduğu yıllarda gerçekleşti. en son ve en büyük isyan hareketi 1984 sonrası gelişen pkk isyanıdır. geleneksel devlet modeli 1992 yılına kadar isyanın boyutunu okumakta yetersiz kaldı, üç beş çapulcu, şakiler vs gibi söylemler 1984-1992 arasındadır zaten. ancak 1992 nevruz olaylarından sonra gerçekte bir isyan hareketinin varolduğu anlaşıldı ve pkk ya karşı 1998 e kadar süren topyekun bir savaş yürütüldü, 1999 da aponun yakalanmasıyla birinci pkk isyanında pkk kesin bir biçimde yenildi. 2002 yılında islamcı kökten gelen akp iktidarına kadar teror marjinal bir hale geldi. ikinci pkk isyanının başladığı son yıllarda durum vahim biçimde 1992 yılını andırıyor. pkk terorunun başladığı 1984 ten bu yana 27 yıl geçti. birinci isyan 1998 gelindiğinde 14 yıllık bir sürede bastırılmıştı. ikinci isyan yaklaşık olarak 2006 yılında başladı ve ikinci isyanın beşinci yılındayız. birinci isyan döneminin ardından islamcı paradigmaya dayanan bir dizi restorasyon çabası oldu ancak gelinen noktada bu çabaların çözümü üretmekten çok sorunu daha da kronikleştirdiği, kopuşu pekiştirdiği görülüyor. öyleyse önce bu pkk sorunundaki islamcı paradigmayı biraz inceleyelim; ister kürt sorunu diyelim ister pkk sorunu diyelim yaşanan sorunla ilgili islami refleksler şeyh sait ayaklanmasıile kalın çizgilerle belirlenmiştir. ciddi biçimde tarih araştıran uzmanların bazıları şeyh sait ayaklanmasını islamcı bir ayaklanma olarak görürken diğer bir grubu da bunu etnik bir kalkışma olarak görür. kuşkusuz her iki tezi de destekleyecek temalar şeyh sait ayaklanmasında bulunabilmektedir. ayaklanmanın neci olduğu önemli değil, ancak açık bir gerçek var ki; aynı dönemde ellerindeki gücü yitiren ve idelojik savaşı kaybeden islamcı kesimin düşmanı, şeyh sait ayaklanmasını yapanların düşmanıyla aynıdır. yani yeni cumhuriyete her iki kesimde kendi durumları açısından diş bilemekteydiler. kendi muhalif tezlerini inşa ederken de amiyane deyimle mevcut iktidarın ak dediğine kara deme noktasındaydılar. kazanan ve güçlü olan yeni cumhuriyet kendi tezlerine dayanan resmi tarih tezini yazarken karşıtları islamcılar da en az rakibi kadar belki de ondan daha fazla taraflı ve yer yer saçma bir tarih yazma gayretine giriştiler. bu tarih menkıbeler, rivayetlere, teyid edilemeyen dedikodu yada söylemlere dayanıyordu. abartı ve genelleme had safhadaydı. 13 milyonluk bir ülkede şapka yüzünden 100 000 kişinin idam edildiği ( neredeyse çanakkale şehitleri kadar) iddia ediliyor, mezardan insanların çıkartılıp idamların yapıldığı uyduruluyor, bir kaç yerde kamu görevlilerinin yaptığı saçmalıklar genelleniyor ( kur'an okuyanlara hakaret edilmesi, camilere kötü muamele yapılması vs ), ingilizlerle ve yunanlarla savaşıp yurdu kurtaran atatürk kimi islami kaynaklarda ingiliz ajanı, kimi kaynaklarda yunan ajanı ilan ediliyordu. mason localarını kapatarak masonların ezeli ve ebedi düşmanlığı kazanan atatürk islami kaynaklarda bir numaralı mason ilan ediliveriyordu. anadolu kimi illerin gizli yasalarla cezalandırıldığı ( yozgat, kütahya, konya gibi ) iddia ediliyordu. hatta atatürk ü yahudi ilan edenler bile vardı. kuşkusuz bütün bunların arka planında yeni cumhuriyetle islamcıların yaşadığı derin