eski camel geldi aklına. çokça kez başka marka sigaralara geçmeyi düşündü ama camel artık onun için bir simge olmuştu. pencereden bakarken zipposu ile oynuyordu. aklında dün yaşadıkları vardı.
artık görmezden gelmek için çok geçti. aceleci tavrı, gözlüğünü takıp görüntüyü netleştirince yüzüne yayılan heyecan ve şaşkınlık; görmek istemediğini sansa da aslında onu bekliyor olduğunu eleveriyordu.
"merhaba." dedi adam.
bu kadar heyecan veren bir an için fazla kolay ve sıradan bir başlangıç gibi görünse de, karşılık vermek için belli etmemeye çalışarak boğazını temizledi ve sesinin nasıl çıkacağından endişelenerek adeta sesi boğazında tökezlercesine konuştu:
"me-merhaba... ne hoş süpriz."
"Dün olanlardan sonra beni beklemiyordun, değil mi?" dedi yeni gelen adam. Gençten biriydi, en fazla otuz yaşındaydı. Sarı, alnından tepesine doğru seyrekleşmeye başlamış saçları vardı. Göz kenarları hafifçe kırışmıştı. Ama yüzündeki muzip ifade onu olduğundan da genç gösteriyordu.
Diğer adamınsa elleri titremeye başlamıştı. Bir an ne yapacağını bilemez gibi sağa sola kaçamak bir bakış attı; sonra zaman kazanmak istercesine sigarasını önündeki kültablasına bastırdı. En sonunda başını kaldırdı, sarışın genç adamın gözlerinin tam içine baktı, beklenti dolu bir sesle:
kendinden emin, ağır hareketlerle ceketinin iç cebine uzandı. yorgunluğundan uzun süredir saklanmış olduğu anlaşılan bir zarf çıkarttı. sararmıştı, üzerinde mürekkebi dağılmış olsa da okunabilen bir isim gördü. zehra
Zarfı karşısındaki genç adama titreyen ellerle uzattı. "Al... Her şey bunun içinde yazılı..."
Genç adam elini uzattı, zarfı aldı. Bu sırada yaşlı adamın gözleri aynadaki yansımasına takıldı. Yansıma, gözlerinde zalim bir bakışla pis pis sırıtıyordu.
kimin gerçek olana baktığı meçhulken, gerçeği ifşa etmek ne kadar da zordu. geçmişi hatırlamak asırlar öncesine gitmek gibiydi. zaman varlığı en karmaşık bir mefhum oluvermişti adamın yorgun zihninde. bir gün önce yok etmek istediği şimdi buz gibi karşısındaydı; hem de kendisinden, kalemine damarlarından kan çekip de yazmışcasına acı veren bir gerçeği açıklamasını isteyerek.
adam asırlar önce kanına girmiş bir mikrobun tezahürünü izliyordu aynada. kendisini tarifsiz karanlıklara mahkum eden ve artık kendisine ağır gelen; fakat kurtulamadığı bir mikrop...
sarışın adam artık yılların etkisi ile sararmış mektubu yavaşça aldı. yüzünde en ufak bir duygu belirtisi yoktu. nice sonra gülümseme ile tiksinme arası bir yüz ile gözlerine baktı. yaşlı adam yılların yorgunluğu ile artık bu çilenin biteceği için mutluydu aslında. onca yıl kaçmıştı gerçeklerden ama işte o gün gelmişti artık. sarışın mektubu ceketinin cebine koydu usulca. yaşlı adama dönüp "sanırım vaktimiz doldu" dedi.
"Vakit... içinde sürüklenip gittiğimiz o azgın nehir... Evet, artık küreklere asılmanın vakti geldi; artık vakti geldi!"
Yaşlı adam kederle yere baktı. Sanki bir uçurumdan aşağı bakar gibiydi.
Mırıldanırcasına, "Ölüm, ne kadar da sıcak ve hasretle beklenen bir dost şimdi!" dedi.
Neden sonra, dostlar arasından bir dostu diğerlerinden bu kadar çok özlemenin diğerlerine haksızlık olup olmayacağı aklına geldi. "Kim bilir?" dedi içinden, "Belki öyledir." Acaba öğrenince üzülür müydü diğer dostlar? Onlar da ilerde "Kendimden biliyorum." diyeceklerdi ya, bununla teselli oldu...
Sonra aniden kaldırdı başını, kendi gibi ihtiyarlamış gözlerini ufka dikti ve o -şanslı mı şanssız mı olduğunu kestiremediği- genç adama baktığını düşündü. Mektubu okuyunca ne düşünecekti, "Allah razı olsun." mu diyecekti yoksa, "Hadi be ordan, bunak!" mı? Mektup demekte de hatalıydı belki, hepi topu tek cümle yazmıştı. Cümle ama ne cümle; sadece 14 harflik; 80 küsur sene, artı 14 harf!
Basit bir şeyi çok mu önemsemişti yoksa; yok canım, o kadar da değil, basit şey yoktu hayatında. Her şey kıymetliydi. Saçmalamazdı hiç; dik yatağından akan nehir hızında geçen ama yine de hızını idrak edemediği uzun yıllar ona çok iyi öğretmişti hayatı, tecrübeliydi. Bu 14 harfin çok şeyin özeti olduğuna inanır ve onu sırrı olarak kabul ederdi. Sadece layık bulduklarına sırrını açardı. Bu genç de layık mıydı ki? "İnşaallah" dedi, yine içinden...
Başını yavaşça indirdi, göğsünün sıcaklığını çenesinde hissetti. Giderayak yanmış bir gönülle taaa derinden dua etmeliydi son olarak: "Rabbim" dedi, "Seni çok sevdim ve rızanı kazanmaya çalıştım. Büyük buluşma yaklaştı, artık riya ile alakam kalmadı. Tek sermayem imanımdır, sen imanımı kabul eyle."
Sonra ihtiyar bir mektupla genç adamın omuzlarına yüklediği sırlı 14 harf döküldü dilinden: "Ve insan aldandı... Ben de aldandım, maalesef."
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.