neyzen tevfik

  1. ney çalmak lafına çok sinirlenen ve bunu söyleyenlerin yanından ayrılıp, sokak köpeklerinin karşısında sanatını icra eden, müthiş şair ve neyzen. bütün ney üstatları gibi o da ney çalmak yerine ney üflemek lafını kullanır.
    (canlipompa 22.05.2006 22:53)
  2. efsaneleşmiş büyük üstâd ve tasavvuf şairi. esasen pek meşhur olsa da şu dönemde sokaktaki herhangi birine -özellikle de yaşı benim yaşıma denk olan kimselere- "neyzen üstâdı tanır mısınız acep?" deyü sorsak "höa?" gibi bir tepki alabiliyoruz heyhat.
    üstâd nef'i ile bile karşılaştırılabilecek kadar meşhur ve fevkalâde hicivleri -ve elbette övgüleri- olan bu büyük üstâdın neden ders olarak okutulmadığını bir türlü anlayamam *-sanırım türkiye buna daha -hâlâ...- hazır değil.*

    neyzen üstâdın türlü çeşit, o kadar çok öyküsü vardır ki tek bir kişinin -ve hatta tüm vampirciklerin- hepsini toparlaması mümkün değildir; çünkü o öyle bir efsanedir ki hakkındaki öyküler -ve mitler- halk yaşadıkça ve neyzen üstâd anımsandıkça çoğalacak, değişecek, gerek gelişecek, gerek rezil edilecektir.

    neyzen üstâdı en iyi anlatan ve de onun ne kadar fevkalâde bir şair olduğunu şu beyit sayesinde anlayabiliriz sanırsam;
    "mey'de bektâşi göründüm, ney'de oldum mevlevi
    meşrebim mollâ-yi rumi, mezhebim bektâşidir!.."

    bir de serüvenini yazayım ki görenek yerini bulsun:

    --- büyük gazeteci ve yazar hilmi yücebaş'ın yazdığı "neyzen tevfik, hayatı - hatıraları - şiirleri" adlı kitabının "neyzen'le hacı'nın hamam safâsı" yazısının bizzat kendisidir. *-sf. 211-* ---

    "bir gün neyzen, arkadaşı çaycı hacı ile ibrahim paşa hamamına gitmişti. ikisi de genç, ikisi de dinç, ikisi de çok içki içen adamlardı.
    keyif bu ya, hamamda bir âlem yapmak arzusuna kapıldılar. yâni hamamlarda rakı içmek, hem de birkaçgün sırtı sıra demlenmek istediler.
    iki dost ufak bir damacanaya o devrin çok meşhur rakılarından olan ve büyükada'daki manastırda bir papazın çektiği rakıdan -ki o yıllarda buna (papazın düzü) derlerdi- doldurttular. bardak, kadeh, fincan almak lüzumunu duymadılar. hamam tasları ne güne duruyor? rakıyı da kurnalardan birine döktüler, başına geçip taslarla içmeğe başladılar.
    neyzen çaldı, hacı okudu. hacı okudu, neyzen çaldı. böylece günü geçirdiler. rakı tükenince getirttiler.
    üçüncü gün peştemalları da attılar. çırılçıplak, ney çalarak, okuyarak, şiir söyleyerek çakıp durdular. hamamın sıcaklığı onları bol bol terletiyor ve bu yüzden içki tutmuyor, adamakıllı sarhoş olamıyorlar.
    ne yapmalı? neyzen hemen kararını verir: sırtına bir peştemal alarak sokağa fırlar. direklerarası'ndaki sokrat eczanesine koşarak büyük bir şişe eter alır.
    hamama dönünce eteri, rakıyı, kurnaya döker.
    başlarlar içmeğe... taslar, çoktanberi kurnanın dibinde, rakının içinde. kim çıkaracak? esasen tasa ne hacet var? beygir gibi eğilip içmek dururken, eğilip lâkır lâkır içiyorlar.
    ney, mey, şiir, ahenk, keyif ve cezbe!.. bu cünbüş dört gün sürüyor. nasıl oluyorsa oluyor, nereden kafalarına esiyor. iki kafadar âdem, havva, şeytan ve cennet hakkında bir bahse, bir münakaşaya takılıyorlar.
    iki çıplak, âdem'in cennette nasıl gezdiğini, elbisesi, donu olup olmadığını konuşuyorlar. ve nihayet âdem'in cennette kendileri gibi çıplak yaşadığına hükmediyorlar.
    madem ki âdem babamız çıplak gezdi, onlar niçin gezmesin? 'gezerim, gezemezsin!' derken neyzen fırlayarak 'ben gezerim, işte şehzadebaşı'na gidiyorum!' diyerek hamamın kapısından sokağa uğruyor.
    neyzen'in çıkamayacağına inanan hacı, belki dışarıda, soğuklukta gizlenmiştir düşüncesiyle tevfik'in peşinden -kontrol kaygısiyle- çıkıyor. fakat neyzen'in sokağa çıktığını öğrenince, o da fırlıyor. neyzen önde, hacı arkada, ikisi de çırılçıplak, sakallar uzamış, sehzadebaşı'na kadar geliyorlar.
    nihayet, gerek neyzen'in, gerek hacı'nın hürmet ettikleri, saydıkları, sevdikleri ve hatta korktukları bir arkadaşa haber veriyorlar. ve ancak onun müdahalesi üzerine iki çıplak, hamama dönüyorlar."
    (tospik 04.06.2006 03:00)
  3. bir elinde neyi, bir elinde keşkülü; boynunda, osmanlı türkçesiyle "hiç" yazılı levhası; ayaklarında, burunları tabanından ayrılmış, ayak parmaklarını gösteren ayakkabısıyla bir kenara oturmuş mahzun mahzun bakarken resmi olan kişilik. bektâşiolduğu söylenir, mevleviolduğu da. en belirgini, rind meşrep olduğudur..
    (benlicenan 02.08.2006 02:33)
  4. kime sordumsa seni dogru cevap vermediler
    kimi alçak, kimi hirsiz, kimi deyus dediler.
    künyeni almak için partiye ettim telefon,
    bizdeki kayda göre, simdi o mebus dediler.

