'ali, veli, maria siyahı, beyazı ile işte bizim bu dünya' diye bir şarkı vardı. ilhan irem söylerdi acaba ilhan irem ne yapıyor ki şu an ?
her yer garip dünyalar ile doldu, ayakkabı dünyası, simit dünyası, oyuncak dünyası...güveç dünyası bile var. güveç dünyasıymış ne dünya ama..nedir bu dünya sevdası anlamdım gitti bi rkaç çeşit olunca dünya olu veriyor. dünya malı dünyada kalır diye içimden düşünüyorum ama içimden.
'dün hiç tanımadığım bir adama sırf kıllık olsun diye merhaba ağbey ' dedim. Tanıdık bir huzur aradım, şaşkın bakışlarında dün... bildik bir söz bekledim, eskiden kalma öylesine... sövdü, bir şeyler söyledi, beklediğim sözler bunlar değil... Yüzüme baktı, s*ktir git dedi ama senin gibi değil”anladım ki hiç kimse hiç kimse sen değil..hiç kimse senin gibi abiden öte agbey değil..anladım ki hiç kimse hiç kimse sen değil..gözümdeki morluk kadar gerçek değil..
yardım paketi, kriz paketi, ekonomik paket, hediye paketi, sigara paketi, hayatımız paket olmuş..
ajandalar vardır ilk bir kaç gününe birşeyler yazılır sonra unutulur nedense yıllın ilk günleri daha mı profesyonel çalışıyoruz..
İmdat yine mi yol..İmdat yine mi kar..İmdat yine mi karlardan..Yollar örtülüyor... ne zman asansöre binsem bu parçayı söylüyorum acaba asansörde kalmakdan mı korkuyorum.. ya da bu şarkı hangi ruh hali iel yazıldı..
2 yıl kadar oluyor makina programına gitmiştik hede hödö diye diye orda okan bayülgen' e vamprcik çıkartması vermiştik arkasına diyar nicklerimizi yazmıştık acaba şimdi o çıkartma nerdedir yahut akibeti nedir. acaba okan bayülgen o çıkatmanın arkasına bakıp kim bunlar acaba diye sordumu. nezman o çıkartma aklıma gelse böyle sorular soruyorum kendi başıma ama kendi başıma..
rencide etmek ile rendelemek arasında ne güzel bir uyum var bazen karşımızdakini parça parça parçalaıyoruz..
ıssız adam ile ratatuy arasında nasıl bir benzerlik var anlatamam..
geçen gün gözüme diş macunu sıçradı çok yandı gözüm böyle diş macunun tüpüne bastım 'pıt' dedi küçük bir damlacık gözüme geldi gözümü yıkamakdan dişlerimi fırçalamayı unuttum o günden beri diş macunun çok uzaklardan sıkıyorum fırçaya..
'kutumda mavi hissediyorum.. ama kırmızı da olabilir sarı giydim bu gün..'
'o zaman acalım ' ne zaman duysam bu sözleri 10 dan geri sayım başlıyor..
ne zaman kredi kartımı ödesem kutuma gittiğimi düşünüyorum.. hamdi beyin teklifini beklemeden..
Yalanı dolanıyla, geçeni kalanıyla, işte bizim bu hayat
Ali Veli Maria, siyahı beyazıyla, işte bizim bu dünya..
kutu kutu pense diye bir oyun vardı neden pense neden diye düşnüyorum bunu ..
dünya döndükçe yeni yeni şeyler öğreniyoruz ve görüyoruz geçen bir vitrine bakıyordum yardım isteyen bir teyze geldi dükkana adam çıkardı 200 krş verdi teyze parayı beğenmedi bu zmanda buna ne alınır ki dedi parayı adama geri verdi.. şaşırmıştım beğenmemişti ve yardıma ihtiyacı vardı.. .
