anne

 << >>

  1. en çabuk kızılandır anne...bir genç kızda ne eksikse sebebi anasıdır çünkü...bu açıdan en çabuk suçlanandır da...yaptığı yemekler beğenilmez annenin...yine mi bunu pişirdin diye anneye kızılır ve burnun direği sızlayarak hatırlanır bu anneden uzak pis bir evde mısır gevreği kemirilirken...en çok kızan da annedir kusuru yüzünüze vurur...sessiz kalır kızdığında konuşmaz ...ben kızıyorum ki ilerde başkaları kızmasın sana der hep kayırır belli etmez...bir gölgedir daima ...ancak üstünüzden o gölge çekildiğinde nasıl birşey olduğunu hissedersiniz...varlığının ve yokluğunun... zaaflarınızın toplamıdır anne ve siz de onun eseri olarak onun yapmak istediklerinin toplamısınızdır...bazen altında ezildiğiniz bir yük olur sevgisi bazen nefret uyandıran bir hırs ... anneler ve annelik asla çözülmeyen bir muammadır...çözmeye uğraşırsanız çok fena bozar sizi...çünkü şu kirli dünyada karşılığı olmayan bir hissi anlamak pek mümkün değildir...ve anneler daima karşılıksızdır özlerinde...
    (mistaneek 24.01.2007 08:45)
  2. bir suçu aklayabilecek tek bakış anne bakışıdır. gözlerine sığınmak istediğim, hatta ordan hiç çıkmak istemediğim tek insandır.

    kir içinde doğan yavrularını yalayarak temizleyen, ona hayat ve güzellik veren kediler aklıma geldi. bütün anneler aklar yavrularını her türlü pislikten.

    ve sonra bir rüya...
    elleri yüzüme dokunan o bebeğin _bunun bir kız çocuğu olması ve adının süveyda olması bu yazıda çok da gerekli değil elbet_ hayatta en sevdiği olduğumu bilmek seni anlamama yetmiştir umarım.

    adımı söylemeni bile seviyorum senin.
    (delice zeytin 13.02.2007 06:36)
  3. şahane bir dörtlükte şöyle denmiş:

    anne, başa tac imiş,
    her derde ilac imiş.
    bir evlat pir olsa da
    anneye muhtac imiş.
    *
    (alelade 13.02.2007 07:15)
  4. hayatınızı kurtaran bir insana borçlu olduğunuzu düşündüğünüzden çok daha fazlasını borçlu olduğunuz, melek benzetmesinin bile hafif kalacağı varlıktır anne. sımsıcaktır, duygu yumağıdır, bir tanedir.

    sizi her daim seven, hayatınızı size veren, onu defalarca kurtaran, defalarca kendi hayatını hiçe sayarak sizi düşünendir. anne denen şey anlatılır belki ama onun size ifade ettiği şey anlatılmaz, hissettikleriniz ifade edilemez. insanoğlu bu kadar güzel bir ifade sistemi geliştirememiştir çünkü.
    (iknowthepiecesfit 19.02.2007 15:27 ~ 19.09.2007 16:43)
  5. çok büyük bir çoğunluğunda -tamamem iyi niyetli de olsa, çocuklarına zarar verme eğilimi olan, ancak bazı ekstrem durumlar haricinde kendileri aleyhinde fikir beyan etmek bir tabu olduğu için bu eğilimleri dile getirilemeyen bayanlara verilen ortak isim. şöyle ki bir annenin çocuğunu dış dünyanın kötülüklerinden korumak adına ördüğü her duvar, o çocuğu daha sonraları yalnız başına mücadele etmesi gereken o dünyadan biraz daha uzaklaştırmaktadır ve onun kendi savunma sistemlerini kurmasını engellemektedir.