    ve

    ıntihabın sonu gelmez, yaşamaktan maksat,
    vartasız köprüyü bir zarta ile geçmektir.
    reyini verdiği şahsın soyunu bilmezse,
    kendisi kendisinin düşmanını seçmektir."


    dizlerinin yazarı olan muzip ve akıllı şairimiz
    (anarsi nerede anarsist orada 16.09.2006 02:45)
  5. "hiç" e ermiş derviştir efendim kendileri. rivayet o dur ki, neyzen hasta yataginda yatarken, bir arkadaşi ziyaretine gelir. hoş beşten sonra, arkadaşı üzülme dostum, o (tanri) seninle şakalaşıyor der. neyzen birden yatağından doğrulur, bir hiddetle bağırmaya başlar: ne münasebet efendim. ben onun dengi miyim, dengiyle şakalaşsın..
    (zapataist 16.09.2006 09:27)
  6. hayatı kendi doğrularınca ve herkese inat yaşayan bu adamı anlatırken kelime seçmekte dahi zorlanıyorum. Ölümünün üzerinden tamı tamına elli iki sene geçmesine rağmen hala tazeliğini ve kulaklarımızdaki huzurunu kaybetmeyen şu bizim neyzen teyfik! Ä°çtiği şarabın huzurunu neyÂ’ine dolduran ve bugünlere nice sevdalıya göz yaşı sağlasın diye aktaran o büyük üstat, o büyük gönül adamını huzurunuzda saygıyla anıyor ve bir şair edasıyla yaşamışlığını sevgiyle kucaklıyorum.

    ey bana kendini büyük tanıtan,
    halime bak da varlığımdan utan!
    ben senin çerağ-ı vahdetinim,
    daha kestirmesi hakikatinim.

    serserinim düştüm aşkınla meye
    nasıl girdin elimdeki şu neye?
    hem seversin beni ‘neyzen’im’ diye
    hem de ‘sarhoşÂ’ diye destan edersin.

