son beğenilen tanımları genel istatistikler
- karizmatik otoriter bir lider (führer, il duçe, başbuğ, vs. isimlerle anılır). - objektif milliyetçilik (milliyetçiliğin unsurlarının ırk, dil, din birliği gibi objelere dayandırılışı) anlayışının benimsenmesi, bir ırkın üstünlüğü vurgusu ve bu ırkın birleştirilmesinin gerekeliliği savı. - sırf coğrafi koşullardan ötürü bile oluşturulması mümkün olmayan, idealize edilmiş, geniş topraklı bir devlet kurma ülküsü (büyük alman imparatorluğu, büyük roma imparatorluğu, büyük turan imparatorluğu, vs.). - devletin fetişleştirilmesi ve her kararının mutlak, her yaptırımının sonuna dek haklı olarak algılandığı, devletin nesnellikten bağımsız olarak baki kalacağı algısı. - sol görüşe kesinlikle tahammülün bulunmayışı ve görüldüğü yerde şiddetle mücadele edilmesi - militarizmin yüceltilmesi ve paramiliter grupların oluşturulması (ss birlikleri, kara gömlekliler, komandolar, vb.) - imaj unsurunun sıklıkla vurgulanması, cezbedici sembollerin amblemleştirilmesi (gamalı haç, fasce, bozkurt, gibi...) - erkeğin ve erkek olmanın, bununla beraber gençliğin yüceltilmesi - ulusun tarihinin destanlar, kahramanlık öyküleri ve benzeri araçlarla estetikleştirilmesi ve mistikleştirilmesi - yahudi düşmanlığı (antisemitizm) - bireyin önemsiz, edilgen ve buyrukları yerine getirmek dışında bir varlık amacının bulunmayışı vurgusu - savaşın yüceltilmesi - entellektüelizm düşmanlığı - emir komuta zincirine dayalı hiyerarşik bir örgütlenmenin ve birimlerin oluşturulması (bu sayede faşist bireye hitler'in deyimiyle "kendisi küçük bir solucan dahi olsa büyük bir canavarın parçası olduğu" izlenimi verilmesi) - toplumsal tabanının büyük çoğunluğunun küçük esnaf ve kent varoşlarından gelmesi
pincohet'ye sormuşlar, "darbe yapmak mı daha zor turşu yapmak mı?" pinochet yanıtlamış... "turşu daha zor yapılır. turşu yapmak için nereden baksan bir kaç domates, epeyce zaman, en azından sekiz on tane biber, bir o kadar da hıyar lazım. ama darbe yapmak için üç tane hıyarın yanyana gelmesi yetiyor." fıkrayı, 1980 darbesinin gerçekleştiği dönemlerde bir gazete yayınlar. muhterem beşlinin bu fıkraya tepkisi merak konusudur. dönemin cumhurbaşkanlığı basın müşaviri ali baransel, basın özeti dosyasıyla kenan evren'in karşısına çıkar, raporunu verdikten sonra ilgili fıkranın olduğu gazete küpürünü çıkarıp okur ve paşa hazretlerinin görüşünü sorar. evren, fıkrayı dinledikten sonra yorum yapar: "baransel, bunda alınacak bir şey yok netekim adam beş hıyar dememiş ki, üç hıyar demiş." esas fıkranın hangisi olduğu, bu tanımın okuyucularının takdirine bırakılmıştır.
david lynch'in ses efektleri kullanımındaki ustalığı, merrick'in vapurdan indiği iskelede çevrenin meraklı bakışlarından ve çocukların tacizlerinden rahatsız olarak koşmaya başladığı anda hareket eden ve kendisi daha hızlı koştukça daha da hızlanan bir trenin sesiyle bu eserinde de kendini gösterir.
demokrat parti'nin iktidar yılları (1950-1960), bu zümrelerin çıkarlarının korunup genişletilmesiyle geçmiştir. toprak ağalığı düzenini kollamış, çiftçiyi topraklandırma yasasını rafa kaldırmıştır. topraklarını yitiren, iyiden iyiye yoksullaşan köylü yığınları da çözümü kentlere göçte bulmuş; günümüzün gecekondu sorununun temellerini atmıştır. demokrat parti, ticarette devlet karışmacılığını azaltmak, yabancı sermayeye ayrıcalıklar sağlayarak özendirmek alanındaki çalışmalarıyla iktidarını borçlu olduğu kesime vefa borcunun bir kısmını da buradan ödemiştir. 1954 yılında "yabancı sermayeyi teşvik kanunu" adıyla yabancılara tanıdığı haklar bakımından dünyada bir eşi daha bulunmayan bir kanun çıkarılır. aynı yıl, abd'li uzmanlara hazırlattırılan ünlü "petrol kanunu" kabul edilir. böylece 10 yıl gibi kısa bir süre içinde türkiye emperyalizme bağımlı bir ülke haline gelir. dış borçlar, kuşaklar boyu sürüp gidecek miktardadır. küçük bir azınlığın palazlanması uğruna yapılan bu borçların ödenmesi yükü de, halk yığınlarının omuzlarına biner. ortaya çıkan manzara, türkiye'de (bugün bile sürecek olan) dışa bağımlı ve geri bir kapitalizm örneğidir.