    (bkz: mother)
    (bkz: roger waters)
    (situs inversus 22.02.2007 16:27 ~ 21.04.2007 21:39)
  6. içinde büyüdüğüm cennet bahçesi..
    (kral cunyir 22.02.2007 17:36)
  7. ağlamana dayanamaz hassas yüreği
    nalan olur çağlar hüzün dolu gözleri
    neş'e duyar gördüğünde yüzündeki sevinci
    el hissetmez o hisseder her duyguyu sendeki.
    (antonio nesbey 04.03.2007 14:26)
  8. (bkz: benim annem)
    (mantis 21.04.2007 17:50)
  9. kaç yaşımda olursam olayım gördüğümde koşup üstüne atlayıp kedilik yapacağım canımıniçi.
    (gilgalad 01.05.2007 20:17)
  10. (bkz: annem) *
    (windy 01.05.2007 20:45 ~ 01.05.2007 20:46)
  11. illaki bir çocuğu dokuz ay karnında taşıması gerekmeyen, o çocuğu kendi doğurmasa da aynı şefkat ve sabrı gösterebilen, ağlarsa anam ağlar gerisi yalan ağlar atasözüyle de, şefkatiyle de dünya da rahmetin tecellisi olan varlığa verilen isimdir.
    (tepkisiz 05.05.2007 12:40)
  12. üreme, ölümsüzleşme gibi içgüdülere karşı koyamamak durumunda, kadınların edinebileceği bir vasıf. bu kadar duygusuz bir yaklaşım olmaz olsun ama kasarsak her kapı sonunda bencilliğe çıkabiliyor. hayat..
    (laylon 13.05.2007 04:33 ~ 13.05.2007 04:35)
  13. sadece mayıs ayının 2. pazar günü verilecek bir demet çiçekten çok daha fazlasını hak eden, ama onu aldığında bile dünyadaki en mutlu insanmış gibi davranabilecek yüce varlık.
    (windy 13.05.2007 12:04)
  14. merhaba, tanışalım; ben senin annenim

    beni seçme hakkın olsun isterdin eminim, ama allah’ın kadına armağanı olan doğurganlık ne sana ne de bana çocuğu/aileyi seçme hakkı sanırım vermiyor. o yüzden her ikimizin de bulduğuyla yetinmesi gerekecek. umarım doğduğunda, “neden bu kadın tanrım! neden ben!” diye çığlıklar atmazsın.

    sen doğmadan önce yaşananları bilmen gerektiğini düşündüm. doğduktan sonra yaşamın bazen benim, bazen de senin kontrolünde olacak. ama galiba çoğunlukla dış etkenlere maruz kalarak yetişeceksin. sadece bil istedim olanları; nasıl, ne zaman doğacaksın, seni istedim mi, sen gelmeden önce neler hissettim vs.

    dün gece ablamla senin hakkında çok konuştuk. ben aslına bakarsan senin gelmenle ilgili kaygılar içerisindeyim. kendimi kutsamak için, bu karmaşada yaşamana neden olmayı pek istemiyorum. evet ben reklamcıyım, yazı falan da yazıyorum. aslına bakarsan ben öldüğümde hatırlanacak bir iki kalem işim olacak, ama ablam en büyük eserin sen olacağını düşünüyor. İdealleri gerçekleştirmek için yeni nesillere ihtiyaç varmış, ve belki de sen benim yapmak istediklerimi gerçekleştirecekmişsin. fazla mı kaderci ve ruhani bir yaklaşım? bilmem, o inanıyor işte... aslında bazen ben de inanmak istiyorum. Çünkü yaşamla ilgili çok fazla şikayet ediyorum ve değiştirmek için elimden gelenin tamamını yaptığım da söylenemez. belki sen...bilmiyorum, daha bugünden sana bunca sorumluluk yüklemek ne kadar doğru ki...

    baban zeki ve sakin bir adam korkma. ben öyle değilim...hiçbir zaman da olamayabilirim. yani arkana babanı alarak, her istediğini yapabileceğini düşünme! Çünkü ben aslında çok korkuyorum...