hiç ummadığım anda yolda yürürken yüzüne gelen kıllı bir el suratına çaklayınca işte o an yanımda keşke bir ışın kılıcı olsa diye düşündüm.. kıllı elin sahibi garip bir sırıtma ile pardon dediği anda o sırıtmaya hiddet ile baktım sadece baktım döndüm yüzümü ovuştura ovuştura..
ne zman yere raptiye düşürsem acaba bir tane daha yerde var ve ayağıma batacak diye paranoyaya kapılıp yere uzun uzun bakıyorum..
sevmiyorum otobüste giderken arkamda otran insanın koltuğumu dizleri ile itmesini..
soğukta üşüyen ellerimi cebime soktuğumda ne kadarda gereksiz sey varsa cebimde olduğunu tespit ediyorum..
neden varmısın yokmusun da kırmızı 500.000 açan kişi oracık da bayılmaca..
trt 3 de bazen eski futbol maçlarıma bakıyorum da şortlar kısa ve sakallı amcalar koşuyor..
soğuk rüzgarlı havalarda burnumu bile dıları çıkarmayı sevmiyorum... böyle havalrda dışarı çıktığımda rüzgar ne tarfıma gelse ben dönüyorum dön dön dön üşümedik yerim kalmıyor sevmiyorum rüzgarın bir tek tarafıma yaldır yaldır vurmasını..
karpuz çıksada yesek suyunu akıta akıta..
bal tutan parmağını yalar derler benim bir arkadaşım ne yerse yesin bütün parmaklarını yalıyor... o benim arkadaşım nasıl bir adam ve nasıl parmakları var..
ilkbahar ,yaz ,sonbahar ,kış diye ilkokulda bir panomuz vardı üstünde mevsimlere göre resimleride vardı ama neden diye düşünmeden edemedim ilkbahardan başlıyor bu pano?
bahar ayının gelmesi ile insanlar daha bir enerjik güler yüzlü bahar ayı geldmi kırlar, çimenler bizleri çağırır alt alta üst üste dönüyor ne güzel dünya..
dünya dönmeyip dursaydı hep aynı mevsimde kalacaktık iyi ki dönüyor dünya döndürün dünyayı inmiyorum lann..
böyle bahar akşamları hele birde yaza yaklaşılmısa hele bir de çocuksan şu sözleri hep duyarsın 'gel artık eve hava karardı' o sözü söyleyen ne güzel söyler o sözü duyan ' tamam yeaaa' der..
sokakta oynamanın zevki hiç bir pc oyununda yoktur böyle elin yüzün kirlenecek terin şakaklarından akacak..şimdilerde öylemi pc başında oturmakdan kıçı terleyen çocuklar pişik oluyor..
pişik ne biçim bir şeydir kaşısan bir türlü kaşımasan.. kaşınıyor lann..
eğer pişiksen birde yeni aldığın ayakkabı ayağını vuruyorsa vah ki vah sana acıdım be şimdi..
slip mayo sanki ayağına küçük bir telik giymek gibi..
böyle bazen ayağına giyersin ya küçük bir terlik parmakların bir yerde ayağın bir yerde beynin ise bu karmaşa içersinde..
böyle küçük yahut büyük bir şey giyersen üstüne' emanet gibi durdu' derler...küçük yahut büyük oldu demezler ne diye vicdan azabı çektiriyorsun emanete ihanet etmişcesine..
hava güneşli olunca insanın içnde hafifden garip bir şey kıpırdıyor böyle yerinde durmak istemiyor ya işte ben o kıpırtıyı seviyorum..
güneşli havalarda üşümeyi sevmiyorum böyle büzüşürsün kafanı çekersin bir tosba misali..
ben üşürken etrafımdaki insnalrın o garip soğuk havaya inat ince giyinmelerine hafifden gıcık oluyorum..
hayat devam ediyor üşüsek de terlesek de bak geçiyor zaman..
