mandolin

  1. ülkemizde uzun yıllar boyunca ilkokul ve ortaokul öğrencilerinin çalmak zorunda bırakıldığı müzik enstrümanı.
    6 telli olur, tremola yapmak mandolinde bir çalış tekniğidir. sesi hoştur, çalması zordur, çalanların parmak uçları önce su toplar sonra nasır tutar ki, vücut bu çalgı aletini çalmamak için başka bir psikosomatik tepki göstermiyor allahtan.

    (bkz: tremola)
    (bkz: nasır)
    (hepbanahepben 27.09.2006 13:31)
  2. Önce mandolinle başlanır, sonra gitarla devam edilir.

    aslında müzik kulağı ve nota bilgisi edinmek için ideal bir çalgıdır.

    Ä°stenirse gitarın yerini udda alabilir.

    eğer yetenek yoksa her iki halde de kulak tırmalar.
    (nedenkine 27.09.2006 13:46)
  3. bir çok insanın mandolin ile ilgili bir anısı olduğunu düşünenlerdenim. ben mandolini asla sevemedim. kendimce mandolin sevmeme gerekçelerim vardı elbette. eğer çocukluğuma gidecek olursam gözlerimin önünde kapkara bir mandolin canlanıyor hemen. çok mutlu, herşeyden memnun, saf, salak mesut bir çocukluk yaşarken mandolin kalbime kötülük koydu benim.

    İlkokul beşinci sınıfta, gitar çalmaya merak saldım. komşu çocukları soner ve filiz'in anneleri onlara gitar alınca başladı merakım. filiz'i gitar kursuna yazdırdılar, kurstan gelince öğrendiklerini bana anlatıyor ikimiz gitarı paylaşa paylaşa egzersiz yapıyor kendimizce tıngırdatıyorduk. bir gitarım olmasını istiyor, hayalimde koskoca bir salonda gitarımla doktor jivagonun film müziğini çalıyordum. İzleyiciler mutluluktan ağlıyordu. onların ağladığını gördükçe daha bir coşkuyla vuruyordum tellere. Şarkı biterken ben de seyirciler de gözyaşları içinde kalıyorduk. anneme "anne ben de bir enstrümanım olsa akşamları size çalsam ne iyi olur değil mi" gibi manasız sorular sorarak müziğe istidadıma dair sinyaller veriyordum kendimce. yaklaşan doğum günü tarihimi de hesaba katarak bu manasız soruları sorma sıklığımı arttırmıştım.

    derken doğum günüm geldi. bizimkiler bana aniden mandolin hediye ettiler. bunu hiç beklemiyordum. hayatımın ilk hayal kırıklığıydı. gözlerim birden doldu. bizimkiler bunu sevinç gözyaşı sanıp biribirlerine bakıp mutluluk içinde sarıldılar.

    mandolinimi, hiç sevemedim. ya da sevemedim mandolinimi. hakikaten cümleyi öyle de kursam böyle de kursam sevmiyordum onu. gitar hayali kurarken kucağıma bırakıldığı için onu hep bir üvey evlat olarak gördüm. bir kere çok küçüktü, sonra gitarınki gibi dolgun bir sesi değil daha ince sesi vardı. en önemlisi tremola yapmak gerekiyordu. ben tremola nedir bilmiyordum. ve üstelik bana aniden mandolin hediye edilmesine hiç alışkın değildim. bana hayalini kurduğum bir şey alınırsa sevinebiliyordum ancak. ev halkı tremola bilmediğim gerekçesiyle enstrüman çalmayışımdan ötürü, beni önce nankör olmakla, sonra kadir kıymet bilmemekle suçlayıp hemen arkasından en yakındaki mandolin kursuna yazdırdılar.