    İnsan doğasında sadece 2 duygu varmış. diğer tüm duygular bu iki duygunun derecelenmesi sonucunda olurmuş. gökkuşağı diye birşey var bu dünyada, geldiğinde göstereceğim sana, tıpkı onun gibi...birisi sevgi, diğeri de korku. ben genelde her ikisini de uçta yaşayan biriyim. ya çok korkar, kaçarım. ya da çok sever, sahiplenirim. seni çok seveceğimi ve sürekli seni korumak adına yapacaklarım yüzünden benden nefret edeceğini düşünüyorum. galiba edeceksin...

    ben takıntılı bir kadınım...bunu kendime itiraf edeli uzun zaman oluyor. İlla herşey mükemmel olacak, düzenli olacak, kontrolümde olacak. ama sana dair korktuğum galiba bunlar değil. ablam, bana benzeyen bir kızım olmasını istiyor. bana benzemeni ve hatta kız doğmanı istemiyorum. allah’ın gücüne gitmesin, ama dışarda öyle bir dünya, o kadar fazla tehlike var ki, ben sana birşey olursa nasıl yaşarım gerçekten bilmiyorum. ablam, benim de çok durağan bir hayat yaşamadığımı, daima riskler aldığımı ve asla başımın belaya girmediğini söylüyor...ben şanslıydım küçüğüm...ben babandan önce de hep akıllı, iyi niyetli adamlarla birlikte oldum. hiçbirisi beni aslında isteyerek kırmadı. veya kırmalarına izin vermeyecek kadar ben insanlara güvenmedim. güvenmediğim için de daima son karar anı geldiğinde kendimi seçtim. yani aslında annen tam bir metropol kadını...İçi sevgisinden ölse bile, duvarlarıyla yaşıyor.

    sana duvarsız yaşamayı öğretebilecek miyim? Öğretmeli miyim? İnsanlara güvenmyi mi, yoksa sana hayran olup, seni kendilerine bağlamak için çırpınmalarını sağlamak adına neler yapman gerektiğini mi anlatmalıyım? benim yaptığım gibi ilkokulda judo öğrenmeli misin, yoksa 25 yaşına geldiğinde benim gibi torpidon da sustura taşıyan biri mi olmalısın? baktığın her gözde güvensizlik mi arayacaksın, yoksa herkesi baştan sevip, zaman içinde kırılarak mı öğreneceksin hayatı? ben seninle ne yapacağım küçüğüm?!

    güven ne demek diye sorarsan...Şöyle anlatayım: sen benim bedenimde büyüyeceksin, bir zarın içerisinde. dışarıdan hiçbirşey sana zarar veremeyecek. sonra doğduğunda ben seni kollarıma alacağım, kokunu içime çekeceğim. ve hayatım pahasına sana zarar gelmesini engelleyeceğim. bileceksin ki ben yanındayken sana asla birşey olmaz. güven, sıcak ve kaygan bir duygu sanırım. ben bunu en son tarif edebilecek insanım aslında. Çünkü ben insanlara güvenen biri değilim.

    sonra büyümeye başlayacaksın. bazen dışarı çıkmana izin vermeyeceğim mesela, o anlarda muhtemelen bana sinir olacaksın ve ayşe’nin annesinin benden bin kat iyi olduğunu düşüneceksin. sevgilin olduğunda, onu eleştirdiğim için, seni onunla tatile yollamadığım için benden nefret bile edebilirsin. ya da bunları yapma nedenlerimi anlayıp, o minik kalbinde bir sıcaklık hissedeceksin.

    hayatta güvendiğim çok az kişi var. deniyorum ufaklık, inan insanlara güvenmek için uğraşıyorum. mesela ablama güveniyorum, sonraa ebru *), dedene de güveniyorum galiba, sert görünmesine rağmen aslında inanılmaz yumuşak bir adamdır. sanırım onun kocaman gözleri, kıvırcık siyah saçlarını bende de göreceksin. bir de baban var. o, her zorlukta sakinliğiyle sorunları çözen bir adamdır. pek fazla konuşmaz, ama konuştuğunda ne kadar zeki olduğunu anlayacaksın. belki onun gibi yeşil yeşil olur gözlerin. saçlarının kıvırcık olmak dışında pek alternatifi yok. hem babanın hem de benim sülalelerimizin saçları kıvırcık. nefret edeceksin ilk zamanlar bu özelliğinden, sürekli kabaracaklar, şekle girmeyecekler...ama kozmetik ilerledi, hatta senin zamanına kimbilir neler çıkar, o zaman aslında karakteristik olacak bu avantajını kullanmayı öğreneceksin.