1960'lı yıllara kadar siyasi bir kimlikle ortaya çıkmamıştır. harekete geçişi 1962 yılında şahın yerel seçimlerde kadınlara da oy hakkı tanıması ve eğitimin laikleştirilmesi yönündeki tutucu islami düşünceyle bağdaşmayan uygulamalarını propaganda aracı haline getirişiyle gerçekleşmiştir. kendisi şah yönetiminde ezilen tüm kitlelerin sözcüsü değil, şaha karşı dinsel kastın muhalefetinin önderidir. dinsel hareketin geleneksel tabanları olan kent yoksulları ve küçük tüccar kesimi iktidar perspektifine sahip olabilecek imkanı elinde bulundurmayan katmanlardı. bu gücü elinde bulunduran işçi kesimi ise şahın devrilmesinde en önemli rolü oynayan grevlerinde dini karakterli taleplere sahip değildi ve dinsel muhalefet hareketinden uzaktı. bu durumu tespit edebilen humeyni, işçi hareketinden kopukluğununun üstesinden yaklaşım ve söylemlerinde "sınıf çelişkileri, adalet, özgürlük, anti-emperyalizm" vurgularını ön plana çıkartarak gelebildi. Humeyni'nin kullandığı radikal retorikle dinsel hareket, kendini ulusal muhalefetin cisimleştiği merkez olarak teşhir etmiş, din merkezcil olmayan partiler arasında etkin bir örgütün yokluğunda humeyni, camiler ağıyla örgütlenmiş yegane ulusal tutarlı muhalefet odağı olarak diğer muhalif unsurları da çevresinde toplayabilmeyi başarmıştır.
devletin aygıtları temelde zor (basınç) üzerine kuruludur ve devletin, dolayısıyla devlet erkini elinde bulunduranların durumunun bekasını hedefler. fiziki (mahkemeler, kolluk kuvvetleri, bürokrasi vb.) ve ideolojik (eğitim kurumları, basın, televizyon, vs.) araçları yoluyla devlet, kendisini toplumsal yaşamın her alanında gösterir. sözgelimi toplumsal dönüşümün gerekliliğini düşünen ve bu konuda eyleme geçen bir gruba öncelikle fiziki araçlar baskı uygular (tutuklama, dava açma, gibi), ardından ideolojik araçlar yoluyla bu uygulamaların haklı ve gerekli oldukları kanısı topluma içselleştirilir (protesto eylemlerinin basındaki görüntülerinde basının yanında olduğu taraf, tartaklayanlardır. tartaklananlarsa hak ettikleri için bu duruma düşmüşlerdir). ancak bu uygulamaları içselleştirme yolu, her zaman onları haklı göstermek biçiminde değildir. kimi zaman tam tersi yapılır, ne kadar acımasız ve korkunç oldukları eleştirilerek topluma korku enjekte edilir. bu vesileyle korku enjeksiyonu sayesinde bireyin iradesi ipotek altına alınır ve devletin "yüksek çıkarları" için yok edilir. fiziki araçların bireyler üzerinde yarattığı tahribat zaman içinde aşılabilir, ancak ideolojik araçların toplum üzerinde yarattığı zorun en üst boyutu olan korku, toplumu kötürümleştirir. devlet, toplumsal çelişkileri dengelemek gibi bir misyona sahip olduğundan, görece özerk görünmek zorundadır. Çünkü gerçekten emrinde bulunduğu sınıfın çıkarlarını ancak bu özerklik yoluyla koruyabilir. böylece kitleler üzerinde, tarafsız bir erk olarak güvenilirlik kazanır. yönetiminde egemen kesim doğrudan rol almaz, ancak çıkarlarını gözeten bir katmandan temsilciler bulunur. devletçilik şiarının "toplumun genel çıkarları" iddiası ise bu yanıltıcı durumdan ileri gelir. zira devletin ideolojik araçlarının en önemli misyonu, egemenin çıkarlarının herkesin çıkarları olduğuna toplumu ikna etmeleridir. bir başka deyişle "toplumun genel çıkarları", devletin ideolojik araçları neyi tembihlerse odur.
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz. sözlük sistemi ile geliştirilmiştir. |