ideolojik çatışma vardı. cumhuriyet döneminde de etkisini sürdüren nakşibendilik doğu bölgelerinde oldukça etkiliydi. öte yandan islamcı entellektüel said-i nursi yada gerçek adıyla said-i kürdi gibi aydınlar sayesinde cumhuriyetin kimliğini türk diye tanımlamasının kürt sorununun kaynağı olduğunu ileri sürülmeye başlandı. oysa kürt sorunu, kürt ayaklanmaları cumhuriyetten çok öncelere gidiyordu. islamcı paradigmaya göre islam kardeşliği altında türk, kürt gibi kavramlar anlamını yitirecekti. sorunun kaynağı cumhuriyetin kavmiyetçi yaklaşımıydı. belki de bu yüzden kürt islamcıların terorist yöntemler uygulayan tarafı hizbullah a islamcılar en azından nefret duymadılar. ancak ilerleyen aşamalarda kürt islamcı teror örgütü hizbullah türk islamcılara sırtını dönüp pkk ile barış yapmayı tercih etti. yani kürt islamcısı türk islamcısı gibi etnik köklerini reddetme eğiliminde değildi. islamcılar mevcut rejimi sadece islamcılar için değil tüm kesimler için bir zulum aygıtı olarak görüyorlardı. bu yüzden iktidara gelir gelmez rejimi tasfiye etmek için devletle hesabı olan kim varsa ( eski komünistler, ab-abd yandaşları, ermeni tezlerinin sempatizanları vs ) yanlarına alıp bir tür taktik işbirliği geliştirdiler. bu projelerinde de başarılı oldular. karşıtı oldukları cumhuriyet bu gün fiilen yıkılmıştır. cumhuriyetin nüvesi olarak gördükleri ordu şu anda tümüyle etkisiz hale gelmiştir zaten. devir artık islamcı paradigmayı uygulama zamanıydı. uygulandı da. önce söylemde ardından da bölgedeki uygulamalarda islamcı bir karşı teror paradigması yürürlüğe kondu. cemaat yapıları bölgeye yerleştirildi.ama bünye pek kabul etmedi. cemaatlerin gösterdiği bölgesel politikalar uygulandı. bu çerçevede pkk nın bölgedeki legal unsurlarına karşı geniş bir hoş görü alanı yaratıldı. toplum kontrolunda askerin doldurduğu çok geniş bir alan vardı. askerin etkisiz hale gelmesiyle bu alanı ilk dönemler akp unsurları devraldı. ancak kısa sürede bütün güç pkk ya geçti. insanların islam kardeşliği tezi üzerinden kürtçü çizgiden çıkıp islamcı çizgiye kayacağı umuldu. ancak tam tersine toleransın artmasıyla pkk nin sivil unsurları toplumda çok daha ön plana çıkmaya başladı. askere iç politikada yapılan siyasi saldırılar, her olaydan sonra bir şekilde askeri suçlama tavrı askeri daha az riskli alan olan kışlalara hapsetti. araziye çıkmak kayıp riski demekti, bu da günlerce sürecek medya kampanyaları, belki de komutan tutuklamalarına kadar gidebilecekti. 2011 mayısında asker pkk ya pusu kurup 12 teroristi öldürdü diye askere islamcı medyada yapılan suçlamalar bu işin ne noktaya gelidiğini göstermişti. askerin arazide daha seyrek bulunması, zayiat halinde gelecek baskılardan çekinmesi arazinin kontrolunu tekrar doksanların başındaki gibi pkk ya verdi. kırsalda devlet yoksa şehir merkezlerinde devlet hiç olmazdı. Güney doğunun küçük il ve ilçeleri zorlu coğrafyalarda kurulmuş olup vur kaç eylemlerine çok müsaitti. artan vur kaç eylemlerinde her gün daha birer ikişer kayıp verme sırası bu kez kent güvenliğinden sorumlu polislere gelmişti. polisler gerek kck nın silahlı kanadı olan milisler, gerekse dağ kadrosundan gelen pkk lıların yaptığı saldırılar yüzünden zaten uzun zamandır adam akıllı sokağa çıkamıyordu. dolayısıyla gelinen noktada il ve ilçelerde de polisler bırakın genel emniyetini, kendi lojmanlarını bile korumakta güçlük çekiyor. polis ve askerin özellikle faili mechul davası gibi davalar yüzünden endişesi büyük. herkes şark hizmetim bitsin de çoluğum çocuğumla hayatımı sürdüreyim derdinde. 