    neyi, nasıl öğreneceğini şu an ben de bilmiyorum. dışardan çocuğu olanlara baktığımda 4 yaşından itibaren anne/babaların öyle kolay çocukları etkileyemediklerini görüyorum. anaokulu öğretmenin iyi olursa, veya sınıfındaki çocuklar belki sen de az şımarık ve aklı başında bir velet olursun. Öyle olmanı istiyor muyum? bilmiyorum.

    benim yaptığım şeyleri yapmak isteyeceğini, sana izin vermediğimde bunları yüzüme vuracağını da biliyorum. ama sana, bunları yaşadığım için yapmanı istemediğimi anlatamayacağım. deden bana anlatamamıştı...tek başına keşfetmek isteyeceksin hayatı, belki de en doğal hakkın...ama ben sadece seni doğurduğum için, keşfetmene izin vermemeyi kendime hak görebilirim. sonuçta seni babanla, ben yapmış olacağız; ve kullanım hakkın, biz ölene kadar elimizde olacak *. tamam tamam, o kadar da değil. sonuçta ben de pek aklı başında bir çocuk olmadım hiç. annem, yani anneannen, hep yaramazlık yaptığımda “İşallah senin gibi bir çocuğun olur!” derdi bana...bana benzemek isteyecek misin acaba? veya ben bunu isteyecek miyim acaba?

    babana benzesen belki daha kolay anlaşırız. yani o inatçıdır ama uyumludur. sürekli gülümser mesela. bir de ahlaklıdır. ben...onun kadar ahlaklı değilim. reklamcıyım sonuçta, her türlü negatif durumu kendi lehime çevirebilecek kıvraklığa sahibim. gurur duyduğumdan değil, öyleyim sadece...sen nasıl olacaksın?

    kimi sevip, kimi sevmemen gerektiğini öğretmek isteyeceğime eminim sana. hoş, sen aklına eseni sevebilen, sonra da evde odasına kapanıp ağlayan birisi olabilirsin. ben de sen üzüldükçe, salonda ağlayabilirim. bana benzediğin için kendime lanet edebilirim. ama ruhsuz olmanı da istemem. donuk bir tip olacağına, odanda ağlamanı ister miyim acaba? veya bizim ailelerimizin yaptığı gibi seni üzenleri sen affederken, ben kin gütmeye devam eder miyim? sonra da ...uffff! benimle aynı evde nasıl yaşayacaksın sen?!

    daha şimdiden senin için endişelenip, geceleri gözüme uyku girmiyor. kim ne derse desin, yaşamını kontrol edemeyeceğimi, seni allah’a emanet edip, elimden geldiğince tüm doğruları öğretip sonrasına karışamayacağımı kabul edemiyorum. fanusda da yaşayamazsın ki...

    Çingene diye birşey var dünyada. aslında bunların kökeni İspanyol. o ne değil mi *. İspanya, senin doğacağın yere 2 saat uzaklıkta, tabii uçakla, bir ülke. bizim gibi insanlar yaşıyor orada da. ama bu çingeler hep seyahat ederek yaşıyorlar. o yüzden bünyeleri çok sağlam. Çocukları yalın ayak bile dolaşsa sokakta, hasta olmuyorlar. ama ben seni kalın giydirdiğimde, senin ateşin çıkabiliyor. Çünkü fazla koruduğum için, en ufak mikroptan etkilenebiliyorsun.

    yani demek istediğim, aslında ne çingene çocukları gibi olmanı, ne de fanusta yaşamanı istiyorum. ama gel de bunu kalbime anlat.

    acaba anlattığım şeylerin kaçını anladın? muhtemelen hiçbirisini...ben de bilmiyorum niye yazdığımı...sanırım, seninle yaşamayı öğrenmek için şimdiden çalışmam gerektiğinin farkındayım, ondan...Çünkü ben öğrenmezsem, seninle öğrenmek zorunda kalacağım ve diyorum ya benden nefret ederek büyümeni istemiyorum.

