bayan yanı

    ahh bayan yanı vah bayan yanı... herkesin vardır en az bir hatırası. rezillik kepazelik bazen de tartışmalarla biten.

    otobüs seyahatlerinde çok karşılaştığım bu uyuz durumla bir defasında tren seyahatimde karşılaştım. evet efenim tren. bilirsiniz trende bayan yanı yoktur. kimse de sormaz. koltuklar geniş diye mi acaba?

    bu kural genel anlamıyla faydalıdır. çok da karşı değilim. sırf bir bayanın yanında oturduğu için titreyebilen hemcinslerimiz var memlekette. yanındaki bayanı tavlamaya çalışan sansar tipler de cabası. salça olurlar rahat vermezler yol boyu. bayan arkadaşlarımın akrabalarımın bu sebeple saatler sürecek yolculuklarda uyuz bir erkeğin yanında oturması beni de rahatsız ederdi efem. iyi ki varsın izocam diyorum bu sebeple. fakat kah yolculuğun kısa olması kah başka yer olmaması ya da yanındakinin eli yüzü düzgün efendi bir tip olması münasebetiyle iki tarafın da rızasıyla birlikte yolculuk edilebilir.

    gelelim tren kısmına. dediğim gibi bir bayanla yan yana yolculuk edilebilir trende. ama sakın yan yana oturduğunuz bayanla restoran kısmında görmesinler sizi anında müdahale ederler.

    bir seyahatimde restorana geçeyim de bir şeyler yiyip içeyim dedim. bilenler bilir tren yolculuğunun en çekici unsurlarındandır restoran muhabbetleri. muhabbetten kastım yiyip içmek, kimseyle konuşacağımdan değil.

    restorana girdim ve pek memnuniyetsiz kaldım. her yer doluydu. 3 tane koltuk boştu. 2 si hemen kapının dibinde duvara bakan erkek yolcularımızın karşısı bir tanesi ise vagon içine bakan, diğerlerine kıyasla oldukça rahat, ferah gözüken bayan karşısı. yol boyu kapıyı seyrederek gitmek istemediğimden bayan diye tabir ettiğim 55-60 yaşlarındaki teyzenin yanına gittim, oturmamın mahsuru var mıdır acaba diye sordum, kendisi de nazikçe tabi, ne demek, buyurun dedi. sağolsun. derken garson kılıklı namus bekçisi geldi başımıza dikildi. sizi şuraya alabilir miyiz dedi. baya kızdım tanıdık bu muameleye ama teyzemin yanında ayıp olmasın diye, çok da kurulmamış olmanın verdiği rahatlıkla geçtim kapı manzaralı koltuğa. tekrar çağırdım kendisini. ben hanımefendiden izin alarak oturdum oraya, size ne oluyor, yol boyunca kapıyı seyretmek zorunda mıyım ben, tanımadığınız insanlara niye sapık muamelesi yapıyorsunuz, nerden buluyorsunuz bu cesareti falan dedim. adam şaşırdı çıkışmama ama namus bekçisi işte o da sesini yükseltti biraz, vay efendim bayanlara çok salça oluyorlarmış, rahatsız ediyorlarmış, sonra da içip içip iyice sapıklaşıyorlarmış. bilmem ne. ben yaparsam öyle bir şey gel uyar, beni o tiplerle bir tutamazsın ve sarkıntılık yapacağımı düşündüğün bayan da annem yaşında dedim. biz baya baya tartıştık orada. bir üstü yumruk safhasıydı ama o kadar ileri gitmedik. az sonra tartışmamıza da kulak misafiri olmuş teyze kalktı gitti. ben de tekrar oraya geçtim.

    garson geldi yanıma özür diledi. daha önceden yaşadıkları benzer hadiseleri anlattı. yav olabilir dedim, siz de haklısınızdır da karşımdaki de benim hedef kitlemde değil insan bir bakar da sonra yorum yapar dedim.

