türk kahvesi

  1. eskilere göre şekersizi makbul olup yalnız içilmemesi önerilen kahvedir.
    zira bu kahvenin tatlandırıcısı, eşliğinde yapılan sohbettir.

    bakmayın tadı leziz, kokusu latif, sunumu zarif kahvenin mini minnacık fincanlarda içildiğine;
    kendisi yudumluksa da hikayesi ummandır.

    habeş kökenlidir ama kahvesiyle ünlenen suyla ezilip soğuk yendiği habeşistan* değil, suda pişirilip sıcak içildiği yemen olmuştur.

    habeşistan'da doğan, yemen'de serpilen bu esmer güzelinin, adının ne demeye "türk kahvesi"ne çıktığına gelince:

    anlaşılan odur ki türk'lerin eline geçmeden önce kahve, ham cevherdir.
    ışıldaması için kabuğunun kırılıp usta elde işlenmesi gerekir.
    yemenli ustalarca kabuğu kırılmışsa da pırıltısını istanbullu ustalara borçludur.

    osmanlı mutfağına 1500lerde giren kahve, burda gerçek anlamda geliştirilir, hem sunum hem de pişirme tekniği açısından olgunlaşıp bugünkü halini ve adını alır.

    o günün kervanları bugünün nakliye şirketleriyle aşık atamadığından maliyeti şimdikinden epey pahalıya gelen kahve, önceleri atlas perdeli, ipek halılı konaklara uğradıysa da cazibesine canlar dayanmaz, hızla yaygınlaşıp fakirhane mutfaklarını şereflendirmesi uzun sürmez.

    bununla da yetinmez; ahalinin biraraya gelip kahve keyfini sohbetle pekiştirdiği kahvehanelerde sunulmaya başlanır.

    tahtakale'de açılan ilk kahvehanenin ticari başarısı öyle büyüktür ki onu kısa zamanda pıtrak gibi açılıp civarı dolduran diğerleri izler.

    kahve sofradan taşmış, keyif ehlinin sosyal hayatının önemli bir parçası olmuştur artık.

    halk tarafından büyük ilgi gören kahvehaneler, her kesimden tiryakilerle dolup dolup taşar.
    ümmisi de gönlünü kaptırır kahveye, kahvehaneye; alimi de.

    bakır mangallarda, köz üzerinde, nazlı nazlı pişmesi beklenirken de,
    köpükleri höpürdete höpürdete içilirken de, tarihe gömülmüş ne şekerli sohbetlere, ne alevli tartışmalara yarenlik eder kahve.

    zaten, kahvenin tadını getiren de, kaçıran da, bu "iki yudum arasında iki kelam" faslı olur.
    e ağız bu, torba değil ki büzesin.
    kahvehane müdavimleri bugün yaptıklarını o gün de yapar; o mesel senin bu rivayet benim gezinirken, lafı döndürüp dolaştırıp memleket meselelerine getirir; başlarlar kah memnuniyetlerini, kah şikayetlerini dillendirmeye.

    rivayetin biri de der ki: kahvehanelere yasak gelmesinin, bir açılıp bir kapatılmasının, "kömürleşme derecesinde kavrulan gıdanın dinimizce haram kabul edilmesi"yle değil de işbu sitemkar sohbetlerle ilgisi vardır.

    kahvehaneler kapansa ne gam;
    kahve çoktaan tahtına kurulmuş, evlerde de yerini almıştır, sarayda da.
    gelişip olgunlaşan pişirme ve sunum teknikleriyle, türk mutfağında altın çağını yaşar, yaşatır.

    keyfe keyif katan fincanlar sadece taştan* oyulmaz, telkari ustalarının elinde işlenen gümüşten de yapılır, nakışlı tepsilerde ışıl ışıl ışıldar.

    türk kahvesine özgü "bonus" ikramlar da osmanlı'dan mirastır.
    kimi yerde yanında lokumla ve hemen heryerde yanında suyla servis edildiğini görmüşsünüzdür.
    kahvenin sadesini ya da az şekerlisini tercih eden eskiler, acısını alması için fincanların yanına birer de lokum koyar, birer bardak suyla da ikramı pekiştirir. - ki yanlış bilmiyorsam bu usül, istanbul usulü*dür -

    kahve faslından önce yudumlanan su, ağızı kahve için temizlemek, sonrasında içilen su da kahveyi* ağızdan temizlemek içindir.

    gelelim kahvenin batıya yolculuğuna:

    denir ki; viyana kuşatmalarında ordu, erzak içinde kahve de götürür; geri dönerken de çuval çuval kahveyi taşımayıp şehrin kapılarında bırakır.
    viyanalılarca deve yemi sanılarak imha edilmek üzereyken, osmanlı topraklarına yolculuk yapmış bir gezgin tarafından tanınan kahve, pişirilmek üzere alıkonur;
    nasıl pişirileceği de bilinmediğinden olsa gerek, "öyle miydi, böyle miydi" derken onlarca çeşidi ile, meşhur avusturya kahveleri keşfedilir.*

    herhalde hiçbir yiyeceğin/içeceğin kültürümüzde kahve kadar geniş bir yeri yoktur.
    türkülerimizden* atasözlerimize*;
    deyişlerimizden* şiirlerimize*;
    masallarımızdan* geleneklerimize* kadar yerleşmiştir.

    kurulacak yuvanın harcına katılır.
    gelin adayının elinden kahve içilmeden kız istenmez.
    "verdik, gitti" müjdesi de gene gelin hanımın sunduğu kahveyle kutlanır.

    . uyarıcı etkisi vardır, enerji verir;
    bu özelliği yüzünden yumurta kapıya gelene kadar beklemiş işleri/ödevleri yetiştirme gecelerinin favori içeceğidir.

    . zihin açıcı olduğu eskilerce söylenir.

    . dijestifdir; sindirimi kolaylaştırır.
    yemek - hele hele iftar - sonrası sohbetlerinin gözdesidir.

    . aşırı tüketilmesi yukarda sayılanların hepsini tersine çevirir.
    üç vakte kadar halsizlik, yüksek nabız, uyku düzeni bozukluğu ve sinir stres sahibi olmanızı da garantiler.

    . günde bir fincanla sınırlanması; mide ve kalp hastalarından uzak tutulması doktorlarca önerilir.

    dur daha bitmedi.
    daha bunun falı var, efendime söyleyeyim tarifi var,
    pişirmesinin püf noktası var...

    şaka, şaka...
    bitti, hepsi bukaa...
    (#123389) wilma flintstone|08.07.2007 00:21|