    neyzen teyfik

    şu bizim neyzen teyfik, neler görmüş geçirmiş, şu bir türlü onun olmayan hayatta. ekmeğini sırtında taşıyan bu dev adamı kendimce, okuduğum ve ezberlediğim şiirlerince anlatma çabamdır bu öyküyü yazışım. ne hikayelerini dinledim üstadın, ne hayat kavgalarını ne kendine şaraba vuruşlarını. hepsi nasıl da hayatın içinden kopup geldi yanı başıma, hepside nasıl sadece teyfikÂ’e özgüymüş sandım tüm bunları.
    neyzen bu yapacağı işe akıl sır erer mi? bir gün ünlü şairler ve yazarlarla birlikte bir yemeğe gidecek olmuş neysen. bin bir güçlükle, ricayla razı ettikleri neyzen iyi bir ders vermiş hani onlara. vapura binmeyi tercih eden neyzen ve dostları neyzenÂ’in huzursuzluğunu sezmişler ama belli etmekten de çekiniyorlarmış. nede olsa ters adam şu bizim teyfik. ne diyeceği ne yapacağı belli mi olur?! vapur iskeleye yaklaştığı sırada neyzen daha fazla dayanamamış ve ‘ben gidiyorum dostlarım ama param yok bana biraz borç para verirseniz beni bahtiyar edersiniz.Â’ demiş. ama dostları gidecekleri yemeği bahane edip vermemişler neyzenÂ’e bir kuruş. bunun üzerine bizim neyzen yakın bir yerde atıvermiş kendini suya. tabii dostlarından büyük bir telaş, her yana bakar göremez olmuşlar neyzenÂ’i. vapurdan indiklerinde ilahi bir sesle irkilen dönemin meşhur şairleri biraz ileride rastlamışlar neyzenÂ’e. hemen yanlarına koşmuşlar tabii, bakmışlar teyfik elinde neyi, önünde şapkası dileniyor. merakla atılmış içlerinde biri;
    “ – ne yapıyorsun dostum? “ neyzenÂ’in hayata isyan eden gözleri öylece bakakalmış şairin suratına ve cevabı geçiktirmemiş elbette;
    “ – siz dostlarımın bana vermeye çekindiği o kağıt parçaları kendi emeğimle başkalarından istiyorum. ne var ki bunda? “

    çile-i cinnet ile oldum tamam
    Ä°tikatim daha eksikti benim
    topbaşıÂ’nda hedef oldum garaza
    ehli iman dinimi s..ti benim

    neyzen teyfik

    ne kadarda anlatsam neyzen teyfikÂ’i, bir sonuca varmak güç bu adamın kim olduğu hakkında. kimi zaman bakıyorsunuz en belalı devlet düşmanı kimi zaman bir alkolik kimi zamansa en büyük evliya. kendi içinde binlerce fırtına ile boğuşan bu adamı anlamak ve anlatmak nasıl güç bir iş söylesem inanmazsınız. gözlerini diktiği hayalin perde aralığında süzülen mutlulukları dışında tek bir tutunacağı dal yoktu neyzenÂ’in hayatta. o kadar dostu, sevdiği belki de sevgilisi olmasına rağmen nasıl da insanlardan uzak yaşardı. tek dostunu sırtında taşımanın verdiği huzur buna sebep herhalde.

    zır deli, zır zır deli, beteri hınzır deli
    kim akıllı kim deli, bu ülkede belli mi?

    neyzen teyfik

    neyzen teyfikÂ’in bu akıl almaz üslubu elbette başına olmadık işler açmadı değil. zamansız sorgularımı anlatmamı istersininiz? mısırÂ’lara sürgünleri mi? neyzenÂ’in hayatla, siyasetle ve kendiyle olan bu dalgacı tavrı onu bugün bize sevdiren en önemli şeylerin başından geliyor. hayatla ve kendisiyle böylesine dalga geçen bir adam, nasıl olurda en kıdemli dostu neyÂ’le dalga geçmezdi? bakın bizim teyfik neyÂ’in deliklerini neye benzetiyor, neyzen aynı insanlarda olduğu gibi neyÂ’inde yedi deliği olduğunu söylerdi;
    “ - yukarıdan aşağıya iki şehla gözü, homurdanan iki burun deliği, ona hayat veren ağzı, sesleri boşaltan sidik deliği, arkada da tek delik kıç deliği. “
    kolay değildi böylesine büyük bir adam olmak. kolay değildi gözleri önünde onlarca adam kesilen bu üstadın kendini toparlaması ve yine kolay değildi böylesine bir aşkla neyÂ’e üflemek!
    birer birer sayalım mı elindeki sanatını?
    hazerifendiliğini, kuvvet-ü maharetini
    demirci, terzi, balıkçı, kalaycı, kunduracı
    kayıkçı, avcı, marangoz, cilacı, lostracı

    fırıncı, oymacı, aşçı, tulumbacı, nakkaş
    dövüşçü, kavgacı, uysal, anut bir de kalleş
    ufak tefek bulunurdu elinde birkaç şey
    lakin sonunda yaktı kavurdu hepsini ateş-i ney

