faşizm

    tek cümleyle özetlenebilecek kesin bir tanımı olmasa da, belli başlı yapıtaşlarının incelenmesiyle netleşebilecek bir görüştür. faşizmin ayırt edici ve her faşist grupta gözlemlenen kimi özelliklerinden bahsetmek gerekirse..

    - karizmatik otoriter bir lider (führer, il duçe, başbuğ, vs. isimlerle anılır).

    - objektif milliyetçilik (milliyetçiliğin unsurlarının ırk, dil, din birliği gibi objelere dayandırılışı) anlayışının benimsenmesi, bir ırkın üstünlüğü vurgusu ve bu ırkın birleştirilmesinin gerekeliliği savı.

    - sırf coğrafi koşullardan ötürü bile oluşturulması mümkün olmayan, idealize edilmiş, geniş topraklı bir devlet kurma ülküsü (büyük alman imparatorluğu, büyük roma imparatorluğu, büyük turan imparatorluğu, vs.).

    - devletin fetişleştirilmesi ve her kararının mutlak, her yaptırımının sonuna dek haklı olarak algılandığı, devletin nesnellikten bağımsız olarak baki kalacağı algısı.

    - sol görüşe kesinlikle tahammülün bulunmayışı ve görüldüğü yerde şiddetle mücadele edilmesi

    - militarizmin yüceltilmesi ve paramiliter grupların oluşturulması (ss birlikleri, kara gömlekliler, komandolar, vb.)

    - imaj unsurunun sıklıkla vurgulanması, cezbedici sembollerin amblemleştirilmesi (gamalı haç, fasce, bozkurt, gibi...)

    - erkeğin ve erkek olmanın, bununla beraber gençliğin yüceltilmesi

    - ulusun tarihinin destanlar, kahramanlık öyküleri ve benzeri araçlarla estetikleştirilmesi ve mistikleştirilmesi

    - yahudi düşmanlığı (antisemitizm)

    - bireyin önemsiz, edilgen ve buyrukları yerine getirmek dışında bir varlık amacının bulunmayışı vurgusu

    - savaşın yüceltilmesi

    - entellektüelizm düşmanlığı

    - emir komuta zincirine dayalı hiyerarşik bir örgütlenmenin ve birimlerin oluşturulması (bu sayede faşist bireye hitler'in deyimiyle "kendisi küçük bir solucan dahi olsa büyük bir canavarın parçası olduğu" izlenimi verilmesi)

    - toplumsal tabanının büyük çoğunluğunun küçük esnaf ve kent varoşlarından gelmesi
    (12.05.2007 13:21)

darbe

    ilgili bir fıkra...

    pincohet'ye sormuşlar, "darbe yapmak mı daha zor turşu yapmak mı?"

    pinochet yanıtlamış...

    "turşu daha zor yapılır. turşu yapmak için nereden baksan bir kaç domates, epeyce zaman, en azından sekiz on tane biber, bir o kadar da hıyar lazım. ama darbe yapmak için üç tane hıyarın yanyana gelmesi yetiyor."

    fıkrayı, 1980 darbesinin gerçekleştiği dönemlerde bir gazete yayınlar. muhterem beşlinin bu fıkraya tepkisi merak konusudur.

    dönemin cumhurbaşkanlığı basın müşaviri ali baransel, basın özeti dosyasıyla kenan evren'in karşısına çıkar, raporunu verdikten sonra ilgili fıkranın olduğu gazete küpürünü çıkarıp okur ve paşa hazretlerinin görüşünü sorar. evren, fıkrayı dinledikten sonra yorum yapar:

    "baransel, bunda alınacak bir şey yok netekim adam beş hıyar dememiş ki, üç hıyar demiş."

    esas fıkranın hangisi olduğu, bu tanımın okuyucularının takdirine bırakılmıştır.