    öyle işte. bağırıp, çağırdığın, abarttıysan kavga ettiğin belki de dayak yediğinle kal. hangi birini nasıl düzelteceksin. tüm yolculara iyi yolculuk diler, bayan yanına denk gelenlere sabırlar dilerim.
    (16.01.2012 11:42)

devrik cümle

    istemsizce yoğun olarak kullandığım kendimi ifade tarzım. ingilizce'nin bünyedeki etkisi sanırım. neyi, kimi, nasıl sorularının cevabını sonda vererek cümleye olan ilgiyi merakı arttırmayı amaçlayan bir tarz oluştu bende. işe yarıyor mu bilemiyorum ama yapıyorum işte farkında olmadan.
    (15.01.2012 14:03)

resmi bayram kutlamaları

    23 nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı
    19 mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı
    30 ağustos Zafer Bayramı
    29 ekim Cumhuriyet Bayramı

    olmak üzere 4 resmi bayram vardır ülkemizde. gerçekten tarihimiz açısından çok önemli gün ve tarihlerde meydana gelmiş olayların yıl dönümü olmaları ve gençler gibi, çocuklar gibi, Atatürk gibi adandıkları kişilerle anlamları daha da artan kutlu günlerdir, her sene de kutlanmalıdır en içten şekilde. ama nasıl?

    sorun da burada işte. yeni yapılan düzenlemelerden anlaşılıyor ki kutlamalara köklü değişiklikler getiriliyor.

    bu ne anlama geliyor? Atatürk, Türkiye, cumhuriyet elden gidiyor mu?

    bir kısım panik insanlara bakılırsa evet. statta gençler komik taytlar içerisinde gezmediği için milli değerlerimizin de sarsılacağı inancını taşıyorlar. kendilerine de düşüncelerine de saygı duyuyorum endişelerini de anlıyorum fakat memleket elden gitti modunda verdikleri mesajları, ben size dememiş miydim tavırlarının pek de mantıklı olmadığını düşünüyorum, öğrencilik hayatında bayramlarla, hazırlık çalışmalarıyla, zahmet ve sonuçlarla defalarca karşılaşmış standart bir öğrenci olaraktan.

    öğrenciyken inşallah bu sene bizim sınıfı seçmezler törenlere diye düşünürdük, seçilenler üzülürken, seçilmeyenler sevinir dala geçerdi. güneşin yağmurun karın altında bir sürü provalar, gereksiz fırça yemeler, sonrasında herkesin ayrı telden çaldığı başarısız gösteriler. yorgunluğu, o kötü kıyafetlerle hele bayram sonrası şehir içinde dolaşarak eve gitme kısmı, güneş varsa kızarmış bir surat, yağmur varsa sırılsıklam olmuş bir halde... bir de talimatlar vardır, kimse eldiven ya da bere takmasın gibi. tamam takmayalım da hava buz. kaç 23 nisan da ertelendi zaten soğuktan ve yağışlardan dolayı. 19 mayıs ise aşırı güneş ve yorgunluk demek.

    yani çocuksun, atatürk sana armağan etmiş bayramı, sen statta perişanlık çekmekle meşgulsün. gençsin, senin günün olması gerekirken altında beyaz taytınla arkadaşlarının dalga konusu oluyorsun.

    bizim sınıf hep şanslı olandı. 23 nisan a da 19 mayısa da o kıyafetlerle hiç katılmadık. herkes bize özenirdi ama biz de yürüyüş kısmında yer aldık tabi ki.

    velhasıl sözün özü çocukların sıkıldığı yorulduğu, gençlerin eğlenemediği bir kutlama anlayışı, o kadar çabaya rağmen estetik bile olmayan gösteriler. stada da 1 kere gidip izledim sonra da gitmedim.

    23 nisan büyük adamların küçük robot çocukları izlediği bir gün olmamalı, keza 19 mayıs da aynı şekilde. tüller, borular sağa sola basit hareketler...

    mesela bir dünya kupası açılış törenleri gibi profesyonel ekiplerce kareografisi hazırlanmış müthiş bir gösteri yapılabilir bunun yerine. tarihi anlatan, kahramanımız Atatürk'ü anlatan bilmeyenlere öğreten, tanıtan, en azından merak ettiren, keyif aldıran, bayramda tüm vatandaşların yüzünün gülmesini sağlayan kutlamalar ve organizasyonlar. umarım bu tip bayram gününün anlamını tüm vatandaşlara hatırlatan organizasyonlarla değiştirilir saçma ve faydasız stadyum gösterileri.