    aslında işim gereği, nabza * göre şerbet * vermesini bilirim. ama söz konusu sen olduğunda ne yaparım bilmiyorum.

    gelmene daha çok olmasına rağmen, şimdiden biribirimizi anlamamız gerektiğini düşündüm. annen bir deli, ve benimle yaşamın nasıl olacak inan hiçbir fikrim yok. eğer gelmek istemezsen, seni anlarım. yok, valla, gerçekten anlarım. Çünkü ben olsam, seçme hakkımı kullanırdım. tabii varsa; senin şu an nerde, ne durumda olduğunu bilmiyorum. ama galiba bildiğim bir tek şey var ki, eğer gelmezsen baban çok üzülecek. Çünkü onun senin için daha eğlenceli planları var.

    bir de, galiba seni şimdiden çok seviyorum. o yüzden, belki orta noktayı buluruz birlikte yaşarken diyorum... ama sen yine de, son bir kez daha düşün...

    seni seviyorum,
    annen
    (demonia 21.05.2007 15:12 ~ 21.05.2007 15:13)
  15. çocuklarının sürekli bir şey olmasını isteyerek onların hiçbir şey olmasına sebep olan annelere ithaf edilerek dinlenecek, sözleri bülent ortaçgil ' e ait bir yeni türkü şarkısı.

    anne ben yapamadım
    herkes bir şey oldu
    ben olamadım

    anne ben bilemedim
    yasalar varmış
    ben öğrenemedim

    anne ben seçemedim
    oyunlar oynandı
    ben kazanamadım

    anne ben bulamadım
    İnecek duraklar vardı
    ben duramadım

    anne ben kaçamadım
    yaşamak güzeldi
    ben saklanamadım
    (kekeme solist 21.05.2007 18:43 ~ 22.05.2007 10:15)
  16. insanoğlunun bu dünyaya asimile olabilmesi için ihtiyaç duyduğu melek.
    (hasuta 22.05.2007 13:26)
  17. aglarsa gözlerin yaşlı yavruna biz bize yaşarken geldik oyuna eller kadir kıymet bilmiyor annem senin kadar kimse sevmiyor annem.....

    bu güzel sarkıyı her dinleyişimde annem aklıma gelir.
    gelir çünkü bu sarkı gibi annemden ayrıyım.elbet kavusacagım elbet onu kucaklayacagım elbet omuzlarına basımı yaslayıp aglayacagım. annem duy sesimi seni cok seviyorum.seni cok özledim.

    bir sarkı daha varki ilk dinledigimde evimden ilk ayrılısımdı aradan aylar geçmişti mühendislik fakültesi okuyordum o kadar özlemiştim ki anlatamam ilk defa bu sarkıyı duydum ve gözlerimden yagmur gibi yaşlar akmaya başladı...Şarkı ağlama yar ağlama anam

    bütün diyardaki dostlarıma ve annelere armagan olsun..


    ana bu akşam aklıma sen geldin
    dersi bıraktım çalışamadım
    gece saat bire geldi
    uyku gözüme girmedi
    sen eskiden bu saatlerde
    beşiğimi sallardın
    uykunu harap ederdin benim için
    ağladığım zaman sancılandığım zaman
    kalkardın süt verirdin nane kaynatırdın
    ana canım ana hayalin gözümde bir anıt gibi durur
    sen şimdi leğen başında oturmuş hamur yoğururdun
    yarın ekmek yapacaksın
    gözlerin tezek dumanından yaşaracak
    alnında ter bulgur bulgur kabaracaktır
    peynirli ekmek yapacaksın
    ben orada yokum ağlayacaksın
    ağlama ana ağlama
    gündür bu nasıl olsa geçer
    İnsan insana tez kavuşur
    ben hiç unutmadım unutmayacağım
    ben okuyam ana okuyacam
    göreceksin bak mühendis olacam
    harputa gelicem ezan sesinde elini öpecem
    canım ana, kurban ana, hayran ana

