kısa boy

  1. ortalamanın altında bir boya sahip olmak durumudur. böyle bir özelliğe sahip oluşun etkileri elbette kişiye göre değişir ama insanı; gerçek anlamda insan yapan ahlaki niteliklerini bir kenara koyarak ağız, burun v.s diğer uzuvların mevcudiyet ve şekline itibar eden bir neslin içinde, insani özelliklerin iyice örtbas edilip fiziksel özelliklerin öne çıkartıltığı bir zamanda çok elzem bir duruma dönüşüp büyük bir kompleks sebebi olmuştur.
    kendini kirletmekte daha üstüne olmayan insan ırkının şeklen estetik, nitelik olarak defolu olanlarının bu vasfa alay derecesinde bir bakış ve küçümseme kazandırmasıyla, gerçek insani değerlere karşı yapmış olduğu büyük bir yıkımdır da denilebilir.
    insan; manadan uzaklaşıp maddeye meyl ettikçe mutlaka insanlığından da uzaklaşmaktadır. Bu meylediş öyle büyük bir hızla olmaktadır ki sonuçları tahâyyül bile edilemiyor.
    Ve bu gidişle insan tanımı; belirli bir şekle ve kalıba sığdırılmış neseneler gibi anlamsızlaşacaktır.

    kısa boy psikolojisine bir örnek..
    '' lisenin ikinci sınıfına kadar boyum normalin çok altındaydı öyle ki neredeyse sınıftaki bayanlardan bile kısaydım.
    boyun genetikle alakası olduğunu düşünür ve kısa olan anneme çektiğim için içten içe anneme kızardım . o günler o zamanların düşüncesiyle âdeta bir kâbus gibiydiler.
    hiç unutamıyorum en sevdiğim matematik dersi başlamak üzereydi. öğretmenimiz okula yeni atanmış, oldukça asabi olduğu söylenilen ömer isminde birisiydi ve şimdi, bizdeki ilk dersine girmek üzreydi.
    o zamanlar öğretmen derse girerken kapı önünde bekleyen bir öğrenci, hoca sınıfa girerken dikkat! diye yüksek sesle nida eder ve bu sesin duyulmasının akâbinde tüm sınıf hep birden ayağa kalkardı.
    ben; üç sıralı sınıfın orta sırasının önden üçüncü masasında otururdum ve ilginçtir; değil sınıfın, neredeyse tüm okulun en uzun boylu çocuğu ile beraber oturuyordum. bu bir şansmıydı, zorunlu bir tercihmiydi anımsayamıyorum ama boyumun kısalığını ortaya koyduğu için onunla aynı masada oturmayı hiç istemezdim. Fakat bu durumu istememek benim için sadece bir lükstü çünkü; gücün güçlülerin elinde olduğu, ve bunun da en güzel bir şekilde ifade edildiği okul ortamdaydım. bu sebeple sadece kabullenmek zorundaydım ki; sene sonuna kadar da zaten hiç dile getiremedim.
    öğretmen sınıfa girmek üzereydi.. derken, yırtılırcasına nida edilen dikkat! sesini duyup tüm sınıfla beraber ayağa kalktım.
    ama hoca; daha kapıdan girer girmez tuhaf bir şeklde bana dikkat kesildi ve yerine geçinceye kadar da gözleriyle beni takip etti. öyle etkili bakışlara sahipti ki; hâla bu tür bir bakışla karşılaştığımda hep o ân gelir aklıma. mecburen gözlerimi kaçırmam gerekti.. masasına geldiğinde yerine oturmadan gözlerini iyice gözlerime odaklayıp bana yavaşça ''şist!'' diye seslendi.
    sesin muhatabı bendim! bundan emindim! ama bunun, olası sebepleri için kendime neredeyse zülme varan bir baskı yapıyor, zaten utangaç birisi olduğum için ''ben mi hocam'' bile diyemeden sağa sola çekingen ve huzursuz bir şekilde bakınıyordum.
    sonra;
    -yoksa; bu sınıfın dayısı sen mi oluyorsun? dedi.
    anlamamıştım.
    tüm sınıf gibi bende öğretmenin ne demek istediğini kavramaya çalışıyordum. ama bir yandanda muhâtabın ben olması olasılığının yüksekliği sebebiyle, şapşal durumunu düşmemek için düşünüyor gibi yapıyordum. Peki! bana neden sesleniyordu ki? neden!
    ve devam etti
    -hey sen! sana diyorum oğlum? neden ayağa kalkmıyorsun!
    hâla bende dâhil herkes sağına soluna bakınıyor ayağa kalkmayan birisini arıyordu ki nihayet en sonunda, boyumun kısalığı akıllarına geldi ve bende karar kıldılar.
    işte bu ân öylesine korkunç bir ândı ki yavru bir ceylanın, günlerdir aç gezen onlarca arslanın korkunç bakışları arasında kalmasıyla emsaldir. Akâbinde tüm sınıf hep birden, sanki bu aç arslanların ceylana saldırması tasavvuruna benzer bir şekilde kısa bir süre alelâde bakınıp muazzam bir kahkaha kopardı.
    kızlar bile!

    birsüre anlamsızca etrafa bakınıp daha fazla utanmamak için mecburen tüm sınıfın gülmelerine ortak oldum. kızaran yüzümü mümkün olduğunca gizleyerek ve anlamsızca bakınmaya devam ederek sınıfın öğretmene durumu anlatmasını bekledim. Tabi tarifsiz ve derin acılar çekerek.
    -hocam o zaten ayakta! dendi.
    evet! o dedikleri ben zaten ayaktaydı.. boyumun kısalığından dolayı ayakta olmama rağmen öğretmen beni oturuyor olarak algılamıştı. cüce değildim, sadece boyum normalden 10 cm kadar kısaydı! bu tür bir olayın yaşanması çok zordu ama yaşanmıştı.
    hocanın da bu duruma anlam verip gülmesinin* ardından; yaklaşık beş dakika kadar ara ara devam eden gülmelere ve bazı dengesiz serserilerin akıllarına geldikçe aniden ortaya savurdukları kendini aşan kahkahalarına katlanarak bu utancı içime gömdüm.
    işte matematik sevgim o anda bitmeye mahkûm oldu. ve bu olaydan sonra; her dikkat! çekilişinde bu utancı bir daha yaşamamak için tüm gücümle birden ayak parmaklarımın üzerine durarak ayağa kalktım. lisenin son yıllarında boyumun birden uzamasına rağmen, bu olayın hatıralarımdaki derin izleri sebebiyle hâla birisi bana seslendiğinde eğer masada isem, ayak parmaklarımın üzerine iyice uzanaraktan ayağa kalkıyorum. ''

    (#47922) malayani|29.09.2006 12:20|