insanın elinde tamamen algılayamayacağı kadar kısa süreler kalan, hassas bir duygudur. herkes farklı şeylerden ve kendine göre yaşar. bu yüzden küçük şeyleri görmek ve bunların değerini anlamak gerekir. çünkü onlar da dikkat dışı kalırsa, kişinin hayatında mutluluk duyacağı sınırlı sayıda şey kalır. diğer taraftan, bencilce sürekli mutluluk istemek de salt bir iki yüzlülüktür hayata karşı.
mutsuzluk olmadan kıymetini asla anlayamayacağımız ama hep kendisini istediğimiz, beklediğimiz duygudur bu. devamlı beklenen ama bir türlü gelmek bilmeyen. bazen de sadece güneşin sımsıcak bir şekilde göz kırpıp içimizi açması, yüreğimizi ısıtmasıdır ama onun da mutluluk olduğunun biz farkına varamayız, etrafımızdaki hengameden.
guy de maupassant'ın öykü kitabı. içinde gerçekten ilginç ve değişik öyküler olduğu gibi bazılarında sıkılabilirsiniz de. bordo-siyah yayınlarından çıkan kitabın gerçekten sevimli bir kapağı var. öykülerin çoğu sürprizli sonla bitiyor, ama gözümde hiç bir zaman o.henry'nin yerini tutamaz tabi.
mutsuzluktan çok daha az iz bırakan bir duygudur; onun yanındaysa genellikle kaybolup, unutulup gider. insanların sürekli peşinde koştukları şeydir, çoğu insan için bir yaşama amacı, daha doğrusu yaşam biçimidir aynı zamanda. fakat ona giden yolları farklıdır; yine büyük bir çoğunluk da paradan köprüler kurmuştur ona ulaşmak için.
bazen çok küçük şeylerin ardında bile bulunabilen, bazen aramaktan bezdiren bir duygu diye bir tanım da yapılabilir sanırım.. gerçek mutluluk nerede ve nasıl bulunur bilinmez ama bulan gerçekten dünyanın en şanslı insanları arasındadır.. çünkü mutludur.. e daha ne olsundur?
yaşandığı zaman insanı kendinden geçiren bir olaydır. sebepleri çok olmakla beraber, kişiye göre değişir. bazen en büyüğü bile insana bir şey hissetirmezken, bazen de küçük bir gülücük bile insanın mutlu olmasına sebebiyet verir. en güzel mutluluk ise; çok değer verdiğiniz bir kişiyi mutlu görmektir. onu mutlu etmek hem sizi, hem de o kişiyi mutlu ettiği için kavramın önemi daha bir değer kazanır. bu durumda dikkat edilmesi gereken tek konu ise; değer verdiğiniz kişinin mutluluğu, sizi aşırı derecede üzüntüye sokması riskidir. bu durumda olay mutluluk kavramından fedakarlığa doğru geçiş yapar. gerçi siz onu mutlu gördüğünüzde yine mutluysanız sorun yoktur. yapılacak tek şey onun mutlu olmasını izleyip, kendi üzüntünüzü onun mutluluğuyla kapatmaktır.
mutluluğu kimi kaynaklar bilimsel olarak; bir ihtiyacın tatmini sağlandığında ya da istenen bir hedefe ulaşıldığında hissedilen hoş duygu olarak tanımlamıştır.
"kim kaybetmiş ki biz bulalım?" sorusunun en geçerli olduğu kavram.
nadiren bulur insanı, "insan mutluluğu kendi bulur"muş-yalan bunların hepsi, inanmayınız.
sahip olunulsa da yetmez kişiye, şahıs hepsini tüketir bir anda geleceğe bırakmaz şişenin dibinde.
artık varlığına inanmadığım soyut bir şey.
kalp hızını mahveden, dengeyi bozan garip histir. herkes bir ağızdan "ol, ol, ol, ol" tezahuratları yaparken siz kafanızı ellerinizin arasına alıp dizlerinizle kendinizi, hassas noktanızı gizleyip ana rahmindeki benliğinize dönmeye çabalar gibi hissedersiniz sizi. herkesin "ol" dediği şeyi "olamamak" dokunuyordur belki de. o bağıranların tümü mutlu gelir bir an size, yıpranmış hissedersiniz, yetmezmiş gibi formül kağıtları verirler, hani şu akıllı olanlardan sarı böyle, yapıştırırlar kafanıza bir yere, sonra sizi yalnız bırakıyoruz derler. yalnız olan sizi yalnız bırakmak? kulağa ne de hoş geliyor değil mi. sonra o elle tutup alamadığınızı sandığınız şeye yaklaştırır hayat, uzanırsınız titrek elinizle, elinize başka bir el çarpar "öyle yapma" sonra onun istediği gibi yaparsınız başka bir el kafanıza çarpar "öyle şey mi olur" sonra başkası, sonra başkası, sonra yine, yine... fark edersiniz ki başkalaştırılmışsınız. evet, kendi hayatınızı yaşamak bir yana düşünceleriniz bile değersizdir, seçiminiz yoktur, vardır ama sınırlıdır. onların istediğini almalı, yemeli, öss de atları olup dıgıdık yapmalı. ya da sineye çekilmeli, düş havuzunda jakuzi keyfi yapmalısınız. sonra beklediğiniz fakat asla gelmeyeceğini bildiğiniz huri ile sohbet etmeli ve sonra uyumalısınız. huzur ve kimsenin göremediği mutluluk işte oradadır, kalbinizle aklınızın sakinleşip bir attığı o anda.