    neyzen teyfik

    neyzen teyfik neden bu kadar içerdi veya neden içmeye başlamıştı? bu soru her zaman aklıma takılmıştır. belki de şiirlerinde ki, hiciv sanatındaki ustalığı ona içtiği zamanlardan kalan bir cesarettir.
    neyzenÂ’e bir gün atatürkÂ’ten cezalandırmasını istediği kardeşi neden içmeye başladığını sorar. Ãœstadın buna cevabını olduğu gibi sizinle paylaşmak isterim. zira benim anlatmam, onun söylevindeki tarifsiz tadı vermeyecektir:
    “ Ä°stanbulÂ’a yeni geldiğim bir gün eski arkadaşlarımdan birini görmek için beyoğluÂ’a çıkmıştım. cadde üzerinde armut satan bir anadolu çocuğunu bir belediye çavuşu kovalıyordu. derken armutçu yan sokaklardan birine saptı. koşarken ayağı sürçtü ve tablası yere düştü. armutçu yerlere serildi. etrafına o mahallenin rum çocukları toplandı. adam bir tarafa koşup kaçarken belediye çavuşu da onu insafsızca kovalıyordu. rum çocukları da rumca ayı demek olan “ kaydura “ diye bağırarak arkasından koşuyorlardı. kendimi birden tutamayıp, yanımdan geçen çavuşun yakasına yapıştım. yani armutçunun yerini ben almış oldum.
    halk toplandı. polis geldi. ‘ neden yaptın? nasıl yaptın? ‘ dediler. sonra benimde dışarlıklı olduğumu anlayıp tokatlar gibi yaparak serbest bıraktılar.
    doğruca kendimi ilk önüme çıkan meyhaneye attım. şimdi anladın mı neden içmeye başladığımı? “ diye cevap verir. neyzenÂ’in hayatta çok küçük sebeplerle yaptığı büyük şeylerden biridir bu. nasılda sudan bir sebep insanın içemeye başlaması için. ama, neyzen için bu hayat ne kadar basitse içmeye başlamasının da bu kadar basit bir öyküsü olması o kadar olağan.
    neyzenÂ’in ömrü hayatı boyunca kendiyle, yaşadığı hayatla ve bir takım olgularla dalga geçmiş olması, onu bugün yaşatan en büyük hikayelerden bazıları. bunlara bir örnek vermek gerekirse;
    neyzen beyoğlu asmalımescit sokağıÂ’ndan geçerken bir çingenenin ayı oynattığını görmüş. etrafını çoluk çocuk çevirmiş, seyrediyorlar. ayı usta, ama ayıcı acemi. bir türlü oynatamıyor ayıyı.
    neyzen sabredemiyor, ortaya atılıp çingenenin elindeki ayının zincirini, değneğini, defini çekip alıyor. ayı elinde, çingene peşinde tepebaşı bahçesiÂ’ne gidiyorlar. bahçe hınca hınçtır.
    neyzenÂ’in ayı elinde bahçeye girdiğini gören halk önce şaşırır, sonra da alkış tutmaya başlar. tepebaşı bahçeÂ’sinde ince sazda, orkestra da vardır. hepsi çalgılarını bir kenara koyup seyretmeye başlarlar.
    “ - defi çalıp ayıyı oynatmaya başladım. ayı usta, mükemmel oynuyor. defi bırakıp koltuğunun altında dürttüm ve ‘ eskiden genç kızlar yavuklularını gördükleri zaman nasıl utanıyorlardı. ‘ ayı bir pençesini kaldırıp yüzünü kapatıyor. tekrar soruyorum ‘ ya şimdikiler ne yapıyor? ‘ ayı da elini uzatıp elimi tutuyor. kahkaha, alkış kıyametÂ… “
    neysen tekrar ayıya sesleniyor. değnekle dürtüp ‘ kocakarılar hamamda yıkanırken nasıl bayılıyorlar? ‘ ayı yere uzanıveriyor. aklılar, kahkahalar içerinde neyzen ayının zincirini, sopasını ayıcının eline tutuşturup defi de eline alarak parsa toplamaya çıkıyor.
    “ – herkes o zamanki kağıt yüz paralıklardan, çeyreklerden, mecidiyelerden, yeşil yirmi beş kuruşluklardan avuç avuç yağdırıyor. def dolunca gelip çingeneye verdim. hiç bu kadar parayı bir arada görmemiş ki, paylaşmayı teklif etti. sen bu parayı al da, iyi bir ayıcıdan ders alıp bu ayıyı oynatmayı öğren dedim. ayı benim gibi oynatılır diyerek yanından uzaklaştım. “
    neyzenÂ’in hayata dair bu gibi hikayeleri onun gerçekten kendiyle barışık olduğunun ve hayatı bir çoğumuzun aksine, onun değimiyle sallamadığının kanıtıdır.
    neyzenÂ’in hayatı gibi savrulmaya mahkum kelimelerle ve bölük parça hatıratlarla anlatmaya çalıştığım bu öykü, onun yaşamaktan aldığı zevkin bir yansıması ve gerçeğidir.

