friedrich engels, "devlet; daha çok toplumun gelişmesinin belirli bir aşamasındaki ürünüdür; bu toplumun önlemekte yetersiz olduğu uzlaşmaz karşıtlıklar biçiminde bölündüğünden, kendi kendisiyle çözülmez bir çelişki içine girdiğinin itirafıdır. ama, karşıtlıkların, yani karşıt ekonomik çıkarlara sahip sınıfların, kendilerini ve toplumu, kısır bir savaş içinde eritip bitirmemeleri için görünüşte toplumun üstünde yer alan çatışmayı hafifletmesi, "düzen" içinde tutması gereken bir güç gereksinmesi kendini kabul ettirir; işte toplumdan doğan, ama onun üstünde yer alan ve gitgide ona yabancılaşan bu güç devlettir" şeklinde tanımlar.
devletin aygıtları temelde zor (basınç) üzerine kuruludur ve devletin, dolayısıyla devlet erkini elinde bulunduranların durumunun bekasını hedefler. fiziki (mahkemeler, kolluk kuvvetleri, bürokrasi vb.) ve ideolojik (eğitim kurumları, basın, televizyon, vs.) araçları yoluyla devlet, kendisini toplumsal yaşamın her alanında gösterir. sözgelimi toplumsal dönüşümün gerekliliğini düşünen ve bu konuda eyleme geçen bir gruba öncelikle fiziki araçlar baskı uygular (tutuklama, dava açma, gibi), ardından ideolojik araçlar yoluyla bu uygulamaların haklı ve gerekli oldukları kanısı topluma içselleştirilir (protesto eylemlerinin basındaki görüntülerinde basının yanında olduğu taraf, tartaklayanlardır. tartaklananlarsa hak ettikleri için bu duruma düşmüşlerdir). ancak bu uygulamaları içselleştirme yolu, her zaman onları haklı göstermek biçiminde değildir. kimi zaman tam tersi yapılır, ne kadar acımasız ve korkunç oldukları eleştirilerek topluma korku enjekte edilir. bu vesileyle korku enjeksiyonu sayesinde bireyin iradesi ipotek altına alınır ve devletin "yüksek çıkarları" için yok edilir. fiziki araçların bireyler üzerinde yarattığı tahribat zaman içinde aşılabilir, ancak ideolojik araçların toplum üzerinde yarattığı zorun en üst boyutu olan korku, toplumu kötürümleştirir.
devlet, toplumsal çelişkileri dengelemek gibi bir misyona sahip olduğundan, görece özerk görünmek zorundadır. Çünkü gerçekten emrinde bulunduğu sınıfın çıkarlarını ancak bu özerklik yoluyla koruyabilir. böylece kitleler üzerinde, tarafsız bir erk olarak güvenilirlik kazanır. yönetiminde egemen kesim doğrudan rol almaz, ancak çıkarlarını gözeten bir katmandan temsilciler bulunur. devletçilik şiarının "toplumun genel çıkarları" iddiası ise bu yanıltıcı durumdan ileri gelir. zira devletin ideolojik araçlarının en önemli misyonu, egemenin çıkarlarının herkesin çıkarları olduğuna toplumu ikna etmeleridir. bir başka deyişle "toplumun genel çıkarları", devletin ideolojik araçları neyi tembihlerse odur.