90 lardaki hamaset, inanç, motivasyon hiç yok. yerine karamsarlık hakim. siyaset mekanizması hala ve iyi niyetle kimi siyasi reformlarla konunun aşılabileceği umuyor. profesyonel ekiplerle, bazı teknolojik yatırımlarla terorü sonlandırabilmenin mümkün olduğunu sanıyor. oysa bu aşamalar gelinen bu noktada artık çok geride kaldı. pkk nın tüm şehirleri emrine alıp isyanı kurgulamak için geliştirdiği kck denen yapı bölgede devlet otoritesi sembolik hale getirmeye başladı. islamcı paradigmanın propoganda merkezleri ilk dönem cumhuriyetin zorba karakterinin sorunun kaynağı olduğu tezini halka işledi, cumhuriyetin zorbalığı kalkarsa sorun da bitecekti. ama bitmedi. bu kez pkk ile derin devlet ilişkisi diye bir şey uydurulup servis edildi. amaç hem kürt hem türk kamuoyunu etkilemekti. pkk sempatizanı grup zaten kendi propoganda aygıtı dışında herşeye kapalıydı. o yüzden dikkate bile almadılar. türk kamuoyunda ise sonuç tahripkardı. bu propoganda terore hiç etki etmediği gibi propogandayı ciddiye alan bir kesim halk ile ordu arasında onulmaz güven problemi yarattı. izleyen dönemde islamcı paradigmanın propoganda merkezi pkk israil ilişkisi üzerine tezler üzerine çalıştı, halen de çalışıyor. pkk ile pek çok devletin illegal ilişkisi var. hatta maalesef Türkiye nin resmi temas kurduğu bile ortaya çıktı. pkk nın dış ilişkiler ağından islamcıların bir numaralı düşmanını cımbızlamak belki islami kesimin islamcı paradigmaya bağlılığını bir süre daha sürdürebilir, ama maalesef bu da neticesinde bir propoganda ve şimdiden bile makyajı akmaya başladı. aslında kaçınılmaz olan tek şey gerçektir. islamcı paradigma gerek terore karşı tezleri açısından gerekse cumhuriyete yaklaşımı açısından insanlara doğruları söylememişti. bu gün gerçekler bir bir yüzümüze çarpılıyor. akp % 50 aldı denebilir ama bu yanıltır kişiyi. örneğin osmanlının en geniş topraklara sahip olduğu kanuni zamanından bile çok önce osmanlı toprak rejimin çökmeye başladığını bilen bilir. sonuç: yüz yıllar önce bir şehre bir vali gelir. önceki vali size 3 mektup bıraktı, sorun yaşarsa okusun dedi derler. gel zaman git zaman halkta huzursuzluk başlar, vali birinci mektubu açar '' senden önceki suçla '' yazmaktadır. bizimki sağda solda eski valiyi suçlayarak tepkilerden yırtmaya çalışır. bir süre de böyle götürür, ancak şikayetler sızlanmalar bitmez. bu kez ikinci mektubu açar '' etrafındakileri suçla '' yazmaktadır. bu kez ildeki defterdarı, sancak beyini, kadıyı vs suçlar, hep onlar yüzünden falan der. bir süre de böyle gider. derken huzursuzluk taa İstanbul a kadar ulaşmaktadır artık, halk her gün her yerde valiyi çekiştirmektedir. vali dayanamaz üçüncü mektubu da açar ' mektupta şöyle yazmaktadır '' 3 mektup yaz'' islamcı tezle Türkiye yi izah etmeye çalışanların 3 mektup yazmasına az zaman kaldı. belki de zamanı geçmiştir kim bilir.
