milletçe sevinç içinde kutlanan, dînî veya millî bir anlam taşıyan kutsal gün..
büyük ferahlık, mutluluk zamanları da bayram diye adlandırılır..
dilimizde bayramla ilgili bir çok deyim, terim, türemiş kelime vardır:
bayram etmek
bayram değil seyran değil eniştem beni niye öptü
bayram havası
bayram üstü
bayram yeri...bayramlık, bayramlaşma......
bayramınız kutlu olsun!
gurbette değeri anlaşılan özel zaman dilimi. gurbet burukluğuna alışmışken ağır gelen bir duygudur gurbette bayram. önceden hayaller kurup planlar yaparken herşeyin yarıda kalmasıyla oluşan ezilmişliğin duygusu dolar içine insanın. *
yozlaşmaya başladığımızı gösterecek en büyük etkenlerden. hem dini hem milli bayramlarda bunu anlamak mümkün.
milli olanları ele alırsak artık sadece törenlerden ibaret hale gelmiştir. o bayramların bayram ilan edilmesinin nedeni olan
-bir şeyleri fark etmek, silkinip kendine gelmek-
kavramlar unutulmuştur. yüzeyselleştik kısaca. törende iki saat ayakta beklemenin atalarımıza olan borcumuz olduğunu sanıyoruz. halbuki o bayramların bir şeylerin başlangıcı olması gerekmekte tabi bunu sağlayacak nitelikte organizasyonlar düzenlenmiyor, düzenlense de herkese duyurulmuyor veya ilgi çekmiyor. e tabi ben niye öyle sıkıcı şeylere katılayım tv'de eğlenceli ve yararlı şeyler var diyoruz.(böyle düşünmeyenlerin affına sığınırım. genelleme yaptım çünkü)
giderek yalnızlaşan yurdum insanının genç olanları bakımından yalnızlığın tercih edilmesinden dolayı, dînî olanları bırakalım, millî olanlarının kutlanmasının bile "aşırı milliyetçilik" olarak algılanmasına sebep olan günler. sevinilecek günler, toplumu ilgilendiren, önemli, ve târihte topluma mutluluk vermiş olan olayların yaşatılmasını konu alan günlerdir.
erkenden uyanir herkes. herkesde anlamli ve en az anlamli oldugu kadar anlamsiz olan bir heyecan vardir. sevilenler, dostlar, akrabalar hatirlanir. sirayla herkese gidilir bayramlasilir, uzaktakiler aranir. herkes mutludur genelde cunku bugun bayramdir. ancak uzakta birileri vardir, atlayip gelmek ister ailesinin yanina gelemez. sarilmak opmek ister sevdiklerini. ama yapamaz cunku dunyanin bir ucundadir. evde herkes "siladakinin aramasini" bekler. ve birden telefon calar. kim once giderse o acar telefonu heyecanla, umitle. telefonun karsi tarafindaki ses siladakinin sesidir. buguludur, uzgundur, mutsuzdur. oysa bugun bayramdir. senelerden beri ailesinden ayri gecirdigi bayramlar bir digeridir. alisik olmasi gerekir ozleme. ama alisamamistir. bayramlar, mutluluk kaynagi sanilir hep. ama biri vardir ki o cok uzgundur iste. bayram olmasina ragmen uzgundur. bir sene sonraki bayramda beraber olmayi umit ederek kapanir telefon. herkes kirgin, herkes uzgun. demek ki bayram olmasi degilmis mutlulugun sebebi. asil sebep sevdiklerimizin yanimizda olmasiymis.
bir adet şarkıdır efenim. o şarkı ise halkımın bağrından kopmuş, söz ve müziği tamâmen halkıma âit bir şarkı olup; sâdece birkaç satırdan meydana gelmektedir. ahanda şöyledir sözleri:
"bayram iki türlüdür
dînî bayramlar
dînî bayramlar -benli*-
millî bayramlar
bayram iki türlüdür
millî bayramlar
millî bayramlar -benli-
iyi bayramlar!"
bu türküyü benli'ye çok sayın kardeşleri yakmışlar ve sabahın körü körü* onu uyandırmak için tepesinde gitar eşliğinde icrâ-yı kerîm eylemişlerdir. kardeşlerin biri 22, biri de 9 yaşındaydı o sıralar...
İçinde bulunmuş olduğumuz kutlu ayın sonuna gelmiş olmanın üzüntüsüyle yeni bayram tebessümü birbirine karıştı.asıl bayramın günahların affolacağı zamanda oldugunu müdrik müminler olarak,bayramınızı en içten dileklerimle tebrik ederim.
Ramazan Bayramı'nı ağzına yakıştıramayanlar olduğu gibi bunu marifet olarak görüp milletin içinde yazanlar da olabiliyor.
