canım sıkıldıkça kalem alıyorum. "senin olsun" denen kalemlerin alayını da topluyorum. sadece kalem de kesmiyor, kırtasiyeye girip, öyle mal mal etrafı seyretmeye bayılıyorum. kırtasiyeci şüpheleniyor haliyle, ister istemez birşeyler almak zorunda kalıyorum.
ben bir kırtasiye malzemesi manyağıyım. evet yaa...
gök gürültüsünden korkuyorum. hatta yastıkla kulaklarımı kapıyorum evet.
her gördüğüm yerden oje alıyorum, kapaklarını bile açmadan öylece diziyorum. bu beni mutlu ediyor. hani bende her renk var, istesem sürerim psikolojisi.
renkli ya da beyaz, kullanılmamış deste deste kağıt alıyorum sürekli, kenardan bana bakıyor olmaları huzur veriyor.
yeni aldığım mumu yakmaktansa karanlıkta oturmayı tercih edebiliyorum.
itiraf ediyorum, lise birde bir çocukla sırf leonardo di caprio'ya müthiş benziyor diye bir ilişkim(!) olmuştu. bir kere sinemaya, bir kere aya sofya'ya ve bir kere de yıldız parkı'na gitmiştik. sonra lise ikinci sınıfta o sosyal bilimleri, ben türkçe-matematiği seçince önce sınıflarımız, sonra binalarımız ayrıldı. sonra da biz ayrıldık.
itiraf ediyorum,lise hayatım boyunca romain duris benzeri birini aradım durdum.. hayat herkese sana olduğu kadar adil davranmayabiliyor marzi. öptüm bebek. *
facebook'ta arkadaşım olan bütün 40 yaş üstü bekar kadın hocalarıma "Hocam, dün gece sizi rüyamda gördüm. Güzel bir haber alıyordunuz; çok seviniyordunuz. Umarım rüyam çıkar." şeklinde malum yaş grubunun gönül sazının tellerini titretecek mesajlar atmaktan kendimi alıkoyamıyorum.
kedim berkut yeni baba olmuş lakin,yavruları üvey anneleri tarafından kaçırıldığı için,evlat hasretine çok erken teslim olmuştu.acısını bir nebze olsun dindirmek için buzdolabına yöneldim fakat o da ne! hiç içkimiz kalmamıştı.hava inanılmaz soğuk olmasına rağmen,hiç düşünmeden üzerime kaz tüyü montumu giyip,kendimi sokağa attım.oturduğumuz muhit fazlasıyla muhafazakar bir semt olduğundan içki satılmıyordu.hızlı adımlarla otobüs durağına ilerledim.traşsız yüzüm solmuş, gözlerim;bir önceki gece facebookta bulduğum altın madeni isimli sürükleyici oyunu oynamaktan kan kırmızısı bir hale gelmişti.yaklaşan otobüsün camında yansımamı görünce bir an irkildim,dehşete düştüm,sonra geçti.evden aceleyle çıktığım için akbilimi yanıma almamıştım.neyseki yardımsever otobüs şoförü makul bir ücret karşılığı akbilini kullanmama izin verdi.otobüs oldukça kalabalık olduğundan tutunacak yer bulmakta zorlanıyor,şoförün direktifi doğrultusunda sürekli arkaya doğru difizyon ile ilerlemeye çalışırken,'arkası da aynı yere gidiyor,ehehe' tarzı iğrenç espirilere maruz kalıyordum.ivmemizi almış ilerlerken,önümüzdeki aracın kırmızı ışıkta sebepsiz yere durması neticesinde ani bir frene maruz kalarak dengemi kaybettim.sırtımla arkamdaki demir arasında bir hanım kızımızın olduğunu,çarpmanın beklediğimden şiddetsiz sonuçlanmasından sonra anladım.iri yeşil gözleri,kızıl uzunca saçları vardı.kıçıma maruz kalmasına rağmen sesini çıkarmamış,öylece yüzüme bakıyordu."bir şeyiniz yok ya,iyi misiniz?" dediğimde;"yo,yok..iyiyim inşallah" dedi."olmaz öyle,isterseniz bir hastaneye gidelim" dedim.gözlerinden bakışlarımı ayıramadığım bu güzellik karşısında saçmalıyordum ve farkında değildim.neyse ki,ağzımdan dökülüveren bu cümleyi bir şaka addetmiş,kikirdiyordu.ona ayak uydurdum ve bir süre gülüştük.ineceğim durağı çoktan geçmiş,bu otobüse neden bindiğimi unutmuştum.tek amacım,elindeki kitapta yazan 'esra'ya sevgilerimle' notundan adını öğrendiğim bu kızla tanışmaktı.otobüs ilerledikçe,sayımız azaldı,hatta 'esra' yaşlı bir teyzenin yanında oturacak yer bile buldu.yanına gidip,sohbet edebilmek için,her geçen dakika dua ediyor,teyzenin bir sonraki durakta inmesini diliyordum.neyseki dualarım kabul oldu ve teyze inecek izlenimi veren hareketler yapmaya başlayıp,kapıya doğru yöneldi.otobüsle beraber kalbimin de duracağını hissediyordum.nihayet esranın yanına gidebileceğim diye düşünürken;"evet,son durak!" diye yapılan anons ile yıkıldım.kendime geldiğimde,otobüsten inmiş,tanımadığım bir semtte,kırmızı hırkasıyla uzaklaşan esra'nın arkasından bakıyordum.hemen birşeyler yapmalıyım diye düşündükten sonra,çoğu zaman bende emanet olan olan cesaretimi toplayıp,kızın ardından koşup yetiştim.en etkileyici tanışma cümlemi kuracak,bu işi bağlayacaktım.'esra!' dedim.kardan beyaz yüzünü bana dönüp,şaşkın bir ifadeyle adını nerden öğrendiğimi düşünen gözlerle 'efendim' dedi."sen varya,aşırı derecede sevimli bir şeysin,kedi canını senin.."diyebildim.cümlemi tamamlayamadan bir çığlık hasıl oldu,koşarak uzaklaşan müstakbel kız arkadaşımın ardından yaşlı gözlerle bakakalmıştım.halbuki sesimi de titreterek konuşmuştum ve ne kadar da emindim işe yarayacağından.çığlık sesine tepki olarak toplanan esnafı,üzerime doğru koştururken gördüğüm an,evden terlikle çıkmadığım için şükür duasına başladım.bir yandan dua ediyor,bir yandan da ömrümün en uzun ve heyecanlı maratonunu koşuyordum.bir süre sonra atletik yapım sayesinde izimi kaybettirmiş,kedim,berkutum ile içeceğim içkiyi satın almış,nerede hata yapmış olabileceğime anlam vermeye çalışıp,bilmediğim bu yerlerden evime doğru yol almaya başlamıştım...
hala yeryüzünde sabahattin ali'nin benim henüz okumadığım kitaplarının bulunması beni mutlu ettiği için alabilecekken de almıyorum. bir tür yaşama sevinci kaynağı çünkü umut veriyor.
tatil-sonu bunalımındayım, her gün beş farklı hobi aktivitesi yapmadan rahat edemiyorum. bugünkü planda yemek pişirmek, dışarı çıkmak, punch nakışı yapmak, başlayıp bitiremediğim örgü çantaya devam etmek ve fall out new vegasın son questini hakkın rahmetine kavuşmadan bitirmek var.
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.