ülkemizde adli kolluk olmadığından bu görev şehirlerde polisler, kırsal alanda jandarmalar tarafından yapılıyor. bu durumda savcılığın hazırlık soruşturması fiilen savcılıkta değil polis merkezlerinde yapılıyor. bilgi ve belgeler polis merkezlerinde hazırlanıyor, sonuç aşamasına gelince ancak savcıya gidiyor. polis doğal olarak siyaset kurumunun emir veya etkisinde olan bir kuruluş. bu da belge ve bilgilerin poliste manipüle edildiği biçimindeki iddiaları gündeme getiriyor, elbette her iddiaya gözü kapalı inanacak değiliz ancak henüz iddianamesi açıklanmadan yani henüz gizliliği sözkonusuyken belgelerin basına servis edilmesi kolluk aşamasında bazı kuşkulu işlerin olabileceğini gösteriyor. özel yetkili yargılamalar doğrudan siyaset kurumunu yargıladığından ve hedefi genel olarak müesses nizama karşı duranlar olduğundan siyaset ve demokrasiyle doğrudan etki edebiliyor, özel yetkili yargının yaptığı uygulamalar en son seçimde görüldüğü gibi sandık sonuçlarına bile tesir edebiliyor. denebilir ki özel yetkili mahkemeler kalksa aynı suçlar soruşturulmayacak mı? elbette soruşturulacak, tutuklamalar vs gerekirse elbette yapılacak, ancak bunlar evrensel hukuk normları içinde olacaktır. özel ön ekini alan kurumlara dikkatlice bakılırsa devletin en etkin vurucu hatta kırbacı gibi kurum veya kuruluşları içerdiği görülür. özel kuvvetler, özel harekat birliği, özel temsilci gibi. devletler böyle olağanüstü unsurlara ihtiyaç duyarlar ancak yargıda böyle bir durum olursa türkiye dekine benzer sorunlar ortaya çıkması doğaldır.
-normal hukuk sistemi, evinize girerken bile yakalasanız hırsızı ertesi sabah bırakmaya karar veren bir yapı. -özel yetkili hukuk sistemi, en ufak bir duyumla bile sizi aylarca tutuklu halde bekletebilen, pek çok yönden avrupa insan hakları sözleşmesine aykırı uygulamaları olan bir yapı. her iki yapı da kanunlara dayanıyor, yani bunu uygulayan hukukçular keyfi için yapmıyorlar, yasaları uygulamak durumunda oluyorlar. ancak yasada yanlışlıklar var bunu düzeltelim diyen bir siyasi irade yok.
başka bir açıdan bakarsak nürnberg yargılamaları da benzer bir özel yargılama örneğidir. kuşkusuz bizdeki özel yargılama modeli her iki örneğe kıyasla çok daha insaflıdır ancak siyasi yargılama olması nedeniyle benzerlik taşır.
yargının varlık sebebi ilgili pek çok teori vardır, çağdaş düşüncenin liberal kaynaklar; yargınının varlık sebebi olarak insanların cezalandırma yetkisinin devri fikrini görürler(bkz: john locke).liberal teoriye göre devlet yokken insanlar doğa durumunda yaşıyorlardı, herkes kendi haklarına bir zeval gelirse hasmını doğrudan kendi cezalandırıyordu, bu durum da kaosa yol açıyordu, insanlar bu sorunu gidermek için yani adaleti sağlamak için devlet adını verdikleri bir örgüt kurdular ve cezalandırma yetkilerini bu örgütün yargı adını verdikleri kurumuna verdiler. mahkemelerde yazılı adalet mülkün temelidir yazısı bunun için oradadır. yani yargının görevi adaleti sağlamaktır, yargının amacı devletin, rejimin hakim ideolojinin korunması değildir. yani bir suç işleyip mahkemede ben bunu devletin bekaası için yaptım derseniz bu sizi cezadan kurtarmaz. işte burada kocaman bir ancak demek lazım. konu özel yargılamaya gelince bizzat yargı rejimin sürdürülebilmesi için faaliyet göstermektedir. taaa engezisyon mahkemelerin şeriat mahkemeleri yada devrim mahkemelerine kadar bütün özel yetkili yargı kurumlarının amacı adaleti tesis etmekten ziyade rejimin, hükmeden