    (08.05.2007 12:41)

terörizm

    siyasal romantizm olarak da adlandırılır.
    (06.05.2007 01:33)

the elephant man

    1862-1890 yılları arasında ingiltere'de yaşamış, yeryüzünün gördüğü en deforme vücut olarak tanımlanabilecek, proteus sendromu ve neurofibromatosis hastası joseph carey merrick'in (filmdeki john merrick adı, aslına uygun değildir) doktorunun (sir frederick treves) anılarından yola çıkarak çekilmiş david lynch filmi. merrick'in iskeleti, ölümünden sonra bir süre muhafaza edilmiş, londra kraliyet hastanesi'nde sergilenmiştir.

    david lynch'in ses efektleri kullanımındaki ustalığı, merrick'in vapurdan indiği iskelede çevrenin meraklı bakışlarından ve çocukların tacizlerinden rahatsız olarak koşmaya başladığı anda hareket eden ve kendisi daha hızlı koştukça daha da hızlanan bir trenin sesiyle bu eserinde de kendini gösterir.
    (04.05.2007 16:08)

truman doktrini

    abd'nin 2. dünya savaşı sonunda elinde kalan ve stoklarında küflenmeye mahkum olan makineli tüfeklerini kendi sınırları içerisindeki gangsterler dışında bir kanala da akıtabilmesini sağlamış "yardım"dır.
    (04.05.2007 13:24)

demokrat parti

    toplumdaki en gerici ve kapitalizm öncesi kesimlerle, tefeci, ağa, şeyh ve dinci ideolojiyle bağlaşıklar kurarak onların sömürü ağındaki geniş halk yığınlarını çevresinde toplamış, 14 mayıs 1950'de iktidara gelmiştir.

    demokrat parti'nin iktidar yılları (1950-1960), bu zümrelerin çıkarlarının korunup genişletilmesiyle geçmiştir. toprak ağalığı düzenini kollamış, çiftçiyi topraklandırma yasasını rafa kaldırmıştır. topraklarını yitiren, iyiden iyiye yoksullaşan köylü yığınları da çözümü kentlere göçte bulmuş; günümüzün gecekondu sorununun temellerini atmıştır.

    demokrat parti, ticarette devlet karışmacılığını azaltmak, yabancı sermayeye ayrıcalıklar sağlayarak özendirmek alanındaki çalışmalarıyla iktidarını borçlu olduğu kesime vefa borcunun bir kısmını da buradan ödemiştir. 1954 yılında "yabancı sermayeyi teşvik kanunu" adıyla yabancılara tanıdığı haklar bakımından dünyada bir eşi daha bulunmayan bir kanun çıkarılır. aynı yıl, abd'li uzmanlara hazırlattırılan ünlü "petrol kanunu" kabul edilir.

    böylece 10 yıl gibi kısa bir süre içinde türkiye emperyalizme bağımlı bir ülke haline gelir. dış borçlar, kuşaklar boyu sürüp gidecek miktardadır. küçük bir azınlığın palazlanması uğruna yapılan bu borçların ödenmesi yükü de, halk yığınlarının omuzlarına biner.

    ortaya çıkan manzara, türkiye'de (bugün bile sürecek olan) dışa bağımlı ve geri bir kapitalizm örneğidir.
    (04.05.2007 12:57)

king kanunu

    gregor king tarafından ortaya atılan iktisat bulgusu. malın arzı yükseldikçe fiyatının azaldığı, arttıkça fiyatının düştüğü olgusunu ifade eder. özellikle tarım ürünleri söz konusu olduğu zaman kendini gösterir. talebin çok üzerinde mal piyasaya sunulursa fiyatı düşer. fiyatın artışı için hasatın bir kısmı imha edilir. böylece arz düşer, fiyat yükselir.
    (04.05.2007 02:28)

the show must go on

    bir dönem atv ana haber bülteninin kapanış müziği haline gelmiş queen klasiği. en popüler parçasıdır denebilir. klavye partisyonları ve vokal melodisi frederic chopin'e ait e minor prelude'den (serdar ortaç tabiriyle) "yoğun esinlenme"dir. freddie mercury'nin aids olduğunu ve dünyada sayılı gününün kaldığını bildiği bir zamanda yazılmış sözleri ayrıca manidardır.
    (04.05.2007 01:23)

wah wah

    pedalla ileri geri oynandıkça bas sesleri geri çekerek ve tizleri ön plana çıkararak, gitardan "wah" sesinin çıkarılmasına yarar. jimi hendrix tarafından bol bol kullanılmıştır. trompet için olanı da bulunur.
    (04.05.2007 00:57)

