evrim teorisi ve din

  1. (bkz: evrim teorisi)
    (bkz: herhangi bir din)
    (bkz: dogma)
    (bkz: bilim ve teknik)
    (bkz: deney)

    küstahlıkta sınır tanımayan şahısların evrim teorisine sürekli bok atmasından sıkılan ben artık şunu adam gibi tartışmanın zamanı geldi demekteyim. dünyayı çözmüş, her sorunun cevabını tek inançla vermiş ve bunun dışındaki her şeyi zort diye silip kenara çekilmiş cengaverlerin evrim teorisi gibi bir teoriye übermensch düzeyindeki cevapları ve bunca yıldır uğraşan, insanın gen haritasını çıkaran bilim adamlarını salak yerine koyan düşünceleri beni tiksindirir oldu. bu yazı bu yüzden yazılmıştır.

    dogma demek sorgusuz sualsiz kabul etmek, inanmak demektir. dünya üzerindeki her din de dogmadır. sorugusuz sualsiz boyun eğmeni bekler. sorgu ve sual insanı kafirliğe götürür, her dinde bu böyledir. bu yüzden hrıstiyan, musevi, müslüman ya da her neyse, alayı dogmatik inanç sahibidir. bundan alınmayın ve bu kadar alenen ortada olan bir şeye karşı abuk subuk savunma yapmayın. dogmatik bir şeye inanan insanın inancı da dogmatiktir. hz. adem'e ve şeytan'a sorgulamadan inanıyorsan dogmatiksin. bunun mantığı bundan daha ileriye gitmez, "ama şöyle ama böyle" diye de aksi savunulmaz. kelimenin anlamı kesindir, aksi yoktur. sonuçta dogma kelimesi bir hakaret değildir. kabul edin.

    bununla birlikte, bir bilim adamı meşhur benzetmedeki gibi, laboratuara girerken tüm inançlarını bir ceketmiş gibi vestiyere asar ve öyle girer. daha doğrusu girmelidir. yani eğer olması gerekeni yapan bir bilim adamıysanız bilimsel bir araştırma yaparken tüm inançlarınızı bir kenara koyarsınız. en manyak tarikata üye olsanız bile, olması gereken budur.

    fakat bilinmektedir ki mikro düzeyde bu sözlükte ve makro düzeyde dünya üzerinde bunu yapabilen pek dindar müslüman kalmamıştır. bunu yapabilenler, ibni sina gibi, 1000 yıl önce filan ölmüştür. şimdilerde müslümanlık bir insanın hayatının her anını doldurmalıdır inancı vardır. tuvalete girişinizden bir insana selam vermenize, bir işe başlarken söylediğiniz kelimeden bir işin sonunda söylediğiniz kelimeye kadar insanın tüm hayatını, her şeyini kapsar. böyle bir inanç içerisindeyseniz, bu durumda zaten siz ne laik olabilirsiniz, ne de bilim adamı. hatta böyle bir insandan objektiflik namına hiçbir şey olmaz. islam perspektifinin dışında bir dünya bile göremez bu şahıs. ve işin garibi "elbette ki islam perspektifi dışında bir dünya görmüyorum" deyip gururlananlar bile vardır. bu tavrı onurlu, gururlu ve mantıklı bulanlar artık kurtarılma sınırının çok ötesindedir.

    hem "benim dinim bana hayatımın her anını onunla doldurmamı emreder, hayatımın her yerini şekillendirir" diyeceksin, hem de evrim teorisine bulaşıp batıya sataşacak, mars'a giden adamlara dangalak muamelesi yapacaksın! oldu canım, başka isteğin?

    yıllardır ve an itibariyle müslüman olan hiç bir ülkede bilimsel araştırma namına pek bir şey bulunmamaktadır. üniversite öğrencileri araştırma yapmaya niyetlendiğinde abd'ye gidip doktora yaparlar, orada imkan bulurlar. dünyaya adını duyuran ve araştırmalarıyla nam salan türk bilim adamları bile türkiye'de değildir, daha doğrusu müslüman bir ülkede yaşamamaktadır ve bahsi geçen buluşlarını da müslüman bir ülkenin müslüman labarotuarlarında yapmamıştır. eğitimleri bile müslümanların okulunda olmamıştır. peki bunun tek sebebi batı'nın çok zengin olması mıdır? bununla birilerini kandırabileceğinizi sanıyorsanız gerçekten çok safsınız. bunun sebebi açıktır, batı bilimsel araştırmalarını din ile değil, bilimle yapar. "din benim her şeyimi belirler" gibi inançları yoktur. laiktir ve sekülerdir. bilime zaman ve kaynak harcar. çalışır. üretir. saygın bir bilim çevresi vardır. saygın okulları, saygın isimleri vardır. odtü'den mezun olan adam da bu yüzden yurt dışına çıkar.

    rabbime sordum cleveland dedi! diyen yöneticileri ya da ilkokul mezunu, rahibe kıyafeti giyen eşleri yoktur.

