yedi sekiz hasan paşa yalısı



  1. Okuma yazma bilmeyen 7-8 Hasan Paşa, adını yazmasını bilmediğinden imzasını atmak için Arap harfleriyle ‘ha’ ve ‘nun’ harflerini yazıyordu. Hasan Paşa, bu harflerin arasına bir de çizgi ekliyordu. O çizgi de Arapça’daki ‘se’ harfine benziyor. İşte kurallara uymayan bu basit imzadaki ‘ha’ ve ‘nun’ harfleri Arapça’daki 7 ve 8’in yazılışına benzediğinden Hasan Paşa bu lakapla tanınıyordu.

    Osmanlı yalı mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan Kanlıca’daki üç katlı ahşap 7-8 Hasan Paşa Yalısı, 1870’lerin başında Asaf Paşa tarafından inşa ettirilmiş. Yalı, kırmızı aşı boyası renginde olduğu için ‘Osmanlı Gülü’ adıyla da tanınıyordu. Yalı, Asaf Paşa tarafından yaptırılmasına rağmen 7-8 Hasan Paşa adıyla ünlü olmuştur. Okuma yazma bilmeyen Hasan Paşa, Sultan Abdülaziz döneminde İstanbul’da bir karakolun komutanıydı. Abdülaziz tahttan indirilince memleketi Çorum’a gitti. II. Abdülhamit tahta çıkınca Sultan Abdülaziz’e sadık insanları çevresinde toplamaya başladı. Bu arada Hasan Paşa da Beşiktaş Muhafızı yapıldı.

    ÇIRAĞAN BASKINI
    Tahttan indirilip gözaltında tutulan V. Murat’ı tekrar padişah yapmaya çalışan Galatasaray Lisesi eski müdürü ve gazeteci Ali Suavi ile yanındaki 150 kişi 20 Mayıs 1878’de Çırağan Sarayı’na teknelerle sahilden çıkartma yaptı. Baskını haber alan 7-8 Hasan Paşa adamlarıyla birlikte saraya gitti. Orada kendi anlatımına göre Ali Suavi’yi bahçede yakaladı ve elindeki odunla başını ezerek öldürdü. Bu arada yakınlarda görevli olan askerler yetişmiş ve baskına gelenlere ateş açmışlardı. Kalabalık dağıtıldı ve böylece darbe önlenmiş oldu.


    Sultan II. Abdülhamit bu olaydan sonra o zamanki ismiyle Hasan Ağa’ya paşalık rütbesi verdi. Ayrıca bu hizmeti karşılığında adını taşıyan yalıyı hediye etti. 7-8 Hasan Paşa daha sonraki hizmetlerine karşılık Sarıyer’de ve Beşiktaş’ta çeşitli köşkler de aldı. Ayrıca Beşiktaş’ta 7-8 Hasan Paşa fırını vardı. Hasan Paşa daha sonra Müşir (Mareşal) rütbesine kadar yükselmiş, 1905’te yalısında vefat etmiştir. Öldükten sonra eşi yalıyı bir bakkala sattı.

    KÖKLÜ AİLEYE GEÇEN YALI
    Yalı bundan sonra birkaç kez el değiştirdikten sonra eski sahibi Haluk Erben tarafından, Abdi İbrahim İlaç Fabrikalarının sahibi Nezih Barut‘a 20 milyon liraya satıldı. 1912’den beri ilaç üretimiyle ilgilenen bir ailenin üçüncü kuşağını temsil eden Nezih Barut aynı zamanda önemli bir çağdaş sanat koleksiyoneridir. 2009’da yapılan restorasyonda yalıya küçük bir Mehtabiye köşkü ilave edildi.

    Yalının ardındaki uğursuz saray

    Çırağan’ın bugün Beşiktaş ve Ortaköy arasında bulunan yeri 17. yüzyılda ‘Kazancıoğlu Bahçeleri’ diye bilinirmiş.

    18. yüzyılda Beşiktaş kıyılarını süsleyen denize nazır saraylar ve bahçeler, Lale Devri’nin önemli yerlerinden biriydi. Nevşehirli Damat İbrahim Paşa burada geceleri ‘Çerağan Şenlikleri’ denilen meşale eğlenceleri düzenliyordu.

    Bundan dolayı bölge Farsça ışık anlamına gelen ‘Çerağan’ ismiyle anılmaya başlandı. Bu isim daha sonra Çırağan’a dönüştü. 1800’lerin başında eski yapılar yıktırıldı ve III. Selim döneminde büyük bir sahil köşkü yaptırıldı. Sultan Abdülaziz döneminde ise buradaki köşk yıktırıldı ve bulunduğu alana büyük biir saray yaptırılmak istendi.


    MEVLEVİLERİN AHI
    Çırağan Sarayı’nın yapımına 1863’te başlandı, dört milyon altın harcandı ve sekiz senede bitirilebildi. Sultan Abdülaziz, 1871’de yapılan açılış töreninde kaza atlatınca sarayda bir uğursuzluk olduğuna hükmetti, Çırağan’ı terk etti ve resmi açılışı yapmadı. Sonra sarayın yapımı için geçmişi 1613’e kadar giden Beşiktaş Mevlevihanesi’nin yıktırıldığı ortaya çıktı. Mevlevihanenin mezarlığının bir bölümünün nakledilmesi ise unutulmuştu! 12 Mevlevi dedesinin mezarı sarayın bodrumunda rehin kalmıştı.

    ABDÜLAZİZ’İN SONU
    Sultan Abdülaziz, bu olaydan beş sene sonra tahtından indirildi ve Çırağan’ın hemen ilerisindeki Feriye’ye, yani şimdiki Kabataş Lisesi’nin olduğu binaya götürüldü. Birkaç gün sonra da intihar süsü verilip öldürüldü. Yerine geçen V. Murad, tahtta ancak 93 gün kaldı. Delirince tahtından indirildi ve önce Çırağan’da tutuldu. Ali Suavi’nin baskın olayından sonra Feriye’de 26 sene esir hayatı yaşadı.

    KÜLLER KÜLLERE
    1908’de İkinci Meşrutiyet ilanıyla Çırağan Sarayı, Meclis-i Mebusan binası oldu. Ama meclis sarayda sadece iki ay çalışabildi. 19 Ocak 1910’da çıkan yangında saray tamamen yandı. Yangında, binlerce altın değerindeki antikalar, II. Abdülhamit’in özel resim koleksiyonu ve V. Murat’ın büyük kütüphanesi kül oldu. Sadece dış duvarları kalan saray, bodrumundaki mezarlarla birlikte 80 yıla yakın öylece durdu.

    Sarayın bahçesi ise 1933’ten 1987’ye kadar Beşiktaş Kulübü’ne kiralandı. 1980’lerin sonunda, bir grup şirket buraya otel yapmak için anlaşmaya vardığında mezarlar halen bodrumdaydı. İnşaat başladıktan sonra felaketler devam etti. Sürekli yangın çıktı. Ortak olan şirketlerin kimi battı, kredi veren banka iflas etti. Yeniden ihale yapıldı. Fakat mezarlar kaldırılmadan inşaat yapılmayacağına karar verilmişti. Mevlevi dedelerinin mezarları 1986’da Tünel’deki Galata Mevlevihanesi’ne taşındı. Bu tarihten sonra inşaat başladı ve bir kaza veya yangın yaşanmadan bitirildi.
    http://www.posta.com.tr/PostaKarnaval/HaberDetay/Sadakatin-odulu.htm?ArticleID=175917
    (#333001) raptiye rap|13.05.2013 00:23|