ömer hayyam

    babası çadırcı olan ve çadır da "hayme" demek olduğu için "hayyam" adıyla şöhret bulan ve hakkında hüküm verilmesi* güç, derin insan. harold lamb'in güzel bir eseri vardır hakkında...
    (14.12.2006 12:52)

mahmut paşa

    fatih sultan mehmed'in sadrazamı. padişahın huzurunda sadece âlimlerin oturabilme salâhiyetlerine ve imtiyazlarına vaktiyle itiraz etmiş, "ben de medrese mezunu, okumuş bir adamım, hatta sadr-ı azam olmuş insanım. neden diğer âlimler gibi ben de oturmayayım?" demiş, bu sözler hünkâr'ın kulağına gitmiş ve fatih'ten şu sözler sadır olmuştur: "o devlet otoritesine geçmiştir, oturamaz. Ä°stiyorsa bundan vazgeçsin, sarığını sarıp gelip otursun."* Ä°lim sahibi insanın müslüman-türk için ifade ettiği anlam budur.
    (08.12.2006 16:42)

kovalak

    yaptığıyla ettiğiyle, elinde bulundurduğuyla, ailesinden kalan mirasla, verilmiş veya kazanılmış her türlü statüsüyle övünen, böbürlenen, fodulâne fahriyeler düzen kişi.
    (08.12.2006 16:24)

hüsn-i talil

    doğrusu hüsn-i talil'dir. Ä°lletin, yani sebebin güzelleştirilmesi, bir durum veya hadisenin güzel bir sebebe dayandırılmasıdır. dolayısıyla hüsn-i talil, sebebin güzelleştirilmesi demektir, Hüsn ü talil ise, "güzel ve illetleme" demektir. farsça terkiplerde izafet kesresi, yani "-" işaretinden sonra u gelmez, u* kelimeden ayrı yazılır, kesre istemez, o bağlaçtır, "ve" demektir.*
    (08.12.2006 10:03)

cehalet mutluluktur

    yahya kemal'in:
    Â"yalnız duyan yaşarÂ" sözü, derler ki, doğrudur
    Â"yalnız duyan çekerÂ" derim, en doğru söz budur.
    gördüm ve anladım yaşamak mâcerâsını

    şeklindeki zarifâne mısralarının biraz daha net ifadesi ama "Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?"dan daha zarif, daha hikmetli ve net değil...
    (06.12.2006 12:56)

27 mayıs

    türkiyeÂ'nin tecrübe ettiği en büyük kırılmalardan bir tanesi... yaşayan en büyük türkolog, bu tarihte patlayan büyük hadiseden üç dört sonra fakülteÂ'ye gelip Â"çocuklar, gelirken sokakta tanklar falan gördüm, ne oluyor, nedir?Â" diye sormuştur ki, çalışırken âlemimizden nasıl rıhlet ettiğine iyi bir misaldir.
    (30.11.2006 14:57)