    gazabınla şu harbi kıl da sebep
    taş taş üstünde kalmasın yarabbi
    kahrına alet et de Ä°nönüÂ’nü
    anlasın ehli fesat son gününü
    aç bıraktın milleti hırsızlığı sürdün öne
    Ä°sterim allahÂ’tan tez günde ikbâlin söne
    bin musibet, bin bela yağmaktadır günden güne
    Ä°sterim allahÂ’tan tez günde ikbalin söne

    kan taşından eşiği, lahtı ciğerden temeli
    bab-ı ali vatanın bir delinen şiryanıdır
    adeta pıhtı gibi kırmızı koltuktakiler
    dökülen yüz suyu sanki fukaranın kanıdır.

    Ä°htiyarlık ile gençlik diyerek
    şu hayatı ikiye böldürmek
    ey büyükten de büyük allahÂ’ım!
    benden evvel si..mi öldürme

    neyzen teyfik

    neyzenÂ’in hayata karşı sergilediği sallamama duygusu bazı zamanlarda kendini memleket sevdalarına bırakmıştır. neyzenÂ’in tüm bu tavırlarına rağmen gerçekten de büyük bir memleket sevdalısı olması şaşılacak şeydir doğrusu.
    tüm bunların yanı sıra böylesine sıra dışı olmayı kendine hayat felsefesi olarak benimseyen bir adamın aşklarından, kadınlarından konuşmamak doğru olmaz sanıyorum.

    Öyle hürriyete âşık ki kadınlar hatta
    hiçbir erkek olamaz onlara yol arkadaşı
    çıkar at çarşafı teklifine karşı nitekim
    donu fırlattı Â…nden açacak yerde başı

    neyzen teyfik

    “ neyzen teyfikÂ’in kadınla kızla pek alakası yok zannederdim. kısa kollu, kısa kollu kısa etekli bir kadın çarşıdan geçince bütün esnaf dükkânlarından fırlarken neyzen istifini bile bozmazdıÂ… kahve sohbetlerindeki kadınlar hayâli veya yakıştırma idi. dayamacı fethi bir ara kahveden kaybolduğunda bütün kahve saraçhâne durağına üşüşür, harbiye – fatih veya edirnekapı – bahçekapı tramvayından birinde ayakta tek kadın olsa, arkasında fethiÂ’nin durduğunu görürdük. ‘ yuu! Ä°n aşağıya! Â’ diye tramvayın penceresinden içeriye bağırdığımız halde oralı bile olmazdı. bir fırsatını bulup kadına sürtünmesi bile dayamacı fethiÂ’ye yeterdi. kahveye dönüp neyzenÂ’e anlattığımızda çok kızar ‘ sapık bunlar, ırz düşmanı ‘ diyerek söylenirdi.
    ara sıra babamla yaptığı sohbetlerden çıkardığıma göre gençliğinde tophâneÂ’de batakhânelerdeki azınlık yosmalarla ilişkisi olmuştuÂ… bâde sunan oğlanlarla ilişkisi olmamıştı. kahvede biz gençlere söylemekten çekindiği halde, yetişkinlerle yaptığı sohbette açığa vurduğu bir ermeni duduÂ’su vardı. bir süre beraber yaşadıkları anlaşılıyordu.
    bu dörtlüğe bakılırsa kadın düşmanı olduğu da söylenebilirdi;

    kalmadı gizli kapaklı deliği memleketin
    çok şükür kızlarımız anadan doğma dul
    tutarım ben dilimi, kimseye söylemem ama
    karşımda sıkılıp susmayan tek bir yüz bul

