mitoloji

  1. genelde mitoloji dendiği zaman akla metafizik güçlerle hareket eden varlıkların* başından geçen olayların belli bir kompozisyon dahilinde anlatılması gelir. aslında öyle değildir.

    örneğin "herakles'in 12 görevi" mitine baktığımız zaman, üç parçalı bir yapı görürüz. ilk olarak büyümesi yer alır. belli ufak çaplı* başarıları olur. evlenir, çoluk çocuğa karışır vs. karısını ve çocuğunu öldürmesiyle ikinci safha başlar. herakles kendisine biçilen cezaya razı olur ve miken kralı'nın kendisine verdiği görevleri yerine getirir. sonrasında yine kahramanlık öğeleri ile desteklenir bu mit. hades'in köpeği kerberos'u yeryüzüne çıkardığı kısımda da, yeraltına inip çıkmış bulunur ki bu kısmı önemlidir; yeraltına inme öğesi bu tip mitlerde standarttır. sıkıntının en yüksek hale gelmesini, sonra yeniden ferahlamayı simgeler. herakles'te biraz farklıdır bu durum. at adamı* öldürüp kendisi de ölür. böylece ikinci bölüm de biter. üçüncü bölüm yeniden dirilip daha iyi bir hayata kavuşmasıdır ki bu da genel itibariyle baharı simgeler zaten.

    aynı yapı gılgamış destanı'nda da var. gılgamış da herakles gibi tanrısal yanları bulunan bir kahramandır. çok iyi bir kral ve savaşçı olduğu söylenir. bu destan da yine üç kısımdır. ilki gılgamış'ın güzel güzel krallık yaptığı kısım. o da herakles gibi kendine göre ufak tefek kahramanlıklar yaşar. ikincisinde tanrı anu gılgamış'ı cezalandırmak için endiku'yu gönderir. gılgamış, endiku'yu yener ve dost olurlar. burada kaybolan tabletlerde sanıyorum ki gılgamış'ın evlenme teklifini reddettiği iştar'ın, gılgamış'ı öldürmesi için gönderdiği boğayı durdurmak isteyen endiku ölür. tabletin devamında gılgamış yas tutar. gençleşmek ve ölümsüzlüğe kavuşmak ister. arayışı sonucunda ölümsüzlüğü bulur ama otları elinden düşürüp yılana kaptırır. bu destanda da üçüncü bölüm gılgamış'ın utnapiştim'i bulup ondan ölümsüzlüğün sırrını öğrenmesiyle başlar. daha iyi bir hayata ve gençliğine* kavuşmak üzereyken ölüme yenilir.

    velhasıl bunların hepsi aslında metafordur. mevsimlerin dönüşümünü, ataerkil toplumdaki erkeğin kendini ispat etmesini falan anlatırlar. özellikle yunan ve roma mitolojilerinde bu doğa vurgusu oldukça fazladır. mitler doğa olaylarını pagan kültürüyle açıklamaya yöneliktir yoğun olarak. doğuda ise daha çok ad koyma, çocuğun kahramanlık göstermesi gibi öğelere yoğunlaşılır ama doğa olayları burada da unutulmaz.

    bu yapı halk arasında ağızdan ağıza dolaşan peygamber kıssalarında, ortaçağ avrupasında şovalyelerin ya da kahramanların başından geçen romanslarda, "leyla ile mecnun"da, "ferhat ile şirin"de, "mem-ü-zin"de, "rüstemin destanı"nda, battal gazi hikayelerinde de bulunur. bu yapı aynı zamanda romanın temellerini de oluşturur. dumas'nın "the count of monte cristo"suna* baktığımız zaman aynı üç parçalı anlatımı görürüz. edmond dantes hayatına devam ederken tutuklanır. bir takım sıkıntılara göğüs gerer. sonra kurtulur ve hazineye kavuşur. kendisini hapse attıranlardan intikam alır. daha iyi bir hayat yaşamaktadır.

    aynı yapı türk halk hikayelerinde de vardır. ahmet haşim'lerin, abdullah cevdet'lerin, abdulhak hamit tarhan'ların, peyami safa'ların beslendiği iki kaynak vardır bu anlamda. birisi ağızdan ağıza dolaşan türk tipi halk hikayeleri, yani türk mitolojileri; diğeri de avrupa'nın roman tecrübesi... buradan da bir örnek vereyim ben.

    peyami safa'nın "fatih-harbiye"sine baktığımız zaman, orada da üç parçalı bir yapı var. neriman, çocukluğundan beri beraber büyüdüğü şinasi'yle birliktedir. geçirdiği bir dönüşümden sonra doğuyu temsil eden şinasi'ye değil de, batıyı temsil eden macit'e kayar gönlü. burada romanın ikinci kısmı başlar. asıl kahraman neriman değil şinasi olduğu için, bu kısım şinasi'nin çektiği sıkıntıları temsil eder. daha sonra kötülüğü alt eden şinasi sevdiğine kavuşur. artık daha sağlıklı bir ilişki içerisindedirler. yazar romanda kendi ideolojisini de belli etmiş ama konumuz o değil şimdi. batı da kazanabilirdi. dikkat edilmesi gereken olay örgüsünün nasıl düzenlendiği.

    sabahattin ali, orhan kemal, yaşar kemal ve kemal tahir, bu mitolojik örgüyü kullanarak romanlarını oluşturmuşlardır. geçtiğimiz ay ihsan oktay anar'ın "puslu kıtalar atlası"nı okumuştum. onda da yine bu yapının olduğunu farkettim. normal normal yaşayan uzun ihsan efendi bir dönüm noktasıyla bir dizi sıkıntı çeker ve sonra hayallerine kavuşarak dünya turuna çıkar.

    ne anlattığından çok nasıl anlattığıyla ilgilenen modern çağ roman yazarları ***** bu yapıdan bir nebze uzaklaşmaya çalışıp, bilinç akışına yönelmiş ve anlatılan kadar nasıl anlatıldığının da önemli olduğunu vurgulamışlardır. bu da dönüşüm göstererek, sadece olayı anlatan ve okuru hikayenin içine çekerek roman kahramanının ne düşündüğü üzerine kafa yormaya iten postmodern roman anlayışını*** ortaya çıkarmıştır.

    ha, neden bu tanımı yazdım. çünkü berna moran'ın "türk edebiyatına eleştirel bir bakış"ını okuyorum. hazır da yeri gelmişken alakayı anlatmasam çatlardım. umarım okura faydası olur. selam eder tanımıma burada son veririm.
    (#238125) swordofdarkness|30.03.2009 16:53|