deniz feneri derneği

  1. haber7 sıradışı programında, turgay güler'in deyimiyle:
    ''siz hiç nijer diye bir ülke duydunuz mu? ya da nijer'e nasıl gidilir bilirmisiniz?
    nijer'e gitmek için öncelikle oradaki bulaşıcı hastalıklara karşı aşılar vurulur önleminizi alırsınız. sonra fransa'ya gider oradan da nijer'e uçarsınız.
    9 saat sürer yolculuk.
    nijer'e gidenler anlatıyor: dünyanın en fakir ülkelerinden biri, nüfusu 13 milyon. buradaki gibi yollar yok orada. otobanları bildiğin toprak yol girişinde de iki asker ipi kaldırıyor parayı verince indiriyor öyle geçiliyor.''
    bir grup yardımsever oraya giderler, etraf toz toprak. sıkılırlar bir süre sonra kendilerini gezdiren kişiye derler ki efendim şehrin merkezine gidelim artık bu kadar uzakta kaldığımız yeter. rehber de onlara eski püskü bir binayı gösterir efendim işte meclis binamız, şehir merkezi burası zaten der.
    ülke kuraklıktan kırılıyor. şiddetli bir susuzluk var. ancak ne kadar ironik bir durum ki yerin altında 27 milyon metreküp su rezervi bulunmakta. kendileri pompaları olmadığı için ya da avrupalı yardım kuruluşları yapmadığından suya ulaşamıyorlar belki de bilmiyorlar bile su olduğunu.
    salatalığın kilosu 7 euro, oradaki en zengin bir kişinin cebindeki para ise 20-30 euro. insanlar darı ile besleniyorlar. hani bizim kuşları beslediğimiz yem ile.
    ülkenin bir uçağı 220 doktoru 1 tane de hastanesi var.
    işte deniz feneri derneği bu ülkeye ulaşıyor. normalde yardım yapılırken kişinin fakir olup olmadığı araştırılır ancak ne kadar fakir bir ülke olduğu bilindiğinden dernek çalışanlarına araştırmakla vakit kaybetmeyip kapıyı çalıp yardımı bırakmaları söylenir.
    dernek görevlileri ülkenin en doğusundaki bir şehre giderler gittiklerinde ise müthiş bir kalabalık karşılar nedeni sorulduğunda ise oraya daha önce sadece kral hassan'ın uçakla geldiği ondan sonra ilk kez bir uçağın şehre indiği halkın ise uçak görmek için oraya toplandığı söylenir.
    değişik bir ülke, zamanında kabileler arasında yaşanan bir kavgada osmanlı devletinin yolladığı elçiler aralarını bulmuş. halkın da müthiş sevgisini kazanmışlar bu sebepten hala çocuklarına istanbul diye isim vermişler. hala da istanbul isimli çocuklar var.
    dernek hiçbirşeyin yetişemediği o topraklara pompa yerleştiriyor ve 7 metreden su çıkartıyor.
    7 metre çok düşük bir rakam adapazarı ovası ile aynıdır. çıkarılan su ile bahçeler toprak sulanıyor ve inanılmaz bir verim elde ediliyor, insanlara çalışma ortamı sağlanıyor ve takas edilecek ürünler ortaya çıkıyor çünkü para çok kullanılmıyor orada. insanlara büyükbaş hayvanlar dağıtılıyor. gerekli konularda da yardım esirgenmiyor.
    nijer'de farklı bir hastalık var. kadınlar doğum sonrasında idrar yollarında ki bi rrahatsızlıktan dolayı kötü bir rahatsızlık çekiyor ve kötü bir koku oluşuyor. çocuk içerideyken anne dışarı çıkmak zorunda kalıyor. bu da önemli bir sosyal sorun.
    bu ve bunun gibi sorunlar için bir sağlık merkezi oluşturuluyor.
    deniz fener derneği nijer'e her gittiklerinde bir şekilde türk bayrağını getirirken ülkeden içeri sokamıyorlar. orada yaşayan insanlar bu yardımları unutmadığından kendi elleriyle türk bayrağı dikip göndere çekiyor.
    bayrağın ne kadar doğal olduğu şeklinden belli.