neden biri rayları üstünde giden bir tren gördüğünde yanındakini dürter ve' bak trene ' der. bu bir nevi yanındakini öküz yerine koymak değil mi.. ama bu hep böyledir' bak tren geçiyor ' ve yanınızdaki bakar heycanlı heycanlı öyle boş öyle dolu dolu gözlerle vagonları sayar öküz yerine konulduğundan habersiz kendi köşesinde...
bir çocuğa ' bak tren geçiyor ' dediğimizde.. heycanla arar küçük öküzcük treni ve sorar bin bir soru gösterdiğinize bin pişman eder man kafa yapar öyle mahsum öyle sevecen..
küçük bir çocuğa bir soru sorduğunuzda öylece bakar dolu dolu gözlerle cevap vermez size o orda değildir ki beyninde bir sürü dönen topaç..
küçüken topacım vardı dönerdi ha dönerdi.. misketlerim vardı renkli renkli..
misket oynayanlar bilir en değerli misketinizi arkadaşalrınız oyunda yütmüş ise artık siz büyüdünüz demektir.
en değerli misketimi yüttürdüğüm de boynum bükük eve giderken anladım hayat acımasız ama yaşamaya değer..
nerede misket oynayan çocuk var o çocuk öpülesi çocuktur..
oynamış koşmuş eve terlemiş, ellin yüzün kirden kap kara olmuş, bir elinde çamurlu topun gelmişsin birde ne güzel fırçadır ' yüzünü it yalasa doyar ' sözünü duymak..
çamurlu topunuzu yere atığınızda duyduğunuz azarlar yinede çamurlu topunuza duyduğunuz sevgiyi azaltmaz ya artırır da artırır onu evin içinde saklayacak yer bulamazsın..
eğer topunu sakladığın yerde bulmadıysan bilki annen topunu başka çocuklara verdiğini söyleyip seni korkutacaktır gözlerin kocam dolu dolu dudakların titreyerek ' hayır ya hayır ' diye bağırarak kendini koltuğun üzerine atacaksın koltukdan yere atlayıp debeleneceksin ' o benim 'diye yerde debelenirken annen seni sevgi dolu gözlerle izleyip gülerken yıkanmış temizlenmiş topunu önüne atacak gözlerin kocaman burnunu çekip gözlerindeki yaşları silip o an topunuda alıp merdivenleri saymadan ineceksin..
anneni kızdırdığında annen 'başkasının annesi olurum ' diyorsa bilki annen seni çok seviyor..
eğer annen 'akşama baban gelsin yaptıklarını bir bir anlatacağım ' diyorsa, akşama kadar boşuna kuruntu yapıyorsun..
ne zaman zırvalasan umadığın bir yerden sırtına bir terlik geldiyse o terlik annenin terliğidir..
hangimizin sırtına, kafasına, beline, kıçına gelen güdümlü terlikle ilgili anısı yok ki; yoksa selam uzaylı biz dünyalı..
hani büyükler bazen aralarında konuşular ya ' çocuğunuza sahip çıkın ' diye içindeki çocuğa mı diye düşünürüm öyle afacan, cepleri misket dolu, topu çamurlu..
yeni bir yarışma var yetenek sizsiniz diye ne kadara yeteneksiz insan varmış seyretikçe görüyoruz.
yetenek soradan kazanılan bir şey mi? yoksa doğuştan gelen özellikleri geliştirmek mi.. her önüne gelen hipti hoptu poptu pek keyif vermiyor..
yeteneklerimi geliştirmek için evin içinde kendime wipeout alanı yaptım.. evin içindeki yollukların üstünde kayıyorum..
yeni bir çözüm buldum marketlerin kasalarında uzun kuyruklarda beklemeye son.. ekspres kaslardan 5 tane ürün alıp geçiyorum sonra onaları arabanın bagajına koyup tekarar 5 parça alıyorum yine hızlı geçiyorum özgürlük bu sıra beklemeye son..
sinemalar da su ve mısır ne kadar pahalı filme mi girsem patlamış mısır mı alsam diye gişenin önünde düşünmekden bihitap düşüyorum..
