a clockwork orange

  1. stanley kubrick'in ustalığıyla muhteşem bir film haline gelmiş daha da muhteşem bir konuya parmak basan kitap. toplumlardaki şiddet hastalığının önüne geçilemediği takdirde hangi boyutlara ulaşabileceğini daha kötüsü rejimlerin otoriter tutumlarının katılaştıkça bireyi nasıl yutup tükettiğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne serer. alex ve kardeşlerinin* ''alex öyle hitap eder onlara'' daha 15 yaşındayken topluma verdikleri zararı gördükten sonra alexin yine daha o yaşta toplumdan gördüğü zarar okuyucuyu büyük ikilimlere sürükler. kubrick ise bu durumu elinden geldiğince alex'in dramı üzerine işlemiştir ''çünkü kubrick'in kitlelere ders verme gibi bir derdi yoktur sadece etkileyici olanı anlatır''. alex'in dramına gelirsek alex ''kardeşleriyle'' tam tabiriyle gündüzleri öğrencilik geceleri serserilik yapan bir junkiedir. fakat bu tutumu onu belalı bir devlet hapishanesine ordanda bir kişilik değişterme programına sürükler. alex suç işlememeye şartlanırken izleyeci sürekli alex'in gözlerini seyreder çünkü kubrick şiddetin, düşüncenin aynası olan gözlerdeki değişimini bize anlatmak ister. alex ilk başlarda keskin bakışlarını makyajıyla sivriltirken bu programdan sonra ''deyim yerindeyse'' kuzu gibi bakmaya başlar. baskının kişiye getirdiği yükün en somut kanıtı böylece gözlerimiz önüne serelir. en sonunda ise alex tüm bu olanlara karşılık tekrar ''iyileştirilir'' ve kaosuna geri döner. sondaki bu ayrıntı mide bulandıracak kadar düşüncüdür. çünkü iyi olarak verilen aslında başta verilen kötünün tam kendisidir.
    (#10051) maikule|11.05.2006 20:35|