    bu dernek endonezya'da yardım yaparken insanlara mikrofon tuttuklarında ''benim ülkeme selam olsun'' diye türkiye'ye selam yolluyorlardı.

    deniz feneri 2005 yılından beri bm'in düzenlediği sivil toplum kuruluşları toplantılarının hepsine katıldı. oraya katılanlar daha önce ne yaptıklarını anlatıp bundan sonra ne yapacaklarını konuşurlar. deniz feneri de böyle yaptı. yardım yerlerine ne kadar çabuk ve yüklü yardım yapıldığını anlattı .
    deniz fenerinin yaptığı yardımlar öyle çabuktu ki oralardaki insanlar türkleri avrupalılarla karşılaştırdılar ve onlara türklerin yardımlarını başlayıp bitirdiğini kendilerinin niçin hala proje aşamasında olduğunu sorar oldular. yapılan yardımları türklerin yardımlarıyla karşılaştırıp sorgulamaya başladılar. bu avrupalılar için ciddi bir sorun.
    deniz feneri bir kaç yıldır hakikaten çok çok fazla büyüdü ve dünya çapında her krizde yardıma koştu. hükümet de yardımı hiç esirgemedi. uçaksa uçak neye ihtiyaç varsa yardımcısı oldu. yapılan yardımlar resmen madur ülkelerdeki insanların kafasında yardımsever bir türk imajı oluşturdu. anadolunun ne kadar yardımsever olduğunun bir temsilcisi oldu bu dernek.
    bu tabi ki de diğer avrupalı yardım kuruluşlarının da dikkatini çekti. ''nereden çıktı bu türkler'' sorularına sebep oldu. canları sıkıldı.

    peki deniz feneri derneğinin hatası nedir?. almanya'daki yardımlar ile yapılan keyfi yatırımlar oldu. bu öyle pek de küçük bir hata değil ancak bunun dışında deniz feneri derneğinin asıl en büyük hatası sadece kendi zihniyetinden insanlarla çalışması ulusalcılarla çalışmamasıdır. bu zihniyet de ak parti ile aynı zihniyet. dünya çapında her yere yardıma koşan bu kadar büyüyen bir kurumun daha böyle olaylar olmadan önce bunu öngörmesi, herkese kapısının açık olduğunu bildirmesi ya da bunları yapamasa da önlemini alması gerekirdi. hem böylece kuru ideoloji uğruna insanlarınyardım etme isteğine köstek olunmazdı.
    bu dernek güneydoğuda müthiş yardımlar yaptı. polislerin gündüz giremediği yerlerde gece koşturdu. neden? çünkü kürtçüsü bile biliyordu bu dernek yardım için oradaydı, o dernek görevlilerine söylüyordu ''bakın şurada mayın var oradan geçmeyin''. akp de o yüzden güneydoğu da bu kadar oy alabildi. bu oy miktarını gören ulusalcı kesim de sonuçta bu iş ak partiye yaradığından yapılan yardımları önemsemeyip bunu durdurmanın yolunu aradılar. bu duruma engel olmanın en iyi yolu bir karşı dernek kurmaktı. ancak millet tabi ki de kendisine ''göbeğini kaşıyan bidon kafalı adam'' diyenlere para falan vermezdi. bu yüzden derneğe direk saldırmak gerekirdi. aydın doğan'ın ise kişisel sebepler için bunun üzerine gittiği zaten belli.
    tüm bunların sonucu olarak da 2007 yılından beri bekletilen bir soruşturmanın bu yıl tam da ramazanın ilk günü almanya'da davası açıldı ya da onun gibi birşey oldu. almanya bu durumdan evrensel olarak da değil kişisel olarak rahatsız çünkü sonuçta almanya'da üretilen para yurtdışına çıkıyor. zaten bu sebeple de böyle yardım derneklerinin kontrollerini çok sıkı yapıyorlar. dernek yöneticileri de bu sıkı denetlemeleri aşmak için kişisel hesapları kullanırlar. bu alman hukukuna göre suç teşkil ediyor. bağımsız alman yargısı da mahkeme sanıklardan mehmet gürhan’a 5 yıl 10 ay, mehmet taşkan’a 2 yıl 9 ay ve firdevsi ermiş’e 1 yıl 10 ay hapis cezası verdi.
    (#214401) hasuta|17.09.2008 17:41|