    yıllardır müslümanların hayatını kafir, evrimci ve batılı bilim adamları kurtarıyor. yoksa büyük bir çoğunluğu kolera, tifis, veba gibi komik hastalıklar yüzünden ölüp gidecekti. hatta gavurun biri penisilini bulmasaydı çoğumuz şu anda soğuk hava görür görmez geberip gidecektik. ya da şu lanet batı olmasa üniversitelerde ne okutacaktık acaba mühendislik, bilgisayar, mimarlık, tıp, psikoloji adına filan? herhalde en genci 300 yıl filan önce ölmüş müslüman bilim adamlarımızdan yararlanırdık gen haritası çıkartmak için... oktay sinanoğlu'na gider derdik, senin yale'de ne işin var, burada okulumuz var bizim diye... ulan o adam bile, türk einstein'ı dediğimiz adam bile, batı okullarında doktora yapmış, orda akademisyen olmuş, ne yaptıysa orada yapmış bir adam. bu kadar da olmaz ki kardeşim!

    ben size söyliyeyim, bu kadar ilacı bulan, milyonlarca insanın hayatını kurtaran bu adamlar sırf hz. muhammed'e inanmıyorlar ya da belki ateistler diye cennete gitmeyecekse, istediğiniz kadar namaz kılın, siz hiç gidemezsiniz! çünkü siz alexander fleming'in bu insanlığa verdiğinin binde birini bile vermediniz.

    o evrim teorisini savunan national geographic'in yaptığını hangi dindar adam yaptı bir söyleyin? müslüman ya da hristiyan, fark etmez. siz bu zamana kadar bbc'nin çektiği bir belgesele yaklaşan en ufak bir döküman çekebildiniz mi? bbs'de dindar bir yaklaşıma hiç rastladınız mı? madem bu adamlar evrimci, kafir; e o zaman dindar biri olarak bir de siz gidin denizin 7 km altına, icad edin o deniz altıyı, o yaratıkları görün, keşfedin, kaydedin ve dindar bir belgesel çekin, evrim teorisinin zıttını ıspatlayın? yapabilir misiniz? o muhteşem dinleriniz ve imanınız size bunu yaptırabilir mi? iman gücüyle denizin 7 km altına inmeye var mısınız? hz. isa ya da hz. muhammed olsun fark etmez, god ya da allah fark etmez, hadi gelin inelim bakalım iman gücüyle. ne olacak dersiniz? ya da iman gücüyle mars'a gidebileniniz var mı?

    ne alakası var değil mi şimdi bunların evrim teorisiyle? anlatayım. evrim teorisine bir nebze bile olsun inanmayan ve "bize dogmatik diyorlar yea" diyen pek inançlı dindar adama acıyorum. hangi dinden olursa olsun, acıyorum. çünkü son zamanlarda kafirler tarafından geliştirilen teknolojiyle artık denizin ve gökyüzünün ulaşılamayan sınırlarına ulaşıp araştırma ve çekim yapabiliyor batılı bilim adamları. ve gördükleri şey muazzam. herhangi bir canlının yaşamasının mümkün olmadığı ortamlarda, mesela denizin bilmem kaç bin metre altında sadece sülfürle yaşayabilen, güneş ışığı oksijen ve ısının olmadığı bir ortamda, bugünkü canlılara çok benzeyen ama onlardan çok farklı olan, kendilerini o ortama adapte etmiş canlılar bulunuyor. mesela bir ahtapot, açık okyanusun dibinde, kilometrelerce dipte, hiç bir yaşam kaynağı olmadan yaşıyor. ve üzerinde hiç bir solungaç, duyargaç, göz ya da benzeri bir şey yok. sudaki sülfatı süzerek yaşıyor. olabildiğince ilkel ve hareketsiz, adapte olmuş.. bu ahtapotun su yüzeyine daha yakınında yaşayan akrabaları ise göz sahibi. tipleri ve yapıları aynı olmasına rağmen onların gözleri var. çünkü ışığın ulaşabildiği derinlikte yaşıyorlar. bunu görmek bile evrime bir şans vermek için yeterlidir.

    milyonlarca canlının sadece bakterilerle yaşadığını biliyor musunuz? normalde bir et parçasından farksız olan mikrobik düzeydeki canlılar üzerlerindeki bakterilerin ısıdaki enerjiyi emmesi sonucu yaşayabiliyor. bunların daha gelişmiş versiyonları ağız sahibi!

    evrim teorisi insan maymundan geldi demek değildir. evrim teorisi canlı denen şeyin milyonlarca yıl boyunca dünyadaki şartara göre değiştiğini ve adapte olarak yeni özellikler kazandığını söyler. isterse insan maymundan gelmiş olsun, isterse olmasın. dünyanın en sıcak memleketlerinde yaşayan insanların derilerinin siyah olması bile bunun bir göstergesidir. evrim teorisi dinin bahsettiği şeyleri kabul etmeyebilir. ya da sizin inancınıza tamamen ters düşebilir. ama bilinmesi gerekir ki bu teori nihayete varması mümkün olmayan bir teoridir. çünkü insanın ya da hehrangi bir canlının ilk halinin bulunması imkansızdır. dünyanın döngüsü buna müsade etmemektedir. toprağa düşen ceset çürür ve toprağın kendisine dönüşür. üstelik onu besleyerek! doğal olarak milyonlarca yıl önce yok olmuş olan cesetleri bulmamız imkan dahilinde değildir. bu teroinin varabileceği yer şu an bulunduğumuz yerin çok da ilerisine gitmeyecektir. ama 20 lik diş bile insanı düşündürür bir kez olsun. neden diye düşünmeyene yazıklar olsun!

