kendim ben ve öteki

  1. yazacaklarımın neden şekillenmediğini anlamak için geçirdiğim sessiz zamanlardı. kendim ile konuşmak bana ağır geliyor ve öteki buna çok kızıyordu. üzerinden geçilmiş, geçmiş zaman dilimlerinin kalabalıklığı arasında, kendine yer edinmiş insanoğlunun yapmaya çalıştığı, ama bin gerekçe ile anlamsız bir acı duyduğu anları tarif etmek. öteki olmak çok zor ve ben dediğime ise asla yetişemiyordum. üçe ayrılan bi mesai dilimi gibi, gece-gündüz arasında birden ortada durduğum anlardı bunlar.

    korku zamanı tüketmek değildi. ona inanmıyordum. kendim, sabahın ışıkları arasında, bir koku tünelinin ciğerlere nüfüs eden yolcuğunu yaparken, ben uyukluyordum. her zamanki bir berduşluk ile, bomboş bakan gözler, şehri tırmalıyor ve sokakları yalıyordu. mesafe uzun olmasada anlardan hikaye çıkarmak en sevdiğim oyundu. acımasız çarkıma yol alırken, o dişlilerin beni yine çiğneyeceği silüeti ruhu sıkıyor, ellerime paslı bir geçmiş bırakıp gidiyordu. rüya zaferi bekler gibi, soluklacanak bir durma anı, bir bekleme odası boşluğunda yalan olup uçuyordu. adım atıyor ve dışarı verilen her nefesin bir ömür olduğunu sayıklıyordum. girift yokuşlarını tırmanırken, özgürlük beni geriyor, tılsımında bir bahçe aradığım şehir beni bir başka kaldırıma davet ediyordu. yabancıydık onunda. aniden tanışmıştık, o bana bakıp kocaman gözlerini dikerken omuzlarıma, ben gözlerimi kaçırıyordum. usul bir utanma anı değilde, bir isyan edasıydı.

    sonrası duman akan kapı idi. içeri girdiğimde, ellerinde demli katar bardakları ile karşımda duran tanıdık cisimler hep bıraktığım yerdeydi. sanki oynak cezir mekanların, bir tür yaftasıydı, bir komedi, bir dram. "akrep ile yelkovan boşluğudur zaman dediğin" diye fısıldadı bir ses. beli dışarda, çökmüş bir insan yığınını işaret ederek. öteki bir çeşit nam saldı bir anda. kıskaca alınan bir vahşi hayvan tavrı ile, etrafı parçalıyor, kendi kendine bir devir kapatıyordu içimde. halbuki daha zamanı vardı inkilabları için. gayri olmalıydı. eğer onu tanımasam, sıkıntı basmış, bacası tütmeyen bir bahren yolucusu sanacaktım. bir sesslik olmasını beklerken, bir kayıp eda belirdi içimde. ben buna anlam vermeye çalışırken öteki kapıyı vurup çıkmıştı. bu ne asabiyet, bu ne sinir?. halbuki sana gelecektim venhar(imanı olmayan bir edep ile) vaktinde. birden yalnızlık beni saracak derken, isyanımı kabul edip geri döndü. ve plastik bir asker edası ile devam ettim, hayat denilen dur durak bilmeyen bekaya.

    yıldızlar artık vaktin kapılarını kapatırken, bir ağlama iniltisi içimi sardı. gurur dediğim engel, bana bir yer gösteririken, genç ellerimin ceplerimi ısıtmıştı bile. kendim sorular soracak, ben cevaplayak ve öteki bunu onaylayacaktı. kısa bir iplik ile bağladığım işaret bir dua ile bitecekti...


    (#171672) enris|15.01.2008 20:42|