cemal süreya


    "bütün mimarlar yüksek
    mühendisler de
    bir sen kaldın alçak mimar
    ey sinan usta"

    gibi mısraları söyleyebilendir. kültüre uzak, hatta muhalif olmasına rağmen. kültürün zenginliği...
    (26.06.2007 10:19)

türk okumaz


    her genelleme gibi (benim yaptığım da dahil) bu da tehlikelidir. ve "türk okumaz" genellemesi eksiktir, yanlıştır da. Şimdilerde türk okur, bunda şüphe yok. eskiden pek okumazdı ama... sınırlı bir zümre hariç cidden kitap okumazdı, yaprak, varak okumazdı fakat "defter-i kebir"i, gönül kitabını okurdu. türk'ün ve müslüman'ın aradığı satırda olan değil, sadırda olandı çünkü. kâmil insanın dizi dibinde, görklü nazarı altında, levh-i kâinat temaşa edilirdi, ona hayran olunurdu. İlimlerin, şiirlerin menşei de menzili de hakk olduğuna göre, eskiler kelimeye, harfe hurufa ihtiyaç hissetmeden varırlardı o'na. türk okur efendim, bal gibi okur. zati okumak değil, okumanın bizi saldığı yer önemlidir. türk okur...
    (21.06.2007 09:55)

türkçe yasası

    "türkçe'nin çekilmediği yerler vatandır" demişti yahya kemal. İşte hazretin ruhunu şad edecek hamledir bu yasa. dili olan, kelimesi olan düşünür, düşünebilir. ve insanın kendi ülkesinde, kendi toprağında kendi kelimeleriyle düşünmesi kadar büyük bir hürriyet olamaz. pek güzel girişim. mübarek olsun...
    (15.03.2007 17:08)

sekulerizm

    sekülerizm, bana kalırsa en net anlamıyla "yaşadığımız hayattan ölüm" gerçeğini çıkarmak, onu unutturmaktır. modern hayat, günü en yoğun şekilde yaşamayı, bir kere geldiğimiz bu hayatın tadını! çıkarmayı, ölüm gibi soğuk* şeylerle içimizi karartmamamız gerektiğini söyler ve hatta dizileriyle, filmleriyle, eğlence yerleriyle, iletişim ağlarıyla, alış-veriş merkezleriyle sekülerizmin çok açık bir örneği, yaşama alanıdır. halbuki, ölümün atalarımıza ve bize nasıl kardeş olduğunu, hemen evlerimizin yanıbaşlarındaki mezarlar gösterirler. yahya kemal merhumun dediği gibi, öyler semtleri vardır ki İstanbul'un, orada yaşayanlar, müteveffalardan uzak değildir allah'a... İşte bu beraberlik, biraz da hayata anlam veren, onu biraz daha katlanılır kılan biricik gerçeğimiz olan ölümün bizle beraber oluşundandır. sekülerizm, batı efendi'nin, kendi kültüründen kopup gelmiş ve hayatı ve var oluşu çözemeyen, anlamlandıramayan* ruh-beden, mana-suret sahibi insanı kuşatamayan, onun ihtiyaçlarına karşılık veremeyen birçok izm'i gibi bir izm'dir ki, doğu memleketlerine yapılacak en büyük saldırılardan birisidir. dikkatli olmak lazım gelir. zira bir doğulunun en büyük istinad noktası "inancıdır". bu inancın temelinde de rabb'yle olan ahdi ve müstakbel karşılaşması durur. Ölümün hatırlanmadığı, hayatın hiçbir şeyin idrakine ve daha ziyade manevi zevklerine varmadan yuta yuta yaşandığı, "saat veya vakit geçirme" olarak yaşandığı şimdiki halde bu çemberi kırmak için mücahedeye, mücadeleye ihtiyaç söz konusudur.

    (25.02.2007 01:20)

aşk hastası

    kenan işık'ın, iii. selim'lerin, Şeyh galib'lerin, beyhan sultan'ların, çok çok kıymetli musıkişinasların yaşadıkları çok ağır, zevkli ve bazen zalim devri, "aşk" etrafında kurgulamayı, canlandırmayı, yaşatmayı başardığı güzel oyun. esrarı mesnevi'den alınmıştır...* tarih, roman ve tiyatro için hazır ve kolay bir malzemedir. fakat zorluğu da yine buradan, hazırlığından, yani zaten yaşanmışlığından gelir. olmuş veya olan bir şeye şahsi bir yorum getirmek, sanatla onu yeniden yaratmak çok güç bir iştir. Öyle bir an gelir ki, okuyucu ya da izleyici yaşanmış hayatı veya hayatları sanatkarın eserinden çok daha estetik veya çekici bulabilir. aşk hastası, bu işin altından başarıyla kalkmıştır. güzel de bir başlangıcı vardı yanlış hatırlamıyorsam. oyun başlayacak, ışıklar sönmüş, Şehir tiyatrolarının o net sesli hanımefendisi "oyunun başlaması bir dakika var" demiş, malum vakit güzeran etmiş, ışıklar sönmüş, bir telefon sesi... Çalar çalar susmaz, çalar çalar susmaz, herkes birbirine bakmaya, homurdanmaya, söylenmeye başlar. oyunun bir parçası olduğunu, oyunculardan birisinin rol icabı çaldığını öğrendiğimiz bu telefon sesi, epey kargaşaya mahal verdiydi...
    (25.02.2007 01:02)