geçen gün yeni ay diye bir filme gittim ulan hiç mi çirkin vampir olmaz be kardeşim.. hele o asıl oğlan vampir dudakları elma şekeri yemiş gibi.. zaten filmi yarı uyanık yarı uykuda izledim ne zman hareket olcak diye bekle bekle film bitti.. zaten mısır daha gişede bitmişti..
hani o sinema salonuna girersin ya böyle ayakalrının altın dam dum dam dum diye sesler gelir... sonra mısır yerken parnakların yağlanırda nereye sileceğini düşünürsün.. hele birde dişinin arasına mısır girdiyse sen o filmden çık kardeşim aklın ve dilin mısırın peşinde dilin habire msırı girdiği yerden çıkarmaya çabalar gözlerin beyaz perdede tomurcuk tomurcuk yaşlar birikmiş beynin mısırı çıkarma çabasında bırak ya çık dışarı.. çıkamazsın parmağını ağzına öküz gibi götürüp hain mısırı çıkarmya çalışırsın bu arad fim almış başını gitmiş ne olur sen de başını alıp gitme ne olur diyeceğim ama çıkkk dışarııııııı... terbiyesiz..
hani film bitince çıkılır ya ve yanındaki ile filmin sahnelerini anlatıp konuşursun ulan az önce yan yana izlediniz ama sen izlemedin mısır dişinin arasına girdiyse ne güzel anlatır yanındaki..
sinemada mısır yiyey kişi sanki sınıfın araka sıralarında oturan bir tembel öğrenci misali.. msır yemeyen kişi sen filmin hepsini seyeredip adam mı oldun bak msır ne güzel tuzlu ve yağlı..
martı boku biriktiyordum ya şimdide arabanın üstünde karga boku biriktiyorum ulan leş gibi zıçıyor bu karga karga gaklar ne yiyor ki bu kargalar gdo lu bunların kakaları sanki ulan asitlimidir nedir diye kendi keime soruyorum bir tanesini yakalasam soracam karga karga gakdaşım ne yiyorsunuz.. birde kaldırım o kısmından geçerken korkuyorum her an kayıp düşecem elim yüzüm gdo lu karga kakası olacak diye tırsıyorum... yani dötleri duruyormuş gibi çeneleride durmuyor bir yandan gakkk bir yandak bırakkkk sal aşağıya insan mı var ne var.. hayvanoğlu anlamıyor ki bak ulan aşağıya bir.. yapıyorlar ya ondan sonra gülüyorlar karga milleti..
geçen gün komşunun arabasının içine etmişler resmen etmiş dötleri büzüşesiceler adamın araba gözükmüyor ne biçimde bokum gibi olmuştu araba koşarak uzaklaştım komşunun gözleri tomurcuk yaşlarla dolmuşdu bu acıklı duruma katlanamadım o yüzden koşarak kaçtım... kendimi alışveriş merkezlerine attım ama görüntü hiç gitmedi gözümden... gece kabuslar gördüm bir grup karga evimin salonunda geziyordu kıştt dedim pışşt dedim gakk gakk dediler ve - hayırrrr diye ter içinde uyandım.. artık işe gidemiyorum işden dönemiyorum.. komşum arbasını sattı hemde çok ucuza...
bir de bu karga kuşları çok uzun yaşarmış ulan ömürleri boyunca hep zıçıyorlar ben çektim torunlarımda mı çekecek.. ama komşum ile sorunu çözdük apartmanın önüne korkuluk koyduk ipneler korkuluğu tanınmayacak hale getirmişler erimiş di lan korkuluk gdo lu kakaları ile eritmişler yüzüne yüzne yapmışarlar sanki kezap atmış gibi... komşuma baktım ve bağırrdımmm - kargalarrrrrr kargalarr dötüüü boklluu kargalaaarr bu yanınıza kalmayacak dedim bakkaldan aldığım sarelle ile alnıma gözlerimin altına savaş boyalarımı sürdüm komşumda sürmek istedi -çekil git lann dedim benim sarellem sende evden ketçap getir sür dedim..