    ağlama yar ağlama
    mavi yazma bağlama
    mavi yazma tez solar
    ciğerimi dağlama

    elma al olanda gel
    bahçeyi dolanda gel
    hasta düştüm gelmedin
    bari can verende gel
    (maxmilan 25.05.2007 03:16)
  18. ıslak dudaklarımı ayaklarının altına dokundurmayı hayal ettiğim her an kendine layık olamadığımı düşündüğüm kişi...
    anne(m)
    (bugra 08.06.2007 22:44)
  19. cahit zarifoğlu'nun yaşamak adlı günlük yazılarından oluşan kitabında anlatılır annenin çocuğunu nasıl kandırdığı. çocuk yere düşer ve anne gelir yanına çocuk annenin gelmesiyle yere karşı daha bir hınçla dolar. çaresizliğin verdiği duygu ağlamaya iter çocuğu . tam ağlayacaktır çocuk ve annenin " anneliği " girer devreye. çocuğun yere karşı hınçlandığı anne tarafından anlaşılmıştır ve bu duygu çocuğun ruh aleminde bir cevap bulmalıdır. anne çocuğuyla yeri cezalandırır önce ve sonra söylendiğinde sadece anne tarafından inandırılabilecek o çok masum yalanı söyler: " tamam geçti" .
    (ahmedsword 09.06.2007 02:18)
  20. burnunuzu karıştırırken " nasıl böyle bişey yaparsın ya" diyebilecek kadar hassasları da bulunabilir.*
    (ahmedsword 26.06.2007 15:20)
  21. gecenin bu saatinde, yemek masasında oturuyor. önündeki tabaktan karpuz yiyor. öyle sıcak bir gündü ki bugün, genellikle oğlum için endişelenirken, bugün hem oğlum hem annem için endişelendim. oğluma o bakıyor şu sıralar. biz üç sıpayı büyüttüğü yetmedi, bir de torun bakıyor: ana, her zaman anadır. siz ise her zaman çocuk. yıllar geçip roller değişilse bile ana, analığını her zaman belli eden ve analığına her zaman ihtiyaç duyulandır.

    yıllar önce memlekete, izmir'e gitti 1 haftalığına. yolların bozuk, otobüslerin taka, cep telefonunun olmadığı, evlerde bile telefonun belli kesimlerce kullanıldığı 70'li yıllardı. ev bomboş kaldı sanki. kokusu burnumdaydı da sarılacak kimsem yoktu. yatak odasının kapısının arkasına öylesine asılmış çağla yeşili örgü yeleğini gördüm. uzandım aldım elime. evet, annem gibi kokuyordu. izmir'den döndüğü güne kadar, o yeleği sarılıp uyudum geceleri: ana, kokusu bile özlenendi...

    beni insan eden babamsa, "adam eden" anamdı. okuldaki her başarısızlığımda "bak, liseyi bari bitir" derdi. bilirim, üniversite onun için bile hayaldi. kazandım, en çok o sevindi, okudum en çok o gurur duydu, mezun oldum ilk inanan o oldu: ana, çocuğunu her zaman kendisinden ve hatta herkesin çocuğundan en önde görmek isteyendi.

    hastalandım, başımda hep o vardı, ameliyat oldum, hep o dua etti, iyileştim, hep onun duaları sayesindeydi. hastaneye yatmamla çıkmam arasında geçen o 15 günde 10 kilo vermişti. "kan lazım" dediler bir diğer hastalığımda. kanı kendine anca yeterdi ya, doktorları ikna etti vermek için: ana dediğin, yüreğini, sağlığını, hayatını senin için ortaya koyandı...

    gözümün önünde yaşlanıyor, durduramadığım için isyan ediyorum bazen. gözümün önünde yaşıyor tüm kalp kırıklıklarını, acılarını; gözünden düşen iki damla yaşı durdurmak istiyorum. gözümün önünde ya şu sıralar, hep gözümün önünde ve yanımda olsun istiyorum. neden? demek ki ana varlığına doyulamayandı...