mehmet okur

    aselban efendi'nin kendisi hakkında en çok duyduğu sözlerden birisidir.
    (18.02.2007 12:48)

şiir


    roman ve hikaye gibi türlere bakılırsa, daha ziyade anlık coşkunlukların, aşkınlıkların, eserde eriyen fikirlerdense, eseri inşa eden duyguların türüdür. Şiir, hissin dile inkılap ettiği, besteye, musikiye inkılap ettiği türdür. yalnız bir şeyi unutmamak icap etmektedir. kimisinin hayatı şiir olur, kimisinin yazdıkları. nitekim şiir, yaşanılanın özlendiği veya hatırlama yoluyla yeniden yaşandığı noktada başlar. cahit sıtkı'nın tanımına göre şiir, "kelimelerle güzellikler inşa etmek sanatı"dır.
    (18.02.2007 12:47)

ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar

    milletimizin anneye ve annenin yavrusuna olan inanılmaz bağlılığına dair oluşmuş güzel bir atasözü. fakat dede korkut hikâyeleri'ninin unutulmaz kahramanı deli dumrul'u, azrail kendisinden, kendi canı yerine bir can bulmasını istediğinde annesine gidip ondan "ciğerpâremsin ama oğul can tatlı, kusura bakma" cevabını almışken, karısı "canım yoluna feda olsun" demiştir. Ä°ş sonra tatlıya bağlanır, af hepsinin olur ama kültürümüzün bu en büyük eserindeki tavır üzerinde düşünülmeye değerdir.
    (20.12.2006 13:14)

boğazlıyan

    Ä°stanbul'daki tokatlıyan'a nazire olsun diye oluşturulmuş bir şey gibi geldi bana.
    (20.12.2006 13:09)

çelebi mehmet

    osmanlı'nın ikinci kurucusu sayılabilir. oğlu ve oğlunun oğlu çok kıymetli padişahlardır. i. mehmet'in "çelebi" sıfatıyla tarihe geçmesi, annesinin hz. mevlânâ'nın mübarek soyundan olmasıyla ilgilidir.
    (20.12.2006 13:07)

lahana

    kelem de derler.
    (20.12.2006 12:47)

şecaat arzederken merdi kıpti sirkatin söyler

    başarılı bir devlet adamı olan koca ragıb paşa'nın "söyler" redifli gazelinin bercestelerinden. son mısraı da güzeldir:

    "ne kimse hikmetin anlar ne ragıb illetin* söyler"
    (20.12.2006 10:38)

adem ile havva

    tanpınar'ın en müthiş hikâyelerinden birisidir. eserde, yanlış hatırlamıyorsam adem, yanında bir sıcaklık hisseder ve o sıcaklığın kaynağı olduğunu teşhis ettiği havva'yı anlayamaz, tanımlayamaz. sema ehli adem'e şöyle bir bilgi verir: "o senin yalnızlığının aynasıdır." çok tanpınarî olan bu cümle, belki de şunu diyordur: "sen, o'nunla yalnızlığına son ver(e)meyeceksin, o'na baktıkça, o'nda kendi yalnızlığını göreceksin, o, senin yalnızlığını yüzüne vuracak olandır, yalnızlığının makesidir." bu güzel cümle eğer bunu söylüyorsa, katılmıyorum.
    (14.12.2006 13:52)

divanü lügati t- türk

    doğru imlâsı "divanü lügati't- türk" şeklinde olan arapça eser. eserin ismi farsça değil, arapça kaideye göre konulmuştur.
    (14.12.2006 13:44)

abuk sabuk

    Ä°çki literatüründen çıkmış ama dilin işleyişi içerisinde çok değişik anlamlar kazanmış bir ikileme. sabuh, gece içilen içkinin* verdiği mahmurluğu, baş ağrısını gidermek için sabah vakti içilen içkidir.* buna cilâlamak da diyorlar sanırım. tecrübe etmiş değilim.
    (14.12.2006 13:36)

sayfa: 1-2-3-4...-7

Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.