savaş boayalarımızı sürmüştük bakkaldan torpilde aldık koşmaya başladık komşum koşarken gdo lu karga kakasına bastı düştü elli yüzü ne biçimde bok olmuştu onu görünce korktum elimdeki torpili attım torpil orda bulunan kahvehanin içine girdi sanki ekşınn filmi gibi idi yavaş yavaş içeri girdi ve patttt kahvedekilerr - ne oluyor ulan orda diye dışarı çıktılar bir bana baktılar bir karga bokuna bulanmış komşuma.. ne yapıyorsunuz ulann siz diye bağırdılar - komşum zaten sigara içmek için dışarı çıkacaktınız çıktınız bir sigara için diye bütün kahve sakinlerine cigara ikram etti... bende yaktım komşumda herkes yaktı bir duman bir duman.. göz ucuyla ağaca bir baktım kargalar uçuyor gidiyor gakk gakkk... komşum ve ben seviçten bizim eve geldik ben temizlenmesi için komşuma birşeyler getirmeye içeri gitmiştim.. bir geldim komşumm salonda koltukalrın üstünde oturuyor...komşuma -- ulannn ne yapıyorsun zıçtın batırdın koltukların salonun içine dedim gözlerim ağırlaştı kızardı tomurcuk yaşlar sel oldu gitti..
evet rüyam çıkmıştı sonunda kargalar gitsede benim salonun içine edip gitmişlerdi.. karga karga gakklar zıçıklı ipneler..
havalar ısındı börtü böcük tam kaprileri ,parmak arası terlikleri, şortları giyecekti ki o ne sağnak halinde yağmurlukları giydi..
kapri demişken haşemonun sokak versiyonu gibi..
parmak arasına giren terlik parmak arasında kendine ne güzel yer buluyor üzülüyorum ayak baş parmağına o çalışıyor diğerleri özgür.. serçe parnak ise hani bana hani bana..
yağmurlu havada parmak arası terlik giyen kişi parmakları terlikden fırlamış ve vıcık vıcık ve vırç vırç ses çıkaran kişi..
şort giymek ne güzel istenen bütün tüyler öyle serin öyle kendinden geçmiş bir faziyete..
istenmeyen tüyler ne kadar yanlız bir kelebek gibi yazık ulan...
ezel seyredince insan böyle kelimler kuruyor 'bak yiğenim bazen tüyler çıksa da istenmez sen en iyisi istenmeyen yerde çıkma '
ağacı kestiler ama halen yaprak dökümü..
boğaza nazır dizi aşk-ı memnu. alan memnun satan memnun..
belgesel seyretmeyi seviyorum ama birde seyrederken uyuya kalmasam bir belgeselinde sonunu göremedim..
hani böyle koltuğa uzanırsın açarsın bir belgesel böyle izlersin ve zamanla anlatan amcanın sesi ninni gibi gelir ve gözlerin kapanır elindeki kumada düşer ve salyan yastığa akar...
belgesel izlerken uyuya kalan insan sen en tatlı belgeseli çekersin için geçtiğinde...
karpuz çıktı ya başka bir şey istemem...
sen ne tatlı sulu bir nimetsin karpuz...
karpuz yedikdenden sonra geyiren kişi karpuzu kabuğu ile yemiş olan kişi..
yaz ne güzel karpuz,şort,slip mayo..
eski türk filmlerinde jönler slip mayo giyer öyle renkli öyle kırmızı öyle ne lan o öyle...
pastırma sıcaklarını bekleyen sanki yazı yaşamamış gibi agustosta poku donan insan yaşıyoruz o sıcakları debelen bir yerlerde bir ağaca yaslan ve sırtını kaşı ne bileyim..
haberlerde bir klişedir yazdan kalma bir hava ve herkes kendini parklara attı nereye atacak bütçe meselesi..