    edit: gereksiz uzunlukta yazmam yetmezmiş gibi bir de ekleme yapma ihtiyacı hissettim. cumhuriyet elden gidiyor nidaları atanlara sormak lazım en son ne zaman resmi bir bayramda aktif olarak bir kutlamada yer aldınız. stadyumdan izlemek, gönüllü olarak orada bulunmak gibi. 12 milyonluk istanbul da bile maksimum 100.000 kişi bire bir bu organizasyonun içinde ya da kenarındadır. yüzde 1 bile değildir. demek istediklerimin en en en özeti: bu anlamlı günler kutlansın, ama çok daha anlamlı, mantıklı ve akılda kalıcı şekilde. saygılar.
    (15.01.2012 13:48)

summer effect

    500 days of summer filminde tasvir edilen fakat tam olarak nedeni niçini bilinemeyen bazı kişilerde görülen diğer kişilerden daha çekici, farkedilir olma durumu.
    (11.01.2012 18:27)

çekici olmak

füze kalkanı

    tamamen savunma amaçlı bir sistemdir. komşunuz kapısına alarm taktırmış, hırsız değilseniz niye rahatsız olasınız ki? rusya iran bol bol artizlik yapsın bu konuda. her ülke her türlü savunma tedbirini almakta özgürdür efenim olmaz ki ama.

    işin diğer boyutu ise komşu ülkelerin silahlarının etkisini azaltmaktır. füzelerimiz var diye diğer ülkeleri daha rahat sindirebilirken füze kalkanı gelince havaları sönüyor ister istemez. itirazları da buna zaten. yoksa kendileri için bir tehdit olarak gördüklerinden değil. ama insan az utanır, füzeyle kimi niye tehdit ediyorsun be adam?

    türkiye'nin sayısa ve nitelik olarak çoğu ülkeden güçlü olan ordusunun en büyük eksiğidir ayrıca. işlerine gelince nato müttefiki, stratejik ortak dedikleri türkiye ye hava savunma füzelerini satmıyorlar, başka ülkelerden almasına da izin vermiyorlar. son zamanlarda yapılan girişimlerle yerli üretim ile ilgili önemli gelişmeler yaşansa da halen bu konudaki savunma yeteneğimiz sıfıra yakındır. kısa ve orta menzilli savunma füzelerinin geliştirilmesi ile ilgili çalışmalar başladı en azından. uzun menzilliyi de öncelikle hazır alım daha sonra yerli üretimle sağladık mı tamamdır bu iş.
    (10.01.2012 16:51)

benzerlerinden daha hesaplı olan

    ekonomiklik sadece 2 markanın ürününü fiyat açısından karşılaştırmakla anlaşılamaz. aynı zamanda markaların bütün ürünlerinin başarısı da hesaba katılmalıdır. bu sayede aldığınız ürünün sorunlu çıkma riskini azaltırsınız. bu durum da marka değerini, o markaya ait ürünlerin benzerlerinden daha yüksek fiyatta olmasını sağlayan etkendir.
    (01.01.2012 23:42)

diyojenist

    maşallahı inşallah ı helal olsunu sağlam vampir.
    (01.01.2012 23:33)

süzük

    hayat bilgisindeki gözlüklü hayri pıtır'ın lakabı için;

    (bkz: süzme)

    kendisi için de;

    (bkz: Kaan Yılmaz)
    (05.12.2011 17:09)

uzaktan eğitim

    güzeldir. faydaları süperdir, manyaktır, ilaçtır, ihtiyaçtır.

    ders saatinde hoca anlatıyor ve seni göremeyip duyamıyor. var mı bundan güzel bir şey. uzat ayakları, yak bi sigara, iç artık allah ne verdiyse. ve hatta istersen izleme, kapat git. yoklama kontrol edilebiliyorsa, ki internet üzerinden uzaktan eğitimde bu mümkün, o halde kapat dersin sesini istediğini yap. mükemmel ya. hatta çok süper. gerçekten öyle olmasa anlatmazdım bu kadar.

    yalnıııııız her şey bu kadar toz pembe değil. sınavları ve ödevleri var. bildiğin öğrenci gibi şeyler işte. ödevi yap, napalım kaçılmaz o işten. sınavlara gelince yine uzaktan olan sınavları olduğu gibi gayet yakından olan sınavları da var.

    diğerlerini bilemiyicem kendi eğitimimden bahsedeyim; sınavlar internet ortamında. sana 5 gün süre, istediğin zaman gir. ister sabah 9 da gir ya da aynı dersin sınavına 4 gün sonra akşam gir. sana kalmış, müsait olma durumuna. herkesin soruları da aynı, ilk giren başarılı ve paylaşımcı öğrenciler sağolsun aktarıyor sınıf arkadaşlarına.

    ama final öyle mi, bildiğin gözetmenlerin önünde girilen sınav cinsinden. sanırım finallere çalışmak gerekiyor uzaktan eğitimlerde. finaline çalışılmadan geçilen yok sanırım, yani uzaktan eğitim ama o kadar da uzaktan değil.
    (29.11.2011 16:53)

haydi dediğinde nereye diye sormayan arkadaş

    nereye gidileceğini zaten bilen arkadaştır.