    kök hücreler bulundu yakın bir zamanda. bu da çok basit şekliyle insnın temel yapı taşı olan hücrenin ilk hali. bunu da kafirler buldu. hatta üzüleceksiniz ama söyleyeyim, bunların çoğu evrim teorisine inanıyor.

    bilim ve teknik dergisinin şubat 2009 sayısında kök hücreler ile yapılan bir şeyden bahsediliyor. ölen bir kişi organlarını bağışlıyor, ve gırtlak kanseri olan bir kişi de bu kişinin soluk borusundan yararlanıyor. yararlanma şekli de şöyle; iliklerinden alınan kök hücreleri sayesinde organlarını bağışlayan adamın soluk borusundan bir kesit birleştiriliyor. kısa bir zaman sonra bu kök hücreler adamın soluk borusundan alınan parçayı kanser olan kadının soluk borusuna çeviriyor. bir kaç yıl önce yatağa düşen ve o zamandan beri ayağa kalkamayan kadın şimdi dans ediyormuş. onu yazıyor bilim teknik dergisi. hani şu evrimci kafirler!

    küstahlığı anlayamıyorum. bunca zamandır bilim adına tek bir halt üretememiş, tek bir şey bile keşfedememiş, radyosundan televizyonuna, cep telefonundan bilgisayarına hiç birisinin keşfinde parmağını oynatmamış bir din mensubu kalkıp da bilime ve evrime bok atıyor! ulan bu adamların buldukları şeyler olmasa hepimiz köpek gibi yaşıyor olacaktık be! sizin ateist ya da evrimci deyip kenara attığınız adamlar gece gündüz çalışmasa evinizde elektirik bile olmayacaktı.

    hangi dinin mensubu olursanız olun, ne kadar dindar olursanız olun, bazı konularda haddinizi bileceksiniz. eğer bugün evrim teorisine sövüp de yarın hastalandığınızda evrim teorisine inandığı için bilim adamı olmuş bir adamın bulduğu ilaçla tedavi olursanız bu dünyada yaşamayı bile haketmeyecek kadar iğrenç bir şey olduğunuzu da kendi kendinize ispatlamış olursunuz.

    evrim teorisi bu dünyayı bilimsel verilerle keşfetmeye çalışan bir teoridir ve bu manada olabildiğince saftır.

    bir tek kitap okuyup tüm evreni çözen, tüm sorulara cevap bulan, her şeyi aşan üstün yaratıklardan olamayan bu bilim adamları hala araştırıyor. siz de hala bok atmaya devam ediyorsunuz.
    (iknowthepiecesfit 16.03.2009 02:15)
  2. kısır döngüde tartışılmaktan asla vazgeçilemeyecek iki olgu.

    iki farklı görüş var ortada.

    birincisi, evrime inanmıyor, insanları Allah yaratmıştır diyor. Biraz daha yüzeysel yaklaşanı ben maymundan gelmedim diyor. evrim mi benim karnımı doyuruyor diyor vesaire.
    ikincisi, evrime inanıyor. fakat bu inanış öyle fanatikleşiyor ki, bir müddet sonra evrime din gözüyle bakmaya başlıyor, öyle sahipleniyor.

    ben ilk görüşü benimseyenlerdenim. fakat buna rağmen, evrimin tam karşısında birisi de değilim esasında. yani, Allah'ın bu dünya'yı nasıl yarattığını bilmiyoruz. dünyanın belirli safhalarla yaratıldığını biliyoruz sadece. bu evrimdir veya başka bir şeydir, onu Allah bilir. fakat benim inandığım şey şu, İnsanın evrimi, söz konusu değildir. çünkü insanda bulunan aklın evrimle bir izahı yapılamaz.

    her neyse.

    Müslüman toplumların son yüzyıllarda gerilemiş olması, "fezaya" ulaşmaya çalışan batının ise her türlü teknolojik gelişmeden nasibini almış olması müslüman topraklarda doğmuş fakat batıya özlem duyanların çok acınası bir duruma düşmesine yol açmıştır.
    Her fırsatta, müslümanların bilim karşısında çok büyük bir engel teşkil ettiğini düşünüp, bizlerin bu yüzden geri kaldığını, batının ise büyük bir aydınlanma sonucu mükemmel bir medeniyet oluşturduğunu, bilim adına en ufak bir engelle karşılaşmadan, dogmalardan arınmış bir şekilde çalışmalar yaptığını söylemişlerdir.

    böyle bir değerlendirme yapılırken, müslüman toplumlar ile batı toplumunun geçirdiği tarihsel evreler hep es geçilmiştir. bu konuya girmeyeceğim ama, müslüman toplumda yaşadığı için kompleks içerisinde olan kimseler, müslümanların bilim adına bu dünyaya kazandırdıklarını her zaman görmezden gelmiş ve küçümsemişlerdir.