    neyzen teyfik

    neyzenÂ’in gönül eğlendirdiği kadınlardan biri de beyoğlu yaniçarşı, çiçekçi sokağıÂ’ndaki genel evlerde sermaye olan çopur olga. sonraları abanoz sokakÂ’ta ev çalıştıran olgaÂ’nın fakir, fukaraya yardım ettiği, çok hâne berduşun kirasını ödediği, yoksul rum ailelerinin kızlarına drahoma verdiği, çeyizlerini hazırladığı, kilisede merasimle evlendirdiği dilden dile dolaşırmış. hatta olgaÂ’nın yoksul türk kızlarına yardım ettiği de olurmuş. hâyır sever bir mama.
    olga 1936Â’da öldüğünde neyzen koyu renk elbisesini giyip taksimÂ’deki aya triada rum kilisesiÂ’nin bahçesinde beklerken bir kenara çekilerek irticâlen şu sözler dudaklarından dökülüyor:

    olamaz bence şümulü gidene hayr-u şerin
    her ölü yükselir omzunda suhuf-ı beşerin
    rolünü yaptı demektir gidene bulma kusur
    bir misafir olarak kaldı beş on gün kürede
    rahmet-i rab ile olga, coşup aktı ebede

    neyzen teyfik ”

    neyzenÂ’in kadınları konusunda da pek fazla yorum yapmaya gerek yok sanıyorum. her zaman hayata olan tutarsızlığı ve boş vermişliği burada da tüm o esrarını gizleyerek devam ediyor.
    neyzenÂ’in en önemli yanlarında birine değinilmediği kanaatindeyim. neyzen her şeye rağmen çok önemli ve büyük bir allak dostudur. Ä°çinden hiçbir zaman sökemediği bu duyguyu içki kadehlerinin arkasına gizleyerek defalarca üstü kapalı şiirlerinde anlatmıştır:

    yokluğumla aşikârım, ehli beyte aidim
    seç demin şeklinden ki, ismi muhammed şahidim

    neyzen teyfik

    hayatını karmakarışık ama dilediği gibi yaşayan bu adama gıptayla bakmamak elde değil. doğumundan ölümüne ise kendini nasıl özetlediğini sizlere anlatmamak. bakın ‘ beşikten mezara ‘ şiirinde nasılda kendi yaşamını yine kendi üslubunca anlatıyor bizlere:
    alemin bağrını si..yim
    sümbül-ü verd-ü hârını si..yim
    andelip-i nizârını si..yim
    hasılı nevbaharını si..yim

    bana yoktur lüzumu gülşenin
    şeb-i tarik ruz-ı rûşenin
    ne gülamının nede senin
    hepsinin ta mezarını si..yim

    yok sefası hezâr-ı teninin
    gülistanda şukûfe-i perverin
    neşvesile hûmârını si..yim

    neyzen teyfik

    dedim ya neyzenÂ’i ne bu ölüm günün de kelimelere sığdırabilirim nede anlatmaya takatim yeter onu üstatlığını. birkaç tatlı hatırasını dillendirmek ve birkaç şiiriyle sizlere onu hatırlatabilmek ve anlatabilmek en büyük arzum.
    bugün kartalÂ’daki mezarlığında köpeklerin bile uyumak için neyzenÂ’in mezarını tercih etmesi ne büyük bir rastlantıdır. ve onun gerçekten mütevazı yaşantısının bir aynası gibidir.
    hayallerini, kavgalarını, aşklarını, mutluluklarını, acılarını ince bir kamışın içine bu denli ustalıkla doldurabilen bir kişi daha gelmez şu dipsiz dünyaya. beynine benzeyen saçlarının kafası üzerinde bitmesindeki masumiyet, gözlerine yerleşen huzursuzluğunun verdiği boş vermişlik duygusu ve şiirlerinde insanlığın gerçek yanını, küfürbaz tarafını, başkaldıran yanını bize anlatmak için yıllarını harcayan bu büyük ustayı huzurunuz bir kez daha anıyorum.