    yazmak istemedim bu tanıma. defalarca gündeme taşındığı, birileri illa ki birkaç satır karaladığı halde hiç elim gitmedi. bir gün diyar'a girip de bu tanım gözümün önüne geldiğinde okuyup da hüngür hüngür ağlamak istemedim çünkü... yani... ana yanınızdaysa bile yanınızda olmadığı o kaçınılmaz günü düşündürüp çekeceğiniz yürek acısını hayal ettirendi. katıksız sevgi, koşulsuz paylaşım ve sizin onunla ilgili endişelerinizin elli katını taşıyarak evlat yetiştirmekti. bunu "anlarım" diyen eksik der. analık, sadece "ana" olunca tam olarak anlaşılan, gönüllü katlanılan, ancak ölünce azad olunan adına da evlat sevgisi denen bir tür esaretti...
    (hazeyame 27.06.2007 01:08)
  22. bir zamanlar türk dil kurumunun dilimizdeki yabancı kökenli kelimeleri türkçeleştirip dilimizi zenginleştirme çabalarında kapsamı içine aldıkları kelimeler arasında anne'nin de bulunması ve bu kelimeyi doğurgaç olarak değiştirerek sanki anne gibi kutsal bir varlığı bir doğurma makinesinden ibaretmiş gibi düşündürerek, olması gerken saygı, sevgi gibi duyguları tamamen mahvetmiş, robotlaştırmışlardır.. babayıda aynı kafa yapısıyla doğurtgaç olarak isimlendirmişlerdir.. anne ki ayaklarının altında cenneti bulunduran bir varlıktır.. o ne doğurgaçtır ne de başka bir saçmalık.. o annedir, kutsaldır!!
    (fatalpoet 04.07.2007 21:12)
  23. bir anneler gununde yavuz bulent bakiler'in köşe yazısını okumuştum. * şöyle bir olay anlatır * bakiler: çocukluğunda bi kahvede yaşlı bir adam sorar : "söyle bakalım nuh tufanı'nda en son kim öldü?", bakiler bilemeyince adam sinirlenir "size okulda ne öğretiyorlar be" diye çıkışır ve anlatmaya başlar: "nuh tufanı'nda sular yükselmeye başlayınca insanlar yüksek yerlere tırmanırlar, birbirlerini ezerler ama analar kucaklarında çocukları ile anneliğin verdiği güçle hepsinin üzerine çıkarlar lakin sular hala yükselmektedir; yükselir yükselir üstüne çıkacak bir şey kalmamıştır, son çare anneler bebeklerini havaya kaldırırlar ama sular yükselmeye devam eder."
    "ya evladım" der yaşlı adam "nuh tufan'ında en son analarla bebeler öldü, analarla bebeler."
    (gonuladami 09.07.2007 18:30 ~ 09.07.2007 18:31)
  24. aklıma necip fazıl kısakürek'in şu mısralarını getiren kelime:

    ağlayın, su yükselsin
    belki kurtulur gemi
    anne seccaden gelsin
    bize dua et, emi!
    (gonuladami 09.07.2007 18:33)
  25. damarda kan, tende candır. hayattır. en çok sevilen, en çok hırpalanandır. tökezlesek soluğu kesilecek olan, tökezlediğinde soluksuz kaldığımızdır. yurttur, yuvadır. cihandır. ne yaparsak yapalım, eninde sonunda varacağımızdır. ne yaparsak yapalım, en sonunda bize kucak açandır. şefkattir, merhamettir, aşktır. uzun geceler boyu başucumuzdur. soğuk mevsimler boyu boynumuza sarılı atkıdır. büyüyelim de bir an evvel bağımsızlığımızı ilan edelim derdindeyken biz; duadır, fedakarlıktır, sadakattir. bizim için bizden daha endişeli, bizim için bizden daha gayretli olandır. yokluğundan yaradana sığınılan, ömür oldukça duacısı olunacak olandır.
    (kimsekim 09.07.2007 18:42)

<< >>



Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.