    en yakındaki kurs ne yazık ki filiz'in kursu ile aynı okuldaydı. Çocuk kalbim kıskançlık ve üzüntü karışımı bir kederle boğuşadursun, kursa beraber gidiyor, o gitar sınıfına ben mandolin sınıfına devam ediyorduk. onların sınıfından dolgun, boğuk, enfes ve neşeli akorlar yükselirken bizim sınıftan incecik tremola sesleri üzüntü içinde okulun boş koridorlarına dağılıyor, can havli ile merdivenleri aşıp kendilerini okulun bahçesine bırakıyor orada oyunlar oynuyorlardı. sesler almış başını giderken biz oniki adet 10 yaşındaki keder ortağı velet küskün gözlerle sağa sola bakıyor birbirimizle gözgöze gelmemeye çalışıyorduk.

    tremola yapmaktan parmaklarım su toplamıştı. parmaklarım su topladıktan sonra, * kursun her dakikası ayrı bir çin işkencesi gibi gelmeye başladı bana. kurs dönüşlerinde filiz'in beynini yıkayıp onu gitarından nefret ettirmek ve mandolinin ne kadar mükemmel bir şey olduğuna inandırmak için dil döküyordum. bu malesef işe yaramıyordu. mandolinden onu nefret ettireyim derken, kendim iyice nefret eder olmuştum. kara sevda diye bir şey duymuştum anlamını bilmiyordum, ama eğer kara nefret diye bir şey vardıysa eğer benim mandoline karşı hislerim olsa olsa kara nefret olabilirdi ancak.

    sömestre tatilinde "re la si la fa sol la" diye başlayıp "sen yüce bir dağısın..." diye sevam eden şarkıyı gayet güzel tremolalarıyla beraber mükemel çalabiliyordum ve eve gelen misafirlere, annemin "vladimir evladım, hadi amcalara teyzelere çal bakalım ilgaz'ı" ricası üzerine adeta bir müzik kutusu gibi kurulmuşçasına aynı mükemmeliyetteki ve ruhsuzluktaki icraamı yapıyor, her bir notaya vuruşumda hayalimde o mandolini yere atıyor üstünde zıp zıp zıplıyor ya da mandolini yakarken karşısına geçip kahkahalar atarak gitar çalıyordum. Şarkı bitince misafirlerimiz bana hayran kalıyor, onlara mağrur bakıp tebriklerini kabul ediyor, içimden "hıh diyordum siz beni gitar çalarken göreceksiniz asıl". derken sömestre tatili bitmeden kısa bir süre önce, bir gün aniden ilkokul dördüncü sınıfta öğrendiğimiz bir deneyi evde uygulamaya karara verdim. denemekten zarar gelmezdi, mandolinin tellerini iyice gerdim, kış geceleri uzun olur, uzunundan bir gece mutfağın yan tarafındaki kilere bıraktım. evimiz yeni yeni leventteydi. mutfak balkonunu iptidai biçimde kapatarak yapılan kiler buz gibiydi. yatağıma yatarken bir sene önce fen dersinde öğrendiklerimin gerçekleşmesi için dua ettim.


    sabah istediğim mucize gerçekleşmişti, soğuyan teller iyice gerilmiş, mandolinin ahşap boynu kırılmıştı.

    mandolinimden böyle kurtuldum işte.
    (vladimir 19.03.2008 16:43)
  4. mandolinin üzerinde ikişerden 4 adet tel bulunur ve bunlar sırasıyla, sol-re-la-si seslerini verir. dünyanın en hüzünlü melodilerini de çaldırır adama (misal godfather'ın müzikleri) en neşeli olanlarını da... penaları renkli şeker kıvamındadır, sedeflidir. ucu kırılınca, makas yardımıyla sivriltilebilir.

    bir de bizdeki mandolinler mandolin değildir aslında. gerçek mandolinlerin arkası ud gibidir ve tınısı mükemmeldir. mandolin türkiye'deki eğitim sistemi gereği bütün o 50'li, 60'lı ve 70'li yıllarda müzik derslerinin olmazsa olmaz aleti olmuşsa da 80'lerden itibaren yerini ucuz ve hafif blok flüte bırakmıştır.
    (hazeyame 19.03.2008 17:50)


Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.