modern

    meydan larousseÂ'un, sözlük anlamını Â"şimdiki zamana, içinde bulunan çağa veya nispeten yakın bir söneme ait veya uygun olan, yaşanılan çağa uygun, yeniÂ"* olarak verdiği ve rené guénonÂ'un ise Â"gelenek düşmanı hareketÂ" diye nitelediği kavram.
    modern kelimesinden türeyen modernleşme ise Â"analitik yaklaşıma göre toplumun evrensel bir değişme süreci, bu süreçlerin bütünüÂ"; tarihselci yaklaşıma göre Â"avrupaÂ'da rönesans ve reform sonrası sekülerleşme ve kapitalizmin doğuşuÂ"; bir başka yaklaşıma göreyse Â"gelişmekte olan ülkelerin liderleri ve elit kesimince belirli açılardan daha gelişmiş kabul edilen toplumlar doğrultusunda bir toplumu değiştirmek için bilinçli uygulanan bir dizi plan ve politikalar bütünüÂ"dür.*
    modern kelimesi ve çağrıştırdıkları, toplumdan topluma, hatta aynı toplum içinde asırdan asra farklı anlamlar taşıyagelmiştir. kelime, bazı toplumlar için geçmişten günümüze veya yaşadığımız asra yakın yıllara kadar gelişin son merhalesi, toplumsal ve millî tekâmülün bir devresi olarak kullanılabilirken bazı toplumlarda da gelenek dışı, geleneği dışlayan veya geleneklere aykırı duran kişi, oluş ve hareketleri karşılamıştır. modern kavramı hayat biçimini, bir değerler sistemini, hayat karşısındaki bir tercih ya da duruşu kapsayabilen bir kelime olarak örneğin sanat ürünlerine de sıfat olmuştur. bu yüzden modern bir edebî eserden, modern mimarîden veya modern resimden kolaylıkla bahsedilebilmektedir.
    türkçede ve türkiyeÂ'de modern kelimesi ise genel olarak geleneksel çizginin dışına çıkmış, geleneği dışlamış veya ona zıt tavır almış eser, dönem ve kişiler için kullanılmış yani smithÂ'in yukarıdaki tarifinin üçüncü kısmıyla uygunluk arz etmiştir. tanzimat sonrasında hızlanan fakat evveliyatı daha da eskilere giden batılılaşma hareketleri bu yüzden Â"modernÂ" hamleler olarak nitelenmiş, böylece özellikle 1850 sonrasında karşımıza çıkan edebî ürünler de modern kelimesiyle karşılanmıştır. böylece her türlü yenilik hamleleri modern ve modernizm kelimeleriyle karşılanmıştır. yani bizde modernizm, genel olarak batıÂ'nın örnek alınışı, batıÂ'lı anlayış ve duruşu, kısacası batılılaşmayı karşılar hâle gelmiştir.
    modernizm, bir anlayışa göre Â"modüÂ" (bugün) kelimesinden türemiş veya türetilmiştir. böylece yaşanılan zamana uygun olan, yaşanılan zamanın estetik ve fikrî anlayışına uygun olan her şey bu bilgiye göre moderndir. daha ziyade peyami safa ve reşat nuriÂ'nin romanlarında kullanılışına şahit olduğumuz Â"asrîÂ" kelimesi, modernin yerini tutmuştur. bu anlamda modern, içinde bulunulan batılılaşma asrına uygun olanlar için kullanılır. yani asrın hareketine uyan şey ve kişi moderndir. fakat artık post-modernizmden bahsediliyorsa modernin veya modernizmin de aşıldığını veya bu kavramların ötesine geçildiğini kabul etmek gerekmektedir. yine de gelenek-modern-post-modern kelime ve kavramlarını birbirinden kesin çizgilerle ayırmak mümkün görünmemektedir. gelenek, bir kavram olarak tartışılmasını moderne ve modernizme borçluyken, hatta bizzat modern bir kavramken, modern kişi ve hareketlerin hepsi bir yandan bir şekilde gelenekle irtibatlı, geleneğe bağlıdırlar. yine post-modernizm daha adından başlayarak modernizm merkezli bir akım oluşunu açığa vurur. post-modernizm, her ne kadar moderni yargılasa da bir anlayışa göre modernizmin bir adım ötesidir.
