sadaka taşı

  1. Bir Taşın Bile,
    Uzanan Eli Boş Çevirmediği Zamanlar Vardı

    Eskiden ele güne duyurmanın ayıp sayıldığı hayır işleri, şimdilerde mümkün olan her yol kullanılarak ilan ediliyor. İnsanların sahip oldukları dünyalıkların sadece kendilerine ait olmadığı ve bu maddi varlıklarda ihtiyaç sahiplerinin, hatta tüm toplumun hakkı olduğu bilinciyle sadaka verdikleri, hayır işlerinde bulundukları günler çok gerilerde kaldı. Hayır işleri ya firmaların halkla ilişkiler çalışmalarında kullandıkları sosyal sorumluluk projelerine dönüştü ya da vergiden düşülebilecek gider kalemleri oldu artık. Bu türden işleri duyurmanın teşvik edici olduğu söylenebilir elbette ama yine de yardım edenin bundan kendine bir gururlanma vesilesi çıkarması, yardım edileninse eziklik duyması kaçınılmaz hale gelir. Bunun sonucunda da toplumun bir kesimi kendini veli-i nimet sanırken, bir başka kesimi dilenmeyi bir geçim yolu olarak görür.
    Şükürler olsun ki hala sağ elinin verdiğinden sol elini haberdar etmeyenler, yardım ettiği insanla yüz yüze gelmek istemeyenler var. Zira dinimiz ve kültürümüz bize öylesinin daha doğru olacağını öğretmiştir bu güne kadar. Geçmişe baktığımızdan ise, bu konuda öyle güzel örneklerle karşılaşıyoruz ki; bu gün gelinen noktaya üzülmemek elde değil. Bunların en önemlilerinden biri de sadaka taşları.
    Sadaka taşları genellikle camilerin civarına, fakat kuytu, gözden uzak bir köşeye yerleştirilen, yaklaşık 1,5 - 2 metre boyunda, mermerden sütunlardı. Sütunun üst kısmında bir çukurluk bulunurdu. Sadaka vermek isteyenler, buraya ellerini uzatarak istedikleri miktarda parayı bırakırlar, almak isteyenlerse aynı şekilde uzanarak ihtiyaçları kadar parayı buradan alırlardı. Sütun yüksekte olduğu için, sadaka taşının yanında duran kişinin sadaka almak için mi, yoksa sadaka bırakmak için mi orada durduğu anlaşılmazdı. Böylece ihtiyaç sahipleri çekinmeden ellerini sadaka taşına uzatabilirlerdi. Bu bilgileri Süheyl Ünver’in Hayat Tarih Mecmuası’nda 1967 yılında yayınlanan makalesinden öğreniyoruz. Süheyl Ünver, sadaka taşları hakkında geniş bir araştırma yapmış ve sadaka taşlarının özellikle Üsküdar civarında yaygın olarak bulunduğundan söz etmiş. Hatta bu taşlardan bir kaçının yerlerini de bu yazısında tarif etmiş ve İstanbul’un daha pek çok yerinde bu taşlardan bulunabileceğini söylemiş. Konu ile ilgili yayınlanmış başka makalelerde, sadaka taşlarının Anadolu’da da yaygın olarak bulunduğunu, hatta köylere kadar yayıldığını öğreniyoruz.
    Süheyl Ünver sözünü ettiğimiz makalesinde konuyla ilgili duygularını da “Düşünüyorum: Biz ne necib, ne yüksek duygulu bir milletmişiz. Şu sosyal adalet ile tarihte, para ve ayni yardımlar, yemek de dağıtan imaretler yanında hakiki fakirlere böylece hizmet edildiğini gözlerim yaşararak hatırlarım.
    Bizler bu gibi hizmetlerimizle milletimizi bugüne kadar getirmişiz. Eğer umumi idaremiz, tarihte bilgisizlikleriyle, bilerek ve bilmeyerek geçmiş asırlarda fenalık yapan politikacılara kalsaydık, çoktan dünya yüzünden silinmiş olurduk.
