daha evvel de b" />

roman

  1. türk veya frenk birçok teorisyenin, edebiyat tarihçisinin, akademisyenin ve romancının tanımını yapmaktan âciz kaldığı ve bu yüzden cemil meriç merhumun "bu kadar çok tanımı olan bir şeyin tanımı yoktur" dediği edebî tür.

    daha evvel de bir başka tanım vesilesiyle naklettiğim gibi, insan merkezli, insanı, toplumu ve nihayet âlemi değişik çap, doz, araç ve plânlarla yeniden inşâ etmeyi amaçlayan roman, hıristiyanlığın günah çıkartma müessesinden çok büyük nispette etkilenmiştir. "Ä°nsan merkezli" diyorum zira, bu türün yazarı da okuyucusu da bizzat insandır, yani bu tür muhatap olarak karşısında meselâ destan gibi, halk hikâyesi gibi, hitabet ve hitabet türü şiirler gibi güruh istemez, bu türde yazarla okuru çok değişik ve yüksek dozda bir ilişki hâlindedir. bu türün okuyucusu artık âlemde pek az bulabileceği bir hürriyet ve zaman elde ederek bir murakabeye, kendisine ait bir sorgulamaya gidebilir. hiçbir roman, daha doğrusu hiçbir edebî eser, tek bir şey söylemez. şiir başta olmak üzere her eser, aslında söylemediği, sustuğu, satır arasına gizlediği yerlerde ilgi çekici ve güzeldir. Ä°yi bir roman, türün avantajları neticesinde ve elbette birçok değişik okumaya müsait olarak insanın ilim ve irfanı nispetinde çok büyük âlemler kurabilir.

    romanın doğu dünyasına çok geç gelişinin sebebine dair: roman, mahrem hayatın ifşasına dayanan, dinin ve dinin şekillendirdiği kültürün sıkı değerlerinin hilâfına insanı en insan hâliyle gösterme, tasvir ve inşa etme gayreti güder. halbuki müslüman-doğu insan gerçeğini, yaratıcı ile birlikte düşündüğü için yeniden bir âlem yaratma gereği görmez. o zaten en güzel şekliyle yaratılmıştır doğu için ve vahdet-i vücut nazariyesinin de etkisiyle hiçbir zaman esas olan insan değildir, esas olan tek var'dır, allah'tır.* "varlığı bir başka varlığa muhtaç olan şey ve kimse var değildir" der tasavvuf. onun içindir ki tanpınar, "bırakın insanın hürriyetini, allah karşısında insanın mevcudiyetini bile kabul etmeyen bir cemiyet, insan merkezli bu türü oluşturamaz ve besleyemezdi" der. Elbette, çok geniş ve estetik muhayyilelere sahip olan büyük şairler de kelimelerle güzel ve özge âlemler oluşturmuşlardır* ama bu, mevcudun üzerine bina edilen bir şeydir. Hilkat değil, ikrar ve idraktir. hüsn-i ta'lil ve teşbih gibi sanatlar, insanı, aşkı ve âlemi en geniş mânâsında estetize eden ve bu yolla, bir şekilde Allah'ın varlığına, güzelliğine, azametine ve kulun bunlar karşısındaki acziyetine gitmeye imkân tanır.

    "bugün bir türk romanı var mıdır?" sorusuna rahatlıkla "evet" denebilir. bundan gurur da duyulabilir ama bu "evet" üzerinde düşünmek icab eder. zira kendisinden şüphesi olan, bir değil birçok rotası, rüyası ve mefkûresi bulunan, ne yazık ki zevklerini, itiyatlarını, modalarını ve hatta iktisadiyatını dışardan ithal eden bir ülkenin romanının olması doğaldır. romancı ya bir şeye taraftar veya muhalif olan adamdır. bir taraftır o.

    Roman için söylenebilecek bir şey de şu olsa gerek: roman okuru, kendisini değiştirmeye* yeni ufuklar aramaya, serazat bir şekilde dolaşacağı âleme teşne olan insandır ki bu da şüphesiz saygıdeğer bir şeydir. düşünmekten, yeni bilgiler elde etmekten, bilgilerini ve inançlarını sağlamlaştırmaktan yılmayan bir insan için romanın söyleyeceği çok şey vardır. Bu yönüyle roman, şiir ve tiyatro gibi çok güçlü edebî türlerden birisidir.
    (#55995) aselban|24.10.2006 17:11|