    bu konudan bahsedeceğim ama önce;

    uzaya gönderilen mekiğin oraya ulaşabilmesi için gereken enerji yüzünden milyonlarca insanın ölmesi gerektiğini,
    herhangi bir teknolojik gelişmenin (internet, fax dahil) aslında önce askeri olarak geliştirildiğini sonra insanlara sunulduğunu (bilgisayarımızda kullanılan ve bizi birbirimize bağlayan protokollerin askeri amaçla oluşturulduğunu da söyleyeyim),
    nükleer araştırmalar yüzünden ölenlerin nükleer tıp ile tedavi olanlardan binlerce kat fazla olduğunu (ki nükleer savaşın hala tehdit olduğunu biliyoruz),
    yüzbinlerce insanı köle olarak kendi kıtasına zorla getiren, kendi hizmetinde çalıştırararak güçlenen amerika'yı bilimin kalbi olarak görmenin ne demek olduğunu,
    bütün insanlığa "şifa" dağıtmak için çalışan bilim adamlarının, "şifa"yı önce geri kalmış toplumlar üzerinde deneyerek onları kobay olarak kullandığını,

    nasıl görmezden gelebiliriz.

    Her fırsatta bilim şöyle bilim böyle diye diye başımızı ağrıtan materyalist zihniyet kendine gelsin artık. bilimsel araştırma adına masum insanların canları ile dalga geçer gibi oynanmasın. eğer böyle insanlığa faydalı olunacağı düşünülüyorsa ortada çok büyük bir yanılgı var demektir.

    bu tarz bir bilimsel gelişme müslüman toplumlar tarafından kabul görmediği için ben kendi adıma memnunum. daha çok insanın ölmesi için üniversitelerin dahi çalıştığı bir dünya müslümanların arzuladığı bir dünya değildir. fakat yeni dünya düzeni böyle gelişmiştir ve bizlerde buna uygun hareket etmek zorundayız artık.
    evrim kendi başına çok masum görülebilir belki. fakat, bilim kesinlikle masum değildir.

    semavi dinlerin hepsi bozulmuş dahi olsa insanı Allah'ın belli bir amaca binaen dünyaya gönderdiğini savunan bir yapıdadır. Bunlar içerisinde benim için müslümanlık haricinde hiçbirisinin en ufak bir anlamı da yoktur. çünkü dünya'nın başına gelen felaketlerin büyük çoğunluğu bu bozulmuş semavi dinlerin hüküm sürdüğü topraklarda gerçekleşmiştir.
    fakat burada şunu söylemem gerekir ki, insanın hayatını tek hücreli canlılara kadar dayandıran, insanların biyolojik olarak bir sinekten farklı olmadığını düşünen bir bakış açısından açıkçası ben korkuyorum. böyle bir zihniyetin insan hayatına da en ufak bir önem verememe ihtimali bulunduğunu düşünüyorum.
    en basitinden cern'de yapılan deneyin, dünyanın sonunu getireceği söylentisi örnek gösterilebilir. böyle bir ihtimalin dahi olması, bilim adamında ki merakın, bir şekilde dizginlenmesi gerektiğini düşünmesini gerektirir.
    bu açıdan Shelly'nin bir iki asır önce yazdığı frankenstein romanı benim açımdan çok çarpıcıdır.

    gelelim müslümanların bilime katkısına. şunu belirteyim, bilimle aramda en ufak bir sorun yok aslında. bilimsel araştırmalar olmalı, insan faydasına olacak her türlü çalışma da kabulümdür. ne demiş mehmed akif;

    alınız garbın ilmini san'atını
    veriniz mesainize son sür'atını.

    Benim için işin özeti budur. Fakat müslümanların bilimden uzak kalışını, sürekli ibadet eden ve hayatını Allah'a adamış insanlardan bir halt olmayacağını düşünenler, İslam'ı tam olarak kavramamışlardır.
    Bu zihniyet bir zamanlar müslüman bilim adamlarının kitaplarının avrupa'da ders olarak okutulduğunu görmezden gelir.
    İbn-i Sina'nın, Farabi'Nin, Ömer Hayyam'ın, Batlamyus'un,Razi'Nin Fergani'Nin, Harezmi'nin, Ebu'l Vefa'nın, el-cezeri'nin, ali kuşçu'nun, piri reis'in, mimar sinan'In ve adını sayamadığım, bilmediğim yüzlerce islam topraklarında yetişmiş alimin astronomiye, tıbba, fiziğe, kimyaya, matematiğe, geometriye kısacası bilime olan katkısını görmezden gelmek, en azından küçücük bir hakkını dahi verememek ne büyük bir cehalettir.

    şimdi kalkıp ateist diye umursamadığımız, "kafir" dediğimiz insanların çoğunluk olduğu bilim dünyasına "b.." attığımız halde onların bize kazandırdığı şeyler için onlara "şükür" etmemiz isteniyor ya,
    peki bilgisayarların çalışma temelinin 0 ve 1 lere dayandığı bilgisi ışığında, sıfır rakamını keşfetmiş Harezmi'yi nereye koyacağız.

    elbette müslüman bilim adamları da "müslüman" oldukları için bu keşifleri yapmadılar. Allah'ın düşünmez misiniz dediğini biliyorlardı. Allah'ın ilk emrinin "oku" olduğunu biliyorlardı. Fakat oku emrinden sonra, "Yaradan Rabbinin adıyla Oku" emri verildiğini de biliyorlardı. Bizler ise şu an içinde bulunduğumuz içler acısı hali, İslam'a yormaktayız. Ne kadar üzücü değil mi?
    Müslüman bilim adamları, Yunanca eserlerin günümüze kadar ulaşmasını sağladır. yeri geldi oranın bilim adamlarından yardım aldılar, yeri geldi oranın bilim adamlarına yardım ettiler.
    Fatih Sultan Mehmed dahi fetihten sonra bilim adamlarına sahip çıktı..

