the notebook

  1. 2004 yapımı,izledikten sonra insanın boğazında düğümlenmelere yol açan,kalp ağrısı yaşattıran,masalsı bir aşk hikayesi..

    Herşey gayet sıradan bir yaz aşkı ile başlıyor..Yeşilçam filmleri izler,masal dinler gibi izliyoruz filmi.Tabi bu duygu aktarımında rachel mcadams ve ryan gosling'in muhteşem performanslarıda etkili oluyor.Zaman geçiyor,eski olayların üzerine yenileri yaşanıyor,insanlar değişiyor..Belki bu filmi bukadar etkileyici kılan da bu.Aynı bizim hayatımızdaki gib değişiyor çok şey.Ama çoğumuzun bulamadığının aksine muhteşem bir aşk yatıyor bu filmin altında.Zamanın karşısında durabilen nadir şeylerden biri olan aşk öyle bir vurgulanıyor ki "geçen zaman" konseptiyle,izleyicinin ister istemez gözleri doluyor...Umut etmekten ve sevmekten başka birşey yapamayan esas oğlan ve geçen zamana ayak uydurmaya çalışan ama içten içe kalbindeki sevgiyi beslemeye devam eden esas kız konsepti okadar gerçek ki izleyici kendini kaptırmadan edemiyor.

    Özellikle finali benim gibi bir "filmlerde ağlamam abi modeli erkek" i bir damla yaş ile taçlandırıyor.İlk aşk,gençliğin saflığı,ne yapılırsa yapılsın unutamama,bir gün geri geleceğini umma ve sonsuz aşk kavramlarını anlatan en iyi filmlerden biri..

    Beni bukadar etkileyen bir diğer film için:

    (bkz: Eternal Sunshine of the Spotless Mind)

    Ve bu yukarıda saydığım kavramları barındıran,benzer bir hikayeye sahi kitap için:

    (bkz: Love in the Time of Cholera)


    (#193550) pennywise the clown|11.06.2008 19:31|