kadın

  1. ezilenin ezileni. hele ki bir alt-sosyo ekonomik tabakaya mensupsa ve dünyada kabul gören bir etnik kökenden gelmiyorsa (somutlamak gerekirse çingene, kürt vs. kökenlere sahipse) vay haline! simone de beauvoir, "insan kadın doğmaz, kadın olur" diyerek kadının sosyal alanda "öteki, ikinci sınıf" olarak damgalanışının biyolojik değil, toplumsal olduğunun altını çizer. kuşkusuz haklıdır da.

    kadın, çocukluktan itibaren bu ötekileştirmeye aileden başlanarak (sistematik ve bilinçli bir biçimde olmasa da) maruz bırakılır. ardından sokak, ardından okul ve iş hayatı, bunlarla beraber medya; bu ikinci sınıf insan olma durumunu kadının kişiliğine yedirmek için elinden geleni ardına koymaz.

    çocukluğunda ebeveynleri tarafından yapılan oyun ve oyuncak seçimleri (bebekler, bebek evler, temizlik - mutfak eşyası oyuncakları vs.) açık bir biçimde evi ve çocuk yetiştirmeyi simgeler ve kadının sosyal sorumluluğun "evinde oturup çocuk bakmak" oluşunu bilinçaltına kazır. erkeklerin oyuncakları ise açık hava etkinliklerini ve dış dünyaya açılmayı destekler türdendir (futbol/basketbol topları, otomobiller, uçaklar, çizgiroman kahramanları, vs.). kız çocuklarına erkek çocuklarının oyuncaklarıyla oynamaları halinde en fazla olumlu bir marjinallik atfedilirken; erkek çocuklarının kız oyuncaklarıyla oynamaları bir felaketin habercisidir!

    bu ikinci sınıflık rolünü sosyalleştirmede iş gören bir diğer faktörse giyimdir. kız çocukları etek giyer, erkek çocukları ise pantolon. kız çocuklarının pantolon giymesi herhangi bir sosyal baskıyla karşılanmadığı halde, etek giyen bir erkek çocuğu alay konusu olur ve aşağılanır. kız çocuklara "eziklik", erkek çocuklara ise "üstünlük" alttan alta bir kişilik rotası olarak sunulur.

    çocukluktan itibaren kadının temel fonksiyonu annelik olarak belletilir. annelik, kadının ev içi rollerini iyiden iyiye artırır. hamilelik ve çocuk doğduktan sonraki ilk aylar, kadının iş hayatını doğrudan etkiler ve kısıtlar. kadının güç kazanma mücadelesi çocuk bakımı ile sona ermektedir. annelik durumu meydana geldikten sonra geri dönüşü yoktur, hayat boyu sürer. çocuk artık bireysel planların önünde gelmektedir. ancak kadının tüm yaşamını iyiden iyiye değiştirecek olan anne olma kararını verme konusunda dahi kendisine inisiyatif bırakılmaz. annelik kararında belirleyici olan ailenin ve toplumun değer yargılarıdır ki toplumumuz; erkek egemen görüşün hüküm sürdüğü toplumdur. bu erkek egemen görüşleri kadınların da çokluk benimsemesi, ayrıca elem vericidir. ataerkil sistemde yetişen kadın, fark etmeden de olsa bu sistemin "sesi" ile konuşur. kadınların ezici çoğunluğu bekaret, namus, iffet vb. yargıları önemsemekte; kadına dayatılan "ötekilik" rolünü içselleştirmektedirler.

    iş yaşamlarındaysa kadınlar, bu ikinci sınıf insan olma durumuyla her dem karşı karşıyadırlar. üst makamlarda bulunanların büyük çoğunluğu erkeklerdir. iş yerlerinde yaşanan taciz olayları da hesaba katıldığında durum daha da karmaşıklaşır. ayrıca kadın çocukluktan itibaren muhafazakar ve korumacı bir yapıya sahip olacak biçimde yetiştirilmektedir, daha yüksek yaşam koşulları için risk almaktansa bulunduğu konumu güvenceye almak üzerine yoğunlaşır.

    kadının cinsel yaşamı ise özellikle doğu toplumlarında tam bir tabudur. kadının cinselliği bastırılan, ayıplanan, sözü dahi edilmek istenmeyen bir olgudur. kadının bekareti önemlidir, kadın ailenin namusudur. kendini saklamalıdır, pasif kalmalıdır, "koklanmamış gül" olmalıdır, "fethi zor, fatihi tek olmalıdır". kısaca bir birey değil hak objesi olduğunu bilmelidir. buna karşıt olarak erkek cinselliği ise bir övgü konusu ve böbürlenme kaynağıdır.

    sosyal yaşamda ise kadının rolü yine ayrıca vahimdir. toplumsal rolünde çizilen edilgenlik imajını kadın kişiliğine iyice yedirir. "saçı uzun, aklı kısa"dır, "elinin hamuruyla burnunu her işe sokma"ması gerekendir, o bilmez beyi bilir. medyadan pompalanan kadın figürü ise, bir cinsel obje olmaktan öte başka hiç bir anlam taşımamaktadır. tüm bunlardan sonra kadına atfedilen kutsallık, estetik objesi olma niteliği kadının pasifliğini pekiştirmekten öte gitmemektedir.

    kısaca kadın, toplumun yarısıdır; bundan dolayı insanlığın yitirdiği bütünüdür.






    (#99852) bachmaninov|28.04.2007 01:27|