    Şimdi ise batı İslam toprakları dahil kendi topraklarında da İslam'ın aydınlık çağlarını, dünyanın karanlık çağları olarak gösteriyorlar. Romalılardan sonra güçlenen İslam toplumlarını barbar ve vahşi olarak nitelendiriyorlar. Kimin barbar, kimin vahşi olduğunu görmek için sadece kör ve sağır olmak gerekir aslına bakarsanız.

    Müslümanlar milyonlarca insanı bir hamlede öldürecek bombalar geliştiremedikleri için mi suçlanmalılar?
    Müslümanlar sanayileşmek adına sömürgecilik yapmadıkları için mi suçlular?
    Müslümanlar paraya tapmadıkları için mi suçlular?

    Hayır! Müslümanlar bunun için suçlanamaz. Din -benim nezdimde İslam- insanı amaç değil araç olarak kullanan bir bilimin karşısında olmuştur. İnsana zarar verecek gelişmelerin önünü kesmiştir. Yarında kesecektir.
    İslam'ı barbar ve teröristlerin dini olarak lanse eden batıya inanan çoğunluk, İslam'ı anlamaktan çok uzaktır maalesef.
    Öyle bir dünya'da yaşıyoruz ki, demokrasi adına bir milyon insanı katleden bir Amerika'ya hayranlık duyarken, onların bilimsel gelişmelerini gıpta ile izlerken, aslında müslümanları dahi temsil etmeyen birilerinin muhtelif yerlerde terörist saldırılar yapmasını bir müslüman aktivitesi olarak nitelendiriyoruz.

    konudan biraz saptım ama dolmuşum ne yapayım. son olarak az önce gelen bir maili de ekleyeyim :

    "Karanlıktaymışlar.
    İki embriyo, bir ana rahminde...
    Her şeyden habersiz bekleşiyorlarmış, sudan bir beşiğin içinde...
    Sarılıp birbirlerine, karanlıkta uyumuşlar öylece...
    Haftalar geçmiş, ikizler gelişmiş.
    Elleri, ayakları belirginleşmiş.
    Gözleri çıktıkça meydana,
    İkisi de çevrede olup biteni fark etmiş...
    Ne rahat, ne güvenli bir dünyaymış bu...
    Sıcak, ıslak, sevgi dolu...
    'Öyle güzel bir dünyada yaşıyoruz ki' demişler, '...bize ne mutlu...'
    Gel zaman git zaman, çevreyi keşfe girişmişler.
    Bu karanlık dünyayı ve hayatın kaynağını deşmişler.
    Onları besleyip büyüten kordonu fark edince
    O kordonla kendilerini var eden Anne'lerine şükretmişler.
    Sonra başlamış bir varoluş tartışması:
    'Buraya nereden geldik, biz nasıl olduk' diye sormuş ikizler...
    'Annemiz' demiş biri, 'O bizi var etti, bize can verdi.'
    'Ne biliyorsun' diye itiraz etmiş öteki, 'Sen hiç Anneni görmedin ki...':
    'Belki de o sadece zihnimizdedir. Anne inancı bizi rahatlattığı için
    uydurduğumuz bir şeydir.'
    Süredursun ana rahmindeki tartışma, ikizler büyüyüp gelişmişler.
    Rahme sığmaz olup tekmeleşmişler.
    Artık parmakları ve kulakları varmış kerataların...
    Büyüdükçe anlamışlar ki, yolun sonu yakın...
    Gün gelecek, bu güzelim hayat bitecek;
    Karanlık bir yolculuk, onları bir başka diyara çekecek.
    '- Buradaki hayatımızın sonuna yaklaşıyoruz' diye fısıldamış
    ikizlerden biri efkarla...
    '- Ben gitmek istemiyorum' diye diretmiş öteki; 'doyamadım ki daha
    hayata...'
    '- Ama mukadderat alnına yazılandır; dua et, belki doğumdan
    sonra hayat vardır.'
    Sormuş karamsar olan:
    '- Bir gün bize hayat veren kordon kesilecek. Ondan sonra
    başımıza neler gelecek?'
    Şiirle cevaplamış iyim ser olan:
    'Birçok giden/ memnun ki yerinden/ çok seneler geçti/ dönen yok
    seferinden...'
    Ve günlerden bir gün, yer sarsılmış, duvarlar kasılmış.
    Dayanılmaz sancılarla ikizler beklenen günün geldiğini anlamış.
    Buruşuk kollarıyla birbirlerine son kez sarılıp vedalaşmışlar.
    Ve 'ömrümüz bitti' diye çığlık çığlığa ağlaşmışlar.
    Azrail sandıkları bir el kesmiş onları hayata bağlayan kordonu,
    Ağlaya ağlaya karanlık bir koridordan öbür hayata çıkmışlar.