    bu kavramlar etrafında düşünürken açılması gerekli olan bir diğer parantez de modern ve modernist kelimelerinin aslında birbirinden farkı anlamlara gelişiyle ilgili olmalıdır. modern, bir baskı, zorlama veya bir dayatma olmaksızın modernizmi ve onun hayattaki tüm görünümlerini kabul etmiş, üzerine giymiş olan kişi veya toplumdur. modern olmak, moderni tamamen tanımanın ve onu her yönüyle kabullenişin ifadesidir. oysa modernist, modernizmin esasları peşinde olan, onu tanıma, anlama ve kabul etme gayreti içinde olandır. burada bir merhale ayrımı, menzile varış veya daha yolda oluş farkı söz konusudur. bunun için kendisine modernizmi, bizdeki hâliyle batıÂ'yı ve batıÂ'lı değerleri hedef olarak seçen kişi veya ülke modern değil, modernisttir. varılan bu noktada bizdeki her türlü hamlenin modern değil, modernist yani Â"modernciÂ" hamleler olduğunu kabul etmek icap eder.
    kelimenin dilimizde ifade ettiği anlamların bir tanesi de Â"medenîleşmeÂ"dir. modernizm türkçede aynı zamanda medenî oluşu da karşılamıştır. bu kullanım daha ziyade teknolojik gelişmeler ve bu gelişmelerin meyveleri olan âlet ve eşyalarla ilgilidir. modern ev âletleri, modern silahlar vs. kullanımlar buna örnektir. fakat bu kullanım, kelimeye bu şekilde anlam yüklemek, yani medenî oluşla modern oluşu aynı kefeye koymak ihtiyatsız, yanlış ve hatta tehlikelidir. zira medeniyet, bir ahlâk ve bilinç nizamını ifade eder,* o bir seviyeyi belirtir. kolaylıkla bir çin, hint veya anadolu medeniyetlerinden bahsedilebilir. artık medeniyetin, medenî olmanın, batı veya batılılaşma ile bir tutulamayacağı berraklaşmıştır.
    görüldüğü üzere, modern kavramı da gelenek gibi, insanın diğer insanlar ve hayat karşısındaki duruşuyla, inançlarıyla, ideolojisiyle çeşitlenebilen, değişen anlamlara gelmektedir. bu kelime, mesela gündelik hayatın içinde konforlu ve yeni eşyalar için kullanılabilirken, disiplinlerin çok defa başvurduğu bir terim, veya bir sanat anlayışı veya akımı olarak da kullanılabilmektedir. aynı zamanda kendisine örnek ve gaye olarak batıÂ'yı, batıÂ'lı yaşayış biçimi ve değerler sistemini seçmiş kişi de evinin dekorasyonu, giyim tarzı, oturup kalkmaya varıncaya kadar her türlü tavır ve hareketleriyle modern olabilmektedir. bizde daha çok bu anlamıyla ve biraz da özensizce, gelişigüzel kullanılan modern kelimesi ve türevleri, vurgulanmaya çalışıldığı gibi oldukça değişken bir yapı arz eder.
    kenan akyüz, incelemesine bu ismi vermekten çekinmemiştir. fakat modern bir edebiyattan bahsetmek, ancak modern eserlerle mümkündür. 1850 sonrası türk edebiyatı ancak geleneksel çizgiden yer yer uzaklaşma noktasında modern olabilir. bu uzaklaşma da nisbîdir, zira 19. asrın ikinci yarısında eser vermiş şair ve yazarların çoğunun bir ayağı gelenektedir. abdülhak hamit ve ondan aldıkları cesaretle yazan ara nesilciler ve servet-i fünunÂ'cuların geleneksel yapı ve söylemlerden uzak durdukları açıktır. ama bu durum onların eserlerini Â"modernÂ" kelimesiyle karşılamaya yetmemektedir. yukarıda söylenildiği gibi bu kişi ve grupların çoğu gelenekten ancak kısmî şekilde uzaktırlar. her şeyden önce bir edebî eserin her şeyi olan dil, gelenekten, geçmişten, kültürün içinden gelen bir âlettir. bu konuda servet-i fünunÂ'cuları istisna olarak görmek gerekir.
    modernizm, birey ve bireyin özgürlüğü, özgünlüğü esası üzerinde yükselir. edebiyatta bireycilik ise yazarın, hiçbir temsilciliği, hocalığı, yol göstericiliği yüklenmemiş bir kişi olarak yazması, karşısında da eğitilmeyi, aydınlatılmayı bekleyen bir cemaat değil, tartışmayı, düşünmeyi, sorgulamayı bekleyen bir bireyi görmesidir. bu anlamda bizde çok uzun zaman için bu tür bir modernizmden ve modern edebiyattan bahsetmek imkânsızlaşmaktadır. fakat bu, belki de o devirde yazanlar için bir zül değil, bir zorunluluktur. kendisini olan bitenden, siyasî ve kültürel deformasyondan sorumlu hisseden bir yazarın ferdiyetçiliği bir yana bırakıp, kalemini topluma adaması normaldir. modern olmak, nasıl bir eser için sorgusuz sualsiz bir başarı ölçüsü değilse, modern olmamak da bir başarısızlığı, değersizliği ifade etmez, etmemelidir.
    (30.11.2006 14:23)