    - hadi
    + gene mi lan ne sapık adamsın
    (29.11.2011 16:46)

iş yerinde sürekli geğiren yaşlı amca

    hem geğirip, hem porno sitelere girip başta kendi bilgisayarı olmak üzere ağdaki tüm bilgisayarlara virüs bulaştırıp; valla bilmiyorum ki kendi kendine açılıyor sayfalar, şunu bir tamir etsenize diyen geğiren amca versiyon 3.0 ı da mevcuttur. daha gelişmişi aynı amcayla hem de ev arkadaşı olmak zorunda kalmak, ocakta unuttuğu yemekler yüzünden evin her gün yanık yemek kokması, ocaktan ve şofbenden sızan gaz sebebiyle her an ölüm riskiyle karşı karşıya kalınması ve bilimum memnuniyetsizlikler. inşaat sektörü böyledir. sevgiler meslektaşlarıma, kader arkadaşlarıma.

    not: geçti gitti o günler.
    not2: ohh
    (29.11.2011 16:44)

rusya

    geçmişimizde en çok savaştığımız ülkelerden biri. tarih osmanlı rus savaşları ile dolu. çoğunu da kaybetmişiz üstelik. bolşevik ihtilali olmasa şimdi neredeydik ne haldeydik var mıydık yok muyduk bilemeyiz. ha bir de rusya=sıcak denizlere inme politikasıdır. üşüyorlar. haklılar ama zaten vize yok bir şey yok. istedikleri zaman gelip tatillerini yapabiliyorlar efendi gibi. yüzyıllardır bu kadar düşünüp sinsice politikalar üretmenin alemi nedir ey ruslar. hem yazın serin sular daha iyidir oooooh, kışın bize de soğuk geliyor o çok özendiğiniz sıcak denizler. raat olun.
    (27.11.2011 01:06)

dersim katliamı

    (bkz: dersim isyanı)

    bu bkz ı vermeden, bu başlık okunmadan dersim katliamı diye bir başlığın okunması hakkında yazılması gerçekleri bilmeyenler için cehalet bilenler için ise bölücülükten başka bir şey değil.

    savaşlar sırasında ya da sonrasında yeni kurulmaya çalışılan bi ülkede neyin nasıl yapılacağına dair fikri, planı olan yüzlerce belki de binlerce insan vardı. belki de pek çoğunun fikri gerçekten de bu ülke için kıymetliydi. belki bu fikirlerin uygulanması halinde her şey bambaşka ve daha iyi bile olabilirdi. asla bilmemize de imkan yok. olmaması da gerekiyordu. yanlış da olsa kararların hızlıca alınması, uygulanması gereken zamanlardı. belki de bazı fikirler doğru olsa da söylenmesi için yanlış olan zamanlardı. çok belkili bir paragraf oldu. farkındayım, o dönem pek çok kişinin haksız ve aşırı cezalar aldığının da farkındayım ama her olayı zamanıyla, zamanının şartlarıyla değerlendirmek gerekir.

    gelelim bu uzun girizgahtan sonra dersim katliamı denilen olaya. yeni kurulan ülke, sınırları içerisinde düzen kurmaya, yatırımlar yapmaya, halkına hizmet götürmeye çalışırken yukarıda bahsettiğim itirazlardan biri de bu dersim bölgesinden çıkıyor. devletin varlığını kabul etmeyen yerli halkın bir kısmı yapılmaya çalışılan hizmetleri de engelliyor. dünyanın en güçlü devletleriyle varlığı, canı pahasına savaşmış halkın devletin sınırlarının ortasında kalan böyle aykırı ve silahlı bir topluluğu kabul etmesi mümkün değildir.