Zafer kısmını da ne bilir ya.
tarihe yazılması gerken bir şey varsa , 2011 bayramında istanbul sokakları bomboştu. bavulunu kapan köyüne, ocağına, ninesine, sayfiyesine, veya her nereyeyse gitmişti. öyle ki ziyaret edecek akraba bulamadık. yıllardır gitmediğimiz akrabalara gittik. ama sokaklar bomboştu.
tabi bunun en büyük sebebi 9 (yazıyla dokuz) gün tatili bir arada göremeyen pek çok kişinin bu fırsatı değerlendirmek istemesiydi. aman trafiğe dikkat edin he.
aylardır görülmeyen akrabaların 2-3 güne yığılıp çoğu zaman sahte kimi zaman içten ziyaret etme-edilme telaşına girildiği avantajları tatil,şeker-çikolata ve yemek olan dönem
Son misafirler gitmiş, herkes yorgun ve tek bir dilekte birleşmiş gözlerle birbirlerine bakmaktadır: ”pijamalarımızı giysek ve uyusak!”
Tam o anda anneanne yine bombayı patlatır:
"Bayram, bayram dedik. Kurban Bayramı da geçti. Şu ömrüme (yaş 65) kaç kurban bayramı sığdırdım. Ömürler geçiyor, bayram geçmiş neyime.."
Gelin de bayramı Fatih`te seyredin, zira
Hayale, hatıra sığmaz o herc ü merc-i safa,
Kucakta gezdirilen bir karış çocuklardan
Tutun da, ta dedemiz demlerinden arta kalan,
Asırlar ölçüsü boy boy asali nesle kadar,
Büyük küçük bütün efrad-i belde, hepsi de var!
Adım başında kurulmuş beşik salıncaklar,
İçinde darbuka, teflerle zilli şakşaklar,
Biraz gidin; Kocaman bir çadır... önünde bütün,
Çoluk çocuk birer onluk verip de girmek için
Nöbetle bekleşiyorlar; acep içinde ne var?
"Caponya`dan gelen insan suratlı bir canavar!"
Geçin: sırayla çadırlar, önünde her birinin.
Diyor: "Kuzum, girecek varsa durmasın girsin."
Bağırmadan sesi bitmiş ayaklı bir ilan,
"Alın gözüm buna derler..." sedası her yandan.
Alettirikçilerin keyfi pek yolunda hele:
Gelen yapışmada bir, mutlaka o saplı tele,
Terazilerden adam eksik olmuyor; birisi
İnince binmede artık onun da hemşerisi:
"Hak okka çünki bu kantar... Frenk icadı gıram
Değil! Diremleri dörtyüz, hesapta şaşmaz adam."
"Muhallebim ne de kaymak!
"Şifalıdır macun!"
"Simit mi istedin ağa!" "Yokmuş onluğun, dursun."
O başta: Kuşkunu kopmuş eğerli düldüller
Bu başta: Paldimi düşmüş semerli bülbüller
Baloncular, hacıyatmazlar, fırıldaklar,
Horoz şekerleri, civ civ öten oyuncaklar;
Sağında atlıkarınca, solunda tahtırevan
Önünde bir sürü çekçek, tepende çifte kolan
Öbek öbek yere çökmüş kömür çeken develer...
Ferag-ı bal ile birden geviş getirmedeler,
Koşan, gezen, oturan, maniler düzüp çağıran.
Davullu zurnalı "dans" eyliyen, coşup bağıran,
Bu kainat-i sürurun içinde gezdikçe,
Çocukların tarafındaydı en çok eğlence,
Güzelce süslenerek dest-i naz-ı maderle,
Birer çiçek gibi nevvar olan bebeklerle
Gelirdi safha-i mevvac-i iyde başka hayat...
Bütün sürur u setaretti gördüğüm harekat,
Onar parayla biraz sallandırdılar... derken,
Dururdu "Yandı!" sadasıyle türküler birden,
- Ayol, demin daha yanmıştı a! Herif sen de,
- Peki kızım, azıcık fazla sallarım ben de.
"Deniz dalgasız olmaz
Gönül sevdasız olmaz
Yari güzel olanın
Başı belasız olmaz!
Haydindi mini mini maşallah
Kavuşuruz inşallah..."
Fakat bu levha-i handana karşı, pek yaşlı,
Bir ihtiyar kadının koltuğunda gür kaşlı,
Uzunca saçlı güzel bir kız ağlayıp duruyor.
Gelen geçen "Bu niçin ağlıyor?" deyip soruyor.
- Yetim ayol... Bana evlat belasıdır bu acı
Çocuk değil mi, `salıncak` diyor...
- Salıncakçı!
Kuzum, biraz da bu binsin... Ne var sevabına say...
Yetim sevindirenin ömrü çok olur...
- Hay hay!
Hemen o kız da salıncakçının mürüvvetine
Katıldı ağlamıyan kızların setaretine.
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.