pelinmkp

    aynı takımda basketbol oynadığımız vakitlerde, basket attıktan sonra geriye dönüşlerin zevkini birlikte tattığım, lisemi ve güzel mustafakemalpaşaÂ'yı benim için daima özlenen, daima bir güzel hatıra yapacak olan, hemen her şeyi vaktinden çok önce öğrenen, zafere mahkûm, beraber büyümekle gurur duyduğum, zekâ ve enerjisine hayran olduğum dostum... diyarımızın çiçeği burnunda vampiresidir, hoş geldi.
    (24.11.2006 10:23)

büyümek


    bir avuç zehri şeker diye birden yutuvermek, sonra ne yuttuğunun farkına varmaktır...*
    (24.11.2006 00:12)

bizans imparatorluğu

    kavimler göçünden ve nihayet roma imparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra doğu roma Ä°mparatorluğu* diye anılan, helen isimli birisinin oğlu olan büyük konstantin'in kurduğu ve varlığını yine bir helen'in oğlu konstantin zamanına kadar sürdüren imparatorluk. arapçada "u" sesi olmadığı için araplar buraya rum demişler, sonra anadolu ve yakın civarı rumeli diye anılmaya başlamıştır.* çok çeşitli sülalelerin hüküm sürdüğü bu devletin tarihimizde daha doğrusu tarihimize bakışta büyük bir mihver olduğu söylenebilir. zira, anadolu'daki medeniyetin türk eseri olmadığı, mimarîmizin, musikimizin, giyim-kuşamımızın, diğer bazı geleneklerimizin hep bizans artığı ve özentisi şeyler olduğu ileri sürülmüştür.* bu yüzdendir ki türkolojinin kurucusu ord. prof. dr. m. fuad köprülü "bizans müesseselerinin osmanlı müesseselerine tesiri" isimli kitabını yazmıştır. makale hâlinde neşrinden sonra, kitap olarak da büyük bir itibar kazanan eser, buradaki muazzam medeniyetin türk eseri olduğunu bütün dünyaya kabul ettirmiştir. her imparatporluk gibi içinde birçok milleti barındıran, kendisine, inançlarına göre bir kültürü olan devletin en belirgin özelliklerinden birisi, içinde ve vlakarne denilen saraylarında yapılan entrikalardır. Ä°lk haçlı seferinde büyük bir lâtin* yağmasına maruz kalmış, bundan sonra buranın ruhânî liderleri "konstantinopolis'te kardinal külâhı görmektense osmanlı sarığı görmeyi yeğleriz" demişlerdir. hz. fatih, bu imparatorluğun muazzam başkentini çok sevdiği için devletin son imparatoruna çok zarif davetlerde bulunmuş, şehrin teslimini istemiş ama sonuç alamamıştır. nazım hikmet'in bile "Ä°şte o günden beri türk'ün malı Ä°stanbul / başkasının olursa yıkılmalı Ä°stanbul" dediği bu şehir, 29 mayıs 1453* salı sabahı türk ordusunun 9. askerî kapıdan dahliyle türk'e geçmiştir. bizans hakkındaki en mühim kaynaklardan birisi dukas'ın, çok dikkatli ve ihtiyatla okunması gereken "bizans tarihi" isimli eseridir. zira yaptığı yanlışlar, kendisinden sonra birçok kereler tekrarlanmıştır. meselâ "türk'lerin şehre her nasılsa? unutulmulmuş bir kapıdan girdikleri*, öyle büyük cengâverlikler göstermedikleri" bu gibi cifelerden birisidir. Fakat bir hak teslimi icab eder ki buranın son imparatoru oldukça kahraman bir askerdir ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Cenovalı Giovanni Giustiniani Longo'nun yaralanıp surları terk ettiği andan* sonra bile çarpışmaya devam etmiştir.
    (23.11.2006 23:46)

doktor

    Ä°nsanın ıstırabını yok etmek, def etmek, azaltmak bahtiyarlığına eren insan. fakat divan şiiri geleneği doktorları pek hoş anlatmaz. zira bu şiirde, tabib, etibbâ, hekim gibi kelimelerle anlatılan dotorlar âşığın ıstırabını def edecek kudret ve maharette değillerdir. hatta fuzulî gibi bazı şairler, bilerek, isteyerek doktordan "ilâcundan el çekmesini, zira asıl helâkın, vereceği zehr-i dermanda" olduğunu söylemişlerdir. bir de bu şiir, doktoru, nazlı-niyazlı, üşengeç, hatta asık suratlı bir tip olarak alır. nâbî'nin bir beyti vardır ki "kuvvet-i tab'ına şâhid yetişir eyler ise / cebhe-i çîn-i etibbâya tahammül bîmâr"* der. nitekim, marifetnâme'nin bir yerinde "Âşık olana çare yokdur / mesih ona tabîb olsa bile" diye bir beyit bulunur. (mesih, yani hz. Ä°sa, divan şiirinin tıptaki, hâzık hekimlikteki zirvesidir, zira mucizelerinin bazısı o alanda olmuştur) şairin, yani âşığın doktoru olmaz, onun doktoru maşuktur. dolayısıyla en mahir tabib bile daha işin başında beceriksiz ve sevimsizdir maalesef...
    (20.11.2006 01:10)

