uzaklarda ararken
bir ses duydum derinden
yakınlaştım sonra
takıldım tam düşerken
tuttu bir el elimden
devam ettim sonra
yalnızlığıma ağlarken
uyandım ben aniden
hepsi burada şimdi
bütün insanlar
senle ben
ve senle ben
belki bu son gün
dostça kal gitmeden
senle ben, senle ben..
omzumda ağlarken
ruhu aktı teninden
çaresizdim sonra
yeni bir gün başlarken
güneş battı aniden
karanlık var şimdi
yalnızlığıma sığınırken
bir ses duydum derinden
herkes burada şimdi
bütün insanlar
senle ben
ve senle ben
belki bu son gün
dostça kal gitmeden
senle ben ve senle ben
belki bu son gün
dostça kal gitmeden
belki bu son gün, belki bu son gün
ne oldu şimdi? ne oldu şimdi?
ne oldu şimdi? ne oldu şimdi?
senle ben
ve senle ben
belki bu son gün
dostça kal gitmeden
senle ben
ve senle ben
belki bu son gün
dostça kal gitmeden
senle ben, senle ben..
Bir tasarım felsefesi dersinde hocadan şu sözleri işitmişimdir.
-Cennet sizin hayal dünyanızdır.Tasarlamak istediğiniz herşeyi ama herşeyi oradan alırsınız.Doğru bir şekilde istediğiniz sürece cennette herşey sizlere sunulmuştur!
diyerek hiç etkileyici olmayan bir adamın bunu düşünüp beni tasarım halet-i ruhiyesine sokmasıdır.
tek tanrılı dinlerde ölen kişilerin dünyada yaptıkları iyiliklerin karşılığında gidecekleri yer.
huriler falan pek bi sevilen hayallerdendir.ne diyeyim inanı,hayal edeni, boşa çıkarmazlar umarım:)
ingilizcesi;heaven ya da paradise olarak da geçmekte.
Bütün dinî inanışlara göre müminlerin ölümden veya kıyametin kopmasından sonra sonsuz mutluluk içerisinde yaşayacakları yer.
Cennet "örtmek, gizlemek" anlamındaki "cenn" kökünden isim olup "bitki ve ağaçları ile toprağı örten bahçe" mânasına gelir.
(İslâm Ansiklopedisi'nden)
dünya biraz cennet biraz da cehennem üzerine kuruludur. İki mekânın fragmanlarına da dünyada rastlamak mümkün. nasıl ateş, ıstırap ve mutsuzluk gibi şeyler cehennemle ilgili dünyaya düşen fragmanlarsa; serinlik, rahatlık, konfor ve lezzetler de cennete dair ipuçlarıdır. baş döndüren teknoloji ve sanayileşme aslında insanoğlunun dünyayı cennet kılma arzusunun tezahürüdür. İnsan sürgün edildiği bahçenin bir benzerini bu eğreti dünyada teknolojik imkânlarla kurmaya çalışıyor. tabii bir şeyi göz ardı ettiğinin farkında değil: cennet pastoral bir mekândır; beton yığınlarıyla, plazalarla çevrili, spot ışıkları ve neon lambalarının gözleri kamaştırdığı bir yer değil. cennet meşru hayallerimizle örtüşen, hiç görülmedik rüyalarımızın vatanı, sadece insanlığımıza tekabül eden ufak bir tarafı dünyayı andıran sonsuzluk şöleninin yaşanacağı sonsuz bahçedir. cehenneme gelince; dünyanın üzerinde hafif oynanmış hali desek acaba dünyaya haksızlık mı ederiz diye düşünmüyor değilim.
"dünyada bir yerim olmadı allah'ım
yedi bahçeli cennetinde bir oda dilerim."
İnsan cenneti de cehennemi de içinde taşıyor; cennete bir adım kala cehenneme daha çok yaklaşmış olabiliyor. cehennem ateşine bir adım kala, etrafı su olabiliyor. genelde araf'tayız.
cenneti hayal edebildiğimin çok çok üstünde güzel bir şey diye düşünüyorum. dünyada en mutlu olduğum şey ne ise (bulgur pilavını ve melemen yemeyi severim mesela) cennette bundan çok çok daha fazla mutluluk bulacağımı düşünüyorum. bunu nasıl anlatabilirim, bilmiyorum ama ‘cennet beni tatmin etmiyor'. allah'ın dostluğunu daha çok istiyorum.
yunus emre'nin "bana seni gerek seni" sözlerindeki gibi. cenab-ı hak'tan beni cehennemden uzak tutup cennete koymasını isterken, kendimi çok samimi hissetmiyorum. bir dostluğun karşılığında üç beş kuruş ister gibi geliyor.
