ne yapalım sevgilim,
kaderimiz böyleymiş bizim.
ne sen beni terkettiydin,
ne de ben cahildim seni sevmekten yana.
ikimiz de yalnızlığı sevmiyoruz,
yalnızlığı sevmiyoruz ama,
ben geceleri hâlâ odama yapayalnız dönüyorum
sen geceleri hâlâ yapayalnız dönüyorsun odana.
Geçen gece çocuk hastaydı. İlacı bitmiş, almak için dışarı çıktım. Sağa sola saldırıp nöbetçi eczane arıyoruz. Birden, durup dururken içim cız etti. Bi' baktım gene aynı karın ağrısı. Öyle özlemişim ki seni. Dönerken bi meyhane gördüm. Bi' tek içeri girdiğimi hatırlıyorum bi' de rakıya yumulduğumu. Arkasından en az dört cigaralık... Sonra gözümü bir açtım karşıdan karlı dağlar geçiyor. Bi' daha açtım başımda bi' çocuk: "Kalk abi." diyor "Kars’a geldik."
Otobüsten indim, yürümeye başladım. Dedim, "Allah'ım nerdeyim ben? Burası neresi?" Sonra güç bela burayı buldum. Kapının önünde durup düşündüm. Dedim "Bekir, bu kapı ahiret kapısı. Burası sırat köprüsü. Bu sefer de geçersen bi' daha geri dönemezsin. İyi düşün!" dedim. Düşündüm, düşündüm... Ama olmadı, dönemedim. Sonra, "Bak oğlum, dedim kendi kendime, Yolu yok çekeceksin. İsyan etmenin faydası yok, kaderin böyle. Yol belli, eğ başını usul usul yürü şimdi."
zeki demirkubuz yapımı olan hayatımda izlediğim en iğrenç filmdir. üstüne üstlük sinemada mahsur kalıp izlemişimdir ki hatırladıkça hala tüylerim diken diken olur.
seni, sorbonne'dan mezun edip kenya’da görev aldığın bir yardım organizasyonunda tanıştığın bir masai savaşçısı ile evlenme kararı aldırıp üzerine kuma getirilmesine bile göz yumacağın bir hayata yelken açtırabilir. böyle de acayiptir..
carl gustave jung'ın "içsel bir durum, bilinç haline getirilemediği zaman, dışardan kader olarak görünür" şeklindeki sözüyle basitçe ifade edilebilecek kavramdır.
insan, içselleştiremediği, içinde sindirip, kafasında oturtamadığı şeyleri, dışsal ve farazi bir olgu olarak, kader olarak görecektir. bu, insanın kendi bilinci ve evren karşısındaki çaresizliği olarak yorumlanabilir. ama sonuçta bir çok şey insanın dışında olur, oluşur, olmuştur. olanı veya geçeni kişi alır ve kendince bir anlama bürümeye çalışır.
sıklıkla bu anlam ruhani veya mistik sonuçlara, ilahi etkilere çıkar. bazı zaman da " hayırlısı ya" gibi basit ama savrulmacı bir yaklaşımla yorumlar. sonuçta insanın elinde veya zihninde kalan kader kavramı olacaktır.
"öyle yazılmış", "olacak olan olur" gibi yüzeysel fakat bir o kadar da teslimiyetçi yaklaşımlar bence insan için en tehlikeli şeylerden birisidir. çünkü insan kulaçladığı hayatı üstünkörü dalgalara teslim olarak çarçur etmeye hevesli görünmektedir çoğu zaman. çünkü bu her zaman daha kolay bir seçenektir. bir şeyleri "kader" olarak adlandırıp, bu ilahi güce teslim olmak, okyanustayım diye yüzmeyi bırakıp akıntıya kapılan japon balığı olmak gibidir.
aslında düşünürsek japon balığı için okyanus veya bir şarap kadehi içinde olmak arasında herhangi bir fark yoktur. yüzmek, onu balık yapan temel şeydir. benzer şekilde "yaşamak" insanı oluşturan temel taştır. yaşamak için uğraşmak yerine kendini dev bir dolma kalemle yazılmış dev sayfalar arasında bir karınca olarak görmek, bu çaresizlik ile kendini kalemin mürekkebinde boğmak, insan olma haliyle fena halde çelişmektedir.
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.