göreceli bir kavram. kimi arabalar, evlerle mutluluğu ararken, kimide bir parça yumuşak ekmek ve sıcak bir yuva ile mutlu olabiliyor. insanoğlu işte. varlığında kıymetini bilmeyiz, yokluğunda mum ile ararız...
hayatımın pek çok bölümünde yakınımdan geçip giden ya da elimin tersiyle bilmeden itip bi kenara attığım güzel duygu,düşünce ve bir çok anın tek tek veya bir arada olduğu zaman dilimi.
hep daha büyüğünü beklediğimiz için çoğu zaman kıymetini bilemediğimiz duygudur. oysaki o küçük saydığımız mutluluk, yaşayıp yaşayacağımız en büyük, belki de en son mutluluk olabilir.
hangi şartlarda olursa olsun, ne ile bağdaşırsa bağdaşsın, ister bir insanla, ister bir eşya, ister bir olay; dudak kenarlarının kazandığı kıvrımdır mutluluk. tek ve belirsiz bir gamzedir. tüm atmosferdeki havayı tek seferde içine çekebilecek kadar rahat nefes alabilmektir. midenın kasılma ve kramplarla yarattığı huzursuzluğun başarıyla örtbas edilmesidir. gelip geçiciymiş; kime ne?
bazen havanın pırıl pırıl, bazen yağmurlu olması
bazen tuttuğun takımın galip gelmesi, bazen rakip takımın yenilmesi
bazen evde oturmak, bazen dışarda gezmek
bazen yalnızlık, bazen kalabalık
bazen telefonun susmaması, bazen telefonun çalmaması dır
mutlu olmak kolaydır aslında
lakin
mutlu olmamız için milyonlarca sebep olduğunun farkına varıp
etrafımızdaki o milyonlarca sebepten birini düşünmemiz yeterlidir...
sozluk anlamiyla: mutlu olma hali.
yalniz, bu tanimin pek birsey ifade ettigini sanmiyorum. bunun yerine, "mutluluk belli bir anda duyulan sevinç gibi bir duygu, ruhsal durum degil, hayatin butunu sonunda elde ettiğindir" seklinde bir yorum yapmak da mumkun. ne de olsa mutluluk, elle tutulur, gozle gorulur nicel bir kavram degil.
ancak genel bir kanı -katılmasam da-, dünyada herkesin mutluluğu aradığı yönünde. tabi herkes bunu farklı şekillerde ve farklı yerlerde arıyor.
insanın bulmaya şartlandırıldığı egzersiz programı. sırf bu yüzden günümüzde arabesk tabir ettiğimiz kültür bu kadar çileden çıkarıcı yoğunlukta. mululuğu fark edebilmek için acıyı tatmak ve zamanla acıyı mazoşist bir zevk kisvesine sokmakla sonuçlanıyor.
mutluluk: gerçeği ört bas etmek uğruna pinokyoculuk: acımanın ardından kendine hayranlık mutluluğu, tiksinmenin ardından kendine hayranlık sarhoşluğu, ölümün ardından ve tüm eksikliklerin ardından kendi kusursuzluğunun baş döndürücü mutluluğu, ve yaşıyoruz var saydığımız yaşamın bitmek bilmez mutluluğu..
sürekli mutluluk ve arayışı bir nevi beyin uyutucudur.. 'an'ın mutluluğu vardır bir de ki o aranmaz, var olur yalnızca. yaşam, an'larla paslaşma halidir. kurgusal ve arzu sonucu oluşmuş tüm gerçeklikler plastik tabir ettiğimizin kendisidir ve başka - yine- empatinin olanaksızlığıyla öteki beyinlere ulaşmaktan mahrum kalacaktır, boşunadır.
aradikca kaybolan, istedikce uzaklasandir. kacan kovalanirdir ve her seyden vazgecmisken karsimiza cikar. garip bir illet. istemem ama yan cebime gibidir. cunku insanlar aslinda mutsuzluguda onun kadar sever.**
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.