arthur schnitzler'in traumnovelle adlı romanından stanley kubrick'in ölmeden önce sinemaya aktardığı son filmi...
narin vucudunu gözetlemeyle başladığımız alice harford* ve yakışıklı kocası dr. bill harford* ile başlayan serüven, çeşitli sorularla devam eder...
kubrick denilen şahsiyet bu filmi tamamlayamadan ölmüştür..filmin imgeleri hakkında neler söylenmemiştir neler...
ayrintilarini dikkatli takiple ilerleyisine dair cok fazla tahmin yurutulebilinecek, tekrar tekrar izledikce daha iyi pekisecek turde bir basyapit. gerci kubrick'in filmi bitiremeden gozlerini yummus olmasi hayata, filmin sonunun havada kalmasiyla sonuclanmis dusuncesinde olmama ragmen basta paranin icinde yuzen insanlarin sapkinlik derecesine ulasmis hayatlarini hayal edebilme sinirlanirini zorlamasi olmak uzere genel anlamda vizyon genisletici bir film oldugu konusunda suphem yok.
aldatmanin ve kiskancligin insan beynini ne sekilde etkileyebilecegine farkli tarzda bir bakis, uclarda yasayan insanlarin maddi ve manevi guclerini gozlerine kestirdikleri *"duzenli hayat" sahibi kisiler uzerinde nasil uygulayabileceklerini gostermesi acisindan da yeterince doyurucudur.
aslinda kisisel durumlardan cok sosyal celiskiler uzerine oturtulmus hikaye genel anlamda kadinin toplumdaki ve erkeklerin gozundeki yerinin yani sira isinde, hayatta basarili sayilabilecek insanlarin iliskilerindeki kendinden emin tavrinin ne sekilde sekteye ugratilabilecegi gibi temel kavramlarla orneklenmis, aciklanmistir.
yine de herkesin kolay kolay kendine pay cikaramayacagi, kendinden tamamen uzak hayatlar uzerine kafa yormasi gerekebilecegi kadar ilginc, seyredilmesi, seyrettirilmesi gereken bir filmdir.
yönetmenini bilmeden izlerseniz berbat filmdir bu. salak bir aldatma hikayesidir hatta. üstün körü geçilmiş gibidir.
stanley kubrick yönetti deyince iş değişiyor. bazıları -doğal olarak- bunu kubrick hayranlığına yorsa da aslında öyle değil. çünkü bir filmi kubrick çekmişse, o filmin içinde dikkat etmediğiniz sürece anlayamayacağınız en az 10-20 tane ayrıntı var demektir. kubrick, bilindiği üzere ayrınıtlara çok fazla önem veren, takıntı derecesinde de mükemelliyetçi bir yönetmendi ve bu yüzden, bu filmdeki hiçbir öğe, rastgele seçilmemiştir ve biraz dikkat ederseniz hepsi aslında filmin içinde ipuçları barındıran, sallamasyon olmayan temelli göndermeler ve ayrıntılardır.
aslen "aşk" kavramını çok sağlam eleştiren bir filmdir,sadakat ne de olsa aşktan sonra gelir. ve insan hayatının bunca öğeye rağmen sadece basit bir tehlikeye kurban gidebileceği, hayatları mükemmel gibi gözüken çiftlerin uykusuz gecelerinin ne denli çok olduğuna, ve hiç ummadığınız bir anda, hayatınızın başınıza yıkılabileceği gerçeğine parmak basar.
özellikle ayin sırasında yaşananlar, malikanenin tasviri ve duvarda asılı olan tablolarına kadar, her yeri küçük ve "ancak kubrick yapardı zaten" dedirten göndermelerle doludur. işin ucu knights templar'a kadar gitmektedir. bak bak bitmeyen yüzlerce ayıntı filmi mükemmelştirir ve son repliği "fuck" kelimesi olan film, sanki freud'un son sözleri olduğu iddia edilen "what women want" ın cevabı gibidir. zaten bakıldığında, filmin freud göndermeleri de hiç azımsanmayacak kadar çoktur.
bence bir şaheserdir bu film. ayrıntılarıa dikkat etmeye niyetlenen herkes için de eminim bu şekildedir. ama oturup bir akşam tv'de film izleme niyetindeki kimse filmi beğenmeyecektir. orası kesin.
yazmayı unuttuğum iki kelime; ilki simgesel ikincisi de piyano. bu kelimeler bu filme cuk oturuyor işte...
sinemadan az buçuk anlarım sanırdım. bu filmi sinemada izlerken uyuya kalmışım, uyandığımda sanki hiç uyumamışım gibiydi, hiç bir şey olmamıştı, aynı piyano aynı tuş üzerine çalışılıyor, "dınnnn sesi ile" tüm salon aynı anda sıkılıyordu. sinemadan çıkınca kurtulduğum için sevinçten yeri öpmüşüm. sonra filmin yönetmeni öldü. belki de kendi filmini izlerken sıkıntıdan ölmüştür. orasını bilmiyorum. toprağı bol olsun. devam filmi olmasını istemediğim filmlerdendir.
ha bir de bu filmin çekimi onsekiz ay sürdü, başrol oyuncuları film bitince birbirlerine daha fazla tahammül edemeyerek boşandılar.
film türkçe'ye gözü tamamen kapalı olarak çevrilmiştir fakat aslında fark edilmeyen bir başka durum söz konusu. filmin özgün adındaki "wide" anlam olarak "genişlik" gibi bir anlama sahip. yani özgün isminde gözlerin hem kapalı olması hem de geniş durması ile bir anlam ikililiği oluşturulmuş. ama çeviride böyle bir durum yok. belki şöyle bir şey olsaydı "gözü ardına kadar kapalı" sanki daha bir karşılardı gibi geldi bana. en azından saving private ryan* adlı filmin kimi yerlerde özel ryan'ı kaydetmek çevirisi kadar da dumur bir durum değil.
"Gözleri tamamen kapalı" şeklindeki Türkçe tercümesi her aklıma geldiğinde sinirimi bozar. "Gözleri faltaşı gibi kapalı" gibi ironik bir isim daha uygun olurdu... Film, gizli bir tarikata yeni giren genç bir adamla karısının hikâyesini anlatır; ağır cinsellik içerir; ama benim aklımda kalan kısmı Nicole Kidman'ın banyo kapısı ardına kadar açık tuvaletini yaptığı sahnedir.
sözlük hiçbir kurumla bağlantılı olmayan birkaç kişi tarafından düşünülmüş bağımsız bir platformdur.
sözlük içerisindeki yazıların tüm sorumluluğu yazarlarına aiittir. sözlük bu yazıların doğru olduğu hakkında bir teminat vermez.
yazılan yazıların telifi bize ait değildir, çalınız çırpınız ama kaynak gösteriniz.