    Bu gibi hususi ve umumi vakıflarımızdan başka, halkımızın orta hallilerinin ve hatta fakirlerinin, kendilerinden daha çok fakirlerine muavenet ellerini uzatmaları hizmetlerini, [yazılı] tarihlerimize intikal ettirmediğimiz için, dünyamızın dört bucağına duyurmamışız.
    Her güzel ve iyi şeyi ciddi olarak tarihimize mal edememenin ıstırabını çekiyor ve bunu bizler dahi bilmiyor ve bu konuları asla benimsemiyoruz.
    Birleşik Amerika bilginleri yeni bir çalışma ve ellerine nadir geçen vesikaları değerlendirme yolundadırlar. Bizler ise, sanki milletimizin büyüklükleri üzerinde durulmazmış gibi, belki nadir bile olsa bunları işitir ama soruşturmaya asla heves etmez ve nemize lâzım der, geçeriz.”
    şeklinde dile getiriyor.
    Yoldan geçerken karşısına çıkacak sadaka verme fırsatını değerlendirip, hiç tanımadığı, yüzünü bile görmeyeceği bir ihtiyaç sahibi için sadaka bırakabilecek ya da elini uzatıp sadece ihtiyacı kadar sadakayı alabilecek insanlar artık neredeyse yok. Sadaka taşları bu gün olsa, bırakılan sadaka büyük ihtimalle bir sonraki geçen kişi tarafından ihtiyacı olsun-olmasın alınır. Gün artık böyle bir gündür. Madde merkezli sistemlerin şekillendirdiği, hep bir fazlasını istemeye şartlanmış insanların yaşadığı toplumlar, böyle bir sistemi kullanabilecek yapıda değil ne yazık ki. İnsanın insan için var olduğunu, toplumları bir arada tutan faktörün yardımlaşma-dayanışma olduğunu bilenler bile, ihtiyaç sahibi gibi görünen birine yardım etmeye çekinir oldu. Yolda yürürken, önünüzde biri düşüverse, yanına gidip yardım etmeye, belki bir ambulans çağırmaya çekinirsiniz değil mi? Çünkü o kişi muhtemelen hasta değildir, bir dolandırıcılık şebekesinin üyesidir ve siz ona yardım ederken birsi yaklaşıp cüzdanınızı, cep telefonunuzu alıverir. Bir ekmek parası diye yanınıza yaklaşan kişi, sizin karnını doyursun diye verdiğiniz parayla tiner alabilir. Yalınayak, yarı giyinik haline acıyıp başını okşadığınız, eline üç-beş kuruş tutuşturduğunuz çocuk, kendisi gibi onlarca çocukla birlikte büyük bir çetenin parçası olabilir. Bunları düşünmek bizi zaman içerisinde kuşkucu, güvensiz hatta paranoyak insanlar haline getirmekle kalmaz sadece. İçimizdeki insani tarafı yok eder, iyiliğimizi alır ve kötüler işte o zaman galip gelir. Bu galibiyeti önlemenin tek yolu da, durum ne olursa olsun, içimizden gelen ve bize iyiliği emreden sesin peşinden gitmek olsa gerek.
    Şimdi özellikle camilerin civarında dolaşırken, etrafınıza biraz daha dikkatli bakın. Belki kuytu bir köşede, o güne kadar gözünüzden kaçan bir sadaka taşı görürsünüz. Belki de daha önce görüp de bir anlam vermediğiniz bir taşın aslında sadaka taşı olduğuna kanaat getirirsiniz. Yıllar öncesinde belki dedenizin, ninenizin yaptığı gibi sadaka bırakamazsınız ama düşünürsünüz. Yoldan geçerken karşımıza çıkan bir taşa bile el uzatıldığı, bir taşın bile uzanan eli boş çevirmediği günleri, o günlerde gönül huzuruyla yaşayan insanları düşünürsünüz.





    (#191348) garma|04.06.2008 02:53|