ayrılık vakti

  1. 'keşke o an hiçgelmese' denilebilen anlardan biridir. böyle de bir öyküsü vardır. (tamamen benim uydurmamdır. tüm hakları saklıdır.)*



    gözlerini birbirlerinden kaçırıyorlardı sanki. biliyorlardı eğer göz göze gelirlerse hiçayrılamayacaklarını. aralarındaki bağ o denli güçlüydü ki... tanrım... kenetlenip kalabilirlerdi saatlerce göz göze. hiçkonuşmadan...

    anna bavulunun üzerinde oturmuş ümitsizce yere bakıyordu. birkaçkarınca gördü yerde. sırtlarında yiyeceklerini taşıyan, muhtemelen az sonra kocaman bir ayak tarafından ezilecek olan karıncalar. 'ah!' dedi karıncalara içinden, sanki onu duyacaklarmış gibi. 'yükünüz ne kadar ağır geliyordur kim bilir size? bir de benim yükümü hissedebilseniz...'. kafasını çevirdi başka tarafa.

    el ele gezen bir çift gördü. nasıl da yakışıyorlardı birbirlerine. bir de anton'la kendini düşündü. acaba onlarda yakışıyorlar mıydı? 'evet' dedi sessizce, 'yakışıyorduk sanırım.'. dönüp bakmak istedi biraz ilerde, bir bankın üzerinde oturan anton'a. ama cesaret edemedi. yüreği ağlıyor gibiydi. kalp atışları değişmişti anton'u düşündüğü anda. sanki göğsünü delip çıkmak ister gibi atıyordu kalbi. derin bir nefes aldı ve kalbinin ritimlerini düzene sokmaya çalıştı. tam hayallere dalıyordu ki...

    yaklaşan trenin sesi duyuldu. gözünden bir damla yaş süzüldü anna'nın. yanağını ıslattı ve dudağına doğru akmaya devam etti. gözünden akanlar neydi ki kalbinden akanların yanında. hissettikleri o kadar canını yakıyordu ki, gözyaşlarını silmeye mecali kalmadığını hissediyordu. merak etti aniden. 'acaba o bana bakabiliyor mu? o da ağlıyor mudur şimdi benim gibi sessizce?'.

    düşüncelerini bölen yine trenin sesiydi. ama bu sefer tam karşısında duruyordu. kaldırdı başını ve karşıdaki trene baktı. hıçkırıklara boğulmak geldi içinden ama düğümlendi hıçkırıkları. boğazı ağrıyordu artık ağlamamak için kendini tutmaktan.

    ayağa kalktı, tüm gücünü topladı, o'na baktı. ve bammm!!! anton'la göz gözeydiler şimdi. hemen kafasını çevirdi. o yemyeşil gözlere takılıp kalmamalıydı. yoksa bir adım bile atamayacaktı trene doğru. başı dik, gözlerini trene dikti ve 'ayrılık vakti geldi!' dedi anton'un duyabileceği bir şekilde. eğilip yerde duran bavulu aldı. tak! tak! tak! anna'nın ayakkabılarından çıkan seslerdi bunlar. her bir 'tak!' sesinde anton'un halbine yumruklar iniyordu.

    anton haykırmak isterdi o an. 'seni seviyoruuuuuuuuuuuuuuuuuummmmmmmmm' demek isterdi herkesin duyabileceği şekilde. ama istemezdi ayrılık vaktini daha da zorlaştırmayı. zaten zor değil miydi? anna'nın her adımında göğsüne vuran yumruklar zaten mahfetmiyor muydu herşeyi?

    doğruca yere bakıyordu şimdi anton. düşünceler o kadar hızlı geçiyordu ki aklından... cevaplarını düşünemeyecek kadar hızlı hatta. güçlükle ayağa kalktı. ama hala yere bakıyordu. kafasını kaldırıp anna'ya bakmak istedi. keşke hiçbakmasaydı. anna artık trendeydi. kalktığı yere oturdu umutsuzca. banka uzandı. dizlerini göğsüne çekti, ağlamaya başladı.

    tren kalkalı bir saat olmuştu o hala ağlıyordu. gözleri bu acıya dayanamadı sonra... içi geçti o ızdırap dolu bankın üzerinde. uyuya kaldı. saatler geçmişti. o hala uyuyordu bankta. zaten tren garı da yavaş yavaş boşalmaya başlamıştı. tek tük insanlar vardı.

    uyanmaya başlamıştı. gerindi, gözlerini açtı yavaşça. bavulunun üzerinde oturan bir melek gördü. rüyada gibiydi sanki. anna bavulunun üzerinde oturmuş ona bakıyordu masum masum. gel sev beni diyen yavru köpek bakışıydı sanki bu bakışlar. anton ayağa kalktı, anna'sının yanına gitti, ellerinden tutup kaldırdı. biraz eğildi anna'nın o pespembe dudaklarından öpebilmek için.

    uyanmaya başlamıştı. gerindi, gözlerini açtı yavaşça. karşısında ona 'bayım uyanın lütfen. banklarda uyumak yasak!' diyen bir görevli vardı. dünyası başına yıkıldı o an. rüyaymış... sadece bir rüya...
    (#23552) deified|24.07.2006 05:22|