ağustos böceği ile karınca

  1. güzel bir akşam üstü baba çocuklarının odasının kapısından kafasını usulca uzatır. hanüz yataklarına yatmış olan, minik, öğüt ve nasihat dinlemeyi pek seven iki melül evlat ısrarla babalarından bir hikaye ister. baba da işten dönmüş olmanın, ayak parmaklarının ayakkabı içinde sulanmış patlıcan gibi olmasının tüm stresine rağmen bir üstün kişilik örneği sergileyerek raftan renkli bir çocuk kitabı alıverir. başlar okumaya La Fontaine'nin dilinden bizim ağustos böceğiyle karıncanın hikayesini. e tabi okuduğu şey bir fabl olması hasebiyle bir kısım nasihatleri de alttan alttan vermektedir. Baba da zaten bunun peşindedir. Derken hikaye biter. Normalde babanın "işte böyle çocuklar siz de sakın bencillik/hainlik/açgözlülük... yapmayın sonra ... gibi olurunuz" gibi bir kaç cümleyi söyleyip çocuklarının yorganlarının çenelerine kadar çekmelerini sağlayıp alınlarına birer öpücük kondurarak ışığı kapatıp çıkmasıymış beklenen. Fakat ne mi olmuş baba hikayeyi okumuş sonra onun da kafası çok karışmış çocuklarına :"çocuklar çok çalışın ve paranızı da sakın salaklara kaptırmayın" mı desin "amaan hayatın tadını çıkarın" mı desin şaşırmış. kakmış kafasını kaşıya kaşıya kapıyı , ışığı mışığı kapatmadan çıkmış gitmiş. işte hikayenin hkayesi de budur.
    (#319879) tinuviel|06.06.2012 20:07|