aşk

  1. aşk.. kalbimizin en ücra köşelerinde yankılanan en aydınlık gölge!
    hayatımın en gerçekçi taraf ve taraflarını nasıl bir özlem içinde hatırladığımı tahmin bile edemezsiniz. ve bu satırları yazışımdaki tek gayenin o günlerde yaşananlara değil, o günlerde yaşanan sevdalara olan özlemimden kaynaklandığını!..
    hayatımın o en mukaddes yıllarının bu kadar çabuk geçip gitmesi, nasıl onulmaz yaralar açmıştır şu yüreğimde. oysa ondan ilk ayrılışımda bindiğim otobüsün biletini hala cüzdanımda taşırım. tamı tamına altı sene geçmiş bu mavi sevdanın üzerinden. tamı tamına bilmem kaç şiir yılı!
    ne kadar çok aşık olurdum çocukluğumda. şimdi bu yaşlara geldiğimde aşkın ne kadar zor olduğunu öğrenmek inanılmaz bir acı veriyor bana. ama o yıllar hep özgürlüğüne kavuşmak isteyen bir kuş misali oradan oraya savurmuştur beni. kimi zaman deli bir rüzgarın duvağına takar kimi zamansa zamansız gelen bir mavinin cennetlerine söylerdim umutlarımı. Ä°nsanları bu kadar seviyor oluşum, herhalde bu kadar sevda yaşamama sebep. bense insanları sevişimden hiç şikayet etmedim ama bu kadar sevdalanışımın beraberinde bu kadar özlem getirmesi huzursuz etti beni. yine de büyük bir mutlulukla hatırlıyorum o günlerin en sevdalı hatıralarını.
    her şey sıcak bir yaz gününün o insanı kavurucu yalnızlığında başlamıştı. ellerimizin birbirine kenetlendiği her an ayrı bir bahtiyarlıkta açıyordu yüreğimde. oysa sadece sevmekle yetiniyordun beni. bundan başka istediğim tek bir şey dahi olamazdı zaten ve o zamansız yolculuğun bana tattırdığı mutluluğu yeniden dilemekten başka.
    yüreklerimizin o bizi ısıtan derinliğinden çıkıp, kayığın yanına gelmiştik ve mehtabı kıskandıracak bir sükunetle denizin engin sularına açıldık. aşkımızın bu ilk zamanlarına, sonsuz denizin o kimi zaman insana huzur veren maviliğini şahit tutmuştuk. ve bizi kıskandıracak tek bir sevdalıyla karşılaşmadık bu yolculukta. sanki olur olmaz şeylerden kendilerine eğlence payı çıkaran ve öylece gülen küçük çocuklar gibiydik ve bundan hiçte şikayetimiz yoktu. büyüdüğümüzde, bu zamanları hatırlayıp kendimizi aptal gibi hissedecek bile olsak, umurumuzda değildi bu.
    yazların insanı sarhoş eden mutluluklarına kapamıştık adeta kendimizi. birbirimizden başka bir şey düşünmeye fırsat bulsak ileride neler yapacağımızı konuşur, nasıl bir evde oturmak istediğimizi falan tartışırdık. Ä°şte bu zamanlar beni öyle büyüttü ki, annem duysa eminim kızardı bu duruma.
    bugün bu sevdanın hatıraları o kadar az ki bende ve neredeyse birkaç lakırdı ile anlatılabilecek kadar eskimiş. oysa çok fazla sürmez benim unutmalarım, benim özlemlerim benim hatıralarımındır en sevdiklerim. belki de sırf gönlümün resim albümlerini doldurmak için sevdalanıyordum ben. Ä°şte böyle diyerek kendimi kandırmaktan başka yapabileceğim bir şey yok. ama yitip giden her sevda, bende yeri doldurulamayacak hatıralar bırakırdı ve ben her yeni esen rüzgarda başka bir kokuyla hatırlar hüzünlenirim o günleri.
    en sevdiğim dostlarımdan birine tatile gitmiştim o yaz. komiktir çok sonraları aynı yere taşıdık yazlığımızı ailecek. Ä°lk orda gördüm onun o güzel gözlerini; elanın ne kadarda anlamlı olduğunu ve ne kadarda çok yaşanmışlık barındırdığını içinde, işte o zaman aralığı göstermişti bana. Ä°lk göz göze geldiğimiz anı herhangi bir fotoğrafla kareleseydik, mutlaka üzerimizde dolaşan ve durmadan o aşk oku attığına inanılan meleği görürdük. gerçi çok sonraları bu ilk geceyi konuştuğumuzda, o meleği gerçekte gördüğümüzü birbirimize açıkladık.
    günler nasıl da bu sevdanın esirliğinde geçip gidiyordu. eğer hızla akan zamana bir takvim tutsaydık, kederinden alkolik olacağına inanırdım doğrusu. yine de çabuk geçen günlere aldırmadan sevdamızı gökyüzünün en bilinmedik yerlerinde yaşıyorduk ve bu bilinmeyen yerlerin aslında bizden çok önce en az bizim kadar sevdalı insanlar tarafından keşfedildiği belliydi. aşkı hep gözle görmek istemişimdir. yahut acaba aşk gözle görülseydi, neye benzerdi? diye merak etmişliğimde olmuştur. ama bu sevdanın olur olmaz yere bitişi gözlerimi öyle bir kör etti ki o gün bu gündür bir daha göremedim gündüz gözüyle aşkı.
    aslında bir itirafı etmeden de geçemeyeceğim. şiire ilk başlamam işte bu kadın yüzünden olmuştur ve bana o güzel sevdanın yanında sunduğu bu ekmek kapısı şimdilerde nasılda vazgeçilmez bir tutku bende.
    Ãœzerinden çok sular aktı, üzerine çok aşklar yaşadık bu sevdanın. ama hiç bana sormadan kapımı çalan bu yalancı sevda büyük mutlulukların izlerini bıraktı bende. büyük acılarınsa sadece zamanla aşılabileceği kanısını.
    bana gelişi de olay olmuştu benden gidişi de. o ayrılık acısını en derinden tattığım anlar beni çocukluktan alıp yüzlerce sene yaşlandırmaya yetmişti. bir insan için acı çekmekten zevk almaya ilk bu zamanlar başladım işte. şunu öğrendim ki acı çekmek sadece aşık olduğun zamanlarda mutlu ediyor insanı.
    lakin dedim ya üzerinden ne sular aktı ne acılar yaşandı en titrek gecelerde.
    birkaç gün önceÂ…
    onu çok uzaklardan gördüğümde geçmişten gelen bir yaz aşkının gözlerini hemen tanıdım.
    Ä°şte bu gizli mekanlarda yaşanan o yasak sevda, bana aşkı göstermedi ama bunca zaman sonra onu gördüğümde aynı heyecanı hissettirdi.
    bende ancak yazdığım bu kısa öykü kadar hatırası kalan o güzel kadına yarım kalınmış bir sevda borçluyum.
    dedim ya, geçen gün rastladım ona. Ä°kimizde Ä°stanbulÂ’dayız, bu rastlantı pek şaşırtmadı bizi. bir yerlerde oturup öylesine konuştuk ordan buradan. zaman geçmişti ve yıllar önce sevdiğim bu kadının üzerinden o yazdan kalan tek bir koku bile yoktuÂ…













    (#47267) muzafferercan|27.09.2006 21:02|