cehennem ise hakikaten istemediğim şey. tanıdığım insanların arasında cehenneme gideceğini düşündüğüm o kadar çok kişi var ki. ve ben onlarla aynı yerde olmak istemem. nankör ve müfterilerle bir arada olmak istemem.
cennet ve cehennem, ancak ödül ve ceza sistemiyle motive olan insanoğluna motivasyon amacıyla verilmiş olan vaatlerdir. yani aslında insanın zaaflarına karşılık gelen vaatler. İdeal olanı, insanın eylemlerini ve kurgularını allah rızası için planlamasıdır. İnsanın kendisini elde edeceği bir ödül için değil, sırf hiçlikten varlık sahnesine çıkarılmış olduğu için duyduğu minnetle allah'a beğendirmeye çalışmasıdır ideali.
Şunu samimiyetle söyleyebilirim ki kendimi sık sık korkarken yakalarım. demek ki bende ağır basan sonsuz mutluluk arzusundan çok sonsuz acıdan kaçış olmalı. ancak bunu da dizginlemek ve bu korkunun gerekçelerini ortadan kaldırmak için sık sık benlik muhasebemi yapıyorum. Öte yandan özellikle kendi üzerine eğilerek bu konularda çok düşünmek insanın üretici yanını köreltip, insanı umutsuzluğa itebilir. oysa allah'ın beğendiği insan üretken olandır, umutsuz olan, ye's içinde olan değil. tek bir gün içinde dahi öyle çok sınav veriyoruz ki bunlarda daima doğru olanı seçmek ve uygulamak ne denli mümkündür, bilemiyorum. en iyi bildiğim şeyleri en doğru şekilde yapmaya çalışmak benim aslî işimdir, şeklinde bir düşünceyle büyük muhakeme'ye hazırlanmak en iyisi. burada da en önemli vurgum, zulüm üstüne olacak. bence insanı yükselten veya düşüren en önemli ayırıcı özelliği haksızlık hassasiyetidir. İnsafıdır. küçücük ayrıntılarda bile bu insanın kim olduğunu gösterir. sofranın bir ucu afrika'daki bir sofraya değemiyorsa işin bitiktir. başkasının acısına ağlayamıyorsan işin bitmiştir. bu kadar da netim. diğer her şey talidir ve sonra gelir.
bunun ötesinde, ben cennet ve cehennemin dünyada tadılabildiğine inanıyorum. Öyle bir kurgu var yani. numuneler aracılığıyla birçok halet yaşatılıyor insana. ruhun çekebileceği en berbat azapların ve en üstün zevklerin bir anıya dönüştüğü zaman nasıl da anlamsızlaştığını biliriz. ama acı, çekilirken ne denli katlanılmazdır. vietnam'ı konu edinen "apocalypse now" filmini bilir misiniz coppola'nın? orada sırf anımsadığı acı dolu tanıklıklardan ötürü öldürülmeyi bir ödül gibi bekleyen bir asker vardır. tanık olduğu şey zulümdür ve öldürülmek zulüm tanıklığı karşısında bir ödüle dönüşecektir. bu insan zaten bir cehennemde yaşamaktadır, sembolik de olsa.
7) sıtkı caney ....
hayır andolsun zamana ki
taşır kendini ölüm durmadan yaşamaya
ey soylu arap atlarının yelesi
kaç kez gidip geldim öpüştüğün rüzgara
kaç kez gidip gidip bağdat'ta geylani'yi dinledim
ve attı elinden çiçeklerini fulya
güldüm ve yaklaştı cehennemim
cehennemim
ve her gece rüyama giren yeryüzü cennetleri
ve yürüyen
yürüyen kıyamet ayetleri
........
(İnfİcar şiirinden)
Öncelikle, böyle bir soru sorduğunuz için teşekkür ederim. (gülümsüyor.)
İnsan hep iki şey arasındadır: günah - sevap, ümit - korku, helal -haram, doğru - yanlış, cennet - cehennem...
cenneti ya da cehennemi tasvir etmek bir şey; davranış ve duyuşlanrımızın bizi bu iki yerden hangisine yaklaştırdığı konusunda hassasiyet sahibi olmak başka bir şey...
İlahiyat profesörü gibi konuşmayayım. yüksekten atmayayım. haddimi aşmayayım. fakat şu kadarını söyleyebilirim: Ümit ile korku arasında seçim yapabiliriz. cehenneme gitme, cennete gidememe korkusuyla yaşayabileceğimiz gibi, cehennemden kurtulma, cennete kavuşma ümidi de taşıyabiliriz.
tam anlatamadım.
yani ümit ile korku arasında olmak da, iki ümit arasında olmak da mümkün.
ben (cehennemden) kurtuluş ümidi ile (cennete) kavuşma ümidi arasında olmaya dayalı bir tevekküle yatkınım.
cennet ve cehennemi hatırlayarak yaşamak, modern hayatın akışı içinde saflık alameti gibi görünebilir. bu saflığın bizi ayakta tutacak canlılığın kaynağı olduğunu düşünüyorum.
bir de kalp kırmadan, gönül alarak, insanları sevindirerek yaşamayı başarabildiğimiz ölçüde, ahirette sevinmemiz ihtimalinin artacağını göz önünde tutmak gerek sanırım.
hayır dua almadan hayırlı bir akıbete ulaşabilmek zor sanki.