nadide

    "na" ve "dide" gibi iki farsça kelimeden oluşmuştur ki "dide"nin göz demek olduğu hesaba katılırsa bu kelimenin "göz görmemiş, göz değmemiş" anlamına geldiği sonucuna varırız.
    (20.11.2006 00:50)

aldatmak


    türk edebiyatının en talihsiz eserlerinden birisidir. "edebiyat" kelimesinin "edeb"den geldiğini kabul edersek, elbette bu kitap edebiyatın dışında kalacaktır. evet, bir edebiyat, hatta bir sanat eseri behemahal ibret, ahlak ve edeb dersi vermek için kaleme alınmaz ama türkçe yazan, türkçeyi bildiğini iddia eden adam bu dilin kelimelerini kullanırken dikkatli olmalıdır. türkçe yazmak, söylemek, konuşmak bizatihi bir mesuliyet ve cüret işidir. asırlarca bu dili konuşanların hayatlarını inşa etmiş, aşklarını, hayallerini, inançlarını aksettirmiş bu dille her şey yazılmaz, bu dil o kadar kolay istismar edilemez. tefekkür, tezekkür, his ve düşüncesini bu mübarek kelimelerle teşkil etmiş bir milletin önüne her şey laalettayin konulmamalıdır.
    bu eser niye talihsiz, niye başarısızıdr? Ä°nsan hakikatini, o ruh ve bedenden, o zâhir ve bâtından, madde ve mânâdan oluşan insanı, "kutsal emanet"e lâyık görülmüş o insan güzelini sade nefsinin ve bedeninin esiri gibi gösteren, onu, hayatının hiçbir yerine manevî en ufak bir unsur koy(a)mamış ve ateş-hava-su-toprak-nebat-hayvan-insan şeklindeki tekamül zincirinin "hayvan" kısmında takılı kalmış bir mahluk addeden eser, evet, talihsiz, başarısız hatta muzırrdır. Ä°nsan başka bir şeydir, "bir şulesi var ki şem'-i cânın / fanusuna sığmaz âsumânın" diyen mübarek insanla aynı dilde eser vermek, kendiliğinden bir sorumluluk, bir saygı, bir edeb gerektirir. "ben benim, benden önce yazılmış ve söylenmiş, hatta yaşanmış hiçbir şeyle alâkam ve hesabım yoktur" demek adamı aklamaz, maalesef kurtarmaz efendim. müslüman-türk'ün estetik, edebî ve ahlakî donanımına en ufak bir cevabı verememiş, kifayeti gösterememiş bu kitapçığın devamının-benzerinin gelmemesi, en masumâne temnennimizdir.
    (20.11.2006 00:42)

refik halit karay

    yahya kemal'le yakup kadri'nin çok çok yakın arkadaşı olan, fakat ikisiyle de fena hâlde bozuşan, hatta yahya kemal tarafından düelloya bile davet edilen, gurme, aşırı heccav* türkçe virtüözü yazar. yakup kadri'ye "posta ve telgraf müdiriyyet-i umumiyyesi, hususî"* damgasıyla gönderdiği mektupta çocukluğu bırakmak gerektiğini ve barışmak istediğini belirtmiş fakat şu cevabı almıştır: "beyefendi! size kadar gelmek için çok pis yollardan geçmek iktiza ediyor, gelemeyeceğim."
    (13.11.2006 10:04)

filozof


    sokrates'e göre hanımıyla anlaşamayanın olacağı şey, kazanacağı sıfat...

    anlaşanlar da mesut olurlarmış hazrete göre.
    (13.11.2006 09:48)

sayfa: 1-2-3-4-5...-7

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.