görüşün sürekliliğini sağlamak olmuştur. bu niteliğiyle özel yargılamanın alanı hep siyasi konular olmuştur. özel yetkili yargılamada amaç adaleti tesis etmekten çok siyasal egemen gücün pozisyonunu güçlü tutmak biçimindedir. uygar dünyada pek görülmeyen bu tarz mahkemelerin baskıcı rejimlerdeki karşılıkları hep aynı prensiple çalışır. egemen güç ve yandaşları tarafından yüceltilir, muhalif güçler tarafından kınanır. özel yetkili yargılamalar; ister bizdeki özel yetkili mahkemeler, dgm ler, istiklal mahkemesi vs. biçiminde olsun, ister şeriat rejimlerindeki şeriat mahkemeleri, komünist rejimlerdeki devrrim mahkemeleri vs adlarında olsun hepsinin siyasal iktidarca belirlenen bir yasası vardır, hatta hakimlerinin yargı bağımsızlığı da az yada çok olabilir, ama hakimler siyasal iktidarın yasada suç olarak adlandırdığı eyleme öyle yada böyle suç deme zorundadır, tutuklamalarda da durum böyledir, hakim güç yasaya siyasi amaçlı tutuklamayı yazar mahkeme yasaya uyup tutuklar. bu durum hukuki süreçlerin adalet içinde gerçekleştiği göstermez elbette. çok uzağa gitmezsek 1999 da apo yakalandıktan sonra devlet güvenlik mahkemesinde yargılama başladı, konu avrupa insan hakları mahkemesine gidince bu sorunlu yargı yerinin kaldırılması gereği ortaya çıktı, bu yüzden önce dgm den asker üyeler çıkarıldı, sonra da dgm ler tümden kaldırılıp özel yetkili mahkemeler ihdas edildi. ancak neredeyse eski dgm lerle tıpatıp aynı yetkiyle. katalog suçlar diye bir liste oluşturuldu, dgm nin görevleri olduğu gibi buraya kondu. dgmler ve özel yetkili mahkemeler her zaman diğer mahkemelerin üzerinde ve sistemin dışında ayrı bir yargı yeri gibi görüldü. tutuklu milletvekilleri konusu bunun en güzel örneğidir. ankara istiklal mahkemesi 1927 de atatürk e suikast iddia üzerine aynı şekilde milletvekillerini tutuklamış, hatta başvekil inönüyü bile tutuklamaya kalkmış, atatürk ün girişimiyle süreç durdurulabilmişti. bu günkü durumla tıpatıp benzerlik taşıyan bu örnek bile siyasal iktidar-yargı ilişkisinde 84 senedir çok bir şeyin değişmediğini gösteriyor. birinci sınıf bir yargı mensupları ancak yargıtayda yargılanır, burada konu çok açık. ancak bir başka özel yetkili mahkeme kanunun kenarından dolaşıp birinci sınıf bir başsavcıyı tutukladı, yargıtay uzun uğraşlar sonucu dosyayı ellerinden alabildi. bu gün başbakan ve bakanlar yüce divan sıfatıyla ancak anayasa mahkemesinde yargılanabilir, ancak günün birinde bir özel yetkili mahkeme her hangi bir önemde görev yapmış bir başbakanı aynı by pass yöntemiyle tutuklayabilir yargılayabilir. bu belki akla şimdi saçma gelebilir ama bir hukuk devletinde sokakta birine sorun, milletvekillerinin hüküm giymeden tutuklanabilmesi mümkün müdür diye, herkes saçmalama diyecektir. son olarak şunu belirtmek lazım. kamuoyunun bir kısmı bu mahkemelerde görev yapan yargı mensuplarının hatalı olduğu algısı var. kişisel olarak bu görüşün doğru olmadığını düşünüyorum. buradaki hakim ve savcılar yasalara uygun hareket etmeye çaba gösteriyorlar kanaatimce. yani oradaki yargıçları suçlamak doğru bir yaklaşım değildir. çağdaş hukuk devletinin mantığına taban tabana zıt bu mahkemelerin ve bu yargılama yönteminin sona erdirilmesi gereklidir. bunun adresi tbmm dir. umarım yeni anayasada geçmiş yüzlerce yıl geriye giden bu mahkemeler tümüyle ortadan kaldırılır. yargılamada evrensel normlara geçildiği bir bayram günü yaşarız. sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |