i am legend

  1. richard matheson tarafından yazılmış, 1954 tarihli bilimkurgu romanı. insanları vampir benzeri yaratıklara dönüştüren dünya çapında bir salgından kurtulan son insan'ın hikayesi anlatılıyor romanda. kitabın büyük bölümü, evini, etrafını tamamen sarmış vampirlerden kendisini koruma ve salgının özelliklerini anlama çabalarına ayrılmış, klostrofobik bir ortamda bir insanın aklını kaçırmama çabasını ve mücadelesini son derece sürükleyici ve bazen iç karartıcı bir tarzda anlatmış matheson.
    salgın hastalığa bağlı kıyamet öykülerinin ilklerinden olan i am legend, vampir ve zombi türlerinin gelişiminde de bir kilometre taşı kabul ediliyor. daha önce 1964 yılında the last man on earth ve 1971 yılında the omega man adıyla sinemaya uyarlanan roman, bu yıl francis lawrence yönetmenliğinde, will smith'in başrolünde olduğu yeni bir filmle sinemalara geliyor.
    türkiye'de ithaki tarafından 2003 yılında ben, efsane! adıyla yayımlandı.
    (samjaza 08.01.2008 23:24 ~ 09.01.2008 03:21)
  2. 2007 yapımı olan film uyarlamasının yönetmen koltuğunda Francis Lawrence, baş rolünde ise will smith olan, gerçekten izlenmeye değer bir seyirlik. aslında biraz önyargılarım vardı filme karşı. hani klişe gelmişti biraz senaryosu. ölümcül bir salgın ve bunun getirisi zombiler. yine resident evil tarzı bir avcı/av sığılında aksiyon filmi bekliyordum. ama film kesinlikle bu kadar sığ olmadığını gösterdi. tamam yine bir kovalama/kaçma ilişkisi var fakat ağır basan karakterin psikolojisi. ön planda olan insan duyguları. spoiler vermeden filmi anlatmam çok zor. ki daha iki dakika önce izlediğim gerçeğide varken. film bir efsane olur mu bilemeyeceğim ama mutlaka izlenmesi gerekiyor diye düşünüyorum. şunu da ekliyeyim will smith'in oyunculuğuna cidden hayran kalacaksınız. bilmiyorum ama benim çok hoşuma gitti oyunculuğu.

    yüksek müsadeniz ile buna değinmeden geçemiyeceğim.

    --! spoiler !--

    shelby gt 500 ile bende geyik avlamak istiyorum.

    --! spoiler !--

    fragman ve daha fazlası için:
    http://iamlegend.warnerbros.com
    (mcleod 09.01.2008 01:47 ~ 09.01.2008 02:04)
  3. uzun zamandır beklediğim bilim kurgu-aksiyon-post apocalypse temalı bir film ihtiyacını zerre giderememiş, çok çok sönük kalmış bir film.

    sanırım filmin ilk yarım saatinde gerçekten çok eğlendim. pek acelesi olmayan bir yönetmenin konuyu ince ince işleyişi gayet hoşuma gitti. ve olayların sıralanışı da gayet güzeldi. resmen sinema koltuğunda zevkten hopladım. çok sevdim bu prolog tadındaki açılışı.

    ammavelakin, o dakikadan sonra film resmen bir uçağın düşüşü gibi düşüşe geçti. karakterlerin replikleri, saçma sapan ve bariz görünen yanlışlıklar, mantık hataları, kurgu eksikleri filmi yerin dibine soktu. finale doğru ciddi ciddi saçmalandı. ve finalde de büyük patlama oldu, düşüşe geçen uçak parçalanarak yere çakıldı, hayatımda izlediğim en berbat sonlardan birini görmüş oldum.

    gerçekten de benim açımdan ilk oldu bu film, hayatımda gördüğüm en güzel açılışlardan birine şahit olurken aynı zamanda en berbat sonu da görmüş oldum.

    eğer dünyada kalan tek adam diyorsanız, ben en çok o insanın ruhsal durumunu görmek isterim. zaten filmin açılışında da bu konuya biraz eğilmiş yönetmenimiz. ama bu olabildiğince üstün körü bir eğilim ve kesinlikle ileride desteklenmiyor. çok para harcanan boş new york sokakları da atmosfere sadece basit bir katkı yapıyor. o kadar.

    gidilip görülmesi gereken bir film mi? eğer bilim kurgu severseniz, bu türde çıkan her filmi ayrıntılarıyla izlemeyi sevenlerdenseniz, mutlaka gidip görün. ilk yarım saatte büyüleneceksiniz bence. ama sadece sinema izlemek istiyorsanız bence gidin american gangster izleyin. çok daha fazla tatmin edici bir oyunculuk ve senaryo sizleri bekliyor çünkü...
    (iknowthepiecesfit 26.01.2008 02:18)
  4. ne dört dörtlük ne de izleyince vakit kaybedeceğiniz filmlerden. film verilen parayı hakkediyor. filmde verilmeye çalışılan mesajlar kesinlikle orjinal değil, ama yarttığı gerilimle iyi işlenmiş. kıyamet sonrası yaşanılan bir yalnızlık bir nevi robinson kruzoculuk başarıyla işlenmiş. 100 dakikalık filmim 85 dakikasının will smith üzerine yığılması ve perdedeki tek insanın o olması will smith in de başarılı oyunculuğu ile iyi kotarılmış. tanrının işi nerde başlar nerde biter, pozitif bilimlerin kendini yiyen geleceği, karanlığa ışık tutmanın gerekliliği mesajları ise abartılmadan, sade bir biçimde veriliyor.boş vaktiniz ve 5 milyonunuz varsa hiç kaçırmayınız gidiniz...
    (chirurgus 26.01.2008 07:00)
  5. Çok tanıdık bir fikirden yola çıkarak yazılmış ama alışılmışın dışında işlenmiş bir hikâye ve francis lawrence tarafından beyazperdeye aktarılmış film.
    genelde kitabını okumadığım bir öykünün sinema filmini izlemek işime gelmez, kitap yazarına karşı kendimi mahçup hissederim. ancak i am legend'e kitabını okumadan gitmiş bulundum, dolayısıyla eleştirilerim tamamen film ile alakalı olacaktır.
    i am legend, öncelikle çok tanıdık bir hikaye. genetik bir takım travmalar sonucu, önce amerika sonra bütün dünya ölümcül bir virüsten etkilenir ve virüse bağışıklığı olmayan %99'luk dünya nüfusu hastalanır ve güneşe çıktığında ölen, ancak geceleri hareket eden bir canavara dönüşür. geri kalan %1 lik kısmında büyük çoğunluğu hastalıklı insanlar tarafından öldürülür. filmin esas adamı, robert neville (will smith), hastalığa karşı bağışıklığı olan bir doktordur ve günlerini yalnız bir şekilde new york sokaklarında geçirir. yanında kızından kalan bir alman kurduyla birlikte.
    film ana hatlarıyla bu şekilde ilerliyor ve bu süre zarfında çok fazla konuya değiniyor. ve filmi türevlerinden bir gömlek üste çıkaran olgu, filmde ki mesaj kaygısı elbette.
    Öncelike dikkatimi çeken ve izlerken empati yapmama neden olan en önemli unsur cansız mankenler. dr. neville, yalnızlıktan çıldırma seviyesine gelmiş olmasından ötürü, şehrin belirli yerlerine cansız mankenler yerleştirmiş ve bu mankenlere isimler takmış. her gün tiyatro oynar gibi, mankenlerin cevap vermeyeceğini bilmesine rağmen onlarla konuşuyor ve yalnızlık hissini böyle gidermeye çalışıyor. eğer bu mankenleri birer metafor olarak düşünürsek, yaşadığımız dünyada da cansız mankenlerle konuşuyor veya yeri geliyor cansız mankenler gibi davranıyoruz. birbirini dinlemeyen, dinlese de anlamak istemeyen, konuşmayan, iletişimden korkan, hayatı sorgulamayan ve en nihayetinde bir cansız manken kadar değersiz oluveriyor yaşamlarımız.
    bunun dışında, belli bir inanç sorgusu da yer alıyor filmde. din eksenine girmeden, allah inancı da filmde işlenen bir diğer konu. burası biraz daha spoiler içerikli olduğu için burada bırakmak en iyisi.
    ayrıca, filmde ki felsefî açılımlardan sıkılacak bünyeler için fazlasıyla aksiyon sahneleri de mevcut. dolayısıyla bir çok sinema seyircisine hitap etmeyi başarıyor film. bence başarılı bir yapım olmuş ancak kitabını ne denli başarıyla sinemaya aktarmışlar, yorum yapamayacağım.
    (agacsakal 03.02.2008 03:26)
  6. mutant, vampir, yaşayan ölüler vs vs temalardan bir türlü bıkmıyor hollywood. kitabı okumadım ama hikaye aslında bir vampir hikayesi filan değilmiş, zaten terkedilmiş gibi duran bir şehirde tek insan olmak üzerine 10 filmlik malzeme çıkacakken yönetmen yine dayanamamış, vampirlerin cirit attığı bir film çekmiş, oysa hikayenin vampirli yönü yerine bilim kurgu robinson crouseau tarafına yüklense unutulmaz bir film ortaya çıkabilirdi. aslında filmde vampirlere de gerek yoktu.

    filmde bir sürü mantık hatası da var ki bunlar ortalama bir amerikan fimi için normal şeyler.fakat manhattanda vahşi yaşam çok gerekli bir ayrıntı mı? köpekler vampir olabilirken geyikler aslanlar neden olamamış? eğer vampirler geyi etini seviyorsa 12 milyon insanı yedi de hayvanat bahçesindeki geyiklere dokunmadı mı? sürekli elektrik ve içilebilir suyu melih gökçek mi sağlıyor? arabalar üç sene fazlaca kullanılmadığı halde neden sıfır gibi duruyor? ortada insan kalmadığına göre bu vampirler ne yiyip içiyorlar? madem silahla ölebilecek kadar organik, o zaman açlıktan niye ölmüyorlar.yaptılar ,üç yıl içinde vampirlerin üzerinde her türlü deney yapan doktor neden onların zekaları ve sosyal yapıları hakkında bir bilgi sahibi değildi?

    bir de dünyadaki son insan efsanesi filmin finaline bile gelmeden çöküyor. iş güç yoksa (bkz: will smith )hatrına izlenir. sonuçta iyi bir hikaye, iyi bir oyunculuk ancak kötübir senaryolaştırma.
    (goodboyum 03.02.2008 04:21 ~ 03.02.2008 04:34)
  7. bir zamanlar işaretler diye bir film vardı mel gibson başrolde oynuyordu da ülkeyi uzaylılar basmıştı. nedense bu filmi izlerken pek çok sahnede aklıma o film geldi. dünya nın yeni tavrı olan tanrının yoluna gelin dünyayı yok eden siz olsanızda tanrı sizi yalnız bırakmayacaktır. inanmaktan vazgeçmeyin. bush a oy verin. 112 salonda türkçe dublajlı olarakta gösterime girmiş bir film artık gerisini siz tahmin edin. yeni moda modern muhafazakar dünyanın sinema anlayışı cümlemize hayırlı olsun.
    (dawsonscreek 05.02.2008 15:23)
  8. resident evil serisindeki şuursuz zombi imajından sıyrılarak yeni bir zombi konsepti oluşturmuş ve sırf bunun için kanımca artı almış aksiyondur gerilimdir vs...
    (vampiricaura 05.02.2008 23:21)
  9. will smith başrolde sırf kendisi oynamak için çekti bu filmi, diye komplo teorisi üretiyor insan. benzer konudaki 28 days later'dan sonra bile aynı filmde yıllarca ısrar etmesi de düşünülünce...
    (wulovic 12.02.2008 09:38)
  10. gösterime girmeden önce izleme şansına sahip olduğum filmdir.
    zombilerin daha da karizmatik olduğu bu filmde smith daha da usta bir oyunculuk sergilemiştir.
    filmin en güzel sahnesi ise zombileşmiş köpeklerin saldırmasına engel olan ışık çizgisi sahnesiydi.
    finali kötüydü ama.
    (krgym 12.02.2008 11:08)
  11. mantık hatalarıyla dolu ve klişe usluplarla insanın çevreye verdiği zarara,tanrı toplum ve birey ilişkisine göz kırpan bir film. göz kırpmış diyorum zira eklediği çıkarttığı bir şey yok. aynı holly aynı wood...

    filmi izlenilebilir kılan şey will smith'in vasat üstü oyunculuğu. ama ona rağmen arada "hadi bitsin artık" demekten kendinizi alıkoyamıyorsunuz.


    --! spoiler !--
    o yaratıklar madem hiç bi laftan anlamıyor nasıl olup da adama öyle tuzak kurabiliyorlar?
    e be adam sen de hiç mi akıl yok. önce ipi tut sonra kes bacaklarının üstüne atla. o mesafeden şükretki sadece bacağını yardın, gerçek olsan belin kırılır...
    kadınla çocuğu o küçük yere soktun tamam da elindeki ni onların dibinde ne akla hizmet patlatıyosun? fırlat koş kaç biş yap ki zarar görmesinler. bride öyle bir janjanlı patlatmışlar ki sanırsınız bina yerinden uçtu.
    madem kız da bi başına yaşıyordu nerde yaşıyordu nasıl yaşıyordu, hiç bi açıklama yok...
    bilinmezlikle dolu bir film
    --! spoiler !--
    (anarsi nerede anarsist orada 06.03.2008 00:52 ~ 07.03.2008 01:59)
  12. "vampirlerin gücü, ona inanmamakta yatar."

    richard matheson'un, gerçekten ustaca yazılmış kurgusu.
    Şunu peşinen belirtmeliyim ki, film ile kitabın çok çok az ortak noktası var. kitap daha çok insanların topluma yabancılaşmasını sorguluyor. kitap yalnızlığı araç olarak kullanırken, filmde yalnızlığı anlatmak amaç olmuş sanki.
    film ile ilgili söylediklerim mevcut zaten, ben kitabı kendimce yorumlayayım.
    kitap, çok uzun olmamakla birlikte, konsantre yazılmış sanki. yani yazar anlatacaklarını sıkıştırmış ve 242 sayfaya bir solukta biten bir sürükleyicilik ekleyerek yazmış. bir anda başladığınız kitap, bir anda bitiveriyor. keşke biraz daha uzun sürseydi demekten kendinizi alamıyorsunuz.
    kitabın konusu, genetik bir mutasyon sonucu vampir özellikleri taşıyan yaratıklara dönüşmüş insanların arasında, sağ kalmayı başarmış robert neville'in başlarına gelenler anlatılıyor. İki türlü vampir var, birisi tamamen vampir olup, insanlığını yitirenler diğeri de vampir virüsü taşıyan ama onun baskın hale gelmesinden kendilerini koruyanlar. robert neville ise insan olan tek kişi.
    film ile kitap çok farklı olduğu için, konusunu biliyorum diye kitabı okumamazlık etmeyin. zira ajandaya yazılacak çok fazla şey buldum kitapta.
    (agacsakal 09.03.2008 03:22)
  13. niye bu kadar eleştiriliyor anlamıyorum, yok şu filmden sonra ne anlamı var? aynı konuda gene bir film!! istemeyen seyretmez. ben seyrettim gayet de güzel olmuş. gerilim seviyesi de hiç de fena değil. manhattan caddelerinde geyik avlamalar, bir aslan ailesi, binaları kaplayan sarmaşıklar, genelde memlekette görebildiğimiz asvalt yolların otlar tarafafından delinmesi. sevdik biz. siz isterseniz sevmeyin.

    bir kere film, bahsi geçen diğer zombi filmlerinden çok, tom hanks eniştemizin oynadığı cast away filmine daha çok benziyor. ha voleybol topu ha köpek, ikisininde senaryoda ki yeri aynı ve ikisinin de filmde ki ömürlerini tamamlaması ile ortaya çıkan psikolojik durum ve kahramanlarımızın tepkileri de aynı. sadece bir korku filmi olarak değil bu yönüylede düşünülebilir bence.

    evet gecikmiş olarak seyretmiş bulunduk. biz pişman olmadık.

    unutmadan, bu film alternatif sonu olan bir film. daha önce de ronin filmi alternatif sonlu yapılmıştı hatırladığım kadarı ile, birde diğer sonunu seyretmek lazım. belki daha bir ümit doludur o son.
    (sirma sacli pastirma 20.03.2008 17:45 ~ 20.03.2008 17:55)
  14. sinemaya oldukça iyi biçimde aktarılmış başarılı bir roman uyarlaması. benim için tek kusurlu yanı finalinin oldukça ani ve kısa olmasıydı. bu film yarım saat daha uzun olmayı hakediyor kanısındayım.
    (vladimir 24.03.2008 10:57)
  15. filmin sonlarına doğru doktor növil, sonradan meydanda biten hatunla dinsel bakımdan tehlikeli tartışmaya girdiği sırada ettiği ''tanrı yoktur'' lafı esnasında, altyazıda parantez içindeki (haşa de ulan :) çevirisi beni değişik alemlere doğru sürüklemiştir.
    (miyagi 03.04.2008 00:42)
  16. alternatif sonu için dvd kabında şöyle yazmış: "tartışma yaratan alternatif sonlu versiyon"... nesi tartışma yaratmış ki diye alternatif sonu da seyrettik. o son, bu zombilerin doktorun evini bastığı sahneyle başlıyor. ve "look daddy a butterfly" cümlesi bu kez farklı bir yerdeki kelebeğe işaret ediyor. doğrusu bu ya, alternatif sonu çok daha iyiymiş. özellikle de zombi kılıklı modifiye insanların neden birbirini yemediği sorusu bir yana, neden bir arada, yani insan "gibi" yani topluluk olarak yaşadığı gibi gözlerden kaçan bir soruya da cevap veriyor.
    (hazeyame 04.08.2008 00:43)
  17. Iknow'un "Filmin en güzel yeri ilk on dakikası." sözü kulaklarımızda, arkadaşımla izlediğim film. Sinemaya giriş, çıkış, muhabbetler, tabi ki filmden daha güzeldi. Hele ki arkadaşın yaptığı "Sevgili koltuğu alalım!" esprisine cevaben gidip sevgili koltuğu almam ve onun "Ben senle sevgili koltuğunda oturmam!" deyip beni koca koltukta yalnız bırakması, sonra benim ayaklarımı havaya dikip, yata yata izlemem filmi...

    Ama gelin görün ki, ilk on dakikayı gördükten sonra "En güzel 10 dakikası bu on dakika mıydı?" şeklinde akıllarımızdan geçen simultane düşünce özetliyor filmi, filmin bayıklığını. Sürekli sesler, paatt, kütt, çatt, gerilim müziği, dupdup dupdup dupdup, sonundaysa koca bir hiç! On gerilme seansından dokuzunun sonu hüsran.

    Şu deniz hıyarları misali, dürteklene dürteklene tepkisizleşmeye başladık biz de. Filmin sonu zaten ayrı bir olay. Film bitti, biz hala bakıyoruz ekrana. Eee, şimdi n'olcak? Bi halt olacağı yok işte, bitti gitti film. Biz de başka filme gitmemiş olmaktan duyduğumuz pişmanlıkla kalakaldık işte. Ama virüs kapan köpeğini elleriyle boğduğu sahne güzeldi işte. Dram olsun, canımı yesin.

    Bu arada ben bir daha film yorumu yapmıyım yaa.

    Son bir şey: Sen yıllardır tek başına bir köpekle yaşamışsın. Vitrin mankenine yazacak duruma gelmişsin. Sonra birden karşına eli yüzü düzgün bir hatun çıkmış. Ne adammışsın be birader, helal olsun.

    (poetisa 04.08.2008 04:33)
  18. bob marley çalar bazı sahnelerinde. filmin adı da çalan şarkıdan geliyor olsa gerek.
    (publiuscorneliuscipioafricanus 26.11.2008 04:24 ~ 23.12.2008 03:19)


Vampircik - 2005 - 2015

sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur. sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez. yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.

sözlük sistemi ile geliştirilmiştir.