kışın geldimi ağaçlar yapraklarını döker kel kalır doğa... ya bizde saçlarımızı dökseydik heryerde kabak kafa...
ne zaman bir belgesel izlesem hep buzulların eridiğinden bahsediyor üzülüyorum moralim bozuluyor tamam anladık dünyayının sonu geliyor bende açıyorum sıcacık aslan belgeseli...
ne zaman yağmur yağsa aklım hep evimdeki yorganım ve yatağımda...
yağmurlu havalarda uyanmak istemiyor bünyem, beni götürün köyüyümün yastık ve yorganlarına şarkısı kulaklarımda..
yastığımı seviyorum bütün gece kocaman bir kafayaı taşıyor.. ona burdan selam söylüyorum seviyorum seni...
çok uyuduğum zaman başım ağrıyor ne biçim yaşıyorum ben ya kendimi hiç anlamıyorum horluyorum artık..
horlamamak için burna takılan zımbırtılardan aldım ama her sabah onu burnumda bulamamakdan şikayetçiyim.. nasıl gidiyor o kadar uzaklara diye komple teorileri yazıyorum.. acaba o kadar kuvetli mi nefes alıyorum ya da içimde bir yaratık yaşıyor... kamera koyacam izleyecem bakalım..
yazın gözünü seveyim kışın lahana misali..
kışın en güzel turşu ve kuru fasulye ulan bu ikili batman ve robin ikilisi gibi iş bitirici..
pastırma, sucuk falan filen kabulenin kış geldi yine elleriniz ,kulaklarınız ve ayaklarınız üşeyecek..onları sokacak yer arayacaksınız...
doğal gaz faturasını ödeyecek olan bünye sen alışkınsın sık dişlerini çek battaniyeni ohhh mis gibi...
o burnu kızarmış bünye sana kareli battaniyem şarkısını söylemek isterdim ama bilmiyorum şimdi zıbar yat..
zıbarıp yatan insan sen bir mekeksin uyurken melek oluyoruz ya.. kim dedi ulan onu gördüğüm rüyaları anlatsam....
nerde kışın üşüyen bir insan var orda insan var...
hastaneler tedavi olduğumuz yerlerdir. bunu hep böyle biliriz fakat geçen gün gittim hastanede ortapedi polikliniğinde sıramı bekliyorum tam oturacağım bir kadın 'orda ben oturuyordum' dedi. daha kıçım koltuğa deymeden kalktım .. arkamı döndüm kadın kurulmuş birde tülbente oya yapmaya başlamış yanındaki ile dedikodu ... o kadar sinirlendim ki gidip elindeki işlediği işi yakasım geldi hasta dediğin hasta gibi gözükür bir pasta çörek eksik.. aayrıca senin neren ağrıyor ki pis..
hastaneler hastalık hastası kaynıyor normal hastalar sıra beklerken mefta..
hastane ile pastane arasındaki fark h ile p arasındaki fark..
acaba uçan sabri yukarı bak filmini izledi mi izlediyse ben bunu balonsuz yapıyorum dedi mi?
nerde uçamaya çalışan biri var orda hep kuş sürüsü var.
çoraplar genelde ayaklarımız korurlar ama bazı bazı o kadar çok korurlarki kokusu çıkar.
terleyen ayak ışıldar.
nerde ayaklarının koktuğunu anlayıp parmaklarını kıvırıp ayaklarını saklamaya çalışan insan en şeker insan.
ayakları koktuğu için ayaklarını tuzlayan bir arkadaşı olan biriyim ben..
bazı şeyler tuzsuz yenmez onlar tuzlu güzeldir misal çubuk kraker...
çubuk kraker bağımlılık yapar...
yaz saati uygulamasına dünyadan bir gün sonra geçiyoruz... bu dünyadaki konumumuzu değiştirecek mi ?
yaz saati uygulaması içimizde tomurcukları açtırır.
yaz saati uygulaması ile işten hava aydınlıken çıkılır. seviyoruz seni yaz ve saati..
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.