    Hayatı sadece dünyadan ibaret sananlar
    gibi, yaşamlarının sadece ana rahminde olduğunu ve doğunca öleceklerini
    sanıyorlar..

    Kimbilir belkide bizde
    yanılıyoruz onlar gibi..
    Ölünce ölmüş değil,
    belkide doğmuş olacaz..
    Nerden bilebiliriz ki!

    can dündar"



    bu ezilmişlik duygusunu bir an önce atmanız ve objektif olabilmeniz dileğiyle...

    (agacsakal 17.03.2009 01:56 ~ 17.03.2009 02:02)
  3. yaradılışa inananlar evrimi, pozitivizmi reddeder zira allah yaradılışı kuran'ı kerim'de anlatmıştır. bir müslüman bunlara iman etmiş ise müslümandır, varoluşun farklı şekillerde olduğunu kabul etmek bir müslüman için mümkün değildir. evrimciler ve pozitivistler ise yaradılışı, dini zaten reddederler. bir paradoksun iki yüzü nasıl ki yan yana bulunamazsa, bu iki farklı görüşü savunanlar da birbirini ikna edemezler, etmesinler de zaten. her şey olacağına varır. kişi benliğinde huzura ancak öldüğünde kavuşur, cevaplarını da orada alacaktır, ebedi uykuda.
    (gilgalad 17.03.2009 12:19 ~ 17.03.2009 12:20)
  4. Kanun olamamasının en büyük müsebbibi din gibi gösterilen, fakat yine de düz mantıkla çözülemeyecek denli karışık bir ilişkidir.

    Demek atom bombasını atan bilim adamı değil. Yapan kim peki?

    Evrim teorisini tartışmıyorum ben burada. Evrim teorisi üzerinden bilimi kutsayan ve İslam'a karşı yanlış fikirlere sahip olan bir düşünceye karşı kendi tezlerimi sunuyorum sadece.

    Birincisi, son yüzyılda gerçekleşen bilimsel ivmenin, sanayileşme, sömürü ile paralel gerçekleştiğini ve bu ivmenin daha çok toplu katliam anlamına gelmek demek olduğunu söylüyorum. ve diyorum ki, bunu geliştirende, bunu kullananda hristiyan batı toplumudur. İslam insan zararına olacak böyle bir bilimsel gelişmeye asla müsade etmemiştir, etmeyecektir. İslam'ın topraklarında sömürü olmamıştır.

    Neden bu kadar körsünüz anlamıyorum.

    Bugün batının 100 yıl önce girip sömürdüğü topraklarda batının dili konuşuluyor ve batının dini hüküm sürüyor.
    Osmanlı ise diliyle, diniyle bozulmamış 73 millet üzerine dağıldı. Hala Osmanlı'nın bıraktığı topraklarda acı var. Göremiyor musunuz?

    Evet, Allah'ta böyle diyor zaten, kulakları var işitmezler, gözleri var görmezler. Amenna..

    Bilim adamının en önemli özelliği meraktır. Ve bu merak bir şekilde dizginlenmelidir. Bilim adamının sorumluluğu olmalıdır ve bu sorumluluğa riayet etmiyorsa, yapan kadar yapılmasına müsaade eden, yapılmasını mümkün kılanda benim nezdimde suçludur.
    Askeri projeleri bilim adamları değilde kim yapıyor? Ölüm emrini mi vermiyorlar sadece. Aman ne güzel.

    Hristiyan toplumlar malesef müslüman toplumlardan daha çok dinlerine bağlılar. Bunu bile farketmekten aciz müslüman toplumlarda yaşayanlar.
    Halbuki batı, İslam'ın ne demek olduğunu biliyor. Kendi acınacak varlığı için İslam'ı baskı altında tutuyor.

    Tekrar söylüyorum. Objektif olmadığınız sürece hiçbir yere varamazsınız.
    Terörist saldırılarda ölen insan sayısını hesap edin, bakalım bosna, ırak, afganistan, filistinde ölen insanların kaçta kaçı edecek?
    İnsan insandır evet, buradan terörist saldırılara sahip çıktığım zannedilmesin. Ama slam'ı azıcık bilen herkes şunu da bilir ki, masum bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir zaten..

    Evrim teorisi adına bana ihtimaller denizinden bahsetmenizde şu aşamada çok gereksiz. Vaktimiz var, milyon yıl bekleriz, mutasyon evrim, doğal seçilim, indirgenemez karmaşıklık vesaire.
    Benim milyon yılım yok. en çok 50 sene daha yaşarım Allah ömür verdiyse, sonrada giderim buradan.
    bedenim toprağa karışır. mikroorganizmalar bedenimi parçalar, azot döngüsüne katılırım, bir solucana yem olurum. ama şunu da bilirim ki,
    vaktiyle beni, anne ve babamın yediği portakaldan, ıspanaktan, kara lahanadan, içtikleri sudan aldığı moleküllerle bir araya getiren ve bana akıl veren Allah, o mikroorganizmaların parçaladığı bedenimi günü geldiğinde hesaba çekecek.
    siz mikroorganizmalara yem olmayı kâfi görüyorsanız ne ala. diyecek sözüm yok size. ama bilim hayatınızda, insanlara zararlı olacak hiçbir şeyin hırs ve ihtiraslarınız uğruna gerçekleşmesine müsaade etmeyin. ben öyle yapacağım..




