ismet özel

  1. turkiyenin son zamanlarinda yetistirmis oldugu capli entellektuellerdendir. siirleri ile parlamistir ancak yazmis oldugu risale tadinda yazilarda mevcuttur:

    "...Namaza duranın yöneldiği aşkın bir mekân vardır. Bu mekânın adı Kâbe?dir. Kâbe kalp şeklindedir. Yeryüzünün hangi bucağında olursa olsun namaza duranlar Kâbe?ye yönelir. Zihninizde canlandırabilirseniz namaz dolayısıyla hangi türden bir topluluğun, ne mahiyette bir topluluğun ortaya çıktığının resmine ulaşabilirsiniz. Yirmi dört saatin her dakikası, her saniyesi namaz vaktidir. Yani namaz kılanlar sebebiyle nefes alıp verdiğimiz her anda hem kalpler Kalbi karşılar, hem Kalp kalpleri karşılar. Kalp kalbe karşıdır. Kalpler kalplere karşıdır.

    ıftitah tekbirinden sonra ellerini göbeği üzerinde bağlayanlar vardır. Ellerini göğsü üzerine kavuşturanlar vardır. Ellerini yana sarkıtanlar vardır. Hangi biçimde olursa olsun kıyamda duruş yeni bağı kuvvetlendirmek için eski bağın zayıflatıldığının göstergesidir. Erkekler beşerî doğumlarının bedenlerinde kalan izini kapatırlar. Kadınlar doğurdukları veya doğuracakları beşere besin sağlayan uzuvlarını setr ederler. Ellerini hiç bağlamayanlar bütün bedenlerini yeni bağa tahsis ettiklerini belli eden bir duruşla aynı ifadeye katılır. Kıyamdakilerin ellerinin durduğu yer değişik olsa da hepsinin bakışlarının çevrildiği yer aynıdır. Gözlerini namazda olmanın hedefi neyse ondan ayırmazlar. Namazda olmaya kullukla doğan neşeyi kulluktan doğan sorumlulukla birleştirmek denilmesi mümkündür. ıki hasletin birleşmesi sebebiyle kıyamda devrilmeyecekmiş gibi ve bilakis devrilecekmiş gibi durulur. Kıyam sırasında Kuran-ı Kerim'in anası olarak anılan Fatiha Suresi okunur. Böylelikle sadece beşere insan olma aşısı ulaşmış olmakla kalmaz, bir de insanlıkta kökleşme yeri sağlanmış olur.

    Devrilen, devrilmesine ahdedilen unsuru hakikatin üstünü örtmeyi kendine iş edinen olarak teşhis edebiliriz. Namazı eda edende devirme düşüncesi öyle ağır basar ki kendinde beşer vasfı mahiyetinde duran ne varsa ve ondan ne kadar varsa dik durmasına meydan vermez. ınsanlaşma özlemi beşeriyetin belini büker. Buna rükû denilir. Rükûa varan rahmetli olmakla rahmeti taşımak arasındaki rabıtanın farkına varır. Beşerden insana doğru seyreden "baş" rükûa varmışken bir "bulut" gibi yükselip secdeye "yağar".

    Secde hali Yaratan'ın hediyesi karşısında yaratılanın memnuniyete gark olduğunun ifadesidir. Yaratılmış olanın haşyeti Yaratan'ın elinde olmaktan duyulan emniyete rabt olur. Her şeyin yerli yerinde olduğu anlaşılmıştır. Bu, her şeyi yerine koyanın yanılmazlığı yüzünden böyledir. Secde eden alnını ve burnunu yere değdirir. Secde eden eğer tabiatın bir parçası olduğu için kendinde hangi türden olursa olsun bir muhtariyet bulunduğu vehmine katılmışsa alnını yere koymak, alnını yerle bir etmek suretiyle bu vehmin boşluğunu beyan eder. Secde eden kendine tarihten devralınmış bir muhtariyetin yakıştırılmasından hoşlanıyor idiyse burnunu yere koymak, burnuna darbe indirilmesine ses çıkaramamak suretiyle bütün iddialarını geri alır.

    Tehyiât beşerin "artık" insanlıkta oturmuş halidir. ınsan, Müslüman, mümin tehyiâtta iken sağ ayağının başparmağı kıbleyi gösterir. Tehyiâttaki insanı şahadet âlemiyle mânâ âlemi arasındaki kendi yeri hakkında bir fikir sahibi olmanın mahzunluğu Kaplar. Beşerden biri iken namaz tarafından insan kılınmış olmanın vakarı içindedir. Mahzun ve vakur iki omzundaki meleklere selâm verir."


    (#36843) benbudejavuyudahaoncegordum|02.09.2006 06:21|