çakmak

    bir diğer kişiden istendiğinde kişinin espri düzeyiyle ters orantılı olarak "sana iyi bir çakmak lazım!" yanıtı alınabilir. deneyimle sabittir.
    (04.05.2007 00:04)

ernesto che guevara

    dolar bazında satışa sunulan tişörtleriyle, duvar saatleriyle, bandanalarıyla, savaştığı şeyin; söz konusu olan düşmanı bile olsa tek derdinin her şeyi yalnızca bir pazarlama malzemesi haline getirmek olduğunu bir kez daha hatırlatır.
    (03.05.2007 15:47)

ayetullah humeyni

    iran'da şah rıza pehlevi yönetimine karşı gerçekleşen yoğun direnişler ve ayaklanmalar sonrasında şubat 1979'da iktidarı, muhalif hareketin önderlik boşluğundan din vurgusuyla yararlanarak mollalarıyla beraber ele geçiren iran islam devrimi figürü.

    1960'lı yıllara kadar siyasi bir kimlikle ortaya çıkmamıştır. harekete geçişi 1962 yılında şahın yerel seçimlerde kadınlara da oy hakkı tanıması ve eğitimin laikleştirilmesi yönündeki tutucu islami düşünceyle bağdaşmayan uygulamalarını propaganda aracı haline getirişiyle gerçekleşmiştir. kendisi şah yönetiminde ezilen tüm kitlelerin sözcüsü değil, şaha karşı dinsel kastın muhalefetinin önderidir.

    dinsel hareketin geleneksel tabanları olan kent yoksulları ve küçük tüccar kesimi iktidar perspektifine sahip olabilecek imkanı elinde bulundurmayan katmanlardı. bu gücü elinde bulunduran işçi kesimi ise şahın devrilmesinde en önemli rolü oynayan grevlerinde dini karakterli taleplere sahip değildi ve dinsel muhalefet hareketinden uzaktı. bu durumu tespit edebilen humeyni, işçi hareketinden kopukluğununun üstesinden yaklaşım ve söylemlerinde "sınıf çelişkileri, adalet, özgürlük, anti-emperyalizm" vurgularını ön plana çıkartarak gelebildi.

    Humeyni'nin kullandığı radikal retorikle dinsel hareket, kendini ulusal muhalefetin cisimleştiği merkez olarak teşhir etmiş, din merkezcil olmayan partiler arasında etkin bir örgütün yokluğunda humeyni, camiler ağıyla örgütlenmiş yegane ulusal tutarlı muhalefet odağı olarak diğer muhalif unsurları da çevresinde toplayabilmeyi başarmıştır.
    (03.05.2007 15:02)

dayak

    kişinin bir uzvunu belirli bir miktar biyoenerji harcamak suretiyle devindirip, göreli bir f kuvvetiyle başka bir şahsın bedeninin muhtelif bir yerine entegre etmesi sonucu ortaya çıkan manzara.
    (03.05.2007 14:56)

devlet

    friedrich engels, "devlet; daha çok toplumun gelişmesinin belirli bir aşamasındaki ürünüdür; bu toplumun önlemekte yetersiz olduğu uzlaşmaz karşıtlıklar biçiminde bölündüğünden, kendi kendisiyle çözülmez bir çelişki içine girdiğinin itirafıdır. ama, karşıtlıkların, yani karşıt ekonomik çıkarlara sahip sınıfların, kendilerini ve toplumu, kısır bir savaş içinde eritip bitirmemeleri için görünüşte toplumun üstünde yer alan çatışmayı hafifletmesi, "düzen" içinde tutması gereken bir güç gereksinmesi kendini kabul ettirir; işte toplumdan doğan, ama onun üstünde yer alan ve gitgide ona yabancılaşan bu güç devlettir" şeklinde tanımlar.