    kimse teyfikÂ’e alnı yere gelmiş diyemez
    doğduğundan beri götünü dönmedi şeytana bile
    hacıyatmaz gibidir sanki köpoğlu köpek
    ayak üstünde durur düşse de mizana bile

    neyzen teyfik

    dünyadayken kendine kurduğun cennetlerin mavisinde huzurla uyu. büyük usta! ben seni dinlemeye gidiyorum!..
    (muzafferercan 27.09.2006 21:08)
  7. ihtiyarlık ile gençlik diyerek, şu hayatı ikiye böldürme! ey büyüktende büyük allah'ım, benden evvel ...imi* öldürme. diyebilecek kadar sapıtan neyzen....
    (mret 15.12.2006 22:46)
  8. bir de şunu demiştir ki paylaşmak isterim:
    tanrı senin hamurunu necaset ile yoğurmuş
    annen seni s.çarken yanlışlıkla doğurmuş
    (nedesembilmemki 30.01.2007 15:56)
  9. tevfik kolaylı künyesi bafra'nın kolay köyünden göç eden dedesinden gelir.ama kendisi bafra değil bodrum doğumludur.hiciv ve ney üstadıdır
    (nur liza 08.02.2007 11:15)
  10. ( #134919 ) tanımda kendisine ithaf edilen şiiri biraz daha kaale alınırsa, kendi seviyesine inmeyi düşündüğüm ve ağız dolusu küfürü ruhuna ithaf edeceğim ayyaşlığı ile meşhur kişidir; (şair değildir, çok şair gördük)

    şiir diye kaale alınan küfürnamesine gelirsek;

    1. kimse senin tanrın ile arana girmemektedir? (bkz: lekum dinukum veliye din)
    2. peki kimsiniz ki sizinle aynı şeylere iman etmeyenlere şerefsiz diyebiliyorsunuz?
    3. içiniz efendim içiniz! patlayana kadar içiniz. sokakta bir çukura düşmediğiniz sürece, nara da atmadan yürüyebilirseniz içtiğiniz zaman sokakta şayet, içkinizde kimin, niye gözü olsun?
    3. esir iken ibadet mümkündür; uzayda mı yaşıyorsunuz?
    4. oha. misakı milli sınırları dışındakilerin babası belli değil mi? bir tek tc'de mi kimlik kartlarında baba adı yazar?

    şahıs bana göre şair bile değildir; şairler şiir yazarlar, hicvederler ancak ağızlarını lağım kanalına çevirmezler. sokakta durduk yere sövebilen herhangi birinin sözleri ne kadar kaale alınacaksa bu herif de o kadar ancak kaale alınabilir; bir eksikle ömrünün son demlerini tımarhane'de geçirmiştir ki (#134919 ) tanımda şiir diye kakalanmaya çalışılan kelimeler nedeniyle deli gömleği daha evvel giydirmeliydi; geç kalmışlar.

    not: şiirlerinde kullandığı kelimeleri tanımlarımızda kullanırsak en hafif mueyyide ile tanımlar silinir. biz direk o kelimeleri şahsın ruhuna iade ediyoruz. ama finalde bir delinin şiirini de en hafif tabirle de olsa yorumlayabilmeliyiz?
    (mancene 07.08.2007 08:32 ~ 07.08.2007 11:43)
  11. gün geçtikçe abartarak, rakıya ekmek doğrayarak kaşıkladığı için atatürk'ün sofra keyfini kaçırdığından dolayı ata'nın sofralarından uzak kaldığı söylenmektedir.

    e ben olsam ben de almam yanıma rakıya ekmek doğrayanı. insan ağzıyla içecek abi. ne zevk kaldı ne gusto, midem kalktı ööö.


    kısa bir pasaj da paylaşayım yeri gelmişken;

    1930'larda İstanbul Belediye'sinin bağladığı yardım aylığını saymazsak Neyzen'in düzenli bir geliri hiç olmaz. Neyzen Tevfik'in söylenceleşen yaşamı 28 Ocak 1953'te son bulur. Cenaze namazı Beşiktaş'ta Sinan Paşa Camii'nde kılınır. Caminin avlusundan taşan kalabalık; ana caddeleri, kahveleri, yolun karşısında ki Barbaros Bulvarını doldurur. Memurların, profesörlerin, ileri gelenlerin yanı sıra kılıklarına çeki düzen vermeye çalışmış sarhoşlar, sokak serserileri ve bin bir çeşit insan bir arada uğurlarlar Neyzen'i bilinmeyene. Kim bilir belki de hiçlikten hepliğe..


    http://www.neyzentevfik.org/
    (argus wishingwell 01.11.2007 14:42 ~ 01.11.2007 14:52)
  12. bir arkadaşı neyzen'e şöyle der:

    - sen büyük sanatçısın. böyle sokakta gezmek sana yakışmaz. bir devlet memurluğunda çalışsana?
    - sonra ne olacak?
    - sonra kim bilir belki orada müdür olursun.
    - sonra?
    - sonra daha başarılı bulunup mecliste mebus olursun.
    - eee sonra?
    - sonra belki bakan olursun.
    - sonra?
    - sonra başbakan olursun, cumhurbaşkanı olursun.
    - eee sonra?
    - e sonrası hiç.
    - ben zaten şu anda bir hiçim. hiçliğe kavuşmak için niye başka çabalar sarf edeyim?
    (iruneach 05.05.2009 21:24)
  13. sesini, nefesini, yüreğini içtiği şişerlerce rakıya borçlu olduğunu düşündüğüm büyük üstat, şair, neyzen. keşke yaşasa da şu düştüğümüz durumlara okkalı bir küfür savursa, sonra alıp rakı bardağını çekip gitse...

    efsaneye göre mustafa kemal neyzeni köşke çağırmış ve "duyduğuma göre çok içermişsin, söyle bakalım günde ne kadar içersin" diye sormuş, neyzen "önce sen söyle paşam" diye karşılık vermiştir. paşanın "günde 2şişe" demesi üzerine neyzen bir tas ve bir parça ekmek istemiş ve isteğinin yerine getirilmesinden sonra rakıları tasa boşaltıp ekmeği içine doğramış kaşık kaşık içmeye başlamış. "işte ben bu kadar içerim" cevabını vermiştir. aynı efsane neyzenin bu hareketinden sonra köşkten kovulduğunu da söyler. ne kadarı doğudur bilinmez ama ince harekettir, tebrik edilesidir.
    (kharon 06.05.2009 19:29)
  14. Neyzen Tevfik paraya düşkün olmayan, fakir bir adammış.
    Birgün Neyzen Tevfik yolda yürürken, arkasından yürüyen bir adam, Neyzen Tevfik'i farkeder. Maddi durumunu da biliyor olacak ki Neyzen Tevfik'e yardım etmek ister. Yardım edecek ama, gururlu insan Neyzen Tevfik. İncitmeden, gururunu kırmadan yapmak lazım yardımı.
    Arkasından
    -Üstad, siz düşürdünüz galiba diye seslenmiş, yere attığı altını göstererek
    Neyzen Tevfik altını almış, bir altına bir de adama bakmış, anlamış durumu velhasıl, sanat ruhunuda söze katarak, demişki;
    -O yere düşen sizin altın kalbiniz

    veren kişi ne kadar zarif, cevap ne kadar zarif.. aaah ah, şimdi ne haldeyiz
    (cotanjand 26.01.2010 19:23 ~ 26.01.2010 19:24)
  15. Küfürünü okuyunca tebessüm ettiren nadir insanlardandır. Şair Eşref'in öğrencisidir. Ustası gibi hazır ve sivri cevaplarıyla bilinir.
    (bloodberg 14.04.2010 00:36)
  16. Atatürk'ün de bulunduğu dil kongresinde, dil hakkında konuşma yapanlardan biri olan Prof. Cafer Kırımi'nin ruslardan yana dert yanması üzerine Atatürk, yersiz siyaset yapıyor diye Kırımi'ye kızar. Neyzen de o sırada bez fabrikasının açılışında olan başvekil'e de atıfta bulunarak aşağıdaki dizeleri döktürür.

    fabrika yaptı sümerbank bez için,
    çok muazzam bir eser bu laf değil,
    dil işinde ehli dil tezden dedi:
    sıçtı cafer bez getirsin başvekil..
    (notdra 14.04.2010 09:47)
  17. rakıyı ekmek doğranmış tarhana çorbası modunda içmesiyle midemi bulandırmış:)) ama yalnız akşamüstlerinde duble rakıma ve gönlüme akmış sanatkar..... rakı denince yanında dinlenecek müzik olarak aklıma ilk neyzen tevfik gelir. sakin,dingin,huzurlu...
    (roxana 27.05.2010 19:06)
  18. Üstad.
    (bloodberg 27.05.2010 21:09)
  19. 1879-1953 yılları arasında yaşamış * sanatçı, şair, düşünür.

    "ulu tanrım ölü müsün, diri mi?
    isa gibi yoksa üçün biri mi?"
    sorusuyla gülme krizine girmeme sebep olmuştur kendileri.
    (bkz: azab-ı mukaddes)
    (ulthar 27.05.2010 22:04)


  20. mezarı kartal'da olan şair.
    (bkz: sahne-i ömrümden nefs-i emmareye hitabım)
    (diyojenist 02.02.2012 21:18 ~ 06.04.2013 12:23)


Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.