    (agacsakal 17.03.2009 12:52 ~ 18.03.2009 23:22)
  5. "ilim çin'de olsa gidip alınız." - hadis-i şerif (daha ne desin ki islam alimleri?..)
    (hazeyame 17.03.2009 16:47)
  6. bilim din'e karşı (veya tersi) olarak tanımlanabilecek yüzyıllardır süren bir mücadelenin - şu an için - son ve - ve muhtemelen - en büyük cephelerinden birisi evrim teorisi ve din kapışması. bu cephede nerede duracağına karar vermek de bir seçim; ya dünyamızdaki hayatın şu anki durumunu doğal süreçlerle açıklamaya çalışanların yanında duracaksınız, ya da 'ol dedi ve oldu' kanadında yer alacaksınız. ikisi birden olmaz.
    evrim kavramı kendi içinde pekçok sorunu barındırıyor, daha söylenmesi, araştırılması, bulunması gereken o kadar çok şey var ki... ama bu beni rahatsız etmiyor, çünkü ben evrim torisine 'inanmıyorum', sadece mevcut şartlar altında, kendi bilgi brikimim ve ulaşabildiğim verilerle dünyamız üzerindeki hayatı açıklamak için en uygun ve mantıklı çözümün bu olduğunu söylüyor bana zihnim. birgün daha mantıklı bir teori ile karşılaşırsam fikirlerimi değiştirebilirim de... ama bir 'inanır' olsaydım bunu yapamazdım.
    bilimsel düşünmek bir bütündür, ya evreni - tümüyle - kendi zihninizle, mümkün olduğunca önyargılardan uzak bir şekilde, analitik bir düzlemde değerlendirmeye çalışırsınız, ya da bunu yapmamaya, belirli verili yapılarla idare etmeye karar verirsiniz. ama işime geldiği ya da benim verili kalıplarıma uyduğu kadar bilim diyemezsiniz...
    (samjaza 17.03.2009 17:00)
  7. belki de makul bir açıklama için çocuk mantığına başvurmak gerekir. itiraf edeyim, allah'a inanan ama öte yandan bilime de inanan, fakat evrime biraz öteden bakan biri olarak, yanıtlaması en zor sorular, düz mantıkla bakan çocuklardan geliyor:

    -bu yemeği sen mi yaptın anne?
    -evet.
    -hani her şeyi yapan allah'tı?
    -e, iyi de, yemeğin içine koyduğum her şeyi allah yarattı. insana da akıl verdi, biz de o akılla yemekler pişiriyoruz.
    -kapılar?.. pencereler... arabalar...
    -aynı... demiri, ağacı, ne bileyim benzini elde ettiğimiz petrolü hep o verdi. binyıllar geçti onların bu hale gelmesi için.
    -dünya?
    -o da öyle... bundan bin yıl önce çok farklı yaşıyordu insanlar. akıllarını kullana kullana...
    -gezegenler, aydede, mars?
    -evet evet, onlar da... ama bir sürece ihtiyaç var tabii...
    -merkür'le venüs'te hayat yok demiştin...
    -öyle...
    -sırada dünya mı var? biz üçüncüyüz ya...
    -(höynk!) bilemiyorum. belki...
    -dinozorlar niye yok oldu?
    -hömm... bildiğim kadarıyla onların yiyeceği kadar çok şey yoktu. çok yiyorlarmış. bir de beyinleri küçükmüş. akılları kendilerine yetmemiş.
    -aslında iyi olmuş yok oldukları. sokakta dinozor dolaşsaydı korkardım ben...
    -(höynk!) eeeöö, doğru...
    -anne, biz bir zamanlar maymun muyduk?
    -sanmıyorum. öyle olsa bütün maymunlar da insan olurdu. ama maymun diye bir şey var...
    -goriller?
    -eeeöööö...
    -şempanzeler?...
    -(hınk!) hmmm, nasıl anlatsam, belki maymun değildik de maymun gibiydik. ellerimizi de ön ayak gibi kullanıyorduk ama sonra ayaklarımızın üstünde durmayı başardık. çok önceydi bunlar ama. çooook çok eskidendi...
    -yani maymunlar, goriller, şempanzeler bunu yapamadı. yazık... onlar da iki ayakları üzerinde yürüyebilirdi o zaman. bence allah onlara az akıl vermiş, bize çok akıl vermiş.
    -galiba öyle oğlum...
    (hazeyame 17.03.2009 21:07)
  8. ben çok yobazım,uzun yazı gitmiyor bana (bkz: özet geçin)
    (heyula 12.10.2010 21:44)
  9. Dinler yaratıcı'yı anlatır, bilimi temsil eden evrim teorisi ise, sadece evrimleşmeyi, yani biyolojik* tekamülü anlatır. Arada esasen bir bağlantı yoktur.

    Evrim teorisi, big bang teorisinden yola çıkarak, insan denilen yaratığın atasının maymun olduğunu, maymunun da bir takım moleküllerin gelişe evrimleşe oluşmuş bir yaratık olduğunu savunur.