    devletin aygıtları temelde zor (basınç) üzerine kuruludur ve devletin, dolayısıyla devlet erkini elinde bulunduranların durumunun bekasını hedefler. fiziki (mahkemeler, kolluk kuvvetleri, bürokrasi vb.) ve ideolojik (eğitim kurumları, basın, televizyon, vs.) araçları yoluyla devlet, kendisini toplumsal yaşamın her alanında gösterir. sözgelimi toplumsal dönüşümün gerekliliğini düşünen ve bu konuda eyleme geçen bir gruba öncelikle fiziki araçlar baskı uygular (tutuklama, dava açma, gibi), ardından ideolojik araçlar yoluyla bu uygulamaların haklı ve gerekli oldukları kanısı topluma içselleştirilir (protesto eylemlerinin basındaki görüntülerinde basının yanında olduğu taraf, tartaklayanlardır. tartaklananlarsa hak ettikleri için bu duruma düşmüşlerdir). ancak bu uygulamaları içselleştirme yolu, her zaman onları haklı göstermek biçiminde değildir. kimi zaman tam tersi yapılır, ne kadar acımasız ve korkunç oldukları eleştirilerek topluma korku enjekte edilir. bu vesileyle korku enjeksiyonu sayesinde bireyin iradesi ipotek altına alınır ve devletin "yüksek çıkarları" için yok edilir. fiziki araçların bireyler üzerinde yarattığı tahribat zaman içinde aşılabilir, ancak ideolojik araçların toplum üzerinde yarattığı zorun en üst boyutu olan korku, toplumu kötürümleştirir.

    devlet, toplumsal çelişkileri dengelemek gibi bir misyona sahip olduğundan, görece özerk görünmek zorundadır. Çünkü gerçekten emrinde bulunduğu sınıfın çıkarlarını ancak bu özerklik yoluyla koruyabilir. böylece kitleler üzerinde, tarafsız bir erk olarak güvenilirlik kazanır. yönetiminde egemen kesim doğrudan rol almaz, ancak çıkarlarını gözeten bir katmandan temsilciler bulunur. devletçilik şiarının "toplumun genel çıkarları" iddiası ise bu yanıltıcı durumdan ileri gelir. zira devletin ideolojik araçlarının en önemli misyonu, egemenin çıkarlarının herkesin çıkarları olduğuna toplumu ikna etmeleridir. bir başka deyişle "toplumun genel çıkarları", devletin ideolojik araçları neyi tembihlerse odur.
    (03.05.2007 14:35)

iktidar

    her ilişki biçimine uygun bir tanımı olabileceği gibi, makro ölçekte ele alınırsa iktidar; üretim araçlarına sahip bulunanın toplumun geleceğine ve yaşantısına hükmetme biçimidir. egemenin, toplumun kendi belirleyeceği doğrultuda yürümesini sağlama ve durdurma erkidir. iktidar olmanın temel koşulu, üretim araçlarıyla beraber devlet erkini de elinde bulundurmaktır. ancak devletin yönetimi, hemen hemen her zaman egemenin (günümüzde burjuvazinin) doğrudan doğruya kendisi tarafından değil, burjuvazinin çıkarlarını kollayacabilecek orta sınıftan temsilciler elinde bulundurulur. Örneğin ülkemizde belli başlı sermayedarlar yönetime doğrudan katılmaz, millet vekilliği ya da her hangi bir devlet organında yöneticilik yapmazlar. Çünkü devlet, toplumsal çelişkileri dengeleme misyonuna sahiptir ve "toplumun genel çıkarları" ilüzyonunu devam ettirmek, her şeye muktedir ve her toplumsal katmanın hayrını düşünüyor görünmek durumundadır. su bulanık tutulmalıdır ki balık avlamak güçleşsin. her durumda amaç devleti ve idolojiyi kullanarak edilgenin üzerinde tam iktidarı kurmaktır.
    (03.05.2007 14:07)

sayfa: 1-2-3-4...-6

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.