Çocukken ezberlediğim ilk metinlerden biri, belki de birincisi "Şol cennetin ırmakları/akar allah deyu deyu" ilahisidir. coşkun akan, akarken allah diyen ırmaklar, allah allah diye kokan güller, salınan dallar...Çocukluğumdan beri bendeki cennet imgesi budur. İyi ki yunus emre'miz varmış, o olmasaydı ne yapardık. biliyorsunuz, "cennet cennet dedikleri / birkaç köşkle birkaç huri/İsteyene ver anları/ bana seni gerek seni" diye bir ilahisi de vardır yunus'un. ama mevlitlerde, mübarek gecelerde bu ilahiyi okumaz hocalar. bilmediği için değil, özellikle okumaz. yemek duasında en yüksek âmin sesi "ve zevvecnâ bihûrin ıyn"den sonra çıkar. Çünkü bizim halkımız "cenneti, cennet taamını, cennete girmeyi, cennetliği" sever ve önemser. "cennet vatan" söylemi de bana göre bu algıyı kuvvetlendiren ve yaygınlaştıran bir etkendir. kızların adı cennet'tir mesela. rıdvan hakeza erkeklere en çok verilen isimlerdendir. hayırseverler için "cennetlik" der halkımız. Çocuklara verilen adların içinde cennetle müjdelenen on sahabinin adı vardır. bu saf, temiz inanışın içinde ertelenen bir mutlu gelecek algısı var, diye eleştirilir müslümanlar. oysa bu, "son gülen iyi güler" kaidesinin cennet inancıyla birleştirilmiş halidir. ben, cennete girme umudunun ve cehennemden korkmanın anadolu insanını ayakta tutan temel değerlerden biri olduğu kanaatindeyim. bunun yanı sıra anadolu insanında bazı haksızlıklara, kötülüklere, zulümlere bir sabır, bir katlanma varsa; onun da kaynağı cehennem inancıdır. o kişilerin cehenneme gireceği inancı rahatlatmaktadır insanımızı. denilebilir ki sekülerleşme, cennet inancımızı olmasa bile cennet algımızı değiştirdi. cennet, konforla özdeşleştirildi; işte insanların "sah inn paradise"leri, "paradise hotel"leri var. benim bahsettiğim insanlar bunlar değil; ben anadolu insanından bahsediyorum. günlük hayatın telaşı içinde inanıyorum ki bu kavramlar bizimle beraber, en azından benimle beraber ve benim dünyama bitişiktir. cehenneminden korkuyorum rabbimin, cennetini istiyorum. ama biliyoruz ki hiçbir kul kendi ameli ile girmez cennete. rabbimizin lütfuyla girer. ben de o lutfa erişmenin ümidini taşıyorum, bunun için dua ediyorum. son olarak belirteyim ki benim cennet isteğim kitaplarda anlatılan akıl hayale gelmez nimetler için değil; allah'ın sevdiği kullar ve özellikle peygamberimiz orada olduğu için istiyorum cenneti.
uzun ve bembeyaz bir sahilde; efendim ve bütün peygamberler, hz. ali ve bütün ashabı kiram,
İbn arabi ve bütün allah dostları,yunus ve bütün "has" şairler, ailem, dostlarım;
en merhametli olanın kucağında, herkesin ve herşeyin sevgili olduğu, "uykusuz" bir suyun denize kavuştuğu!
durmadan şiir! durmadan çocuk,su ve kuş sesleri...
cehennem :
yalnızlık... anlaşmanın yittiği, hani bağırsan kimsenin duymayacağı bir kör kuyu...
ateş yerine pişmanlık... yankısızlık, sessizlik... sanki herkes çıkartmış da üzerinden
bedenini, senin ruhunda hala bir hapislik var.herkes dönmüş evine, sana yapışmış dünyalılık var.
ama en çok mahcubiyet! ateş denilen pişmanlık ve mahcubiyet!
"Cennete huriler varmış kara gözlü
İçkininde ordaymış en güzeli
Desene biz çoktan cennetlik olmuşuz
Bak bir yanda şarap bir yanda sevgili"
dizeleriyle Ömer Hayyam gayet güzel açıklamıştır.
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.