    öncelikle bu bilgilerin farkında olmak zorundayız. devlet içinde başka bir devlet oluşumu söz konusudur. ikisi de ayrı devletler olsa haklı olabilirler fakat güçlü bir devletin içerisinde yeni bir ayrışmaya kalkışılırsa bunun adı da isyandır. İsyanın sona erdirilmesi için aflar çıkartılmış, gayretler gösterilmiş, fakat başarılı olunamamış, sonucunda askeri harekat düzenlenmiştir.

    buraya kadar her şey normal. devlet yüzde yüz haklı. fakat sivil kayıpların yaşanması, anlatılanlara göre vahşet diye tabir edilebilecek olayların yaşanması da işin kötü, çirkin yüzüdür. Düşman yaralı askerini sırtında taşıyan mehmetçik diye bilinen türk askerinin bu tip olaylarla anılması ne askere ne devlete yakışmayan bir durumdur. işte bu olay katliamdır, yanlış yola girmiş olsa bile, devlete karşı silah kullanmış olsa bile kimse bu tip bir muameleyi haketmiş olamaz. bu olaylar göz ününde bulundurulduğunda, devletin dersim isyanındaki haklılık oranı yüzde 51 civarına düşmüştür gözümde ya da benzer düşünen vicdanlarda. haksız olsalar bile uygun denilebilecek müdahalelerle bu haklılık herkesçe görülebilir ve kabullenilebilir, hatta şimdinin bölücülerine malzeme olması bile engellenebilirdi.
    (27.11.2011 00:12)

vicdani ret

    idealdir, ütopyadır. kısmi olarak uygulanabilir. avrupa daki gibi. farklı kesimler taraafından talep edilmektedir. hangi birinin istediğini tam anlamıyla karşılayabilir bilinmez. illa ki memnun olmayan kimseler olacaktır her türlü karardan.

    silahlar olmasa, kimse kimseyi öldürmese, savaşlar olmasa... var kardişim var bunların hepsi. istemesen de vicdanın kabul edemese de var. her şey güllük gülüstanlıkken, daha doğrusu deniz sakinken birden en şiddetli fırtınalar kopabiliyor. dış güçler, iç savaşlar derken eğer bir ülkenin sınırları içerisinde yaşadığının farkındaysan, bir devletin, bir bayrağın altında yaşadığının farkındaysan tehlikelerin boyutuna göre ülkenin bir orduya sahip olması gerektiğinin de farkında olmalısın. senin vicdanının kabullenemediği şeyi türkiye için söylüyorum bütün vatandaşlar kabullenemese, ordu paralı askerlere kalacak. o kadar vicdanlı bir millet olduğumuzu düşün kimse kimseyi asker üniforması altında olsa bile öldürmeyi kabullenemiyor. santim santim bölünür her yeri farklı bir ülke, ağa ya da çete yönetiyor olurdu. güçlülerin dünyasındayız ne yazık ki, orduya, silahlı birliklere her zaman ihtiyaç olmuştur ve olmaya da devam edecektir. sadece insanlar için değil, ilk insanlar da vahşi hayvanlara karşı avlamak ya da kendilerini savunmak için silahlanmıştır. yoksa insan diye bir ırk olamazdı. yavaşız, güçlü değiliz. ha o durumda evrim geçirip hızlanacağımızı, hatta kanat bile çıkartabileceğimizi de düşünebilirsin ama ona da katılmıyorum.

    bu sözler; sadece insani duygularla, bir insan öldürmeyi kabullenemeyen vicdani retçi arkadaşlara hitaben yazılmıştır. bunun değişik sebepleri de olabilir. onlara da farklı türlü cevap verilebilir. devletin hiç bir unsurunu, hizmetini ya da ödevini kabullenmeyen topyekün retçiler de var. o da farklı bir düşünce yapısı. onlara da kısaca güçlülerin dünyasında olduğumuzu, hayatta kalabilmek için insanların birlik olması, aile, aşiret, kabile diye diye devletler ülkeler ve kurallar, ödevler ile yaşadığını uygun dille anlatmak lazım. yoksa inanın kimse kimsenin terini nefes kokusunu ensesinde hissetmek, hırsızı, düzenbazı, küfürcüsü, sapığı, kavgacısı ile aynı üniformayı giyip ölmeye öldürmeye meraklı değil. var o tip psikkopat insan ve ülkeler ama çoğunluk o niyette değil. inanın. haydi hayırlı tezkereler farklı kanunlar gelene kadar.
    (26.11.2011 23:31)

sayfa: 1-2-3-4-5...-87

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.