    Dinler ise, her şeyi yaratan bir tek Allah vardır derler.

    Biri gelişimden bahseder, diğeri yaratmaktan. Hani? Evrim teorisi ve big bang teorisi, o gaz ve toz bulutunu veya eskaza biraraya gelmiş molekülleri yaratan bir varlığın olduğu gerçeğini çürütebiliyorlar mı bilimsel olarak? Hayır..

    O zaman neymiş, bilim gerçeğe ışık tutarmış, ama gerçeğin ta kendisi olamazmış. Bu.
    (benlicenan 12.10.2010 21:46)
  10. aslında burada mevzuyla alakalı larak stephen hawking'in son zamanlarda yaptığı bir açıklamaya değinilebilir.
    Hawking, evrenin oluşumu için bir tanrıya gerek yoktur, evren kendi kendi yaratabilir diyor.
    demek ki öyle ya da böyle bir yaratıcının var olduğu, bu evreni mükemmel bir zekanın tasarladığı ve kurduğu aşikardır. kimi o tanrı'ya kimi ötekine inanır. fakat bildiğim bir şey var ki, o da bu evren kusursuz fizik kuralları şumulünde tam da bilimin araştırabileceği, kendisine bir yol bulacağı şekilde varlığını sürdürmektedir.
    pek zeki insanların bazıları tanrıya inanmıyorlarsa bu onların bakış açılarıyla alakalı bir şeydir, zekalarıyla değil.

    (notdra 12.10.2010 22:03 ~ 12.10.2010 22:05)
  11. siz tanrı mısınız?

    çok basit bir cevabı var. Hâşâ elbette değiliz. Hiçbirimiz, ne sen, ne ben, ne Hitler, ne Firavun, ne de Hz. Muhammed (s.a.v.).

    Bab'Aziz filminin sonunda, tasavvufçulardan duyabileceğiniz bir hikâye anlatılıyor. Yaşlı adam, ölmek üzereyken şöyle diyor:

    Eğer anne karnında zifiri karanlıktaki bebeğe "Dışarıda, ışıktan bir dünya, yüksek dağlar, büyük denizler, engebeli ovalar, çiçeklerle dolu güzel bahçeler, dereler, yıldızlarla... dolu gökyüzü, ışık saçan bir güneş var ve sen bu karanlıkta çevriliyken bütün bu güzelliklerle karşılaşacaksın" dense, henüz doğmamış çocuk, bütün bu güzellikleri bilemediği için, onların hiçbirisine inanmaz. Aynı bizim ölümle karşılaştığımızda ki gibi. işte bu yüzden, ölümden korkuyoruz.

    Sorun şurada aslında. Evrim teorisi ve din tartışılırken, malesef iş ateizm ve teizm tartışmasına dönüyor. Sebebi basit, çünkü dönmek zorunda.
    Evrim teorisini teistler, inançları öyle söylemediği için kabul etmiyorlar. Evrim teorisini kabul edenlerin büyük bir bölümü de ateist olduğu için çatışma teizm ve ateizm eksenine kayıyor.
    Elimizdeki bilimsel bir teori. Bilimsel bir teoriye inanmayan teokratik insan toplulukları bir yerde. Ezeli ve ebedi hayatı için bir çıkış noktası arayan ve evrim teorisine sarılan ateokratik insanlar.

    Gelelim ateistlerin zekası meselesine.
    Dinler, bütün toplumlarda var olduğu için, örneğin milyonlarca müslümanın içerisinde doğan bir bebek, müslümandır. Hristiyan bir toplumda doğan hristiyan olur, budist olur, yahudi olur böyle gider bu.
    Merak etmeyin, eğer tamamen ateist bir toplum olsaydı elimizde, orada doğan büyük çoğunlukta ateist olurdu *. Ve oraya birisi İslam'ı anlatsaydı örneğin, büyük oranda ilk olarak zeki, akıllı, düşünen insanlar müslüman olurdu. En güzel örnek, TÜrkiye'de ki türban başörtüsü tartışmasıdır. Köyde çapa yapan, kendi halinde müslüman olan ablalar teyzeler başörtülü, üniversiteye girmeye çalışan, okumak isteyen, öğrenmek isteyen, bir şeyler yapmak isteyenler türbanlı addediliyorlar. Yani, düşünmek bir şeyleri farkettiriyor elbette demek istiyorum.

    Son olarak, bizi biz yapan madde mi, mana mı? Gece uykuya dalınca sabahın nasıl geldiğini anlamıyoruz bile. Bence biz hem maddeyiz, hem manayız. Ölünce, maddemizi bir kenara bırakacağız yola mana ile devam edeceğiz. Tâ ki madde ve mana tekrar bir araya gelinceye kadar.

    not: konu evrim ve din ama öyle biraz dağınık oldu, formata aykırı, konudan alakasız gibi eleştiri yapmayın derim. bazen dağınıklık iyidir.
    (agacsakal 12.10.2010 23:41)
  12. tanrının varlığı evrime engel değildir. evrimin varlığı da tanrıya.
    (melankoli basili 29.08.2012 00:08)


Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.